Orman kanunu
Okul çantamı kapıdan anneme verdim. Soluğu ormanda aldım. Eğrelti otlarının uzanıp örttüğü patikada sessizce ilerliyorum. Yabani fındık ağacının dalları arasından bir büyük baştankara çıkıp, gıcırdayan bir çıkrık sesine benzer ötüyor. Baştankara, ayaklarıyla dala tutunup baş aşağı sarkıyor. Ufak bir hamle ile bir tırtılı yakalayıp yemek üzere dalların arasında kayboluyor, belki de gidip yavrularını besleyecek. Yürümeye devam ediyorum. Patikanın sonunda bir zamanlar ulu bir göknar ağacının kesilmiş gövdesine ulaşıyorum. Kökleri ve gövdesinin dip kısmı hâlâ duruyor. İçi oyulmuş, yumuşacık yeşil yosunlarla bezenmiş. Ağaçtan geri kalan, sanki ormanın içinde bir fıçı. İçine atlıyorum. Yoğun bir yosun ve çürümüş ağaç kokusu var. Yağmurdan sonra toprak gibi kokuyor. Derin derin içime çekiyorum. Yukarıya baktığımda masmavi bir gökyüzü ve pamuk pamuk bulutlar var. Ufak bir deliğe gözümü dayıyorum. Burada kimse göremez beni. Nefesimi tutup ormanı izliyorum. Önümden yavaş yavaş bir geyik sürüsü geçiyor. Alımlı boyunları, nemli burunları ve mücevher gibi koyu gözleri ile hiç ses çıkarmadan ilerliyor, zaman zaman durup, önce koklayıp sonra çekiştirerek envayi çeşit bitkiden tadıyorlar. Bu kadar sessiz ve gizli olmasam bu kadar rahatlıkla izleyemem onları. Nitekim hafif bir esintiyle sanki kokumu alıyorlar, boyunlar yukarı kalkıyor, burun delikleri oynuyor, sonra başlar aşağı iniyor ve hep beraber uzaklaşıyorlar. Bir süre sonra patikadan bir porsuk geliyor, şişman karnını sallaya sallaya... Ne sevimli görünüyor ama dişleri keskin, daha önce bir tilkiyi önüne katıp kovaladığını görmüştüm. Porsuk, ağaçların diplerini eşeliyor, belki de solucan arıyor. Yaprakların altı zaten solucan kaynıyor. Onları yiyor olmalı, diye düşünüyorum. Ne bereketli şu orman, binbir çeşit bitki yetişiyor, binbir çeşit hayvan yaşıyor ve hepsi birbirini yaşatıyor. Ağaçtan bir tırmaşık kuşu baş aşağı yavaş yavaş iniyor, kabuğun arasında ağacın özsuyunu emen böcekleri süpürge gibi temizliyor. Sonra yukarı dönüyor ve bir orman sıvacı kuşu ile burun buruna geliyor. Hiç dalaşmadan yollarına gidiyorlar. Ormandan yaprakların hışırtısı, canlılığın uğultusu, binlerce yıldır egemen barışın ve uyumun sesi geliyor. Karnım acıktı, evde yemek hazırlığı başlamıştır. HavaYolda köküne zarar vermeden kör çakımla keserek topladığım dede sakalı mantarlarını gömleğimin uçlarını bohça yapıp eve götürüyorum.Bugün ormana gitmeme izin vermediler, tehlikeli dediler, ağaçları kesiyorlarmış, üstüme düşermiş. Ağaçların yerine bina dikeceklermiş. Çok çocuk olacakmış, kaydırak olacakmış, salıncak olacakmış.
25.11.2007 - Dr. Uygar Özesmi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder