Doğu Karadeniz sahil şeridinde duble yolda ilerlerken acıyla kara sulara karışamayan dik yamaçlara bakakalıyorum. Kıyı kalmamış, kıyıyı yol almış. Bir vadiden içeri giriyorum. Sol yamaçta dev bir çukur. Kayalar patlamış, saçılmış. Alınan kayalarla kıyı doldurulmuş. Yeşil örtünün ortasındaki bu çirkin yaranın içinde, kurumuş kökler, koparılmış sinirler ve damarlar gibi uzanıp kalmış. Wanapum Yerlilerinin ruhani lideri Smohalla’nın sözlerini hatırlıyorum:
“Bana toprağı sür, diyorsun. Bıçağı alıp annemin göğüslerini mi yarayım? O zaman ölünce karnında nasıl huzura ererim…
Bana taş için kaz, diyorsun. Annemin kemikleri için tenini mi kazayım? Öldüğüm zaman nasıl toprağa girerim yeniden doğmak için…
Bana otu kes, saman yap, sat ve beyaz adam gibi zengin ol, diyorsun. Annemin saçlarını nasıl keser, satarım…”
Bakalım, Yeşil Artvin daha ne kadar yeşil kalacak. Dertli herkes… Cerattepe Madeni yıllarca süren hukuk mücadelesine ve kazanılan davalara rağmen yeni Maden Kanunu’na dayamış sırtını, hızla ilerliyor. Bundan iki yıl öncesine kadar Maden Kanunu ve Taş Ocakları Nizamnamesi ile yürütülmekte olan madencilik, taş ve kum ocakları ülkemizin öncelikli çevre problemleri arasında değildi. Ne olduysa Nisan 2004’te kabul edilen yeni Maden Kanunu ile oldu. 57. hükümet döneminde TEMA Vakfı’nın da görüşü ile geri çekilen kanun daha sonra 59. hükümette aynen TBMM’de kabul edildi.
Kanun; orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, kara avcılığı alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, tarım, mera, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları ve sahil şeritleri dahil olmak üzere bütün doğal ve hatta kültürel varlıklarımızda kolaylıkla maden aranmasına ve açılmasına izin verir hale geldi. Temmuz 2004’te Anayasa Mahkemesi’ne götürülen kanunla ilgili dava, aradan -alışılmış sürenin çok üzerinde- üç yıl geçmesine rağmen karara bağlanmadı. TEMA Vakfı ülkenin her yanından gelen bildirimler doğrultusunda yüce mahkemeye bilgi sunmak üzere görev bekliyor.
Kanun çerçevesinde Haziran 2005’te çıkan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği ise TEMA Vakfı tarafından Danıştay’a dava edildi. Sanıyoruz aradan iki yıl geçmesine rağmen ülkemizde idari eylem ve işlemlerde hukuka aykırılıkla ilgili haddinden fazla dava olduğu için, bu dava da karara bağlanamadı. Üstelik son değişiklikle devletin çeşitli izinler için yanıt sürelerinin de yarıya indirilmesinden sonra bütün denetimler artık sadece usulen yapılır hale geldi. Bunun üzerine TEMA Vakfı bu yıl tekrar bir dava açtı…
Davalar süredursun vatanın her köşesi patlayıcılar ve dozerler altında kan ağlıyor. TEMA Vakfı’na ülkenin her yerinden şikayetler geliyor. Ormanlık köylerine dönmüş emekliler patlama gümbürtüleri ve yer sarsıntıları yüzünden kalp krizi geçirmekten korkuyorlar. Kimse taş ocağı için ormanlarının traşlanmasını hazmedemiyor. Ovadaki çiftçiler patlamalardan sonra kuruyan su kaynaklarına dem vuruyor. Tarlalara su sağlayan ormanların taş ve maden için nasıl olur da yok edildiğini, ağaçlandırma yapılması gerekirken, niye ormanlara taş ocağı açıldığını anlamadıklarını söylüyorlar. Bu arada şehirlerin etrafında kalan yeşil alanlarda taş ve kum ocağı ruhsatları alınıyor. Bu sayede çıkarılan taş ve kumun yerine inşaat artıkları ve molozlar dökülerek çifte kazanç sağlanıyor. Kalan son doğal alanlar da yok ediliyor.
Maden Kanunu’nun mutlaka ve acilen yeniden ele alınması gerek, yoksa halkımız ve Türkiye doğası bu kanunu kaldıramaz. Anadolu’nun kemikleri sızlıyor…
Dr. Uygar Özesmi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder