7 Şubat 2008 Perşembe

İklim Değiş-me!

Aralık başı, Kuala Lumpur’dan, Bali Denpasar Havalimanı’na inerken bunaltıcı nemli bir sıcak hava saldırısına uğruyorum.Alnımdan akan ter gözlerimi yakıyor. Otele doğru yol alırken direklerde turuncu bayraklar Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) ve Kyoto Protokolü Taraflar Toplantısı’nı ilan ediyor. Havalar ısınırken, toplantıdan beklenti de büyüyor. Yükselen ateşOtel odasında kanallar arasında gidip gelirken ekonomi haberlerinde duruyorum. Wall Street’ten bağlanan bir muhabir hisse senedi değerlerinin Amerika’da açıklanan istatistikler ışığında değer kazandığını anlatıyor. Üretim artmış, üretim maliyetleri düşmüş, satışlar yükselmiş, işsizlik azalmış. İyi gibi görünen bu haberin esasında ekolojik sonuçlarını düşündüğümde tüylerim ürperiyor. Haber, başka ifadeyle üçüncü dünya ülkelerinde kazılan madenlerin arttığını; petrol arama ve çıkarmanın devam ettiğini; yeraltı kaynaklarının çıkarılmasına bağlı olarak orman alanlarının ve diğer ekosistemlerin yok edildiğini; suların kirlendiğini ve sanayi kullanımının arttığını; orman alanlarının pamuk, soya fasulyesi ve palmiye yağı üretimi için kesildiğini; artan üretim için daha çok fosil yakıtlara bağlı enerji tüketildiğini ve böylece küremizin her geçen gün biraz daha ısındığını, altımızdaki ateşin büyüdüğünü anlatıyor. Tehlikeli sınırTaraflar Toplantısı’nın önüne koca bir termometre kurmuşlar, kırmızı çizginin bir akrep hızıyla yükseldiğini fark edemiyoruz. Biz ciddiye alıp, dönüp bakıncaya kadar tehlikeli kabul edilen 2 santigrat derece artış yaşanabilir. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) verilerine göre 2 santigrat derece artış sınırını aştığımızda gezegenimiz ve özellikle Türkiye gibi en çok etkilenecek ülkeler bir felaketler zinciri ile karşı karşıya kalacak. Atmosferdeki hava dolaşımı ve okyanuslardaki su akıntıları değişmeye başlayacağı için ülkemizin büyük bölümü kuraklığa ve sıcaklığa bağlı çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya. TEMA bu gerçeği 1996 yılından beri haykırıyor, ne yazık ki ter boşanıp, ağız kuruyuncaya kadar dinletemedi. Kaplumbağa ve tavşanDünya tavşan hızıyla koşarken biz kaplumbağa hızıyla yetişmeye çalışıyoruz. Rio’da 1992’de imzaya açılan UNFCCC’ye 188 devlet ve ayrıca Avrupa Birliği katıldı. Türkiye ancak 24 Mayıs 2004 tarihinde diğerlerine yetişti ve 189. taraf oldu. Bu arada TEMA ülkemizde iklim değişikliği bakış açısıyla Konya’da ilk gönüllü karbon yutağı ormanını, Karapınar’da ilk toprakta karbon tutumu projesini hayata geçirdi ve küresel iklim değişikliği konusunda eğitim ve iletişim projeleri yürüttü. Bu konuda oluşturduğu birikimle bu yıl Türkiye’den tek çevre STK’sı olarak başvurusu kabul edildi ve gözlemci statüsü, taraflarca 3 Aralık 2007 tarihinde onaylandı.Göğüslenecek ip nerede?UNFCCC’yi imzalar imzalamaz Türkiye Çevre ve Orman Bakanı başkanlığında İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu’nu oluşturdu. Kurul arada bir toplanıyor. Fakat iklim değişikliği konusunda nereye koşuyor belli değil. Türkiye’nin hedefleri ne? Neleri hangi kaynaklarla yapacak? Bu konuda açıklanmış bir bilgi yok. Bali’de ne savunacak ve neyle geri dönmek istiyor? TEMA’nın derdi verimli ve yenilenebilir enerji, her alanda değişikliğe uyum ve tabii toprak ve yaprak. Bu konuda atılan her adımın arkasındayız. Bali’de bu konularda kararlar alınırken, en önemlisi 2 santigrat derecenin altında kalmak için, gelişmiş ülkelerin 2050’ye kadar 1990 emisyonlarının yarısına inme taahhüdü. İşte göğüslenecek ip! Türkiye için mütevazı bir hedef belirleyecek olursak, 2050’de neden Avrupa 1990 emisyonlarının yarısının altında kalmayı hedeflemiyoruz? Buna ekonomik rekabet ve sanayimizin geleceği için mecburuz!Nerede kaldın Kyoto?Bali’de Kyoto Protokolü’nün taraflar toplantısı eşzamanlı sürüyor. Türkiye’den yükselen “imzala” haykırışlarına ve Başbakan’ın açıklamasına rağmen, bürokrasi durmuş durumda, bakalım ne olacak? Gelecek haftanın teması Kyoto...

09.12.2007 - Dr. Uygar Özesmi

Hiç yorum yok: