BU YAZI
DÜNYA GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR - KAYNAKLAR İÇİN EN ALTA GİDİNİZ
Pasifik Okyanusu’nun batısında ve doğusunda dev mikroplastik adaları oluştu (1), Karayip Denizi’nde yüzen 19 km uzunluğunda 5 km genişliğinde dev bir plastik adası tespit edildi (2). Her plastik poşet tercih ettiğimizde, plastik ambalajları etrafa ve hatta çöpe attığımızda bu adaları büyütüyoruz. Midesinden 29 kilo plastik poşet çıkarıldıktan sonra ölen dev balina (3), yedikleri plastiklerle ölen albatroslar (4) ve plastiğin ölümcül etkilerine maruz kalmış kara hayvanları… (5) Hepsi, bizlerin plastik poşetlere ve ambalajlara olan bağımlılığımızın ölümcül sonuçlarını simgeliyor. Hayvanlara verdiği zararın yanında, plastik poşetlerde kullanılan kimyasallar bizi ve yediğimiz gıdaları zehirliyor. İnsan idrarında bile mikroplastikler tespit edildi (6).
Neyse ki artık, bozunması yani çürümesi için 1000 sene gereken plastiklerden kurtulmak için verilen güçlü mücadeleler var. Geçtiğimiz sene Kenya, plastik poşet kullananlara ‘‘4 senelik hapis veya $40.000’’ cezası getirdi (7). Şüphesiz gelmiş geçmiş en sert yasaklardan biri. Yaklaşık 9 milyon ton plastik üretimi ile dünyada 6. sırada gelen Türkiye’de (8) bile ‘‘Yetti gari plastik poşet’’ yürüyüşleri yapıldı (9). İstanbul Adalar’da alışverişte naylon poşet kullanımı yasaklandı (10). Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da 1 Ocak 2019’dan itibaren yürürlüğe girecek ücretli plastik torba sistemiyle Türkiye’de güçlü bir adım attı (11). İngiltere 2015 yılında tek kullanımlık plastik poşetlere getirdiği 5 penilik ücretle, %86 daha az plastik poşet kullanımını sağladı (12). Bakalım aynı sonucu Türkiye’de de alabilecek miyiz?
Eğitimde örnek alalım dediğimiz Singapur’u belki plastikler konusunda da örnek alabiliriz. Eğitim düzeyi yüksek olduğu için olsa gerek, öğrencilerin kendi çatal bıçaklarını, kahve bardaklarını getirdiği Singapur’daki üniversitede, kahve bardağını getirmeyi unutmuş olan öğrenci mahcup olup özür diliyor (13). İnsanlar sürekli birbirini teşvik ediyor, yeri geldiğinde ise kınıyor. Yine Singapur’da bir fast-food zinciri plastik pipet ve kapakların kullanımına son vererek öncülük etti (14).
Toplum baskısıyla ve kişisel olarak yapabileceklerimiz çok basit; markete bez torbamızla ve filemizle gidebiliriz, çelik kahve bardağımızı taşıyabilir, yanımızda matara bulundurup, cam şişelerden su içebilir, bu konuda etrafımızdaki insanlarla konuşabiliriz. Plastiklerin zararları konusunda çalışan WWF-Türkiye’yi (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) takip edebilir, destek verebilir, gönüllü olabiliriz. WWF-Türkiye’nin başlattığı ‘‘1 Güzel Hareket’’ (1guzelhareket.org) kampanyasına destek olarak, plastikleri hayatımızdan çıkarmanın yollarını çevremize yayabiliriz.
Ancak sistemik değişiklikten bahsediyorsak ‘‘yeniden kullanmanın’’ da ötesine geçerek, döngüsel bir ekonomi düşünmeliyiz. Atığın olmadığı, eninde sonunda bütün kullandıklarımızın yararlı bir şekilde doğaya geri döndüğü bir ekonomi. Bunun için ekolojik düşünmek gerekiyor. Gıda ambalajlarını tıpkı bir insan derisine benzetiyorum. Derimiz, bizi darbelerden koruyor, etrafa saçılmamızı engelliyor bir bütün halinde tutuyor, vücut sıcaklığımızı koruyarak bozulmamızı engelliyor. Aynı şekilde, bize ulaşmasını arzu ettiğimiz ürünü de ambalajından ayrı düşünemeyiz. Biz ölünce toprak oluyorsak, o zaman ambalajlar niye toprak olamıyor?
Esasında olabilir… biyoplastikler ve biyobozunur ambalajlarda bu mümkün, ama yine de dikkatli olmak gerekiyor. Biyoplastik dediğimiz ‘‘Bitkisel katı ve sıvı yağlardan, bitki nişastalarından veya mikroorganizmalar gibi yenilenebilir biyolojik kaynaklardan elde edilen plastikler. (15)’’ Biyoplastikler (PLA) görünüm olarak petrol kaynaklı plastiklerden ayırt edilemiyor. Üstelik üretiminde 1/3 daha az enerji gerektiriyor (16). Geleneksel plastik çeşitlerinden ve biyobozunur olarak geçen plastiklerin aksine, çoğu biyoplastikler bozunduklarında doğada karbondioksit artışına neden olmuyorlar. Örneğin PLA çöp sahalarında bozunduğunda, %70 daha az sera gazı ortaya çıkıyor (16). Sadece biyobozunur olarak geçen ürünler doğada daha hızlı çözünseler de bir miktar normal (petrokimyasal) plastik içeriyorlar; genellikle kompost işlemi için de uygun değiller (16). Son olarak ise biyobozunur sertifikasına sahip olmak, firmanın %100 biyobozunur ürünler ürettiği anlamına gelmiyor; zira sertifikanın türüne göre bozunması gereken miktar yüzde olarak değişiyor (17). Bazı biyoplastiklerin komposta dönüştürülmesi haftalar alabiliyor, hatta ardında zehirli kalıntılar bile bırakabiliyorlar (16). Biyoplastiklere en büyük itiraz ise sadece yüksek sıcaklıklarda ve dev makinelerde çözünebilen biyoplastiklerden dolayı geliyor. Biyoplastik etiketiyle birlikte serin okyanuslara atılan ambalajlar kompost olmak için aradığı sıcaklığı sudan da, battığı için güneşten de bulamıyor (18). Ancak evde ve endüstride kullanılan biyoplastikler arasındaki farkı belirten, bir biyoplastiğin ne kadarının, ne sürede çözünmesi gerektiğini belirten sertifikalar var. Ambalaj olarak kullanılacaksa ne tip plastik olması gerektiği ise aşikar. Evde veya toprak üstünde kompost işlemine uygun biyobozunur plastik sertifikalı ürünler sadece ‘‘OK Compost’’, Avustralya çıkışlı AS 5810 ve Fransız NF T51-800 (17). Bunların dışında ve Türkiye’de evde kompost yapımını garantileyen bir sertifika varsa da biz bulamadık, bilen okuyucularımız söylesin.
Dünya’da artık bu yönde bir gidişat var. Önemli bir adım yine Singapur’dan. Ülke günde 2.2 milyon plastik pipet kullanımını yasakladı (19). Öte yandan yenilebilir yağları dönüştürerek yaptığı su ve karbondioksite dönüşen biyobozunur pipetleriyle de ‘‘The Liveability Challenge’’ı kazandı (20). Çin’in çöp ithalatını sonlandırmasından nasibini alan Avustralya ise 2025 yılından önce bütün paketleme ürünlerini ‘‘tekrar kullanılabilir, geri dönüştürebilir veya kompost edilebilir’’ yapmanın peşinde (21). Gelelim meselenin ekonomik boyutuna; bitkisel kaynaklı plastikler, hem petrole bağımlılığın önüne geçiyor, hem de plastik üretimi için Türkiye gibi yüksek oranda polimere ihtiyaç duyan ülkeler için faydalı (22). Ancak ne yazık ki alacak çok yolumuz var! Günümüzde ambalajların yanı sıra, tarım, otomotiv, ev aletleri, elektronik alanlarında da kullanılan biyoplastikler, yıllık toplam plastik üretiminin sadece yüzde 1,5’uğu. Dünya genelinde 325 milyon ton fosil kaynaklı plastik üretilirken, sadece 5 milyon ton biyoplastik üretimi var. Gelişen teknoloji ile birlikte, özellikle son beş yılda ciddi bir artış gösteren dünya biyoplastik üretiminin 2020 yılına kadar yıllık yüzde 14,8 artışla 15 milyon tona ulaşacağı tahmin ediliyor (22).
Okyanusları doldurup, toprak ve suyumuzu kirleten, deniz ve kara canlıların ölümüne neden olan plastiklerin, derimiz gibi toprak olup yaşam verebilmesi için, bu dönüşüm acilen gerçekleşmeli. Türetim Ekonomisi burada çok önemli bir fırsat sunuyor. Ekonominin bir orman gibi olabileceğini gösteren Türetim Ekonomisi bu nedenle evde ve toprakta kompost olabilen biyoplastiğin yanında doğaya zararsız biçimde karışabilen tahta, karton, kağıt, kumaş, cam gibi ambalajları şart koşuyor. Ekosistem anlayışı içinde ekolojik prensiplerle bir araya gelmiş işletmelerin oluşturduğu, sıfır atık bir döngüsel ekonomi kurma yolunda, biyoplastikler toprak olmalı!