Ülkemizi yönetenler yerin altındaki ve üstündeki her şeyi, toprağı, suyu, ormanları, kıyıları, sulakalanları, bozkırları insan için kullanılması gereken kaynaklar olarak görüyor. Sanki biz doğaya ve bütün canlılara hükmediyoruz, onlar bizim kölelerimiz. İstediğimizi yapar, istediğimiz gibi kullanırız. Oysa biz doğanın bir parçası olarak onun bir ferdiyiz. Nasıl aile fertleri birbirini destekler ve korursa biz de üyesi olduğumuz bu büyük aileyi desteklemek ve korumak zorundayız. Varlığımız buna bağlı.
Doğa; toprak, su, hava ve enerji, yani bu dört element ve sayesinde var olan biyolojik çeşitlilikten oluşur. Biyolojik çeşitlilik, insan dahil bütün canlılardan ve canlıların yaşam alanlarının çeşitliliği, birbirleri ve yaşadıkları ortamlarla olan ilişkileri olarak tanımlanır. Biyolojik çeşitlilik, genetik çeşitlilik, tür çeşitliliği, ekosistem çeşitliliği ve aralarındaki işlev ve ilişkiler çeşitliliğini içerir. Örneğin, orman ekosistemi bütün sakinleri yani kuşu, geyiği, porsuğu, böceği, ağacı, çalısı, çiçeği, mantarı ve gözle göremediğimiz canlıları için ev sahipliği yapar; toprağı korur, tutar, akan dereler berrak akar, suları yeraltına depolar, havayı temizler ve iklimi düzenler. Sürdürülebilir bir şekilde işletilirse bize odun olarak enerji ve kereste olarak yapı malzemesi sağlar. Ülkemiz biyolojik çeşitlilik açısından dünyanın en zengin bölgelerinden biri. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının kesişim noktasında, başka yerlerde nadiren görülen bir ekosistem çeşitliliğine ve buna bağlı genetik ve tür çeşitliliğine sahip. Vatanımızdaki göl, sulakalan, bozkır ve akarsu ekosistemleri kimi sadece ülkemizde bulunan (endemik) yüz binlerce türe ev sahipliği yapar. Fakat biz her geçen gün ülkemizi ve kendimizi fakirleştiriyoruz.
Artık bu zenginliğimizin talanına dur deme vakti geldi, yoksa çocuklarımıza ve torunlarımıza yaşanır bir vatan değil çölleşmiş fakir bir ülke bırakacağız. Doğal orman ve bozkır ekosistemlerimizin madenlerle delik deşik edilmesine ve ağaç plantasyonlarına dönüştürülmesine; yollarla canlıların geçemeyeceği şekilde parçalanmasına; mera olarak kullanılan bozkırların aşırı otlatılmasına; sulakalanların kurutulmasına, göllerimizin suyunun çekilmesine ve kirletilmesine; akarsularımızın önünün büyük barajlarla kesilmesine; içlerine kanalizasyon ve endüstriyel atık suların boşaltılmasına ve sularının kentin sözde ihtiyaçları için borularla çalınmasına seyirci kalmaya devam edersek biyolojik zenginliğimizi kaybederiz.
Toprak, su, hava, enerji, bitkiler, hayvanlar ve bunları barındırıp düzenleyen ekosistemler toplumumuzun bir parçası. Bunlar bir kaynak değil, bizim gibi haklara sahip birer varlık. İnsan bu toplumun efendisi değil, sadece mütevazı bir ferdi. Bizim görevimiz ise bu ailenin onurunu, düzenini ve güzelliğini korumak.
Dr. Uygar Özesmi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder