7 Şubat 2008 Perşembe

Dünyamız tükenmeden!

Yaşamımızı sürdürmek için ihtiyaçlarımız var. Bu ihtiyaçlar beslenme, sağlık, barınma, giyinme ve eğitim olarak özetlenebilir. Tabii bu temel ihtiyaçların yanında, sevme ve sevilme, kendini güvende hissetme, başarı ve mutluluk da sıkça bayram tebriklerinde geçen temenniler arasında yer alır. Bunlar da ruhsal ihtiyaçlarımız arasında sayılır.

Günümüzde dünya kaynakları doğru dağıtılsa temel ihtiyaçların tamamını karşılamaya yetiyor. Ne yazık ki ekonomik sistemi kurgulayış biçimimizden ve ekonomik sistemin kullandığı araçların doğayı kirletip, bozup, mevcut doğal varlıkları yer yer yok etmesi nedeniyle insanların büyük bir kısmı bu ihtiyaçlarını karşılayamıyor. İnsanlık adına ve ahlâki açıdan, bizimle dünyayı paylaşan insanların ve diğer doğal varlıkların ihtiyaçlarını karşılayamıyor olması bir utanç kaynağı. Ekonomik sistemin etkisi ve toplumsal sistemdeki kurgulanış biçimi ise ruhsal ihtiyaçları tamamen karşılayacak koşulları sağlayamıyor.

Ekonomik sistemdeki temel yanlışlardan biri bir “tüketim ekonomisi” yaratılmış olması. Dünya bir tüketim çılgınlığı içinde! Tüketim ekonomisinde kişilerde veya tüzel kişiliklerde biriken artı değerler, ya daha çok tüketimi besleyen üretim için yatırıma ya da tüketimin kendisine gidiyor. Reklam sektörü ise ihtiyaçlar için insanları etraflıca bilgilendirmeden ziyade, ihtiyaç duygusu yaratma ve toplumsal statü belirleme üzerine kurulu. Sahip olma ve tüketim seviyesi ihtiyaçlarımızı karşılamaktan öte toplumsal grubumuzu ve statümüzü belirliyor. Gereksiz yere ortaya çıkan bu tüketim ise doğa üzerinde geri dönülmesi imkânsız veya çok zor ve pahalı tahribata yol açıyor. Bunun sonucunda ise paylaştığımız gezegenimiz hızla yaşanmaz hale geliyor. Sonunda bizimle beraber bu gezegeni paylaşan bütün canlıların ölmesi veya acı çekmesi söz konusu.

Tasarruf ve yetinme değerleri

Yeni bir kullanım ahlâkına veya tüketmeme ahlâkına ihtiyaç var. Tüketmek yerine kullanmaya ya da daha az kullanmaya yönelik değerlerin ise ekonomiyi şekillendirmesinin yollarını bulmalıyız. Bu kapsamda ekonomik üretime yapılan yatırımların öncelikli olarak temel ihtiyaçları en kaliteli ve düşük maliyetlerle ve çevreye en az zarar veren şekilde karşılamasına yönelik örgütlenmesi gerekiyor. Sanayinin bu değerlere göre şekillenmesi ise ancak devlet politikalarının bu yönde teşvikler vermesi ve ortak kurallar koyması ile mümkün. Reklam sektörü ise toplumsal ve çevresel fayda üzerine kurgulanmalı. Nasıl tütün reklamlarına yönelik düzenlemeler varsa aynı şekilde reklam içerikleri ve yoğunluğuna dair düzenlemelerin de bu yeni toplumsal ve değerler çerçevesinde şekillenmesi gerekli. Bu değerler çerçevesinde toplumsal statü ise ne kadar tükettiğimizle değil, ne kadar az kullandığımızla belirlenir hale gelmeli.

Toplumsal bilincin daha az kullanmaya göre geliştirilmesi ise evden başlayıp yüksek öğrenime kadar devam eden eğitim sürecinde bu değerlerin içselleştirilmesi ile mümkün. Gereğinden fazla ve doğal varlıklar üzerine yük getiren kullanımların toplumsal açıdan kabul edilemez hale gelmesi ne yazık ki zaman alacaktır. Ancak buna yönelik politikaların bugünden hayata geçmesi ile ancak dünyanın içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulması mümkün. Hemen tüketimden vazgeçmeli; yeni bir tasarruf ve yetinme değerlerine sahip toplumsal dönüşümü gerçekleştirmeliyiz, dünyamız tükenmeden!

20.01.2008 - Dr. Uygar Özesmi

Hiç yorum yok: