25 Aralık 2011 Pazar

2010 Gezegenin Geleceği Almanağı - Sivil Toplum Kuruluşları Haberleri - Banu Koç

 Gezegenin Geleceği Programından Sınıflandıran Banu Koç

OCAK


Davos’ta Kamuoyu Ödülleri (Public Eye Awards), İsviçreli ilaç şirketi Roche ile Kanada Kraliyet Bankası’na verildi. Kamuoyu Ödülleri, her yıl ekolojik ve sosyal açıdan yılın en kötü şirketlerine veriliyor. Roche, İsviçre Özel Ödülü’ne layık görüldü. Greenpeace ve Berne STK Topluluğu’na göre, Roche, Çin’de gerçekleştirdiği ilaç deneylerinde kullandığı 300 iç organın %90’ını idam mahkumlarından elde etti. Kanada Kraliyet Bankası ise, Küresel Ödül’e hak kazandı. Çünkü Kanada Kraliyet Bankası, Kanada’daki katranlı kumdan petrol üretme faaliyetlerinin ana sponsoru. Böyle bir ödül kimsenin başına...

Endonezya ise, başka bir ödüle hak kazanan ülke oldu. Greenpeace, Endonezya Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono’yu “Dünya Orman Tahrip Etme Şampiyonu” ödülüne layık gördü. Human Rights Watch’ın geçen ayki raporuna göre, bu ödülde doğruluk payı yüksek. Çünkü 2009’da Endonezya’da ormancılık sektöründeki kara borsa, devlete tam 1 milyar dolara mal oldu. Endonezya, ormansızlaştırma nedeniyle dünyanın en büyük sera gazı salım sorumlulularından biri haline geldi. Buna rağmen, ormanlarına gereken değeri vermek yerine, şehirleri iyileştirmeye karar vermiş gibi görünüyor. Endonezya, yabancı ülkelerden gelecek “Yeşil Yatırım Fonu” ile “yeşil altyapı” projeleri geliştirmeyi düşünüyor. İngiltere, Avustralya, Fransa, Japonya ve ABD, Endonezya’yı, bu alanda destekleyecekler. Endonezya, 2020’ye kadar sera gazı salımını %26 oranında azaltma sözü vermişti. Bakalım sadece yeşil şehirlerle bunu gerçekleştirmesi mümkün olacak mı?

Doğa Derneği, Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nin yok olmasına neden olacak Ilısu baraj projesine kredi vermesi sözkonusu olan Akbank ve Garanti Bankası’na karşı ülke çapında bir kampanya başlattı. Ayrıca, Garanti Bankası Genel Müdürlüğü önünde bir Hasankeyf protestosu gerçekleştirdi. Doğa Derneği’nin protesto için hazırlamış olduğu pankartta, derneğin maskotu Kaplumbağa Rafet tahtaya yazmış olduğu sınav sorusunda “Garanti Bankası Hasankeyf’i yok edecek krediyi verir mi” diye sordu.
Doğa Derneği, geçtiğimiz haftalarda Garanti Bankası’nın üst düzey yetkilileri ile görüşerek Hasankeyf’in önemini anlatmıştı. Ayrıca bankanın projeden çekilmesini talep etmişti. “Doğa için Garanti” diyerek “Çevreci Bonus” kartıyla doğaya olan duyarlılığını öne çıkaran Garanti Bankası’nın bu sınavda yapacağı tercih, Hasankeyf ve Türkiye doğasının geleceği için belirleyici olacak. Doğa Derneği, herkesi UNESCO Dünya Mirası kriterlerin tamamını karşılayan Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nin Dünya Mirası alanı ilan edilmesine destek vermeye çağırıyor. Peki yarın siz, paranızı Garanti Bankasına mı yatıracaksınız?

Fransa, nükleer atıklarını düzenli olarak Rusya’ya gönderiyor. Atıkların büyük kısmı, Sibirya’da büyük park alanlarına terk ediliyor. Yani üstlerinde hiçbir koruma olmaksızın açık havada bırakılıyor. Oysa ki Fransa, durumun böyle olmadığını, nükleer atığı geri dönüştürmek için Rusya’ya gönderdiklerini söylüyor. Bunun doğru olması için, gönderilen maddelerin %100’ünün farklı ve işlenebilir bir halde Fransa’ya geri dönmesi gerekirdi. Oysa ki, geri dönen kısım son derece az. Bunu, Fransa Nükleer Güvenlik hakkında Bilgilendirme ve Şeffaflık Yüksek Komitesi HTISN de raporlarıyla belgeliyor. Işte Greenpeace, tam da bu nedenlerle, Pazarı Pazartesiye bağlayan gece, Fransa’da nükleere karşı eylemdeydi. Dört aktivist, Rusya’ya doğru yola çıkan nükleer atık yüklü treni durdurmak için gece saat 9da kendilerini Cherbourg’da raylara zincirlediler. Ardından iki activist, sabah 5.30’da treni durdular ve saat 8.30’da Greenpeace kamyonu tren yolunu kesti. Kamyonun üstünde “Rusya çöplük değildir” yazıyordu. Eylem sayesinde, nükleer atıkların Rusya’ya ulaşması gecikti. Greenpeace, Rusya’ya yapılan bu gönderimlerin tamamen durdurulmasını talep ediyor.

Bu arada Greenpeace’den Türkiye’de bir eylem, Başbakan Erdoğan’a sürpriz ziyaret! Meclis’te AKP’nin Grup Toplantısı’na giren Greenpeace eylemcisi, Başbakan Erdoğan’ın konuşması sırasında pankart açarak hükümetin nükleer planlarına “Hayır” dedi. Başbakan Erdoğan’a “Nükleer İnattan Vazgeç” mesajı veren eylemci, polis tarafından göz altına alındı. Kapalı kapılar ardında, kamuoyu ile paylaşılmadan sürdürülen nükleer görüşmelerin bir örneği de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Rusya’ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında yaşandı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Rusya Başbakan Yardımcısı Igor Seçin’in de katıldığı bir toplantıda iki ülke arasında nükleer santral tesisi yapımı işbirliği ortak beyannamesi imzalandı. Yapılan anlaşmanın detayları ise bugüne kadar kamuoyu ile paylaşılmadı. Bugüne kadar uygulanan enerji politikaları, Türkiye’nin diğer ülkelere ve fosil yakıtlara olan bağımlılığını ortadan kaldıramadı. Alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarını görmezden gelen hükümetin, halkı ayağa kaldıran nükleer enerji ve HES’ler – yani Hidroelektrik Santraller, yeni doğalgaz alım anlaşmaları ve planlanan 47 kömürlü termik santral dışında önümüzdeki dönemler için temel bir enerji politikası bulunmuyor. Nükleer santral görüşmeleri ise başka enerji projeleri ile ilişkilendiriliyor. Burgaz-Dedeağaç projesinden hoşnut olmayan Ruslar, daha karlı olduğunu düşündükleri Samsun-Ceyhan petrol boru hattına dahil olmak peşinde. Bu projeye dahil olmak için de Rusya’nın Türkiye ile yapmak istediği başka anlaşmalar için nükleer santral ihalesini önkoşul olarak koyduğu da dolaşan söylentiler arasında. Kapalı kapılar ardında şaibeli olabilecek işlere karşı çıkan, kirli, tehlikeli ve pahalı olduğu kanıtlanmış nükleer enerjiye hayır diyen 1 milyon “radyoaktivist”, http://nukleer.greenpeace.org sitesinde biraraya geliyor.

1432’de kurulan ve Dünya’nın en eski üniversitelerinden biri olan Caen Üniversitesi'nin yaptığı araştırmaya göre, GDO'lu ürünler karaciğer ve böbreklerde hasara yol açıyor. Araştırmada, hayvanlar, Monsanto biyoteknoloji şirketinin ürettiği üç farklı GDO'lu mısır tohumuyla beslendi. Monsanto, küresel GDO sektörünün en az %90'ını ele geçirmiş dev bir Amerikan şirketi. Amerika'da ise, Monsanto'ya ait olmayan GDO'lu tohum yok gibi. Araştırmayı yürüten Gilles-Eric Seralini, hayvanların böbrek ve karaciğerlerinde yalnızca 3 ayda hasar meydana geldiğini söyledi. Bu, GDO'lu besinlerin ani zehirlenmelere yol açmasa bile kronik zehirlenmeye yol açtığını gösteriyor. Şimdi, GDO'nun daha uzun süreli etkilerini bulmak üzere daha kapsamlı araştırmalara başlanacak. Ülkemize her türlü GDO’nun girişi de bir an önce yasaklanmalı ve biyogüvenlik yasası sivil toplum kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda ülkemizi GDO’lardan korumalı.

Daha geçtiğimiz hafta, kaplanların tehlike altındaki türlerin başında geldiğinden bahsetmiştik. WWF’in araştırmasına göre, şu anda tüm dünyada yalnızca 3200 kaplan yaşıyor. Kaplanlara bir darbe de Endonezya hükümetinden geldi. Hükümet, kaplanları bir çifti 100000 dolara evcil hayvan olarak satacağını açıkladı. Üstelik, bunu, soyun devamlılığını sağlamak için yapacağını belirtti! Üç kişi, çoktan evinde Kaplan beslemek için başvuruda bulundu bile. Bu kişilerin prestijli olduklarını göstermek için Kaplan istedikleri belirtildi. Greenpeace Orman Kampanyacısı Bustar Maitar, bunun son derece yanlış bir hareket olduğunu söyledi. Maitar, Kaplan satmanın çözüm olmadığını açıkladı. Devlet, bu hayvanların yaşam alanlarını korumalı. Oysa ki, bu yaşam alanlarını yok ederek palm yağı için plantasyonlar oluşturuluyor. Maitar, yakında Çin yılına göre Kaplan Yılı’na girilecek olmasının da halk arasında talebi arttıracağından endişe ediyor.

WWF’in yeni araştırmasına göre, soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir başka tür ise kaplanlar. Dünyanın en büyük Kaplan nüfüsuna sahip alanlarından biri Bangladeş kıyılarında Sundarbans olarak bilinen alan. Ve bu alan, yükselen deniz seviyesi nedeniyle yüzyılın sonunda sular altında kalacak. Kaplanlar, dünyada soyu tehlike altındaki türlerin başında geliyor. Tüm dünyada Kaplan nüfusu 3200 olarak tahmin ediliyor. WWF, Kaplan soyunun tükenmemesi için sera gazı salımının küresel ölçekte ve derhal azaltılması gerektiğini söylüyor. Kaplanlar, çevrelerine kolaylıkla uyum sağlayabiliyorlar. Rusya’nın karlı ormanlarında da yaşayabiliyorlar, Endonezya’nın tropik ormanlarında da. Ancak Sundarbans’ta deniz seviyesinin o kadar çok ve hızlı yükselmesi bekleniyor ki, kaplanların uyum sağlayacak vakti olmayacak.

GDO’lar, sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde karşı karşıya olduğumuz tehlikelerden biri olmayı sürdürüyor. Hindistan’da durum o kadar endişe verici ki, sivil toplum ülke çapında örgütleniyor. 30 Ocak’ta, GDOsuz Hindistan Koalisyonu ve Toplu Hareketler Ulusal Birliği, bir günlük oruç tutacak ve mumlar yakacaklar. Amaç, GDO’suz bir Hindistan için hem daha çok insana ulaşmak, hem de hükümet üstünde baskı kurabilmek. 30 Ocak, Hindistan’da aynı zamanda Şehitler Günü olduğu için, özellikle seçilmiş. Eylemin sloganı ise “Bugün oruç tutmak, yarın GDO yemekten daha iyidir” olacak. Eylemi düzenleyenler www.brinjal.org adresinden halkı bilgilendirmeye ve harekete geçmeye çağırmaya başladılar bile.

Aylin Aslım da radyoaktivist oldu! Aylin Aslım, Greenpeace’in yürüttüğü I Lovve Nuclear kampanyasını destekliyor. Aylin Aslım, mesajında nükleer enerjinin Türkiye ve gezegenin geleceği için ne kadar yanlış bir seçim olduğunu anlattı. Nükleerin kirli, eski, verimsiz ve pahalı olduğundan bahsetti. Yeniden bir Çernobil yaşamamak için güvenli ve temiz enerjilere yönelmemiz gerektiğini söyledi. Ve tabii asıl önemlisi, bunun bizim seçimimiz olduğunu… Siz de www.ilovvenuclear.org adresine girin, Aylin Aslım’la radyoaktivistlerin arasına katılın!

Yinelenen tüm bu çağrılara rağmen, ülkeler ders almamaya devam ediyor. Putin, Sibirya Baykal Gölü kıyısındaki kağıt fabrikasının yeniden üretime başlamasına izin verdi! Fabrikaya yıllardır herkes karşı çıkıyor, çünkü bu fabrika, dünyanın en büyük gölünü hızla kirletiyor. Fabrika, Sovyetler Birliği döneminden kalma. Greenpeace fabrikanın tamemen kapatılmasını talep ediyor. Çünkü kıyısında bulunduğu gölde 1500 canlı türü yaşıyor. Bunların arasında göle özgü bir kabuklu da var. Üstelik çok derin bir göl olan Baykal Gölü, dünya yüzeyindeki tüm tatlı suyun beşte birine sahip. UNESCO raporuna göre, dünyanın en yaşlı ve en derin gölü. Putin’i bu korkunç hatadan döndürebilmek için Greenpeace başta olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu harekete geçti.

Gezegenin geleceği için toplu çağrılar yalnızca ülkesel değil, küresel boyutlarda sürmeye devam ediyor. Dünya Saati uygulaması, 3 yıl önce dünya genelinde başlatıldı ve her yıl, daha da çok insan Dünya Saati'ne katılıyor. WWF - Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, Dünya Saati'nin esas amacının, insan etkinliklerinden kaynaklanan küresel ısınmanın yavaşlatılmasına dikkati çekmek olduğunu söyledi. WWF, bu eylemi 2007 yılında Avustralya'da başlattı. Geçen yıl ise eyleme, 88 ülkeden 4 bin 159 şehirde katılım oldu. Baştak, ışıkları söndürülen yapılar arasında Eyfel Kulesi, Mısır Piramitleri, Çin Olimpiyat Stadyumu, Brezilya İsa Heykeli ve Sidney Opera Binası gibi mekânların da yer aldığını belirtti. Bunların neden aydınlatılması gerektiği ise ayrı bir sosyolojik konu, ama herneyse, bu yıl, eyleme 100'ün üzerinde ülkede 1 milyar kişinin katılması bekleniyor. Bu yılki eylem, 27 Mart Cumartesi günü yerel saatle 20.30'da başlayacak ve her zamanki gibi bir saat sürecek. Hükümetin iklim değişikliğine karşı sessiz ve hareketsiz kaldığı Türkiye'de eyleme katılım, hükümete konuyla ilgili çağrıda bulunmak için çok önemli.

Başbakan Erdoğan’ın, kulakları sivil toplumdan yükselen çağrılara tıkalı. Türkiye, ne yazık ki nükleer santral konusunda hala Rusya ile görüşüyor. Erdoğan, Rusya Başbakanı Vladimir Putin ile toplantı gerçekleştirdi. Ardından iki ülke, ne olduğu henüz anlaşılamamış ve açıklanmayan bir belge imzaladılar. Erdoğan, altyapı çalışmaları tamamlanınca projeye hızla başlayacaklarını açıkladı. Oysa ki santral projesiyle ilgili olarak, daha önce Danıştay iptal kararı vermişti. Hükümet son üç yıldır, sivil toplumun, Mersin ve Sinop'ta yaşayan vatandaşların, bilim insanlarının tepki ve kaygılarını dikkate almıyor. Planların tartışıldığı demokratik bir ortam yerine, kapalı kapılar ardında gizli görüşmeler yapılıyor. Bu görüşmeler, Türkiye'nin geleceğini belirliyor. Üzerinde anlaşılan ve imzalanan belge, henüz kamuoyuyla paylaşılmadı. Bu gizlilik 'bu işin arkasında başka işler mi var?' sorusunu getiriyor.
Yenilenebilir Enerji Kanunu, geçtiğimiz yıl TBMM’de görüşüleceği gün geri çekilmişti. Gerekçe olarak ise hükümetin temiz enerjilere teşvik sağlayamayacağı belirtilmişti. Ancak aynı hükümet, devlet ortaklığından hazine garantilerine kadar her türlü imkânı kirli nükleer enerjiye sağlamaktan bahsediyor. Tüm bu teşvikler bizim vergilerimizden, yani bizim cebimizden sağlanıyor. Kendi cebimizdeki parayı kirli enerjilere yatırmalarını istiyor muyuz? Yoksa bu parayla yenilenebilir enerjilere destek sağlanarak sürdürülebilir bir gelecek mi yaratmak istiyoruz? Eğer siz de 'nükleere hayır' ‘temiz enerjiye evet’ demek istiyorsanız www.ilovvenuclear.org'a girin, sesinizi duyurun!

Haftabaşında, dünyanın en ünlü ekonomistlerinden Profesör Lord Nicholas Stern’in Karbon Saydamlık Projesi kapsamında Türkiye’ye geldiğinden bahsetmiştim. Stern, dünyayla ilgili çok önemli bir o kadar da korkutucu öngörülerde bulundu. Stern’e göre, eğer yüzyılın sonuna kadar tüketim ve enerji kaynakları seçimlerimizle ilgili hiçbir şey değişmezse, Akdeniz’in güneyi Sahara Çölü gibi olacak. Dünyanın güneyi ise sular altında kalacak. Yani dünya haritası, fiziksel olarak değişecek. Stern, ortalama sıcaklık artışının 2 derecenin üstüne çıkması halinde felaket yaşanacağının altını çizdi. Küresel karbon salım hacmi şu anda 50 milyar ton. Stern’e göre, bunun 2050’ye kadar 20 milyar tonun altına çekilmesi gerekiyor. Yani bir enerji devrimi yapılmalı. Çünkü yüksek karbonlu büyüme, aslında ekonominin sonu hazırlıyor. Bu nedenle düşük karbon ekonomisine geçiş yapmak zorundayız. Stern, Türkiye’nin stratejik bir konumda olduğunu ifade etti. Ayrıca rüzgar ve güneş ülkesi olduğu için bu kaynaklardan yararlanmasının çok önemli olduğunu da özellikle belirtti. Stern’in bu sözleri, Greenpeace’in Enerji Devrimi raporunu sonuçları ile tam tamına örtüşüyor.

Doğu Karadeniz’de Hidroelektrik Santrallere karşı mücadele veren muhtarlar ise ne yazık ki mücadelelerinde henüz sonuç alamadılar. Radikal gazetesinin haberine göre, Doğu Karadeniz Senoz Vadisi’nde 11 köyün muhtarı, 2008’de Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’na başvurmuş ve Senoz’un sit alanı ilan edilmesini istemişti.
Ancak 1,5 yıl sonra, geçen hafta Rize’nin Çayeli ilçesine kurul, taşocakları ve yapımı devam eden HES projelerinin vadiyi olumsuz etkilediğini söyledi. Bu nedenle alanın sit alanı özelliklerini yitirdiğine karar Verdi. İnşaatlar, aksine verilen mahkeme kararlarına rağmen sürüyor. TEMA Rize Temsilcisi Nevzat Özer, iki HES projesinde yürütmeyi durdurma kararı verildiğini, yine de inşaatın devam ettiğini söyledi. Doğal Sit alanı olan yerlerde bile, HES atağı nedeniyle Çevresel Etki Değerlendirme raporuna gerek duymadan inşaatlara başlandığını da ekledi. Dünyanın en güzel vadilerini barındıran Doğu Karadeniz’in böyle acımasızca katledilmesi ve hukuken buna “Dur” denmiş olmasına rağmen katliamın devam etmesi hukuk devletinin nerede olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Acilen hukuk kararları uygulamaya geçilmeli veya uygulamayanlar hakkında kanuni işlem başlatılmalı.

Greenpeace, elektronik sektörünün en önemli dört isminin ürünlerinden tehlikeli toksik kimyasalları hala çıkarmadığını açıkladı. Samsung, Dell, Lenovo ve LG, 2009'un sonuna kadar ürünlerinden PVC ve bromine alev önleyicileri BFR'yi çıkaracaklarını açıklamışlardı. Ancak planlar, 2011'den de sonraya kaldı. Greenpeace'in 3 ayda bir yayımladığı Daha Yeşil Elektronik Ürünler Kılavuzu, insan sağlığına ve çevreye zararlı toksik kimyasalların elektronik ürünlerden çıkarılmasını öncelik olarak görüyor. Kılavuzun son sayısı, Nokia'yı ilk sıraya koydu. Apple, Nokia ve Sony Ericsson, gerekli adımları attı. Yalnızca bu kimyasalları ürünlerinden çıkarmakla kalmadılar. Üstelik bu kimyasalları içeren ürünlerini de geri çağırdılar. HP ise, toksik kimyasalları ürünlerinden çıkarmak için büyük adımlar attı. Hatta toksik kimyasal içermeyen ilk bilgisayarını geçen hafta satışa sundu. Şimdi, Kılavuz'un gelecek sayısına kadar dört büyük şirketin de gerekli adımları atmasını umuyoruz.

Greenpeace eylemcileri Danimarka’da hapisteydi, 3 hafta süren tutukluluk ve küresel eylemlerden sonra dört iklim eylemcisi sonunda serbest. Bundan sonra tutuksuz yargılanacak iklim eylemcileri, Kopenhag'da Kraliçe'nin devlet başkanları için verdiği galaya 'Doğa Krallığı’nın devlet başkanı, eşi ve koruması olarak girmiş ve 'Politikacılar konuşur, liderler harekete geçer' yazılı bir pankart açmışlardı. Tutukluyken kendilerine destek için Türkiye'de Danimarka konsolosluğunun önünde mumlar yakılarak eylem yapılmıştı. 20 gün boyunca hücrede tutulan ve hakim önüne çıkarılmayan aktivistler, Noel ve Yılbaşı'nı ailelerinden uzakta geçirdikten sonra sonunda yapılan duruşmada serbest bırakıldı. Greenpeace gönüllüleri 4 eylemciyi hapishane çıkışında kırmızı halı sererek karşıladılar.

Doğa Derneği’nin “Urfa’nın Bozkırları” projesi kapsamında koruma altına alınan türler ve doğa korumanın önemi, yeni yılın ilk gününde tüm Şanlıurfa’da Cuma hutbesinde anlatıldı. Hutbeyi, Doğa Derneği, Çevre ve Orman Bakanlığı birlikte hazırladı. Hutbede, Urfa’nın ceylan, sırtlan, kelaynak, çöl varanı, çizgili ishak kuşu gibi koruma altına alınan türlerin öneminden bahsedildi. Ayrıca, herkesin doğayı koruması için çağrıda bulunuldu. Cuma hutbesinde doğa korumanın önemi anlatılırken ”Bölgemizde yaşayan hayvan türlerinden ceylan, sırtlan, kelaynak, çizgili ishak, çöl varanı ve pek çok kuş türünün nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bizler en büyük zenginliklerimizden çevremize, bitkilere ve hayvanlara karşı daha duyarlı olmalıyız. Bölgemizde özveri ile çalışanlara destek verilmeli ve onlarla beraber koruma çalışmalarını desteklemeliyiz. Onların varlık halkasındaki yerlerini ve taşıdıkları önemi kavramalı ve nesillerimize bu şuuru aktarmalıyız.” denildi. Doğa Derneği’nin Şanlıurfa’da yürüttüğü doğa koruma çalışmaları, dört yıldır sürüyor. Bölgedeki köylüler de çalışmalara destek veriyorlar.

Geçen hafta, Greenpeace’in Nijer’in Akokan şehri sokaklarında normalin 500 katı radyoaktiviteye rastladığından bahsetmiştim. Akokan, fransız nükleer şirket AREVA’nın işlettiği uranyum madeninin yakınında bulunuyor ve Fransız nükleer santrallerine uranyum sağlıyor. AREVA, Greenpeace’in araştırmasından önce sokaklarda radyasyon olduğunu reddediyordu. Ancak bilimsel bulguların açıklanmasının ardından, AREVA Greenpeace’in haklı olduğunu itiraf etti. Şirket, sokakları güya arındırdıklarını ve bunu yetkililerin onayladığını söyledi. AREVA yetkilileri, şimdi tekrar uranyum madeni yakınlarında bulunan iki şehirde araştırmalar yürüteceklerini açıkladılar. Ayrıca 2010 sonuna kadar her iki bölgenin de tamamen güvenli hale getirileceği sözünü tekrar verdiler. Tabii sözlerinin güvenilirliğinden emin olmak zor. Acaba Greenpeace böyle bir araştırma yapıp skandalı ortaya çıkarmasaydı, tekrar bu sözü verirler miydi? Greenpeace, bölgede geniş çaplı, şeffaf ve uluslararası bir çevresel etki araştırması yapılmasını talep ediyor. Siz de nükleer tehlikeye hayır diyorsanız www.ilovenuclear.org adresinden Greenpeace çalışmalarına katılabilirsiniz.

Hasankeyf’i sular altında bırakmak için hükümet, çalışmalarına devam ediyor. Önce Dünya Bankası, ardından da Avrupa’daki yatırım bankaları doğaya ciddi zararlar verecek olan bu projeden çekildiklerini açıklamıştı. Ancak hükümet, nükleer sevdası gibi anlamsız bir sevda olan Ilısu Baraj projesini, tüm çağrılara rağmen hayata geçirmeye çalışıyor. Doğa Derneği, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, Ilısu baraj projesinin hayata geçirilmesi için gerekli krediyi yerli bankalardan sağlamaya çalıştığını duyurdu. Bu bankalar arasında Garanti Bankası ve Akbank da bulunuyor. Bakan, bu ay içinde bankalardan biriyle anlaşma yapmayı umuyor. Doğa Derneği, Hasankeyf’in dünyanın en önemli kültür ve doğa miraslarından biri olduğunu bu bankalara hatırlattı. Ancak her iki bankadan da cevap alınamadı. Hasankeyf, UNESCO dünya mirası kriterlerinin onda dokuzuna uyan dünyadaki tek yer. Garanti Bankası, çevre koruma projeleriyle tanınıyor. Akbank ise BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalayan bir banka. Bu nedenle ikisinin de bu yanlışa düşmeyeceğini ve hatta hükümeti bu yanlıştan geri döndürebileceğini umuyoruz. Ayrıca dileriz, Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nin Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmesi için bir an önce UNESCO’ya başvuru yapılır.

Dün, Danimarka Başkonsolosluğu önünde bir araya gelen Greenpeace eylemcileri, Kopenhag’ta tutuklanan Greenpeace eylemcilerinin serbest bırakılmasını istedi. Eylemciler, Danimarka Başkonsolosu Keld Mosgaard Christensen’e yazılan ve Danimarka hükümetini iklim eylemcilerini serbest bırakması için harekete geçmeye çağıran bir mektubu konsolosluk görevlisine verdiler. Konsolosluğun önünde mum yakan eylemciler, üzerinde Kopenhag’da liderlere harekete geç çağrısı yüzünden hapiste olan eylemcilere, Türk halkından gelen destek mesajlarının yazılı olduğu Danimarka bayrağı şeklindeki pankartı da konsolosluk görevlilerine teslim ettiler.
İklim suçluları olan sözde liderler dışardayken, iklim aktivistleri ailelerinden alıkoyulalı neredeyse 3 hafta oldu. İnsan haklarını bu derece ihlal eden Danimarka hükümeti itibarını git gide daha da fazla kaybediyor. Türk halkı Danimarka polisinden, insanlık adına hareket eden iklim eylemcilerine uygulanan bu orantısız ve haksız cezayı durdurmasını istiyor.

Greenpeace, Nijer'in Akokan şehrindeki sokaklarda yüksek düzeyde radyoaktif kirlilik tespit etti! Üstelik Fransız nükleer enerji şirketi AREVA, 2009'da bu sokakların güvenli olduğunu iddia etmişti. 2003 yılında bağımsız bir laboratuar olan CRIIRAD ve yerel bir STK Aghir In’Man, Nijer’in uranyum madenlerine yakın yerleşim yerlerinde radyoaktif kirlilik tespit etmişti. Sonra, 2007 yılında CRIIRAD, maden şehri olan Akokan’daki hastanenin yakınlarında tehlikeli düzeyde radyasyon seviyeleri ölçmüştü. Madenin işletmecisi AREVA da radyoaktif kirliliğin varlığını kabul etmişti. Eylül 2009’da AREVA, CRIIRAD’a bir temizliğin yapıldığı ve artık sokakların güvenli olduğunun garantisini vermişti. Hepimiz bunun doğru olmasını isterdik, ancak ne yazık ki bu bir yalan. Akokan sokaklarında hala radyoaktivite bulunuyor. Greenpeace’in bulguları AREVA’nın garantisini geçersiz kıldı. Greenpeace, bölgede, radyasyon seviyesini normal düzeyinin 500 katı fazla olarak ölçtü. Bu da nükleer enerjinin gizli maliyetlerinden biri: insanlar, radyasyona maruz kalıyorlar. Akoka'daki insanların kanser olma riskinin ne kadar büyük olduğunu bilmek için, doktor olmaya gerek yok...
İşte nükleer enerji, bu sömürüyü beraberinde getiriyor. Fransa'daki nükleer santrallerin çalışması için Fransa, Nijer'deki uranyuma ihtiyaç duyuyor. Ve bu bağımlılık nedeniyle uranyumu her ne pahasına olursa olsun çıkarıyor. Bu durum yalnızca Nijer'e özgü de değil. Siz bir uranyum madeninin yakınında oturmak ister miydiniz? Ülkemizde radyoaktivite, başka ülkelerde bizi lanetleyen bir sömürü istemiyorsanız siz de www.ilovenuclear.org adresşne gidin ve bir radyoaktivist olun.

Hindistan'da nükleer araştırma merkezinde çıkan yangında iki kişi öldü. Yetkililer kazanın radyasyon sızıntısına sebep olmadığını söyleseler de, bu konuda güvenilir bir açıklama henüz yapılmadı. Çünkü merkezin çok sayıda nükleer araştırma reaktörü var. Mumbai'de bulunan merkez, Hindistan'ın hem nükleer enerji hem de onunla el ele giden nükleer silahlar konusunda en önemli araştırma merkezi. Dolayısıyla bir ülkenin en dikkat gösterilen nükleer merkezinde bile yangın çıkabildiğine göre, nükleerin yüksek risk içeren bir enerji olduğunu daha ne şekilde kanıtlamak gerek. Bunu her fırsatta dile getiren Greenpeace ise, ikinci Nükleer Tepki Ödülü'nü vermeye hazırlanıyor. 2009, çok fazla nükleer kaza gördü. Amerika Handford nükleer atık tesisindeki radyoaktif yaban arıları, Sellafield nükleer santralindeki kontrolden çıkıp nükleer atıkları tesis dışına çıkarmaya çalışan robotlar... Yine İngiltere'de Sizewell nükleer santralinde çamaşırlarını yıkamaya inen görevlinin şans eseri fark ettiği radyoaktif sızıntı... ya da Fransa'nın 'Nükleer santraller sıcakta çalışmıyor, bu nedenle yazın elektrik ithal ediyoruz' açıklaması... Peki ya Enerji Bakanımızın 2010'da 5.kez nükleer ihale açacak olması? Siz olsaydınız ödülü hangisine verirdiniz? Gelin www.ilovvenuclear.org adresinde nükleere karşıtı harekete katılın.

ŞUBAT
Adana'da engelli hayvanlar için özel bakımevi kuruldu! Hayvan Hakları Federasyonu Ulusal Koordinatörü Nesrin Çıtırık, diğer yerel yönetimleri de engelli hayvanlar için kalıcı engelli bakımevleri yapmaya davet etti. Adana Büyükşehir Belediyesi Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği Hayvan Barınağı’nda oluşturulan özel bakımevinde, görme ve yürüme engelli 300 köpek bakılıyor. Köpeklerin 28’i çevre illerden getirildi. Bakımevinin amacı ise felçli, kör, işkence sonucu ruh sağlığı bozulmuş hayvanlara hizmet vermek. Türkiye’de hayvan haklarının gelişmesi için bu çok önemli bir değişiklik. Emeği geçen herkesi kutluyoruz.

Rize'de, Tek Gıda-İş Sendikası Bölge Başkanlığı toplantı salonunda , 9 ilden 36 platformun 57 temsilcisinin katıldığı Derelerin Kardeşliği Platformu Bölge Koordinasyon Kurulu Toplantısı gerçekleştirildi. Toplantı sonunda yayımlanan bildiride yine konu hidroelektrik santralleriydi. Platform, planlanan ve yargı kararlarına karşın yapımı devam eden HES projeleri ile iletim hatları nedeniyle yaşam alanlarının büyük ölçüde tahrip edildiğini belirtti. Sudan elde edilmeye çalışılan enerjinin alternatifi olduğuna, oysa doğamızın alternatifi olmadığına değinildi. Türkiye Su Meclisi’nde de belirtildiği gibi suyun ticari bir mal değil, tüm canlıların yaşamını sürdürebilmek için ulaşmaya hakkının olduğu doğal bir varlık, ekolojik sistemin bir parçası olduğunun altı çizildi. Milyonlarca yıldır varlığını sürdüren, suyun beslediği ekosistemleri yok edecek HES projelerinin, yenilenebilir temiz enerji olarak görülmemesi gerektiği de özellikle belirtildi. Platform, Senoz Vadisi başta olmak üzere mahkemelerce verilen durdurma veya iptal kararlarının derhal uygulanması çağrısında bulundu.

Çöpe attığımız elektronik ürünlere ne oluyor? Genellikle bunu düşünmüyoruz. Ancak bu ürünler, gelişmemiş ülkelerin başına bela oluyor. Çünkü elektronik aletlerin sökümü, gelişmiş ülkelerde yapılmıyor. Çünkü söküm zehirli bir süreç. Söküm işlemlerinin yapıldığı ülkedeki insanları zehirliyor. Örneğin Gana'ya her yıl gelişmiş ülkelerin tonlarca elektronik atıkları gönderiliyor. Ve ne yazık ki bu elektronik atıkları ayıklayan ve yakanlar da Ganalı çocuklar. Çocuklar bu sırada ağır metallerle de temas ediyorlar. Bu süreç sadece çocukları zehirlemekle kalmıyor. Elektronik atıklardaki ağır metaller ülkenin toprağına, suyuna da karışıyorlar. Greenpeace, Gana'daki toprağı ve derelerini analiz etti. Sonuçta hem toprakta, hem de suda, yüksek düzeyde kurşun, kadmiyum, arsenik ve diyoksin bulundu. Üstelik, Gana bu sorunu yaşayan tek ülke değil. Nijerya, Vietnam, Hindistan, Çin ve Filipinler'de aynı durumda. BM, her yıl 50 milyon ton elektronik atık ortaya çıktığını tahmin ediyor. Almanya'da eski bir televizyonu ayrıştırmanın maliyeti 5.3 dolar. Aynı televizyonu gemiye yükleyip Gana'ya yollamanın maliyeti ise 2.2 dolar. Yani Afrika ülkeleri, yalnızca ekonomik nedenler yüzünden ciddi sağlık riskleriyle karşı karşıya kalıyorlar.

Bugün sizlere dünyadan kısa kısa nükleer tehdit haberleri vermek istiyorum. Greenpeace, Fransa'da yine nükleere karşı eylemdeydi. Fransa’dan Rusya’ya gönderilmek istenen uranyumu durdurmak isteyen üç Greenpeace eylemcisi, uranyum zengileştirme tesisinde eylem yaptı. Eylemciler, Fransa’nın Triscatin şehrinde, Rusya’ya gönderilecek olan içi uranyum dolu kargoyu demiryolunda bloke ettiler. 'Rusya çöplük değil' yazan bir pankart açan üç eylemci, kendilerini uranyum zenginleştirme tesisinin kapısına zincirledi. Dokuz saat süren eylem, polisin son eylemciyi de tutuklamasıyla son buldu. Böylece Rusya'nın çöplük olmadığı göstermeyi hedefleyen eylemciler, nükleer atık taşımasını saatlerce geciktirmeyi başarmış oldu.
Bu arada Fransız haber ajansı, Nükleer Güvenlik Kurumu’nun Kuzey Fransa’daki Flamanville santralindeki trityum ihracının artırılacağını duyurdu. Yetkililerin zararsız olduğunu iddia etmesine rağmen trityum, kısa ömürlü hidrojen izotopu olan radyoaktif bir madde. Greenpeace dahil dört çevre örgütü bu duruma itiraz etti. Konu hakkında bir uzman açıklama yaparak, ne canlı organizmalarda, ne de besin zinciri üzerinde trityum birikim sürecinin ne olacağını bilmediklerini dile getirdi. Böyle bir artışa karar vermeden önce çok daha derin araştırmalar yapılmasının gerekli olduğunu ifade etti.

Hasankeyf'i sular altında bırakacak projeden desteğini çeken Almanya, Avusturya ve İsviçre'nin ardından şimdi de Avrupa Parlamentosu da Hasankeyf’in yok olmaması için çağrıda bulundu. Yeni yayımlanan Türkiye İlerleme Raporu, Ilısu Barajı projesiyle ilgili tüm faaliyetlerin derhal durdurulması gerektiğini söylüyor. Ilısu Barajı'nı finanse etmeyi planlayan Avrupalı kredi kuruluşları ile yapılan anlaşmaya göre; kredinin sağlanabilmesi için Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, biyolojik çeşitlilik ve kültürel miras ile ilgili konularda önceden anlaşılan 153 şartı yerine getirmesi gerekiyordu. Şartların yerine getirilmemesi nedeniyle Almanya, Avusturya ve İsviçre projeye olan kredi garanti desteğini geri dönüşsüz olarak 2009 yılının Temmuz ayında geri çekti. Sivil toplum kuruluşları da, hükümetten baraj projesinden vazgeçmesi, Hasankeyf ve Dicle Vadisi'ni UNESCO Doğal ve Kültürel Miras listesine dahil etmesini talep ediyor. Bir alanın Dünya Mirası Listesi'ne alınması için UNESCO tarafından belirlenmiş 10 kriter mevcut. Bir yer, 10 kriterden bir tanesini bile karşılasa listeye dahil edilme imkanı buluyor. Hasankeyf ve içinde bulunduğu Dicle Vadisi ise 10 kriterin 9'unu karşılıyor.

Tokyo İkilisi olarak anılan Junichi ve Toru’nun davasında olumlu bir gelişme yaşandı. Junichi ve Toru, 2008 yazında Japonya’daki balinacılık sektöründeki bir skandalı aydınlattıkları için tutuklanmışlardı. Eğer suçlu bulunurlarsa 10 yıl hapis cezası alacaklardı. Geçtiğimiz haftasonu gerçekleştirilen ilk celsede savcının tanıkları Greenpeace iddialarını ve skandalı doğruladı. Bu çok önemli bir gelişme çünkü balinacılık sektörünü derinden etkileyecek. Tokyo İkilisi’nin tutuklanmasının hemen ardından başlatılan kampanyada dünya çapında 250 bin imza toplanmıştı. Greenpeace destek veren herkese Junichi ve Toru adına teşekkür ediyor. Çevre suçlarını aydınlatmanın değil işlemenin suç olduğunu böylece herkes öğreniyor.

Okyanuslardaki çöp girdapları, doğaya ne kadar kalıcı zarar verdiğimizin en büyük kanıtlarından biri. Örneğin, Pasifik Okyanusu'nun ortasında büyük bir çöp girdabı olduğu biliniyor. Bu girdapta plastik çöpler yüzüyor. Bilim insanları bu çöp girdabını okyanuslardaki akıntıların biraraya getirdiğini düşünüyorlar. Dünya okyanusları içinde beş büyük çöp girdabı olduğu biliniyor. Bunlar, hem deniz canlılarının bu plastik çöpleri yutup ölmesine neden oluyorlar. Hem de güneş ışınları plastik çöplerdeki kimyasalları açığa çıkarıyor. Bu da okyanus ve denizlerdeki doğal dengeyi tamamen bozuyor. "5 Girdap" adlı sivil toplum kuruluşu, işte bu çöp girdaplarını araştırıyor. 5 Girdap, dünya okyanuslarındaki çöp girdaplarını tek tek inceleyecek. Bugün üretilen plastiklerin yalnızca % 5'ini geri dönüştürebiliyoruz. Peki geri kalanlarına neler oluyor? % 50'si çöp alanlarına gömülüyor, bir kısmı kullanılmaya devam ediliyor bir kısmı ise doğaya bırakılıyor.Yalnızca Kuzey Pasifik Girdabı'nda çöpler Amerika Birleşik Devletleri'nin iki katı büyüklüğünde bir alanı kaplıyorlar. Bu girdaptaki plastik çöpler onlarca yıl kalacaklar. Bu konuda bireysel adımlar çok büyük onem kazanıyor. Alışveriş yaparken plastik ambalajlardan uzak durmak, çözüm yolunda atılan büyük bir adım anlamına geliyor.

İşte geleceğini bu şekilde ipotek altına almayı reddeden Sinop halkı da, bu nedenle harekete geçti. Greenpeace'in I Lovve Nuclear kampanyasını duyduktan sonra, Sinop'ta harekete geçmeye karar veren Halil Can İnce, İlker Günay ve arkadaşları, kendileri gibi nükleersiz bir Sinop hayal eden insanlara ulaşmak için, insanları Greenpeace'in imza kampanyasına destek vermeye çağırdı. Daha ilk günden, kötü hava şartlarına rağmen 800 imza topladılar. 3 günde bu sayı 1200'e ulaştı. Onlar, kendi deyimleriyle “herkesin içinden düşündüğünü sesli olarak söylediler. Topladıkları imzalarla da bunu somutlaştırdılar.”
Sinop, bununla da kalmadı. Geçen hafta Mecliste Greenpeace'in “Mersin ve Sinop Nükleer Santral İstemiyor” yazılı bir pankart açmasının ardından, Başbakan pankart hakkında “paçavra” yorumu yapmıştı. Bu yoruma, Sinop Çevre Platformu'ndan Başbakan'a yanıt geldi. Platform, Meclis'in Mersin ve Sinop'u da temsil ettiğini söyledi. Bu nedenle kendi meşru ve haklı tepkilerine “paçavra” yorumunda bulunulamayacağının altını çizdi. Ayrıca her iki şehrin de yenilenebilir enerjiler istediğini, nükleersiz bir gelecek talep ettiğini açıkladılar.
Başbakan, nükleer santral kurmayı planladığı yerlerde yaşayan halkın ne düşündüğünü çok iyi biliyor. Bu düşüncelere kulak asmadan nükleer inadına devam edebilir mi? Siz de hayır diyorsanız, adresine girin, yalnızca Sinop ve Mersin'in değil, tüm Türkiye'nin nükleere karşı olduğunu Başbakan'a hep birlikte gösterelim.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi UNHRC’nin alt çalışma grubuna göre, Japon hükümeti, balina avcılığı programındaki yolsuzluğu ortaya çıkaran iki Greenpeace eylemcisinin tutuklanmasında uluslararası anlaşmalarla garanti altına alınmış olan insan haklarını ihlal etti. “Tokyo İkilisi” olarak da anılan, Junichi Sato ve Toru Suzuki, 15 Şubat’ta mahkemeye çıkacaklar. Ancak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi UNHRC’nin Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu WGAD’nin Aralık ayında Japon hükümetine gönderdiği bilgiye göre, bu iki eylemcinin insan hakları Japon adalet sistemince ihlal edildi. 2008 Haziran'ındaki tutuklanma süreçlerinden beri ikiyüz elli bin kişi Tokyo İkilisi'ne adalet istemiyle imza verdi. Yüksek Mahkeme de dahil olmak üzere hukuk uzmanları yargılama hakkındaki endişelerini dile getirdiler. Bu arada da duruşma öncesi bütün dünyada Japon Büyükelçilikleri önünde protestolar başladı. Greenpeace Akdeniz, Türkiye'deki Japonya Büyükelçiliği'ne gönderdiği mektupta, Tokyo İkilisi için adil bir yargılama isteğini iletti. Tokyo İkilisi için adalet çağrımızı yineliyoruz.

Bu arada ülkemizde HES hikâyeleri devam ediyor. Muğla’nın Köyceğiz ilçesine bağlı Yuvarlakçay’da yapılmak istenen hidroelektrik santraline karşı köylüler yaklaşık iki aydır nöbet tutuyor. Yaklaşık 200-250 kişilik bir jandarma ekibi önceki gün köylülerin nöbet tuttuğu bölgede daha önce kesilen ağaçların kütüklerini almak için baskın yaptı. Ancak jandarma, köylüleri aşıp kesilen ağaçları alamadı. Köylüler, kesilen ‘anıt ağaçların’ açılan davalara delil olduğunu söylüyorlar. Köylüler Yuvarlakçay Koruma Platformu adı altında bir Platform kurdu. Yuvarlakçay civarında altı köy bulunuyor. Pınar Köyü’nden Dulkadir Yorulmaz, köylülere santral konusunda bilgi verildiğini söylediklerini ancak bunun doğru olmadığını belirtti. Yuvarlakçay'ın suyu içme suyu. Sırf bu neden bile, buraya bir HES kurulmasının ne kadar mantıksız olduğunu gösteriyor. Zaten HES projesine karşı 10 kadar dava açılmış. Mahkemenin de gezegenin aleyhine karar vermeyeceğine inanıyoruz.

Greenpeace’in TBMM’deki nükleer karşıtı eylemleri devam ediyor. AKP’nin Meclis’teki Grup Toplantısı’na giren Greenpeace eylemcileri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması sırasında ardarda açtığı pankartla, hükümetin nükleer santral planlarını protesto etti. “Mersin Sinop Nükleer İstemiyor” yazılı pankartlar açan eylemciler, Başbakan Erdoğan’ın konuşmasını kesmesine neden oldu. Sinirlendiği gözlenen Başbakan Erdoğan, eylemi görüntülemek isteyen basın mensuplarına da çıkıştı. Eylemciler güvenlik güçlerince gözaltına alınırken, oturum bir süre durdu. Greenpeace, Başbakan Erdoğan’ın Rusya ziyareti sırasında imzalanan anlaşmanın ne Türkiye Cumhuriyeti ne de AB yasalarına uygun olmadığını söylüyor. Buna rağmen nükleer santral anlaşmasının detayları ile ilgili açıklama yapmaktan kaçınan hükümet ise Mersin ve Sinop'ta yaşayan halkın, nükleer enerjiye yönelik tepkilerine de kulak tıkamaya devam ediyor. Üstelik, anlaşmanın dolaylı yoldan bir şirkete çıkar sağlayacağı iddiaları durumu daha da vahim kılıyor. Hükümetin bugüne kadar uyguladığı enerji politikaları ve nükleer enerjideki ısrarı nedeniyle, enerji kaynaklarında diğer ülkelere ve fosil yakıtlara olan bağımlılığımızdan kurtulamadık. Yapımı yedi yıl ila on yıl gibi uzun sürecek olan nükleer reaktörlerin maliyetleri ve enerji kaynaklarındaki payı da düşünüldüğünde, Türkiye daha büyük bir çıkmaza sürükleniyor.
Greenpeace’in Kasım ayında yayımladığı Enerji Devrimi Senaryosu, sürdürülebilir kalkınmamızı aynı seviyede devam ettirmek için nükleer enerjiye ve kirli fosil yakıtlara ihtiyaç duymadığımızı gösteriyor. Enerji [D]evrimi senaryosunda, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği politikaları ön planda. Senaryoda, kişi başına salımlar 1,1 tona düşürülüyor ve maliyetlerde kısa vadede küçük bir artışın ardından 2 sent daha ucuz bir ortalama maliyetle elektrik üretiliyor.
Kirli, tehlikeli ve pahalı olduğu kanıtlanmış nükleer enerjinin Türkiye’de kullanılmasını istemeyen, hükümetin nükleer enerji planlarından bir an önce vazgeçmesini talep eden, aralarında sanatçıların da bulunduğu 1 milyon radyoaktivist http://nukleer.greenpeace.org adresinde biraraya geliyor.

WWF, Türkiye'de son 40 yıldaki sulak alanların yarıdan fazlasının, sürdürülebilir olmayan politika ve su altyapı projeleri sonucunda kaybedildiğini açıkladı. Halen ülkenin neredeyse bütün akarsularında planlanan ve inşaat halinde olan yüzlerce HES bulunduğuna da dikkat çekildi. Hidroelektrik enerji, bütüncül ve havza bazında planlama yapılmadan ele alındığında geri dönüşü olmayan ekolojik ve sosyoekonomik kayıplara neden oluyor. WWF, Dünya Barajlar Komisyonu'nun, su altyapı projelerinin karar alma süreçlerinde uygulanmak üzere 7 stratejik ilke geliştirdiğini hatırlattı. Bunlar toplumsal kabul görme, alternatiflerin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi, mevcut barajların göz önüne alınması, nehirlerin ve sağladıkları geçim kaynaklarının sürdürülebilmesi, tanınmış hakların kabul edilmesi ve faydaların paylaşımı, kurallara uygunluğun sağlanması. Işte bu ilkeler, tüm HES projelerinde göz önünde bulundurulmalı. Şu anda, örneğin Hasankeyf'i sular altında bırakacak Ilısu Barajı Projesi'nde, bu kriterlerin hiçbirinin uygulanmadığını görmemiz ve harekete geçmemiz gerekiyor.

Yediklerimizin içinde neler olduğunu biliyor muyuz? Ya da gerçekte neler olduğunu bilsek yine de o yiyecekleri tüketir miydik? Fikir Sahibi Damaklar topluluğu üyeleri "Al eline büyüteci, etiket hafiyeliği yap! Gerçek gıdayı ara ve paranı sadece gerçek olana yatır" diyorlar. Topluluk üyeleri, 2 gün boyunca, !f İstanbul Festivali’nin yeraldığı Beyoğlu AFM FİTAŞ Sineması’nda büyüteç dağıtarak paketli gıda ürünlerinin "içindekiler"ini beraber sorgulayacaklar ve tüketiciyi "Etiket Hafiyesi" olmaya davet edecekler. Fikir Sahibi Damaklar, yüz bini aşkın üyesiyle 130 ülkede çalışan Slow Food hareketinin Türkiye’deki geniş üye katılımlı ve aktif topluluklarından biri. Gerçek gıda, doğasına saygılı tarım ve sürdürülebilir tüketim konularında kampanyalar düzenliyorlar. Bu şekilde şehirli tüketiciye alışkanlıklarını sorgulatmayı hedefliyorlar. Fikir Sahibi Damaklar, gerçek gıdanın peşinde olduklarını söylüyorlar. Gerçek gıda, üreticisini ve üretim sürecini bildiğimiz, çürüyebilen, bozulabilen, eskiyebilen, yerel ve adil gıda. Ekolojik pazarlar da bu tür gıdalara şehirde en rahat ulaşabildiğimiz alanlar.

Belki Kepco’yu, yani Türkiye’de de nükleer santral inşa etmek isteyen Koreli enerji şirketini hatırlarsınız. Kepco’dan yapılan açıklamaya göre, Filipinler’deki Bataan Nükleer Santrali’nin yenilenmesi için tam 1 milyar dolar gerekiyor. Greenpeace Kampanya Direktörü Mark Q. Dia, bir tek nükleer santrale yatırılacak bu paranın yenilenebilir enerjilere yatırılması gerektiğini hatırlattı. Nükleer santralin inşaatı yalnızca para değil, zaman da kaybettiriyor. Bataan Nükleer Santrali’nin tamiratı tamamlanana kadar geçecek sure 15 yıl. Oysa ki rüzgar ve güneş enerjisinden yararlanmaya başlamak yalnızca birkaç ay sürüyor.
Üstelik nükleer inat, çevreyi hızla kirletmeye devam ediyor. Fransa’dan Sibirya’ya nükleer atık taşınmasına daha once Greenpeace defalarca eylem yapmıştı. Son eylemini gerçekleştirdiği nükleer atık grubu da ne yazık ki Rusya’ya ulaştı. 650 ton uranyum, Sibirya’da açık havada depolanmak üzere Saint Petersburg’a getirildi.

Doğa Derneği, nesli küresel ölçekte tehlike altında olan şah kartalların Balkanlar ve Trakya'da hayatta kalma başarılarının düşük olduğuna dikkat çekiyor. Geçen yıllarda yapılan araştırmalarda Trakya’da 19, Bulgaristan’da 17 şah kartal yuvası belirlendi. Bolu’da da 7 çift şah kartal bulunuyor. Ancak bölgede ölüm oranı yüksek. Yani Bulgaristan ve Türkiye, kartalların neslinin devamı için dünyanın en önemli ülkeleri. Bugün Avrupa’da toplam şah kartalı sayısınn 850 çift olduğu tahmin ediliyor. Doğa Derneği’nin açıklamasına göre, şah kartalların korunması için sınır ötesi iş birliklerinin arttırılması ve etkin koruma yöntemleriyle kaçak avcılığın ve tarımda kimyasalların aşırı kullanımının sınırlandırılması gerekiyor. Çünkü şah kartal gibi pek çok yırtıcı ve göçmen kuş, yaşam süreleri boyunca kaçak avcılık, zehir kullanımı, yüksek gerilim hatları gibi insan faaliyetleri sonucu hayatını yitiriyor. Ekosistemlerin varolması için, tüm türlerin sağlıklı biçimde hayatlarına devam edebilmeleri şart. Bugün ise ekonomik etkinliklerimizde işin şirazesini kaçırdığımız için kendimizle beraber gezegenin diğer canlılarının da yaşam hakkını ellerinden alıyoruz.

Greenpeace, İngiltere’de Heathrow Havaalanı’na altıncı bir terminal inşa edilmesine karşı çıkıyordu. Çünkü havaalanları, uçak trafiğini artırarak küresel ısınmaya, yakınlarında ise çevre ve gürültü kirliliğine neden oluyorlar. Bu da bölgede yaşayan kişilerin taşınmalarını gerektirecek boyutlara ulaşabiliyor. Bu nedenle geçen yıl Greenpeace, terminalin inşa edileceği arsayı satın almıştı. Ardından arsanın mülkiyetini, tüm dünyada 60 bin destekçisine parseller halinde dağıtmıştı. Şimdi ise, Birleşik Krallık’ın en iyi mimarlarıyla bir araya gelerek orada bir “kale” inşa edeceğini açıkladı. Eğer bir gün bir hükümet, havaalanının genişletilmesi için bu arsayı devralmaya çalışırsa, çok büyük bir hukuki zorlukla karşı karşıya kalacak.

Greenpeace, bu kez İtalya Venedik’te nükleere karşı eylemdeydi. “Nükleer: Tehlikeli bir zaman kaybı” ve “Nükleer: Yanlış Çözüm” yazılı pankartlar açan eylemciler, her biri beş ile altı milyar Euro’ya mal olacak santralları protesto ettiler. Tabii bu miktar, bütçe aşımları hariç... Üstelik santraller, en az on yıl daha devreye girmeyecek... Nükleer planlar, İtalya’nın, karbondiyoksit salımlarını azaltma hedefini tehlikeye sokuyor. Aynı zamanda temiz, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği gibi hemen uygulanabilecek projelere harcanabilecek maddi kaynakların da çöpe atılması anlamına geliyor. Bu arada 2009 yılı Kasım ayında Marakeş’te sunulan BM raporuna göre, Venedik iklim değişikliği nedeniyle önümüzdeki 60 yıl içinde tamamen sular altında kalacak.
Türkiye’nin de nükleer kabusa sürüklenmesine izin vermeyin! Siz de http://nukleer.greenpeace.org adresine girerek nükleere karşı imzanızı atın.

Avrupa Komisyonu, uluslararası mavi yüzgeçli orkinos ticaretinin bir yıl içinde durdurulması için öneri verdi. Komisyon, açıklamasında aşırı avlanmanın, orkinos stoklarında neden olduğu zararın kendilerini “ciddi biçimde endişelendirdiğini” belirtti. Ticaretin yasaklanması için, AB üyesi devletler öneri üstünde anlaşmak zorunda. AB Çevre Komisyonu’ndan Janez Potocnik, Greenpeace’in yıllardır söylediğini tekrarladı: “Mavi yüzgeçli orkinoslar için artık hiç zaman kalmadı. Derhal ticareti yasaklamak dışında hiçbir çaremiz yok.”. Monako da, AB’ye verdiği öneride, mavi yüzgeçli orkinosların, CITES yani Tehlike Altındaki Türlerin Ticaretine Dair Anlaşmanın nesilleri tükenmek üzere olan türlerin bulunduğu 1 no.lu ekine koyulmasını talep etti. Soyu ve zamanı hızla tükenen mavi yüzgeçli orkinoslar için, nihayet bir umut ışığı doğdu… CITES’in yıllık toplantısı, Mart ayında gerçekleşecek. Orkinosların kaderi, o toplantıya katılacak ülkelerin ellerinde.

Erzurum'da yapılan HES toplantısında Vali Sabahattin Öztürk, önce TEMA temsilcisinin elinden mikrofonu aldı, ardından da köylülere tehdit anlamı taşıyabilecek sözler söyledi. Öztürk, Erzurum’un Karadeniz bölgesine yakın kesimlerinde dereler üzerine yaptırılacak 100 HES için DSİ’nin Tortum’da düzenlediği toplantıya katıldı. Toplantıda DSİ Bölge Müdürü Mustafa Bahadır, Erzurum’daki dere ve çayların üzerine 100 HES yaptırılacağını ve bunların yörede yaşayanlara olumlu etkilerinin olduğunu iddia etti. Vatandaşlar ise akarsular üzerine konulacak HES’ler yüzünden kırmızı benekli doğal alabalıklarla birlikte tüm canlıların yok olacağını belirttiler. Toplantıda TEMA İl Temsilcisi Işıl Bedirhanoğlu, şimdiye kadar 30 kadar HES yapıldığına dikkati çekti. Su kaynaklarının vatandaşın haberi olmadan satıldığına değindi. ÇED raporlarının 1980’deki su verileri üstünden verildiğinin altını çizdi. Vali, Bedirhanoğlu’nun sözünü yarıda kesti. Ardından “HES’lerle ilgili olarak buraya gelenlere yardımcı olunuz. Yoksa canınız yanar” dedi! Bu işten zaten canı yanacakların, canı yanmış ve yanmaya devam ediyor, başta kırmızı benekli alabalık, Doğa Ana ve yöre halkı.

Greenpeace, nükleere karşı sesleri bir araya getirmeye devam ediyor. Amaç, mümkün olduğuca çok radyoaktivisti biraraya getirerek nükleere karşı beraber mücadele etmek. Sosyal ağlar da, geleneksel medya kuralları ve kısıtlamaları olmadan, insanların birbiriyle özgürce konuşup etkileşime geçebildiği ve gerçekten büyük değişimler yaratabileceği platformlar. Greenpeace Akdeniz’in Facebook sayfasında, 95.000'den fazla üye ve http://nukleer.greenpeace.org sayfasında ise 50 bin radyoaktivist hep beraber bu mücadeleyi veriyor. Greenpeace, burada yeni bir Facebook uygulaması da geliştirdi. Artık doğrudan Facebook sayfasından nükleere karşı imza atabilir, arkadaşlarınıza da attırabilirsiniz. Profilinizden kendi nükleer kampanyanızı yürütebilirsiniz. Daha yeşil ve güvenli bir Türkiye için siz de birşeyler yapabilirsiniz. Greenpeace Akdeniz Facebook sayfasını ziyaret ederek işe başlayabilirsiniz.

MART
Kraliyet Botanik Bahçesi, Kraliyet Cemiyeti yani Royal Society, ve Greenpeace’inde içinde olduğu bir çok çevreci kuruluş, Hint Okyanusu’nda bulunan Chagos Adaları’nın çevresindeki ikiyüzonbin km2 bölgenin dünyanın en büyük deniz rezervi olması için kampanya yürütüyor. Chagos Ada takımı 55 adadan oluşuyor. Berrak ve ışıldayan denizi ve bozulmamış mercan kayalıkları ile Chagos Adaları, doğa severler tarafından “Kayıp Cennet” olarak adlandırılıyor. Aynı zamanda biyoçeşitliliği ile dünyaca ünlü. Deniz rezervi gerçekleşirse adalar çevresinde balıkçılık ve mercan çıkarılması yasaklanacak. Kaplumbağa üreme alanlarını ve diğer kıyısal ekosistemleri bozacak avlanma dahil insan etkileri önlenecek. Greenpeace ve ortaklarının yürüttüğü kampanyada ikiyüz değişik ulustan ikiyüzyetmişbeşbinden fazla kişi bu suları koruyabilmek için mesaj gönderdi.

Yeni Zelanda’da dan bir başka haberde hükümet, koruma altında olan bir bölgeyi madenciliğe açma planları yapıyor. Maden açma planlarını 500 kişi Meclis önünde güçlü ve renkli bir şekilde protesto etti. Maden planları yedibinellisekiz hektarlık paha biçilmez doğal alanın koruma altındaki statüsünü kaldırıyor. Doğa yok edilirken altından altın, gümüş, kömür ve diğer mineraller çıkarılacak. Forest and Bird, Greenpeace, Coromandel Watchdog ve Green MP’nin de katıldığı bu protesto Nelson man Joni Bridges tarafından, Facebook sitesini kullanarak düzenlendi. Göstericilerden bazıları doğal alanın sakinleri olan kiwi, kakariki ve puheko hayvanlarının kılığına büründüler.

Greenpeace bir başka skandalı açığa çıkardı. Anlaşılan dünyanın en büyük petrol şirketi ExxonMobil, iklim değişikliği karşıtı düşünce kuruluşlarına yardımda bulunuyor. Rapora göre Koch Endüstrisi kendini göstermeden Amerika iklim değişikliği politikasında sessiz ama yıkıcı bir rol oynuyor. İklim değişikliğinin insan yüzünden olduğu görüşünü savunan bilim insanlarına karşı saldırıları destekliyor. Petrol yanlısı ve temiz enerji karşıtı düşüncelerin sosyal ağlar aracılığı ile yayılması hem Amerika hem de uluslararası alanda iklim koruma çalışmalarını baltalıyor. Kamuoyu, Koch şirketi gibi iklim değişikliği karşıtı kampanya yürüten kuruluşların gerçek yüzünü bilmeyi hakediyor. Enerjinizi petrolden mi yoksa rüzgar gülünden mi istersiniz?

Greenpeace dün Bangalore ve Amsterdam’daki Dell ofislerinin önünde, şirketin ürünlerinde zararlı kimyasal kullanımını bitirmesine yönelik protestolar düzenledi. Bu kimyasalların kullanımının 2009 yılına kadar aşamalı olarak sonlandırılacağı açıklanmıştı ama bu söz yerine getirilmedi. Bunun üzerine şirketin yeni hedefi olan 2011 yılında da bu sözünü yerine getireceğinden kuşku duyan Greenpeace, şirket CEO’su Michael Dell’in toplantı yaptığı esnada protestoları başlattı.

Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı tarafından küresel iklim değişikliğine dikkati çekmek amacıyla Cumartesi günü düzenlenen dördüncü geleneksel "Dünya Saati" eylemine dünya genelinde 4 binden fazla şehir katıldı. Yeni Zelanda'da başlayan eylem, kentlerin kendi yerel saatlerine göre saat 20.30 ve 21.30 arasında gerçekleşti. Sydney'deki Opera Evi, Paris'teki Eyfel Kulesi, Roma'daki Kolezyum ve New York'taki Empire State Binası gibi pek çok ünlü yapı ışıklarını bir saat boyunca kapattı. Dünyanın en fazla karbon kirliliği yaratan ülkelerinin başında gelen Çin, Yasak Şehir'in ışıklarını söndürerek eylemde yer alırken Mısır piramitlerinin yer aldığı Giza platosunun da kararmasıyla çöl karanlığa gömüldü. İstanbul'da da Boğaziçi Köprüsü ve Sabancı Kuleleri'nin yanı sıra Milliyet'in de bulunduğu Medya Center'da ışıklar söndü. Öte yandan organizasyonun her yerde tam anlamıyla gerçekleştirilmemesi tepki çekti. Bangkok'ta yetkililer güvenlik gerekçesiyle eyleme katılmazken, Eyfel Kulesi'nin sadece beş dakikalığına kararması eleştirilere yol açtı.

Greenpeace aktivistleri Olkiluoto’da nükleer santral kurulmasını ve daha fazla nükleer atık istemediklerini belirtti. 3 aktivist havadan ve sudan Olkiluoto 3 inşaatına girdiler. Çocuklarımız için Daha Fazla Nükleer Atık İstemiyoruz pankartı astılar. Aktivistler hali hazırda nükleer atıklara karşı geliyorlar. Bir santral daha inşaa edilmesi, Finlandiya’yı kişi başına dünyanın en büyük nükleer atık üreticisi yapacak. Atık için yeraltında bir döküm sahası ayarlanması planlanıyor ki en küçük bir sızıntıda bu Baltık Denizi’nde 50 ila 100 yıl süreyle radyoaktiv kirlilik demek. Döküm sahası planları bir başka çevre suçu ve nükleer atığa bir çözüm değil.
Siz de bu tehlike Türkiye’ye girmesin diyorsanız nukleer.greenpeace.org adresine girip nükleer’e karşı çıkan siberaktivistlere katılın.

Hükümetin Rusya ile Akkuyu için nükleer santral anlaşması yapmak amacıyla yürüttüğü süreçteki “Devlet Ortaklığı” yasalara aykırı görünüyor, sunduğu astronomik elektrik fiyatları ile de vatandaşı zarara uğratacak gibi. Türkiye’de elektrik üretim maliyeti 3,5 sent iken, Rusya ile pazarlıklar 12 sentlerde devam ediyor. Kapalı kapılar ardında nükleer santral anlaşması için gerçekleştirilen görüşmeler, bu kirli enerji kaynağının faturasını bize hissettirmeden ödetecekler görüntüsünü pekiştiriyor.
Bu nedenle Greenpeace, hükümetin kendi vatandaşlarına rağmen devam ettirdiği kirli nükleer enerji planlarını durdurmak ve çok değerli vergilerimizi gerçek çözüm olan yenilenebilir enerji kaynaklarına ve enerji verimliliği çözümlerine yatırılmasını sağlamak amacıyla, duyarlı herkesi nukleer.greenpeace.org adresine girip mücadeleye katılmaya davet ediyor.

Her gün Dünya Su Günü ile ilgili başka haberler ulaşıyor bize. Filipinler’de başkanlık seçiminde adaylar ülke sorunları ile ilgili görüşlerini açıklaya dursunlar, çevreci gruplar, adayların özellikle su ile ilgili problemler hakkında “Yeşil Seçim İnsiyatifi” adında bir anket düzenledi. Dünya Su Günü’nün önemini vurgulamak amacıyla EkoAtık Koalisyonu ve Greenpeace, başkanlık adayları sıralamasının, “temiz su” ile ilgili yorumlarına göre yapıldığını anons etti. 10 en “yeşil” olmak üzere 1 ‘den 10 ‘a kadar olan bir skala belirlendi. Anket sonuçlarını daha da dramatikleştirmek için aktivistler adayların aldığı notu temsil eden 9 boş su varili taşıdı. Kesin sonuçları Nisan ayında açıklanacak olan anketin bugünkü sonuçlarına göre en “yeşil” bulunan aday Çevre Bilimci Nicky Perlas. Ümid ediyorum ilk defa yapılan bu “yeşil” başkanlık seçimi başka ülkelere üzellikle Türkiye’ye ilham olur. Türkiye’de de siyasettçilerin çevre politikaları konusunda sıralamaya tabi tutulduğu değerlendirme süreci ve oy verenleri bağımsız bilgilendirme mekanizmaları kurulmalı. Bence bizim cebimizden siyasi partilere giden milyonlarca verginin bir kısmı bu sisteme ayrılmalı, böylece sadece propaganda’ya değil güvenilir sivil toplum kuruluşlarına göre fikrimizi belirleriz.

Greenpeace, Kanada hükümetinin katranlı kumlardan petrol üretimi konusunda hiçbir adım atmadığı için, üretimin engellenmesine yönelik daha fazla kısa-dönemli eylemler düzenleyeceklerini açıkladı. Geçen yıl bu amaca yönelik bir çok eylemlerde bulunulmuştu. Kampanya sorumlusu Mike Hudema bu eylemlerin sadece bir şirkete yönelik olmaktan çok vilayetlere ve federal devletlere karşı olduğunu belirtti. Sanırım ileride bu tarz eylemleri daha sık göreceksiniz

Daha önce 22 Mart - Dünya Su günü’nden bahsetmiştik. Plastik sanatçısı Nicolás García ve Greenpeace, la Boca’daki Riachuelo Nehri’nin havzasının temizlenmesi gerektiğini ima ederek sularını yeşile boyadı. Bu şekilde Riachuelo Nehri’nin her gün daha kötüye giden durumu hakkında bir şeyler yapılması gerektiğini sanatsal bir şekilde gözler önüne serdi. García daha once aynı şeyi Venedik’deki Büyük Kanal’da da yapmıştı. Öte yandan bu sanatsal protestoda kullanılan boyanın tamamen zararsız bir içeriği olduğunu belirtmeye gerek yok herhalde.

Orangutanlara küçük bir mola... Greenpeace’in Çarşamba günkü raporunun ve eylemlerinin ardından Unilever’den sonra dünyanın en büyük gıda üreticilerinden biri olan Nestle de, Endonezya’daki yağmur ormanlarının yok edilmesiyle ilgili Sinar Mas şirketinden palmiye yağı almayı bıraktı. Daha önce İsviçre Nestle şirketi Sinar Mas’ı başka bir şirketle değiştirmişti. Nestle, yağmur ormanlarının yok edilmesini engellemek amacıyla bağlantılı oldukları tüm tedarik şirketlerini sorgulayacaklarını belirtti. Ancak bu Greenpeace taleplerini henüz karşılamıyor.

Bir haber de Los Angeles’dan. Dünyaca ünlü "Hollywood" yazısının üzerine, bölgede lüks konutlar inşa etmeyi planlayan şirketi engellemek için "Save the Peak" (Dağı Kurtarın) yazısı geçirildi. Los Angeles Belediyesi ve Trust For Public Land adlı kuruluş etrafında birleşen çevreci grup, bitişikteki tepeyi yapılaşmadan kurtarmak için para toplamaya çalışıyor. Grup, merkezi Chicago’da bulunan şirketten Cahuenga Tepesindeki yaklaşık 60 dönümlük araziyi satın almak için gerekli 12,5 milyon doların 7 milyon dolarını topladı. Kalan parayı toplamak için 14 Nisana kadar süresi bulunan çevreci grup daha önce California bölgesinde 1 milyon hektarı aşkın bölgeyi yapılaşmadan kurtarmıştı.

Greenpeace aktivistleri bir kere daha Prunerov II kömürlü termik santralinin 300 metre yüksekliğindeki bacasına tırmandı. Çevrecilere göre Prunerov santrali, Çek Cumhuriyeti’ndeki hava kirliliğinin en büyük sorumlusu. Protestonun sebebi, bugünkü basın bülteninde açıklandığı üzere santralin kapasitesinin arttırılmasıydı. Çek Cumhuriyeti Çevre Bakanı Jan Dusik bu nedenle geçen hafta istifa etmişti. Dusik hükümetten ayrılmasının sebebinin Prunov santralinin kapasitesinin arttırılmasının çevre üzerindeki etkisi konusunda kararsız kalması olarak açıkladı. Greenpeace enerji ve iklim kampanyası sorumlusu Jan Rovensky, kapasitenin arttırılmasından sorumlu CEZ şirketinin Prunerov’da herşeyi yapmaya muktedir olduğunu ve buna hükümet krizini tetiklemenin de dahil olduğunu söyledi. Çevre Bakanı Jan Dusik’i ilkeli kararından dolayı kutlar, darısı Türkiye’nin başına deriz.

Bugün Lüxemburg’a geçmeden önce İsrail, Tel Aviv’den son kez sesleniyorum, Salıdan itibaren yayınımız Lüxemburg’dan devam edecek.
İsrail parlementosu ülkede yaşanan su krizi ile ilgili tespitte bulunması ve çözüm getirilmesi için bir araştırma komisyonu kurdu. Bundan 18 yıl önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1992 yılında Rio de Janerio'da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda dünyada suyun giderek artan öneminden dolayı her yıl 22 Mart gününün “Dünya Su Günü” olarak kutlanmasına karar vermişti. “Dünya Su Günü” suyu korkutucu derecede az olan Orta Doğu için ayrı bir önem taşımakta. İçlerinde Musevi Ulusal Fonu’unda olduğu bazı kurumlar bu konuyla ilgili harekete geçtiler. Sözü geçen fon günümüze kadar toplamda kapasitesi 66 milyar galonu geçen 205 adet su deposu inşa etti ve Israil’in su arzını %12 arttırmayı başarmıştı. 1993 yılından bu yana her yıl farklı konularda kutlanmakta olan Dünya Su Günü, bu yıl “Sağlıklı Bir Dünya İçin Temiz Su” mesajı ile kutlanmakta. Ancak İsrail başta olmak üzere çoğu güney ülkelerinde kullanılabilir su varlığı git gide azalmakta. Kızıldenizin 50 km kuzeyinde bugün ziyaret ettiğim Arava Enstitüsü’nde Küresel İklim Değişikliği ve Greenpeace konusunda bir seminer verdim. Enstitüde kuraklığa karşı dayanıklı türler araştırması yapan Serdar isimli Türk vatandaşıyla karşılaşmaktan da büyük mutluluk duydum. Serdar kurak iklimlerde hayatta kalmamızı sağlayabilecek önemli araştırmaları çölün ortasında sürdürüyor.

Greenpeace, soyu tehlike altında olan Atlantik mavi yüzgeçli orkinosun korunması için Nesli Tehlike Altında olan Türlerin Uluslararası Ticaretine Dair Antlaşma - CITES toplantısında hiçbir önleme karar veremeyen hükümetleri şiddetle kınadı. Oy durumu 68 red, 20 kabul ve 30 çekimser olarak sonuçlandı. Toplantıda bulunan Greenpeace Uluslararası Denizler kampanyası sorumlusu Oliver Knowles “Şu anda CITES toplantısındaki hükümetlerin Atlantik mavi yüzgeçli orkinosların korunması yolundaki utanç verici bu başarısızlığı, bu türün geleceğinin bir felaket olması ve tam bir yokoluşa sürüklenmesi anlamına geliyor'' dedi. Bu türün korunabilmesi için ülkelerin destek vermemesi orkinosların sonunu hazırlıyor. Böylece mavi yüzgeçli orkinos türünün geleceği tamamen Uluslararası Atlantik Orkinoslarını Koruma Komisyonu - ICCAT’ın, yani bu stokların bugünkü acınası duruma gelmesinden sorumlu olan organizasyonun, ellerine teslim edildi. Bu karar Japonya'nın hedefi ve çıkarları doğrultusunda. Bu lüks ürünü birkaç yıl daha zorlayarak, hem mavi yüzgeçli orkinosların geleceğini hem de kendi gelecek talebini tehlikeye atmış oldular.

Nestle, Greenpeace’in dünyadaki lider gıda üreticilerini Endonezya’lı şirketle ilişiğin kesilmesiyle ilgili protestolarının ardından Sinar Mas Grup ile anlaşmasını bitirdi. Nestle, Sinar Mas’ı kimliği bilinmeyen İsviçre menşeeli bir şirket olan Vevey ile değiştirdi. Greenpeace dün erken saatlerde yayınladığı raporda Sinar Mas’ın yağmur ormanlarını palmiye yağı üretimi için yasadışı bir şekilde yağmaladığını belirtti. Nestle’nin adımının yeterli olmadığı ve henüz Greenpeace taleplerini karşılamadığı açıklandı.
Unilever, dünyada ikinci büyük gıda üreticisi, Jakarta merkezli olan bu firmadan yağ teslimatlarını üç ay önce kesti. Greenpeace websitesinde Nestle’ye, bu hareketin Sinar Mas’ın Endonezya kanunlarına karşı geldiğini ve aynı zamanda şirketin uluslararası çevre komitesini görmezden geldiğinin bir kanıtı olduğunu yazdı. Son olarak Nestle dün tekrar 2015 yılına kadar sadece “sürdürülebilir palmiye yağı” kullanmaya söz verdi. Nestle kampanyası hakkında daha fazla bilgiiçin: http://www.greenpeace.org/international/campaigns/climate-change/kitkat

Dünya Saati Kampanyası kapsamında 27 Mart'ta Boğaz Köprüsü'nün güvenlik harici aydınlatmaları 1 saatliğine kapatılacak. Doğal Hayatı Koruma Vakfı tarafından küresel ısınmayla mücadele amacıyla bu sene dördüncüsü gerçekleştirilecek olan Dünya Saati (Earth Hour) Kampanyası 27 Mart 2010 Cumartesi günü 20:30-21:30 saatleri arasında yapılacak. Kampanya kapsamında ışıklarını bir saatliğine söndürecek Empire State Binası, Tapei 101 Gökdeleni, Eyfel Kulesi, Buckingham Sarayı gibi dünyaca ünlü yapılara bu sene güvenlik harici aydınlatmaları kapatılacak olan Boğaziçi Köprüsü de ekleniyor. Dünya Saati Kampanyası’na bu yıl tüm dünyadan 6.000 ilçe, şehir ve belediyeden bir milyar insanın katılması bekleniyor. Sizleri de bu kampanyaya katılmaya davet ediyorum.

Nükleer Enerjinin İlk Kurbanı Ünlüler! Evet doğru duydunuz. Hükümetin nükleer planlarından rahatsız olan üç ünlü sanatçı Hande Yener, Şevval Sam ve Bedük Greenpeace’in kampanyası için kameraların karşısına geçti. Tehlikeli, pahalı ve kirli olduğu kanıtlanan nükleer enerjinin ülkemizde faaliyete geçmemesi için Greenpeace Akdeniz’in başlattığı kampanya, sanatçılardan gelen destekle renkleniyor. Oyuncu ve ses sanatçısı Şevval Sam, şarkı sözü yazarı ve solist Bedük ve pop sanatçısı Hande Yener nükleer enerjiyle yaşamanın bedelini anlatan kısa videolarda oynadı. Birer hafta arayla yayınlanacak videoların ilkine www.nukleer.greenpeace.org adresinden ulaşabilirsiniz. Buradaki imza sayısı 60.000 kişiye ulaştı. Bu sayıyı ancak hep beraber arttırabiliriz. Siz de arkadaşlarınızın nukleer.greenpeace.org adresinde bize katılmasını sağlayabilirsiniz.

Daha önce bahsettiğimiz gibi, geçen hafta Greenpeace Mersin'deydi. Pazar günü, Mersin Nükleer Karşıtı Platform ve Greenpeace’in katkılarıyla düzenlenen Göksel konserinde Mersin’liler hükümetin nükleer santral planlarını protesto etti. Mersin, Barış Meydanı’nda halka açık düzenlenen Göksel konseri sırasında, izleyiciler, hükümetin Akkuyu için planladığı nükleer santral planlarını protesto etti. Mersinliler ‘Ampulünü Rüzgar ile Yak’, ‘AKP Nükleer AŞ’ ve ‘Erdoğan Suçlu Akkuyu Güçlü’ gibi pankartlarla hükümetin Rusya ile yaptığı işbirliği anlaşmasına karşı çıktı. Mersin Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Sabahat Aslan, Akkuyu’nun bağlı olduğu Büyükeceli Belediye Başkanı Mehmet Kale, Akkuyu köylüsü Mehmet Amca ve Greenpeace eylemcisi Bahadır Çam, 34 yıldır devam eden bu mücadelenin hiçbir zaman sona ermeyeceğini belirttiler.
Geçtiğimiz aylarda Başbakan Erdoğan’ın Rusya ziyareti sırasında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Rusya Başbakan Yardımcısı Igor Seçin arasında nükleer santral tesisi konusunda işbirliği ortak beyannamesi imzalanmıştı. Üstelik hükümet, kamuoyu ile hiçbir detayı paylaşmamıştı. Acaba bu imzalanan belgeler Nükleer Santral İhalesi Yasasına yönelik Danıştay kararını ve Türkiye Cumhuriyeti yasalarını devre dışı bırakmayı mı hedefliyor? Bir açıklama gerekli.
Siz de http://nukleer.greenpeace.org adresine girerek bu gelişmeleri sorgulayanların arasına katılabilir, Göksel’in Mersin Nükleer Karşıtı Konseri’nin çekimlerini izleyebilirsiniz.

Bu hafta nükleer tehlike ile ilgili tüm dünyada değişik gelişmeler yaşadığımız bir hafta oldu.
Greenpeace, Fransa'nın Rusya'yı bir nükleer çöplük gibi kullanmasına karşı eylemlerine devam ediyor. Daha önce bahsettiğimiz gibi, Fransa, nükleer atıklarını tren ve deniz yoluyla Sibirya'ya gönderiyor. Atıkların burada işlendiği söyleniyor, ancak %95'inin bölgedeki geniş alanlara, yani korumasız biçimde açık havaya terk edildiği biliniyor. İşte 15 çevre aktivisti, Çarşamba gecesi, tüm gece boyunca kendilerini nükleer atığı taşıyan trenin geçeceği yolda raylara zincirleyerek bu çevre suçunu geciktirdiler. Ve tabii ki Rusya'ya nükleer atık gönderilmesinin yasaklanması çağrısında bulundular. Son 15 yılda Areva'nın Rusya'ya gönderdiği nükleer atık miktarı 140 bin ton...

İşte Greenpeace, nükleere karşı yerel halkla hareket ederek Mersin’de, şehir merkezinde imza kampanyasına başlattı ve halk yoğun ilgi gösterdi. Greenpeace, Mersin Nükleer Karşıtı Platform ile birlikte kent merkezindeki Metropol İş Merkezi önünde bir basın açıklaması yaptı. Greenpeace’in kurduğu standda vatandaş imza atmak için sıraya girdi. Greenpeace Akdeniz ve Mersin Nükleer Karşıtı Platform bir hafta boyunca nükleer santralin beraberinde getireceği tehlikelere dikkat çekmek üzere Tarsus, Akkuyu ve Aydıncık gibi yörelerde yerel halk ve kurumlar tarafından düzenlenecek basın toplantısı ve miting gibi nükleer karşıtı faaliyetlere katılacak. İki kuruluşun gönüllüleri tüm hafta boyunca Mersin Metropol binası önünde imza toplamaya devam edecekler. Etkinlikler, 14 Mart Pazar günü, pop şarkıcısı Göksel’in de katılımıyla, Barış Meydanı’nda düzenlenecek olan nükleer karşıtı konser ile son bulacak.
Mersin Akkuyu, tam 35 yıldır nükleer korkusuyla yaşıyor. Beldeden bir yıl içinde 700 kişi göç etti. Böyle giderse, belediyenin feshedilmesi bile gündeme gelebilir. Bölgede yaşayanlar, göçün tek nedeninin bir nükleer santralin etrafında yaşama korkusu olduğunu her fırsatta dile getiriyorlar.
Greenpeace Enerji ve İklim Kampanyası sorumlusu Hilal Atıcı’nın da dediği gibi, Mersin’de yaşayan herkes nükleersiz, daha iyi bir geleceği hak ediyor. Başbakan Mersin halkının haklı talebine istediği kadar paçavra desin, biz Mersin’in Rusya’dan getirilecek Çernobil teknolojisi reaktörlerine veya herhangi bir başka santrale asla razı olmayacağını biliyoruz. Zaten nükleer santral karşıtı mücadele burada 20 yıldır devam ediyor. Artık, Erdoğan’ın yerel halkı dinlemesi gerekiyor. Siz de mücadelede yer almak istiyorsanız http://nukleer.greenpeace.org adresine girin, nükleere hayır diyen 1 milyon kişiden biri de siz olun!

Hindistan’da soyu tehlike altında olan tür ise kaplanlar. Uzmanlar, Hindistan’da yabani olarak yalnızca 800 kaplan kaldığını söylüyor. Eğer radikal adımlar atılmazsa, kaplanlar beş yıl içinde yok olacak. Rajastan’da 12 yıl önce kurulan Kaplan izleme komitesi Tiger Watch, bağımsız bir kuruluş. Tiger Watch’ın araştırmalarına göre, 20. Yüzyılın başında Hindistan ormanlarında 45 bin Kaplan yaşıyordu. 1972’de Kaplan avcılığı yasaklandı, çünkü sayıları 2000’e kadar inmişti. Ocak ayında WWF, en büyük tehlike altındaki on türü açıkladı. Kaplan, bu türlerin arasında ilk sırada çünkü tüm dünyada yalnızca 3200 adet kaldığı tahmin ediliyor. Bunun ardından WWF 2010’u Kaplan Yılı ilan etti. Çin takvimine göre de zaten şu anda Kaplan yılındayız. WWF, şimdi 2022’ye dek Kaplan nüfusunu iki katına çıkarmayı hedefleyen global bir kampanya yürütüyor. Dünya liderlerinin bu konuda adımlar atması gerekiyor. Tabii Hindistan’da liderlere daha da çok sorumluluk düşüyor. Çünkü ülkenin simgesi Bengal kaplanlarından yalnızca 800 adet kaldı…

Nükleerden Çıkış isimli Fransız sivil toplum kuruluşu, Normandiya’da yapılmakta olan yeni nükleer santralin Çernobil ölçülerinde kaza riski taşıdığını açıkladı. Dışarı sızan belgeler, üçüncü jenerasyon basınçlı su reaktörü EPR’nin potansiyel bir felaket senaryosu olduğunu ortaya koyuyor. Kuruluş, iç kullanım için oluşturulmuş ve EPR’larda gerçekleştirilen testleri açıklayan sekiz belgeyi inceledi. 2004-2009 arasında hazırlanmış belgeler, Fransız elektrik şirketi EDF’de çalışan bir kişi tarafından sızdırıldı. Buna göre, nükleer reaktörü kontrol eden mekanizmada hatalar var. Bu hataların atmosfere dev bir radyasyon bulutu gönderecek bir patlamaya yol açması ise çok olası.

Havaların ısınmasıyla Yaşayan Bahar Kampanyası da başladı! Kampanya, tüm doğaseverleri göçmen kuşların dönüşünü kutlamaya davet ediyor. Kampanyanın Türkiye temsilcisi Doğa Derneği, Leylek, Kırlangıç, Ebabil ve Guguk Kuşunu gözleyeren herkesi “www.springalive.net” adresinde gözlemleri paylaşmaya davet ediyor. Yaşayan Bahar, Türkiye dahil 36 ülkede uygulanan geniş katılımlı bir kampanya. Katılmak için baharın habercisi olarak bilinen Leylek, Kırlangıç, Ebabil ve Guguk Kuşlarını gözlemlemek ve gözlemi www.springalive.net adresindeki web sayfasına kaydetmek yeterli. Doğa Derneği’nden Burcu Arık, böylece gezegeni paylaştığımız kuşları tanıtmanın yanı sıra onların göç yolculuklarında karşılaştıkları sorunları da dile getirdiğimizi söyledi. Kuşlar göç yolları üzerinde beslendikleri ve üredikleri yaşam alanlarını hızla kaybediyorlar. Yaşayan Bahar Kampanyası 2006 yılından beri gerçekleştiriliyor ve katılım her yıl artıyor. 2008 yılında 56.000 olan gözlem kaydı, 2009 yılında 94.000 oldu.

Bu arada Muğla’da güçlü bir yerel çevre aktivizmi sürmeye devam ediyor. Muğla'nın Köyceğiz ilçesine bağlı Beyobası beldesindeki Yuvarlakçay Irmağı'na kurulacak olan hidroelektrik santraline HES tepki gösteren köylülerin başlattığı çevre nöbeti, tam 62 gündür sürüyor. Santrale haklı olarak karşı çıkan Pınarköyü sakinleri, Topgözü’ne çadır kurarak başlattıkları eylemi sürdürüyor. Yuvarlakçayı Koruma Platformu Sözcüsü Murat Demirci, Yuvarlakçay Irmağı’ndan doğrudan yararlanan 6 köy ve 1 belde halkının, HES projesi kapsamında aralarında asırlık çınar ağaçlarının da bulunduğu bine yakın ağacın kesilmesine özellikle tepki gösterdiğini belirtti. Üstelik, HES için kesilen ağaçları almak için bölgeye gelen Köyceğiz Orman İşletme Müdürlüğü ekiplerine karşı çıkarak, ağaçları görevlilere vermeyen 13 köylü hakkında "Orman görevlilerinin görevlerini engelledikleri ve ormanlık alanda çadır kurdukları" gerekçesiyle tutanak tutulduğunu belirtti. Çevreyi korumanın bedelinin bu şekilde ödenmesi kabul edilemez... Köylüler, haklarını hukukla arayacaklar. Bu arada, eylem yapan köylüler, bölgede bulunan 380 yıllık çınar ağacını dilek ağacına dönüştürdüler. Bu dilek ağacı, gezegenin geleceğine dair hala umut olduğunun çok güzel bir göstergesi. Köylüleri çabaları için tebrik ediyor ve kendilerine buradan destek mesajı yolluyoruz. Aklınıza, ellerinize, emeğinize sağlık.

Bu arada Logo’su kelaynak olan Doğal Hayatı Koruma Derneği, genel kurulda fesh edilerek varlığı WWF – Türkiye yani Doğal Hayatı Koruma Vakfı’na devredildi. Böylece artık Kelaynak logosu Panda logosuna dönüşmüş oldu. Doğa koruma çalışmalarına Doğal Hayatı Koruma Derneği çatısı altında çalışmaya başlamış pek çok doğa korumacı için bu bir devrin kapanması anlamına geliyor.

Size son kez Lüxemburg’dan sesleniyorum. Avrupa Birliği 2020 stratejisi ekonomik büyümenin doğurduğu doğal kısıtlamaları görmezden geliyor. AB liderleri ekonomik durgunluğun arkasından tekrar canlandırabilmek için tartışa dursun, Greenpeace hükümetleri, ekonomik iyileşme ve AB’nin enerji sisteminin doğurduğu fiziksel sorunlar hakkında uyardı. Avrupa Komisyonu’nun 2020 stratejisinde ekonominin sadece yakıt, toprak ve su gibi sınırlı olan doğal kaynaklara dayandığı bildirildi. Greenpeace AB iklim Politikası Direktörü Joris den Blanken ekonominin sadece açgözlülük, dolandırıcılık ve toksik atıklar yüzünden değil aynı zamanda doğal kaynaklarımızın tükeniyor olması nedeniyle de çöktüğünü belirtti. Biyolojik çeşitliliğin tarihte emsali görülmemiş bir hızla azalması, canlı türlerinin yok oluşu, temiz su kaynaklarının azalması, toprakların pulluk, beton ve asfalt altında yok oluşu... AB yeşil ajandayı dikkate almazsa yani hemen doğal varlıkları sürdürülebilir kullanmayı gerçekleştiremezse kendi kendini baltalıyor olacak.

NİSAN
Greenpeace aktivistleri dün Stockholm kentinde hükümetin sahip olduğu enerji şirketi Vattenfall’ın Yıllık Genel Toplantısı’na çalışanların binaya girmesini engellemeye çalışarak eylemde bulundu. Ayrıca çatıda kömüre ve nükleere yapılan yatırımları kınayan yüzde yüz yenilenebilir enerji yazan bir pankart da açmayı başardı. Vattenfall Avrupa’nın en büyük beşinci elektrik şirketi olması nedeniyle İsveç’in iklim değişikliğine karşı verdiği mücadelede en güçlü oyuncu olarak biliniyor. Ticaret Bakanı Olofsson enerji devrimini başlatmak için son 3 yılda hiç birşey yapmadı. Bununla beraber enerji teknolojisine yatırım yapmak yerine İsveç’te yeni nükleer santral riskleri alınmakta ve yurtdışında da kömür ocaklarına yatırım yapılmakta. Şirketin medya sözcüsü, iklim değişikliği konusunda Greenpeace‘le aynı fikirde olduklarını bununla beraber Avrupa’da yenilenebilir enerjiye en çok yatırım yapan şirketlerden biri olduklarını ama bazı şeyler için vakit gerektiğini belirtti. İklim değişikliğinin kimseyi beklemediğini hala anlamamakta direniyorlar. Siz de artık enerji devrimi olsun diyorsanız http://nukleer.greenpeace.org adresine girin ve nükleer santrallere karşı imzanızı atın!

Türkiye hazineye para sağlayabilmek için bilmeden çevreci oldu. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın pazar günü Washington’da sona eren bahar toplantılarında konular arasında fosil yakıtlarının sübvansiyonu da ele alındı. Ekonomilerin ekolojiye uygunluğu için ülkelerin akaryakıt fiyatlarını sübvanse etmesine nasıl son verilebileceği tartışıldı. Türkiye, başta Dünya Bankası’nın Türkiye Direktörü Ulrich Zachau, uluslararası ekonomistler tarafından enerji politikasında, dünyaya model olarak sunuldu. Türkiye gezegenin kaynakları açısından sürdürülebilir olmayan büyüme politikalarının sonuçlarını önceden kestirip çevreci politikalar geliştirdiği için örnek olmalıydı ama arkada yatan neden başkaydı. Esasında Türkiye bu işi aslında çevreyi değil hazineyi kurtarmak için yaptı, ama bu sayede istemeden çevreci ülke haline geldi. Bugün Türkiye dünyanın en pahalı benzinini satarak, fosil yakıt tüketimini güya azaltıyor, ancak yerine daha tasarruflu alternatifler koymuyor. Büyük hacimli motorlara yüksek vergiler koyarak karbon emisyonu yüksek araçların cazibesini azaltıyor, ancak öte yandan sokaklarda bu vergilere rağmen Avrupa’dan daha fazla büyük hacimli spor ve güya arazi arabaları görüyor, hibrid arabalara ise hiç rastlamıyoruz. Gerçi otoprodüktörlük uygulaması – yani kojenerasyona imkan vermesi ya da güya rüzgar enerjisi yatırımlarına kredi kolaylığı gibi yöntemlerle çevreye uyumlu projelerin önünü açıyor, ancak rüzgar santrali kurmak isteyenler bir sürü bürokratik engelle karşı karşıya kalıyor. Vergi ve enerji politikasıyla Zachau’nun dediği gibi dünyaya örnek olup olmadığımıza siz karar verin... neden hala yenilenebilir enerji kanununa yapılacak değişikliklerin de çıkmadığını kendinize sorabilirsiniz. Kömürü destekleyen Dünya Bankası’ndan önce bu konuyu önce Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarına sormak daha doğru olur.

Çernobil’in yıldönümünde gerçekleşen eylemler ile bugünkü haberlerimizi bitiriyoruz. Greenpeace aktivistleri, Fransa’nın Nice kentinde nükleer santral bacasını temsilen kurdukları kulede maskeler takarak Nükleer enerjiye hayır dediler. Öte yandan İspanya, Alabala’da yaklaşık bin kişi nükleer atıklara karşı gösteride bulundu. Büyüyen muhalefete rağmen İspanyol hükümeti halen nükleer atık depolama için hangi kentin kullanacağını tartışıyor. Bir başka protesto haberi ise Hollanda’dan. Greenpeace, Nijmegen kentinde yapılan İşçi Konferansı’nda nükleer santraller için “Hayır” oy kullanılmasına yönelik eylemde bulundu.
Siz de nükleer denilen kabusa dur demek istiyorsanız Greenpeace kampanyasına destek olun ve http://nukleer.greenpeace.org adresine girin, nükleer santrallere karşı imzanızı atın!

Çernobil Nükleer Santral patlamasının 24. Yıldönümünü dün andık.
Volkan Konak ile beraber Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde katıldığım panelde Karadeniz’in Çernobil patlamasından bugüne çektiği ızdırap dile getirildi. Sinop gibi cennet bir ilde yapılması planlanan santralin, Sinop’a ne şekilde zarar verdiği de konuşuldu. Panele katılanlar biz ülkemizde Çernobil’ler istemiyoruz dediler. Pazar günü Gerze ilçesinde düzenlenen ''Nükleer ve Termik Santral İstemiyoruz'' mitingine katılan Greenpeace'in sancak gemisi ''Rainbow Warrior''da bulunan Greenpeace üyeleri, daha sonra Sinop Limanına demirledi. Gemide basın toplantısı sürerken Sinop Kalesi’nde Greenpeace üyeleri bir eylem gerçekleştirdi. Beş eylemci tarihi Sinop Kalesinin İskele Meydanına bakan surlarından iple sarkarak kale surlarına ''Sinop Nükleer İstemiyor'' yazılı bir pankart astı. Sinop halkı ise bütün pencereleri “Sinop Nükleer İstemiyor” posterleri ile bezemişti. Umuyoruz hükümet Sinop halkının sesini duyar.

Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF), Borneo adasının tropikal ormanlarında son üç yıl içinde aralarında akciğersiz kurbağa ve dünyanın en uzun böceğinin de bulunduğu 123 yeni tür keşfedildiğini açıkladı. WWF yayımladığı açıklamada, yeni türlerin "Borneo’nun Kalbi" adı verilen 220 bin kilometrekare yüzölçümündeki yoğun ormanlık alanda keşfedildiğini ve kayda geçirildiğini belirtti. Ayda ortalama 3, son üç yılda 123 ve 15 yıldan bu yana 600 yeni tür keşfettiklerini kaydeden WWF’nin "Borneo’nun Kalbi" programının sorumlusu Adam Tomasek, yeni türlerin Borneo’daki biyoçeşitliliğin zenginliğini gösterdiğini ve kanser, AİDS gibi hastalıkları iyileştirmeye katkı sağlayabilecekleri umudu yarattığını kaydetti. Borneo’nun Kalbi, dünyanın başka yerinde bulunmayan 10 ayrı tür primat, 350’den fazla kuş, 150 sürüngen ve amfibyen ile 10 bin civarında bitkiye ev sahipliği ediyor. Dünya palmiye yağı üretiminin yüzde 85’ini yapan Endonezya ve Malezya’ya Borneo’nun Kalbini ve buradaki eşsiz endemik türleri koruma çağrısı yapıyoruz.

Greenpeace geçtiğimiz hafta Rainbow Warrior’ın güvertesinde bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Nükleer enerji planlarının ve yenilenebilir enerji yatırımlarının yarattığı sosyo-ekonomik etkileri karşılaştıran bir rapor da toplantıda kamuoyuna duyuruldu. Sinop Çevre Platformu Temsilcisi Hale Oğuz, Sinop’ta kanseri tanımayan ailenin neredeyse kalmadığını vurguladı ve 26 Nisan 1986’da yaşanan Çernobil nükleer felaketiyle, hem nükleer santrallerin ikinci yüzü, hem de bizi idare edenlerin ikinci yüzüyle tanıştıklarını anlattı. Greenpeace Akdeniz, yayınladığı ‘Nükleer Enerji: Sürdürülebilir kalkınmanın önünde bir tehdit’ adlı raporda, hükümetin 30 yıldır nükleer santral kurmayı planladığı Büyükeceli ve Sinop ile, Türkiye’nin ilk rüzgâr yatırımlarının gerçekleştiği Bozcaada ve Çeşme yörelerinin geçirdiği dönüşümleri karşılaştırdı. Analize göre, Bozcaada ve Çeşme Türkiye’nin en hızlı büyüyen yöreleri, göç alıyorlar ve sürdürülebilir turizm gelişiyor. Sinop ve Büyükeceli ise kalkınma yarışında yaya kalıyor ve nükleer göç veriyor. Greenpeace Rusya’dan Enerji Uzmanı Vladimir Çuprov da yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: “Asla Rosatom’a güvenmeyin. Çünkü Çernobil öncesinde, kaza sırasında ve kazadan sonra yalan söylediler. Yaşanan felaketin yalnızca 50 ölüyle sınırlı olduğunu söylediler. O dönemde sızıntıyı temizlemekte görevli olan 100 binlerce temizlik işçisi bugün hala sağlık haklarından yararlanamıyor. Bu hakları için mahkemeye de gidemiyorlar çünkü çok pahalı. Bu da işin etik boyutu”. Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Korol Diker de Karadeniz Bölgesi’nde hala Çernobil sonrasının trajik etkilerinin yaşandığına dikkat çekti. İşte bu yüzden nükleer enerji daha kurulmadan bile kitleleri etkiliyor. Greenpeace’in raporu gösteriyor ki; Sinop ve Akkuyu gibi rüzgar enerjisi potansiyeli yüksek iki il, sırf hükümetlerin enerji politikaları nedeniyle gelişemedi. Öte yandan Çeşme ve Bozcaada, Türkiye’nin en hızlı gelişen iki noktası. Mersin Nükleer Karşıtı Platform Temsilcisi Sabahat Aslan da fay hattı geçmediği ididasıyla Akkuyu’ya yer lisansı verildiğini, ancak 10 yıldır bu bölgenin 5 km. ötesinden bir fay hattı geçtiğinin billindiğine dikkat çekti. Aslan: “Bu ülkede 40 yılda bina yönetmelikleri bile değişiyor ama hükümetin 40 yıl önce verdiği lisans duruyor. Bu konuda çok öfkeliyiz ve bu lisansın iptali için hükümeti dava ediyoruz” dedi.
Dün Rainbow Warrior Gerze’de yerel halkla nükleer ve termik santrallere karşı mitingdeydi. Bugün, Çernobil nükleer kazasının 24. Yıldönümü. Rainbow Warrior Sinop’ta, Sinoplular ile nükleere karşı mücadele ediyor. Siz de Türkiye’nin kapılı kapılar ardında yapılan anlaşmalarla nükleer kabusa sürüklenmesine izin vermeyin, http://nukleer.greenpeace.org adresine gidin, nükleer santrallere karşı imzanızı atın!

Bugün Gezegenin Geleğinde Greenpeace aktivisti Serkan Dadak konuğumuz ve bize 22 gün sürecek Greenpeace Nükleersiz Türkiye Gemi Turunun haberini verecek. Evet Serkan:
“Merhabalar herkese Karadeniz’den. Şu anda ikinci günümüz. Dün Beşiktaş’tan ayrılmıştık ve boğazdan Karadeniz’e doğru geçip Sinop’a doğru ilerliyoruz. Hafif bir poyraz rüzgarımız var. Biz de yelkenleri açtık ve yavaş yavaş Sinop’a doğru gidiyoruz. İlk durağımız olacak bu, Nükleersiz Türkiye turu için. Sinop’ta diğer gruplarla birleşip halkla beraber Nükleere Hayır dedikten sonra tekrar Çanakkale boğazından çıkıp Ege Denizi üstünden İzmir’e varacağız. Ve İzmir’den sonraki durağımız ise Antalya. İzmir ve Antalya’da temiz enerjinin altını çizip en sonunda da Mersin’e nükleer santral planlanan saha olan Mersin Akkuyu’ya gideceğiz, daha güneye İsrail’e bu seferde yine temiz enerji ilkesiyle kömür karşıtı santralleri protesto etmek için İsrail’e doğru yelken açacağız. Şu anda güverte temizliği yapıyoruz biz. Çünkü yola çıktığımızdan beri yüzlerce insan gemimizi gezdiği için böyle bir temizlik hali söz konusu. Benim de işim güvertecilik olduğu için pas, boya, temizlik, işte botların kullanılması, yelkenlerin açımı, bakımı tırmanış gibilerinden herkesin specific görevleri gibi benim de böyle bir görevlerim var. Ama aktivist olarak eylem konusunda herkes bir yerde buluşuyor ve tek bir şey söyleyip tek bir şey yapıyor. 15 farklı coğrafyadan insanlarız şu anda Rainbow Warrior gemisinde. Türkiye’den 7 kişiyiz şu anda. Dünyanın dört bir yanından insanlar aktivistler hep beraber Sinop’a doğru ilerliyoruz. En önemli konu şu anda Rainbow Warrior’un Türkiye’ye son ziyareti olması. Çünkü yaklaşık 63 yaşında gemimiz. 84’de Fransız devleti ilk Rainbow Warrior gemisini nükleer denemeleri protesto ettiğimizden dolayı batırdığından beri, 89’dan beri diğer bütün kampanyalarda bizle beraber olan, dünyanın bütün coğrafyalarında denizlerinde seyreyleyen Rainbow Warrior gemisi son bir defa Türkiye’de ve özellikle ilk defa Karadeniz’de. İsrail’den sonra kendisi heralde büyük ihtimalle Suveyş ve Hint Okyanusu üstünden Paisifik e doğru ve büyük ihtimallede Yeni Zelanda, Avusturalya açıklarında bir limana demirleyip ve eğitim projelerinde bundan sonraki nesillere güzel bir dünya umudu bırakma ve onun da yollarını söyleme gibi gibilerinden bir işleve sahip olacak. Şimdilik durum böyle. Hava güzel. Sinop’a doğru ilerliyoruz. Umudumuz tam ve gerçekten güzel bir Greenpeace turundayız. “Nükleere Hayır” diyoruz hep beraber.
Çok teşekkürler Serkan. Sizler de Serkan’ın mücadelesine katılmak için Rainbow Warrior’ı greenpeace.org/gemituru adresinen izleyebilir Nükleersiz Türkiye diyebilirsiniz!

Dünya’dan haberlere devam edelim: dün "Dünya Günü"... 40. kez kutlandı. 22 Nisan Dünya Günü, ilk olarak bir barış aktivisti olan John McConnel'ın önerisi ile ortaya çıktı. San Francisco’da 1969 yılında düzenlenen UNESCO Dünya Konferansında John McConnell "Dünyamızın yaşamı ve güzelliğini kutlayarak karşı karşıya kaldığı çevresel tehditlere dikkat çekmek amacıyla bir Dünya Günü düzenlenmesi" gerektiğini söyledi ve bu fikri kabul gördü. İlk Dünya Günü 22 Nisan 1970'de büyük bir katılımla tarihe geçti. Bu kutlamalara 20 milyon kişi katıldı, birçok konferanslar ve sempozyumlar düzenlenerek, çevre sorunlarına dikkat çekilerek ABD’nin ilk 'Temiz Hava Yasası' ve 'Temiz Su Yasaları' hazırlandı. O günden beri Dünya Günü aralıksız olarak kutlanıyor. Olağanüstü güzellikteki Greenpeace dünya günü videosunu http://greenpeace.org/bende adresinden izleyebilirsiniz.

Greenpeace Almanya’ya ait olan Beluga II gemisi Rusya’ya demirledi. Beluga gemisi Rusya’da nehir kirliliği araştırmaları yapacak. Araştırmalar için tarihte ilk defa bir batılı gemiye izin verildiği belirtildi. Greenpeace sözcüsü “Kremlin’in tam önüne demirleyeceklerini” açıkladı. Su önce gemide analiz edilecek daha sonra Alman, Rus ve İngiliz laboratuvarlarına gidecek.

Greenpeace, Norveç enerji devi Statoil’ü sosyal ağ kampanyası ile katran kumlarına olan yatırımın durdurulması konusunda etkilemeyi hedefliyor. Statoil şirketi, Boreal Ormanı’nın altında yatan katranı kumlardan petrol çıkarma projesinin en büyük yatırımcılarından biri. Norveç hükümeti projeyi desteklemeye devam ediyor fakat Danske Bankası’nın da dahil olduğu hissedarlar bu tartışmalı projeye karşı çıkıyorlar. Norveç'in devlet denetimindeki petrol şirketi Statoil, daha önce Kanada'nın Alberta eyaletinde 1.110 kilometrekarelik bir alanda katranlı kumlardan ağır petrol üreten North American Oil Sands'ı satın almıştı. Geleneksel olmayan yöntemlerle petrol üretme yeteneğini güçlendirerek kirli enerjide inat eden şirketi bir an önce hissedarlarını dinlemeye çağırıyoruz.

Greenpeace’in efsanevi gemisi Rainbow Warrior, 22 gün sürecek olan “Nükleersiz Türkiye” turuna dün İstanbul’da başladı. Gökkuşağı Savaşçısını İstanbul’da iki Greenpeace botu ‘Nükleersiz Türkiye’ mesajlarıyla karşıladı. Beş ayrı şehirde 6 ayrı limana uğrayacak olan gemi, dün sabah Boğaz’dan geçerek Beşiktaş’ta İDO iskelesinin yanında demirledi. 22 gün ve 1400 deniz mili boyunca yol alacak geminin Türkiye’de şimdiye kadar aldığı en uzun yol. 22 Nisan Perşembe günü, yani yarın 12.00-18.00 saatleri arasında halkın ziyaretine açılacak olan Rainbow Warrior, daha sonra Sinop’a doğru yelken açacak.
Türkiye’nin kapılı kapılar ardında yapılan anlaşmalarla nükleer kabusa sürüklenmesine izin vermeyin, Rainbow Warrior ile yol alıp nukleer.greenpeace.org adresine girin ve nükleer santrallere karşı imzanızı atın!
Çernobil nükleer kazasının 24. yıldönümüne geri sayım devam ediyor, son 5 gün – sağlıcakla kalın!


Greenpeace, ‘Her dört saniyede bir, 10 futbol sahası kadar bir alanın derin balık avcılığında kullanılan trol gemileri tarafından yok edildiğini açıkladı. Derin suların, dünyanın en büyük keşfedilmemiş kısımlarından biri olduğuna ve 100 milyon canlı türüne ev sahipliği yaptığı tahmin ediliyor. Esas problem bu çeşitliliğin daha keşfedilip incelenemeden yok edilmesi. Derinde yerleştirilen ağlar balıkları yakalarken, yolunun üstündeki yaşlı mercanları ve süngerleri koparıyor. Oluşması binlerce yılı alan su altı yaşamını yok ediyor. 2009 yılında aktivistler derin deniz eko sistemini korumak amacıyla İsveç Kattegat’ında ağırlığı 0.5 ile 3 ton arasında değişen 140 adet granit taş döşemişti. Hedef trol gemilerinin derinlerde gezen ağlarını engellemekti. Yakın zamanlarda bazı küresel topluluklar bir adım daha ilerlediler. Örneğin Yeni Zelanda’da çok büyük bir alan derin balık avcılığına kapalı. Yeni Zelanda sularının %90’ı şimdiye kadar hiç derin balık avcılığına açılmamış. Hiç balık avına izin verilmemiş, 1.2 milyon kilometre kare alanın korunması biyoçeşitliliğin ve ekosistemin de korunduğundan emin olunması demek. Yok etmeye devam etmezsek, derin su altı yaşamı küresel yönetilebilirse, iklim değişikliği ve gelecekteki önemli ilaç ve biyo kaynaklar konusunda önemli bir rol oynayacaktır.

Fransız nükleer enerji grubu Areva’ya ait olan Uranyum hexaflorid (UF6)’e karşı Greenpeace aktivistleri St. Petersburg’da eylem yaptı.
Rusça ve Fransızca “Rusya nükleer çöplük değildir” yazan Greenpeace pankartları açıldı. Uranyum hexaflorid, nükleer santraller için yakıta dönüştürülebildiği için nükleer atık sayılmıyor. Greenpeace Rusya Enerji Program Direktörü Vladimir Chuprov “Madem bu yakıt değerli neden Areva istemiyor” diyerek Rusya’nın nükleer atık geri dönüşüm için gerekli teknolojiye ve finansal kaynağa sahip olmadığını da belirtti. Geçtiğimiz hafta Greenpeace, Sivil Nükleer Enerji Kuruluşu olan Rosatom’u “Saklı Nükleer Atık ticareti” yapmakla suçlamıştı ve tren raylarını sökerek eylemde bulunmuştu. Bu eyleme karşılık Rosatom, uranyum teslimatı sözleşmesi 2010 tarihinde sonlanacağı için bu eylemlerin aslında var olmayan bir soruna yönelik olduğu açıklamasında bulundu. Halbuki Greenpeace, Areva’nın CEO’su Anne Lauvergeon’a bir ay önce Rusya ile olan sözleşmenin fesihi için istekte bulundu ama isteğine bir cevap alamadı.

Slow Food Türkiye, Fikir Sahibi Damaklar grubu üyeleri tarafından "İstanbul Lüfer'e Hasret Kalmasın!" adlı bir kampanya başlatıldı. Lüfer için geniş kapsamlı bir de toplantı yapıldı. Fikir Sahibi Damaklar grubunun kurucusu Defne Koryürek tarafından açılan toplantının izleyicileri arasında 10 STK, 15 restaurant/lokanta, 11 de balıkçı birliği vardı. Toplantıdan çıkan ve tüm tarafların üzerinde anlaştığı konu, bugün geçerli lüfer avlanma asgari boyu olan 14 cm'in sürdürülebilir olmadığı yönündeydi. Önerilen bu alt limitin bir an önce 20 cm sınırına çekilmesi oldu. Ayrıca bazı işletmeler bugünden itibaren 24 cm'in altında lüfer balığının satın almayacağını beyan etti. Pazartesi İstanbul'da bir araya gelen tüm katılımcılar aslen lüfer ve devamında da denizlerimizin bereketi, tüm balıklarımızın "sürdürülebilir" bir ekonomi içerisinde üretimi ve alınması konularına hassas kadroları ile bu ilk toplantıda bir araya gelmenin heyecanını paylaştılar.

Greenpeace’in Kampar Yarımadası’nda orman tahribatını önlemek amacıyla kurduğu kamp yakıldı. Kamp pazar sabahı birden alevler içinde kaldı. Kamp Ekim ayında kurulmuştu. Greenpeace, kasım ayında hindistan cevizi ağacı ve kuru yapraklardan yapılan kampı yönetmeleri için yöre halkına devretti. Polis kampın birileri tarafından yakıldığını doğruladı. Kamptaki eylemler orman tahribatını önlemek amacıyla en çok Sinar Mas’ın alt şirketi olan Asia Pulp and Paper’ın işlediği çevre suçlarına karşı yapılıyordu.

Greenpeace aktivistleri Areva’dan Rusya’ya nükleer atık taşıyan treni protesto için tren raylarını bloke etti. Areva, eylemden sonra ulaşımı engelledikleri için Greenpeace’in cezalandırılması için mahkemeye başvurdu. Mahkemeye çıkması gereken atık sorunu çözülmeden nükleer santral yapan Areva ve nükleer atıkları kabul ederek açık havada tehlikeli atıkları depolayarak gezegene ve insanlığa karşı suç işleyenler. Kanunların yetersiz kaldığı noktada meclislere bizi ve geleceğimizi korumak için kanun yapmaları için bakıyoruz.

Teknoloji dünyasından bir haber daha… Greenpeace’in Microsoft bilgi merkezleri hakkındaki endişelerine dev şirket cevap verdi. 2010 yılı "Bulut Bilişimi Yılı" ve dolayısıyla “Bilgi Merkezleri” yılı olacaktı. Greenpeace’e göre 2010 yılı bilgi merkezlerinin duyacağı inanılmaz boyutta elektrik ihtiyaçları yüzünden karbon salımının artacağı yıl. Salı günü bir çok şirketin verdiği bilgilere dayanarak Greenpeace tarafından yayınlanan rapora göre Bulut Bilişimi nedeniyle bilişim teknolojleri sektöründe karbon salımının 2007’den 2020 yılına kadar üçte iki artacağı öngörüldü. Greenpeace, Microsoft, Google, Yahoo ve Apple’yi bilgi merkezlerinde “kirli enerji” kullandıkları için uyardı. Microsoft'un Chicago’daki yeni bilgi merkezinin %72.8 kömür ile, % 22.3 ‘ü ise nükleer ile çalışıyor. San Antonio’daki bilgi merkezinin ise %37.1’i kömür gücü ile destekleniyor. Microsoft “Gelişen teknolojinin uzak mesafeler arası iletişimi kolaylaştırdığını ve insanların seyahat ihtiyaçlarını ortadan kaldırarak aslında karbon salımının azalmasına yardım ettiği cevabını verdi. İyi hoş da bu bulut bilişimden kaynaklanan salımları azaltmıyor... Beklediğimiz yanıt bütün bilgisayar merkezlerinin yenilenebilir enerji ile işletileceği taahütü.

Geçtiğimiz hafta Greenpeace aktivistleri, Rotterdam limanında kendilerini NYK Orion gemisinin çapasına zincirlediler. Amaçları Japonya’ya gitmek üzere İzlanda’dan yola çıkan yasa dışı balina eti kargosunun limandan ayrılmasını engellemekti. Greenpeace eylemi sayesinde yetkililer, 13 fin balinasının eti bulunan yedi konteynıra el koydu. Dünyadaki en büyük ikinci balinası olan Fin balinaları 27 metreye kadar büyüyebiliyorlar. Kuzey Atlantik’te sadece ellibin adet kaldığı tahmin ediliyor. Balinalarının uluslararası ticareti CITES zirvesinde yasaklanmıştı. Hollanda’nın da bu kararda imzası var. Japonya ve İzlanda uluslararası hukupa aykırı olarak yasağa uymuyor ve ticarete devam ediyorlar. Kargoya el konması “Eylemler sözlerden daha çok ses getirir” gerçeğini ortaya koydu.

Nestle dün, Greenpeace’in orangutanların neslinin tükenmesi ile ilgili protestolarından sonra anlaşma çağrısında bulundu. Greenpeace daha önce palmiye yağı kullanımının Endonezya’daki yağmur ormanlarını nasıl yok ettiğini duyurmuştu. Nestle’nin Facebook sitesinde yüzyirmibinden fazla kişi haklı tepkilerini belirtti. Gıda devi yağmur ormanlarını yok eden Sinar Mas şirketinden yağ almayı durdurduğunu açıklamıştı. Ama bir yandan da başka şirketlerden yağ alarak ürünlerinde kullanmaya devam ettiğini de kabul etti. Dün akşam Greenpeace yetkilileri İsviçre’ye gitti ve Nestle’ Operasyon Şefi Jose Lopez ile toplantı yaptı. Bu toplantıların sonunda Enedonezya’daki yasa dışı ticaretin tamamiyle duracağını umuyoruz.

Başkan Obama Salı günü sendika memurlarına, ABD Enerji Bakanlığı’nın Georgia’daki iki nükleer reaktör yapımının altına imza atmak için borç teminatını onayladığını söyledi böylece finansal riskin çoğunu vergi ödeyenler alıyor. Eğer proje direnişe rağmen gerşekleşebilirse giderse bu ABD’de 1970lerden beri kurulan ilk nükleer reaktör olacak. Vermont’daki nükleer santral Greenpeace mücadelesi ile kapatılmıştı, dolayısıyla bu projenin başarıya ulaşma şansı çok düşük.
Sizler de yeni nükleer reaktörlerin kurulmasını engellemek ve çok geç olmadan bir şeyler yapılmasını istiyorsanız http://nukleer.greenpeace.org adresine girin, nükleere hayır diyen radyoaktivistlere katılın!

Bir nükleer haberi ile bugünün programını bitirelim. Elli Greenpeace activisti Belçika’da yapılan nükleer eğitim uçuşlarını iki saat boyunca durdurmayı başardılar. Saat dokuzbuçuk sıralarında helyum ile doldurulmuş elli metre yüksekliğindeki turuncu balonları bileklerine bağlayıp eyleme başladılar. Balonların üstündeki “Avrupa Nükleer İstemiyor” ve “Soğuk Savaş Bitti” mesajları çok net ve çarpıcıydı.
Önümüzdeki günlerde daha nice nükleer karşıtı eylemleri duyacağız. Türkiye nükleer rönesans adı altındaki karanlık çağa sürüklenmesin diyorsanız http://nukleer.greenpeace.org adresine girin, imzanızı atın, rüzgar, güneş bize yeter diyen 1 milyon kişiye katılın.

Dünyanın en çok palmiye yağı satın alan şirketi Unilever, eğer bağımsız denetçiler tarafından yağmur ormanlarını tahrip ettiği suçlamalarından aklanırsa Endonezya PT Smart’dan tekrar yağ satın almaya başlayabileceğini açıkladı. PT Smart Sinar Mas’a bağlı olan şirketlerden sadece biri. Unilever, Dove sabunu ve Ben&Jerry dondurmaları gibi ürünlerinde palmiye yağı kullanıyor. Unilever ve Nestle şirketleri yağmur ormanlarını tahrip ettiği iddialarından hemen sonra Sinar Mas ile olan anlaşmalarını iptal etmişlerdi. Bağımsız denetçilerin çalışmalara 20 Nisan’da başlayıp Haziran sonunda da sonuçları açıklaması bekleniyor. Öte yandan bağımsız denetçiler Greenpeace’in suçlamalarını haklı bulsalar bile bu iki gıda devi Sinar Mas’dan yağ satın almaya başlayabilirler. Sonuçta yasaların uygulanır hale gelmesi ve müşterilerin Nestle ve Unilever’e gereken tepkiyi koymasına bağlı.

Akkuyu ve Fındıklı'da kurulması planlanan nükleer santrallere karşı çıkan bir grup, TBMM önünde eylem yaparak, Akkuyu'da yetişen çağlaları kaldırıma saçtı. ''Fındıklı Derelerini Koruma Platformu Ankara Yürütmesi'' üyeleri ile ''Mersin Nükleer Karşıtı Platform Akkuyu Köylüleri'' ve Greenpeace temsilcileri, TBMM'nin Dikmen kapısı önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada, çok geç olmadan nükleer santral projelerinden vazgeçilmesi istendi.
Gelişmiş ülkeler kendi geliştirdikleri santralleri halk oyuyla kapatıyorlar. Türkiye ise nükleer inadından vazgeçmiyor. Ülkemizin enerji ihtiyacı yenilenebilir enerji kaynaklarıyla karşılanabilir. Türkiye nükleer çöplük olmasın diyorsanız siz de http://nukleer.greenpeace.org adresine girin ve nükleere hayır diyenlere katılın.


MAYIS
ABD Başkanı Obama BP’nin yarattığı petrol kirliliğini yerinde inceledi ancak, hemen sonra en son çamur pompalama yöntemi de suya düştü ve petrol sızıntısı hala devam ediyor. BP ise utanmadan şeffaflık adına sızıntının görüntülerini yayınlamaya devam ediyor. Obama, BP petrol felaketinin tekrarlanmaması için, önümüzdeki 6 ay geçerli olacak, Kuzey Kutbu’nda petrol aramayı yasaklayan, duyarlı ve enerji politikalarını cesaretlendirici bir adım attı. Greenpeace Amerika Okyanuslar Kampanyacısı John Hocevar, “BP ve Shell gibi şirketlerin politikacıların gözünü korkutması, enerji yasalarını neredeyse kendileri yazmaları, düzenleyici kurumlara rüşvet vermeleri devam ettiği sürece, bizim de bu kirli ve tehlikeli fosil yakıtlara bağımlılığımız devam edecek. Başkan Obama, kirletici lobi hareketlerini tartışmalardan uzaklaştırmalı ki, ülke temiz enerji devrimine doğru ilerleyebilsin” dedi. Amerika, küresel petrol rezervlerinin yüzde 3’üne sahip olmasına rağmen, dünya petrolünün yüzde 25’ini tüketiyor. Greenpeace’in geliştirilmiş ve Haziran 2010’da yayınlanacak Enerji Devrimi Senaryosu’nda, 2050 yılına kadar, ABD’nin petrol talebini yüzde 85’e kadar ve küresel talebini de yüzde 70’e kadar azaltabileceği gösteriliyor. Geçtiğimiz günlerde 7 Greenpeace eylemcisi, Port Fourchon’dan Louisiana’ya doğru hareket edecek olan geminin güvertesinde, Körfez’deki petrol felaketindeki petrolü kullanarak “Sıradaki Kuzey Kutbu mu?” mesajı boyamışlardı. BP yöneticileri en ufak bir suçlamaya maruz kalmazlarken, barışçıl bir eylem gerçekleştiren eylemciler, şu anda mahkemede ağır cezayla karşı karşıyalar. Ahlaki bir düzende ve çağı yakalamış bir hukuk düzeninde hapse girmesi gereken BP’nin yaptıklarını yapanlardır.

Greenpeace'in üç ayda bir yaptığı 'çevreci elektronik ürün' ölçümlerinde cep telefonu firmaları bilgisayar üreticilerini geride bıraktı. Üç ayda bir yapılan ve dünyaca ünlü 18 bilgisayar, telekom ve elektronik şirketini "en yeşilden en az yeşile" sıralayan araştırmanın sonuçları açıklandı. Japonya'nın başkenti Tokyo'nun "elektrik kenti" olarak bilinen ve elektronik mağazaların bulunduğu işlek alışveriş bölgelerinden Akihabara'da düzenlenen basın toplantısında çevreci firmalar listesinde ilk sırada Finlandiyalı telefon üreticisi Nokia'nın geldiğini belirttildi. Greenpeace'in sıralamasında yeni ürünlerinden çevreye ve sağlığa zararlı kimyasal maddeleri çıkarması sayesinde ilk sıraya oturan Nokia'yı, İsveç-Japon ortaklığında cep telefonu üreten Sony Ericsson izledi.

Greenpeace Akdeniz’in Lübnan ofisi geçtiğimiz hafta düzenlediği İnsan Zinciri eyleminin sonucunu aldı. Fazla beklemeye gerek kalmadı. Dün Lübnan Çevre Bakanı, Greenpeace Akdeniz ile yaptığı toplantıda haziran ayında düzenleyecekleri bir basın toplantısında Byblos’un deniz rezervi ilan edilmesi için bakanlık kararnamesi imzalayacağı üzerinde anlaştı. Hatta bu kararnamenin kanun maddesi olması için konuyu takip etmeye söz verdi. İnsan zinciri eyleminde yeni seçilen Byblos belediye başkanı, balıkçıları ve çevreci kuruluşlardan oluşan 400’den fazla kişi Byblos kıyısında toplanmış ve Byblos’un deniz rezerv sınırları içine alınması için bir insan zinciri oluşturmuştu.


Hükümetin ülkede 3 nükleer santral kurulması için aldığı karara karşı çıkan İsviçreliler, Aarau kentinden Olten kentine kadar yaklaşık 15 kilometre yürüyerek hükümeti protesto etti. İsviçre hükümetinin ülkede bulunan 7 nükleer santralin yanı sıra 3 santralin daha kurulacağını açıklaması tepkilere neden oldu. Yürüyüşü aralarında Sosyal Demokrat Parti (SP), Yeşiller Partisi, Greenpeace, İsviçre Kürt Halk Dernekleri Federasyonu (FEKAR), başka çevre örgütleri, siyasi parti ve çok sayıda sivil toplum kuruluşunun da içinde bulunduğu “Nükleer Santrallere Karşı İnisiyatif” düzenledi. Aarau kentinden Olten kentine kadar yaklaşık 15 kilometre boyunca yürüyen binlerce kişi, santral kararını protesto etti. “Atom santralleri değil insan enerjisi” sloganıyla yapılan yürüyüşte, “Çevreyi kirletmeyen yeşil enerji istiyoruz”, “Atom santrallerine hayır” , “Demokratik özgürlükçü ekolojik toplum” yazılı pankartlar taşındı. Yolda verilen molalarda müzik dinletilerinin yanı sıra yürüyüşün çağrıcısı kurum temsilcileri de birer konuşma yaptı. Almanya, Avusturya, Fransa ve İtalya’dan da çok sayıda kişinin katıldığı yürüyüş Olten’de verilen konserle son buldu. Siz de nükleer santrallerin ülkemize girmesini istemiyorsanız http://nükleer.greenpeace.org adresine girin ve milletvekillerine mektup gönderin.

İklim Adaleti Hareketi tekrar biraraya geliyor. Almanya, Bonn'da yapılacak olan toplantıya Türkiye'den "İklim için gençlik hareketi" de katılacak. Yapılan açıklamada, Kopenhag’daki zirvenin başarısızlığından sonra Cochabamba, Bolivya’daki toplantıdan ilham alan ve yeniden işe koyulan iklim adaleti hareketi (CJA), artık işi yanlızca iklim adaleti talep etmekten öteye taşımak ve ön saflarda mücadele etmek için buluşulduğu belirtildi. Grup, sahte çözümlere karşı doğrudan mücadele etmek, kendi hayatlarımızın kontrolünün kendi ellerimizde olduğunu hatırlatmak için Bonn’da olacaklarını açıkladı. 2 yıl önce, bir Latin Amerika ağı olan “Küresel Minga” 12 Ekim’in “Dünya Ana’yı Koruma Günü” olarak anılmasını talep etti. Bu çağrıya kulak verilerek, 12 Ekim gününü “İklim Değil Sistem Değişimi!” sloganlı doğrudan eylem gününe çevirme çağrısı yapıldı. Bu slogan ilk kez Kopenhag’da düzenlenen küresel eylemlerde dillendirilmişti.

Aksaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Kaya, yabancı meslektaşları ile birlikte Norveç'in kuzeyinde yer alan Svalbard adasında yaşayan bdelloid rotiferleri belirlemek üzere bilimsel bir çalışma yaptıklarını söyledi. Yaptıkları bilimsel çalışmada önemli bulgulara ulaştıklarını belirten Kaya, "Norveç'in kuzeyindeki Svalbard adasında yaşayan bdelloid rotiferleri belirlemek için yaptığımız bilimsel çalışmada 52 tür tespit ettik. Bu türlerden 13 tanesi teşhisi yapılamadığından bunların dünya için yeni türler olacağını tahmin ediyoruz" dedi. Daha önce kutupların biyolojik çeşitlilik bakımından fakir olduğu biliniyordu. Yapılan çalışma beklenenin aksine bdelloid rotifer tür zenginliğinin fazla olduğunu ortaya çıkardı. Bdelloid rotiferler kara yosunu, liken, toprak, ağaç kabuğu ve sucul ortamlarda yaşayan ve eşeysiz üreyen mikroskobik hayvanlar olup, dünya genelinde yaklaşık 450 türünün yaşadığı biliniyor. Dünya genelinde 450 türün yaşadığı göz önüne alınırsa, yılın 11 ayı boyunca kar altında bulunan adadan 52 türün çıkması oldukça fazla. Bu sonuç biyolojik çeşitlilik açısından oldukça önemli. Bildiğiniz gibi ay başında Greenpeace’in ünlü gemisi Esperanza da, doğal hayatı korumak için Svalbard’a doğru yola çıktı.

Greenpeace Yunanistan ve Greenpeace Akdeniz, Friends of the Earth Kıbrıs ve Friends of the Earth Europe ile birlikte Mersin Akkuyu’da nükleer santral kurmayı öngören anlaşmaya karşı bir deklerasyon yayınladı. Yayınlanan deklerasyonda Türk ve Rus hükümetlerinin Doğu Akdeniz’de bir kabusu harekete geçirdiklerine dikkat çekiyor. Kıbrıs Nükleer Kampanyacısı Klitos Papastylianou “Nükleer enerjinin bizim çevremizdeki topraklarda yeri yok. Türk hükümetinin güneş, insanlık ve gezegen için korkunç sonuçlar doğuracak nükleere yatırım yapmak yerine rüzgar gibi enerjilere yatırım yapmasını tercih ediyoruz” dedi. İmzalanan anlaşmaya şu gerekçelerden dolayı karşı durdukları bildirildi:
Akkuyu Körfezi’nde, hem de yakınından aktif bir fay hattı geçen bir bölgede santral inşaası, nükleer santral kurma uygulamalarının en temel kriteri olan güvenlik kriterine aykırıdır.
Akkuyu’da kurulacak bir santral bölgenin hassas ekosistemi, türü tehlike altında olan Akdeniz foku gibi canlıların yaşam alanları için bir tehdit oluşturmaktadır.
Akkuyu’da bir nükleer santral kurmak, Doğu Akdeniz’in geniş bir bölümünün nükleer atık ve yakıt taşımacılığında bir geçit olmasına yol açacaktır.
Akkuyu’da kurulacak bir nükleer santral, terörist saldırı veya sabotaj tehlikesini artıracağı için çevre, toplum ve bölgenin ekonomisi için hesaplanamayacak sonuçlar doğuracaktır.
Akkuyu’da bir nükleer santral kurmak, anti-demokratik politik kararlar sonucudur ve Türk insanının ekonomik ve çevresel kaygılarını hiçe sayan bir uygulamadır.
Akkuyu nükleer santrali, AB üyesi adayı Türkiye açısından AB direktiflerine aykırı bir durumdur.
Sonuç olarak, Greenpeace ve Friends of the Earth, Türkiye’nin Rusya ile imzaladığı stratejik anlaşma ile daha kirli, daha pahalı ve daha verimsiz bir enerji sistemine doğru ilerlediğine dikkat çekti. Bu enerji sistemi, ekonomi ve enerji arzı anlamında bağımlılık yaratacak. Neticede, Türkiye’nin attığı adımlar, AB’nin iklim değişikliğini hedefleyen ve enerji verimliliği ile fosil ve nükleer yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını öneren, gerçekçi enerji dengesinin geleceği ile bağdaşmıyor. Türkiye’de nükleer kabusa hayır demek için http://nukleer.greenpeace.org adresinde siz de imzanızı atın.

Geçen Perşembe bahsettiğimiz Loç Vadisin’deki yıkım ve talan ile ilgili Sarı Yazma halkı herkesi protestoya çağırıyor. Dünyanın ikinci büyük kanyonu olduğu öne sürülen Valla Kanyonu’nun içinde yer alan Küre Dağları milli parkını dolaşan Devrekani çayı, varlığını sürdürebilmek için herkesi yardıma çağırıyor. Sarı yazmalılar, derenin çığlığına kulak verenler ile birlikte “Loç’ta sizin borunuz ötmez” diyerek, Ümran Borunun önünde olacaklar. Loç Vadisi Koruma Platformu, çevreye duyarlı herkesi 29 Mayıs Cumartesi günü saat 12:00’de Kabataş Vapur İskelesi önünde mitinge çağırıyor.

Bildiğiniz gibi biyolojik çeşitliliğe ve önemine dikkati çekmek amacıyla Birleşmiş Milletler, 2010 yılını ''Uluslararası Biyoçeşitlilik Yılı'' ilan etti. Doğa Derneği Genel Müdürü Bahtiyar Kurt, biyolojik çeşitliliğin; canlı türleri, yaşam alanları ve insanlar için hayati öneme sahip olduğunu bildirdi. Türkiye'nin dünyada doğası en hızlı yok edilen ülkelerden biri olduğunu ifade eden Kurt, ''Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin araştırmasına göre, çift yaşamlıların yüzde 30'u, sürüngenlerin yüzde 28'i, tatlı su balıklarının yüzde 37'si, bitkilerin yüzde 70'i ve omurgalıların yüzde 35'i tehdit altında” dedi. Dünyada her 13 dakikada bir tür yok oluyor. Bu yok oluş ne yazık ki Türkiye'de çok daha hızlı. Anadolu'nun doğası ile birlikte besin kaynaklarımız, temiz havamız, suyumuz ve toprağımız da yok oluyor. Bu yok oluşa 'dur' demenin yolu ise yaşadığımız coğrafyanın doğal zenginliklerinin farkında olmaktan geçiyor.

Deniztemiz Derneği/ TURMEPA Başkanı Tezcan Yaramancı, yaptıkları basın toplantısında Karadeniz'in bugün itibariyle çevre koruma literatüründe 'ölü deniz' olarak anıldığını söyledi. Tezcan Yaramancı, toplantıda "Denizlerimizde yaptığımız araştırmalar bizi büyük endişelere sevk etti. Özellikle Karadeniz’deki kirlenme alarm veriyor ve bu kirlenme gündemimizde öncelik teşkil ediyor" dedi. Toplantıda hazırlanan kirlilik raporu da basına dağıltıldı. Raporda şu çarpıcı veriler yer aldı: "İstanbul Boğazı’ndaki petrol kirliliğinin Karadeniz kaynaklı olduğu biliniyor. Karadeniz’i kirleten petrol ürünlerinin yıllık miktarı ise 410 bin tona ulaşıyor. Yılda ortalama 350 milyon ton petrol Akdeniz’de hareket halinde. Erdek-Avşa çevresi, Gemlik ve İzmit körfezlerinin sanayi atıklarıyla, İstanbul ve öteki yerleşim bölgeleri de ek olarak evsel atıklarla aşırı biçimde kirlendi. İstanbul’da günde 3.9 milyon metreküp atık su toplanıyor. Bunun sadece yüzde 10’u biyolojik olarak arıtılıyor. Yüzde 90’ı yeterince arıtılmadan denize boşaltılıyor. 2008 yılı verilerine göre hala 2 bin 783 belediye atıksu arıtma tesisi hizmetinden yoksun. Denize kıyısı olan 28 ilde toplam bin 257 belediyenin 399’unda kanalizasyon şebekesi dahi yok. Bin 257 belediyenin toplanan yıllık 2 milyar metreküp atık suyunun 537 milyon metreküpü arıtılmadan sulara karışıyor."

Son olarak Greenpeace’in bugün blogundaki (nukleer.greenpeace.org) açıklamayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Hükümet tarafından Rusya ile nükleer enerji üretimi konusunda enerji alım garantili bir anlaşma imzalanarak, nükleer santral yapım süreci ne yazık ki başlatılmıştır. Ekonomik ve teknolojik olarak savunulabilir bir tarafı bulunmayan bu anlaşma kamuoyu tarafından da anlaşılamadı. 4.800 MW’lık dışa bağımlı, pahalı ve kirli nükleer enerji için her türlü kolaylığı sağlayan hükümet, nedense 80.000 MW’a yakın dışa bağımlı olmayan, temiz ve tükenmez rüzgar enerjisi başvurusunun önünü açmamaktadır. Böylesine kritik bir kararda, bilimsel gerçekleri dikkate almadan çok aceleci davranan, bu konuda yıllardır görüşleri olan örgüt ve meslek odaları ile iletişime geçmeden halkımızın geleceğini belirsizliğe sürükleyen AKP diğer adıyla AK Parti hükümeti, yaşanacak tüm olumsuzluklardan sorumlu sayılacak.

Breilya’da yaşayan Kayapó yerli topluluğu şefi Raoni Metuktire Avrupa’da. Brezilya’da Amazonların bir bölgesinde kurulmasına dönük resmi izin çıkan ve Xingu Nehri üzerinde inşa edilmesi planlanan hidroelektrik santrale karşı uluslararası destek arıyor ve Metuktire hidroelektrik santralinin yapımının engellenmesi için gereken bütün yolları kullanacaklarını açıkladı. “Halkımı daima kavgadan, şiddetten uzak tutmaya çalıştım ama şu an oldukça endişeliyim. Artık bize ait olanı geri alma vakti geldi” diyen Metuktire “3bin savaşçımız silahlanmaya ve savaşa hazır” sözlerini sarf etti. Xingu Nehri üzerinde inşa edilmesi planlanan santralin, binlerce yerliyi topraklarından etmesi muhtemel. Kararın alındığı gün başkent Brasilia’da bulunan Brezilya Elektrik Düzenleme Ajansı önünde 500 kişinin katıldığı bir protesto gösterisi düzenlenmişti. Greenpeace Brezilya ise “Lula hükümeti, bu projede ısrar ederek kendi mirasını yiyor” açıklamasında bulundu. Çevreci gruplar, inşa edilecek olan HES’in bölgede yaşayan yerli topluluklarının hayatlarını sürdürebilmeleri açısından büyük sıkıntı yaratacağını ve projenin gerçekleştirileceği 500 km2’lik alan dahilinde 40bin kişinin bu projenin olumsuz etkilerine maruz kalacağını belirtiyorlar.

Greenpeace, Akdeniz’i de içeren, dünya denizlerinin yüzde 40’ında küresel bir deniz rezervleri ağının (balıkçılık, madencilik, petrol arama ve diğer tahrip edici faaliyetlere kapatılmış alanlar) kurulması için kampanya yürütüyor. Mavi yüzgeçli orkinos avcılığı, denizlerin ve balıkçılık yönetiminin nasıl bir felakete sürüklendiğinin ve türleri yokolma eşiğine getirdiğinin en belirgin örneği. Greenpeace Akdeniz Denizler Kampanyası Sorumlusu Banu Dökmecibaşı: “Türk hükümeti dahil olmak üzere tüm Akdeniz ülkeleri, özellikle de orkinos avcılığı yapanlar, acilen bu balıkçılığı durdurmalı ve Akdeniz'i korumak için artık eyleme geçmeli. Aksi takdirde yalnızca en değerli türlerden birini yoketmekle kalmayacaklar, aynı zamanda milyonlarca insanın geçim kaynağını da bitirecekler'' dedi. Bu canlıların yüzde 80’inin avlandığı üzerine bilimsel bir görüş birliği olması, denizlerimizin karşı karşıya olduğu kriz ve orkinosların kurtarılması için acil eylem gerekliliğinin en açık göstergesi. Eğer avlanma rakamları bu şekilde devam ederse, birkaç yıl içinde mavi yüzgeçli orkinos türü ticari olarak tamamen yokolacak. Küresel olarak orkinos gibi büyük deniz canlılarının yüzde 90’ı denizlerimizden yokoldu ve bazı bilimadamları tüm ticari balıkçılığın yüzde 80’inin birkaç on yıl içinde çökeceğini söylüyor. Greenpeace, acil bir gereklilik olarak, orkinos rezervinin iyileşmesi ve sağlıklı denizler için, stoklar iyileşme belirtisi gösterene kadar Akdeniz’de orkinos avcılığının “0” avlanma kotası ile durdurulması için çağrıda bulunuyor. Ayrıca Akdeniz de dahil deniz yönetimleri reformunu da içeren tam korumalı bir deniz rezervi ağı için talepte bulunuyor. Dökmecibaşı “Zaman ve orkinoslar tükeniyor. Hükümetlerin ve kamuoyunun denizlerimizi korumak için acilen harekete geçmesi tek çözüm. Tüketiciler orkinos almamalı ve yememeli. Hükümetler ise balıkçılık politikalarını değiştirerek kısa dönemli karlar yerine daha sağlıklı bir deniz yaşamını öncelik almalı ve deniz rezervleri oluşturmalı” dedi.

Nestlé orangutanları sonunda rahat bırakıyor. Dünyanın en büyük gıda şirketlerinden Nestlé bugün yaptığı açıklamada yağmur ormanlarının yok edilmesiyle elde edilen ürünleri artık kullanmayacağını belirtti. Nestlé’nin KitKat gibi ürünlerinde yağmur ormanlarını yok eden palmiye yağı kullandığını ortaya çıkaran Greenpeace kampanyası 2 aydır devam ediyordu. Greenpeace palmiye yağı ve kağıt hamuru ekim alanlarının genişlemesi Endonezya’daki yağmur ormanlarını ve turbalıkları ve nesli tehlikede olan orangutanları yok olmanın eşiğine geldiğini açıklamıştı. Kampanyanın başladığı andan itibaren binlerce insan yağmur ormanlarının yok edilmesi sonucunda ortaya çıkan ürünleri almayacağını ifade etmek için Nestlé’yle iletişime geçti. Greenpeace Uluslararası Ormanlar Kampanyası Sorumlusu Pat Venditti, “Nestlé'nin bu adımı, Sinar Mas ve diğer tüm palmiye yağı ve kağıt endüstrisinde yer alan şirketlere, yağmur ormanlarının yok edilmesinin küresel pazarda kabul edilebilir bir şey olmadığı konusunda açık bir mesaj veriyor. Bu şirketler üzerlerindeki lekeyi temizlemeli ve yağmur ormanlarının yok edilmesi ve turbalıkların tam koruma altına alınması konusunda kesin bir kararlılık göstermelidir. Greenpeace Nestlé’nin bu planını yakından takip ederek hızlı bir şekilde uygulamaya geçilmesini sağlayacaktır” diyerek sözlerini tamamladı.

Rize'nin Güneysu İlçesi'ndeki Çevre Platformu üyeleri, 2 hidroelektrik santral projelerinin yürütmesinin durdurulması istemiyle dava açtı.
Her fırsatta Doğu Karadeniz Bölgesi’nin ve Güneysu’nun ekonomik yönden kurtuluşunu yayla ve doğa turizmi olarak gösterenlerin, bir yandan da bu vadilerin HES’lerle tahrip edilmesine destek verdiklerini anlatan Güneysu Çevre Platformu sözcüsü Ceyhun Kalender “Bugün şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki artık HES’ler büyük çevre sorunları yanında sosyal, kültürel ve ekonomik sorunları da tetikleyecektir. Birbirine düşman olan komşular, doğasına yabancı olan insanlar, köyde yaşayıp da suyu tanımayan çocuklar, değirmenini döndürecek suyu bulamayan kadınlar, artık yüzecek küçük bir gölü bile olmayan gençler, sığınacak liman bulamayan alabalıklar ve daha niceleri bunlara eklenebilir” dedi.

Greenpeace, ünlü gemisi Esperanza ile dünyadaki en bozulmamış ve hassas doğal ortam olan Antartika’ya, doğal hayatı korumak için geri dönüyor. Yakın zamanda Almanya’dan kalkacak gemi, ay sonunda Antartika sularında Svalbard’a ulaşmış olacak. Bildiğiniz gibi Antartika, dünyanın en çok ısınan yeri. Denizdeki buz eriyip kaybolurken, hassas deniz ekosistemi de bozulmakta ve balıkçı filolarının önceden mümkün olmayan stoklara ulaşmak amacıyla kuzeye doğru yol almalarına izin verir hale gelmektedir. Aynı zamanda, fosil yakıtların ve orman tahribatının arttırdığı karbondiyoksit seviyesi okyanusların kimyasını değiştiriyor ve deniz yaşamı için ciddi bir tehdit yaratıyor.

Ünlü şarkıcı Aydilge nükleer Greenpeace kampanyasına destek verdi. Aydilge nükleer enerji için şunları söyledi: Bireylere sorumluluk yükleyip, az su kullanın demek kolay! Ama bu ülkede nükleer santral kurulmasından bahsediliyor. İstediğiniz kadar az su tüketin neye yarar! Dünyayı ağır hasta ettik. Kalbi tekliyor, nefes darlığı çekiyor. İşin belki de en duygusal yanı ne biliyor musunuz? Hani annelerimizi ne kadar kırıp üzsek de onlar yine bizi affeder, kollar ya, doğa da ona yaptığımız tüm kötülüklere rağmen, hala tüm anaçlığıyla bizi kurtarmak için bekliyor. Çünkü rüzgar, su ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak düzlüğe çıkabiliriz. Yani yine doğanın sayesinde…
Nükleer enerji taraftarlarına kanmıyorsanız doğa ana için Aydilge ile beraber siz de nukleer.greenpeace.org adresine girip imzanızı atın ve rüzgara, suya ve güneşe evet diyenlere katılın!

Mersin'in Gülnar ilçesinde kurulması planlanan Akkuyu Nükleer Santrali için Rus hükümeti ile bir antlaşma imzalanması karşısında kızgın olan sivil toplum kuruluşları nükleer santral yapımını yargıya taşımaya hazırlanıyorlar. Greenpeace, Türkiye’nin AB direktiflerine, EPDK yasasına, Mersinlilerin ve biliminsanlarının tepkilerine rağmen imzalanan nükleer anlaşmanın anti-demokratik olduğunu açıkladı. Dört reaktör için ihalesiz olarak hükümetlerarası anlaşma imzalandı. Anlaşmanın detayları arasında belirlenen ortalama 12.5 sentlik fiyatın Türkiye üretim ortalamasının 4 katı olması dikkat çekici. Ancak bu yüksek maliyete rağmen Türkiye 2020 yılında daha fazla doğalgaz, kömür ve petrol alımı yapıyor olacak. 1976’da ilk kez Akkuyu için yer lisansı alındığından bu yana 34 yıl geçti. Şimdi hükümet, Rusya ile masaya oturarak alelacele nükleer santralı topluma dayatmak istiyor. Ancak bunu yaparken Rus nükleer teknolojisinin sorunlarını görmezden geliyor. Bu proje de milyarlarca liranın yatırıldığı atıl projelere eklenecek. Daha da kötüsü bizi ithal kömür ve doğalgaz gibi pahalı ve kirli projelere mahkum edecek.
Şimdi hükümete dur demenin tam zamanı. Türkiye’nin nükleer kabusa sürüklenmesine izin vermeyin, siz de nukleer.greenpeace.org adresine girip nükleer santrallere karşı imzanızı atın!

Greenpeace Brüksel’de yayınladığı raporda beş ülkenin çevre suçlarını açıkladı. Raporda Çek Cumhuriyeti, Almanya, Britanya, Slovakya ve İspanya’yı sularını toksik madde nonylphenol ile zehirlediklerini belirtti. Nonylphenol maddesinin kanser riskini artırdığı ve sperm üretimini etkilediği düşünülüyor. Nonylphenol daha çok tekstil, boya, kağıt, metal, şampuan ve ev temizlik deterjanlarında kullanılıyor. Yönetmeliklere göre nonylphenol 2001 yılından beri suyu kirleten toksik maddeler arasında sayılıyor ve 2020 yılına kadar tamamen kullanılmasının durdurulması öngörülüyor. Greenpeace kampanyacısı Stefan Scheuer açıklamasında “Raporda açıklanan beş ülke nehirlerimizi ve göllerimizi kirleten bu zararlı maddenin kullanımının durdurulması hakkında şimdiye kadar hiçbir şey yapmadı.” dedi.

Greenpeace, Avustralya, Queensland’deki kömür gemisi terminallerinin genişletilme planları gerşekleşirse gemilerin Great Barrier Resifi’nde karaya oturma olaylarının çoğalacağını belirtti. Bowen yakınlarında bulunan Abbot Point terminalinin kapasitesini 100 milyon tona yani iki katına çıkarılması planlanıyor. Bu miktar talebe göre 230 milyon tona da çıkarılabilir. Greenpeace Avustralya Genel Direktörü Linda Selvey Shen Neng’de bir ay önce olanlardan ders alınması gerektiğini belirtti. Shen Neng’de olanlar Great Barrier Resifi’nde de olabilir ve buradaki mercanları ve dolayısıyla Avusturalya’nın geleceğini dramatik şekilde etkileyebilir.

Greenpeace gemisi Rainbow Warrior “Nükleersiz Türkiye” turunun son durağı olan Antalya limanından ayrıldı. Greenpeace Akdeniz Nükleer Kampanyası Sorumlusu Korol Diker: Bu tur çervesinde bu kirli enerji kaynağının gölgelediği yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği potansiyeline de dikkat çekmek için turumuzun duraklarına İzmir ve Antalya’yı da ekledik. Türkiye’nin temiz, ucuz enerji üretiminin, enerji güvenliğinin, ulusal düzeyde sürdürülebilir kalkınmasının ve de bölgesel kalkınmanın tek yolu yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği çözümleridir” dedi. Diker kampanyanın ikinci safhası içinse “Enerji Devrimi raporunu hayata geçiriyoruz. Antalya’dan sonra Mersin’in de nükleer gibi kirli ve tehlikeli bir enerji kaynağı yerine, temiz enerjilerin kullanıldığı bir proje başlatmayı düşünüyoruz” dedi.
Türkiye’deki nükleer planları durdurmak için http://nukleer.greenpeace.org adresine girin, yenilenebilir enerjiye “evet” nükleere “hayır” diyenlere katılın!

Türkiye'de nükleer santral kurulmasına yönelik ilk anket yapıldı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) tarafından, TÜBİTAK araştırma projesi olarak, "Türkiye'de Nükleer Enerji ve Sosyal Kabul" isimli bir anket düzenlendi. Toplam bin 152 kişiyle yüz yüze yaptıkları araştırma, nükleer santral kurulması planlanan illerde halkın bu konudaki düşünceleri hakkında ilginç sonuçlar ortaya çıkardı. Türkiye'de hemen her konuda olduğu gibi siyasi düşüncelerin ankete verilen cevapları yönlendirdiğini vurguladı. Vatandaşların nükleer enerji ve santral konularındaki algı ve tutumları, genellikle radyasyon hakkındaki olumsuz düşüncelerle ve yaşanmış kazalarla şekilleniyor. Katılımcıların yüzde 62,2'sinin nükleer santralle ilgili ilk kanaatleri riskleri olurken, yüzde 37,8'inin avantajları oluyor. Mersin, Sinop ve Kırklareli'nde katılımcılar, kendi yörelerinde bir nükleer santral inşası düşüncesini sadece 24,9 olumlu bakarken karşı çıkanların oranı yüzde 65,1. Kadınlar erkeklere, sivil toplum kuruluşlarına üye olanlar olmayanlara, emekliler ve ev hanımları diğer mesleklere göre nükleer santralı desteklememe eğiliminde. Halkımız, nükleer enerji konusunda öncelikle televizyon ve radyodan, ardından gazetelerden ve internetten bilgi almakta. Bunları eş, dost ve akrabalar, sivil toplum kuruluşları, son sırada ise bilimsel ve mesleki yayınlardan izlemekte.
Türkiye’de yaşayan herkes nükleersiz, daha iyi bir geleceği hak ediyor. Siz de 20 yıldır süregelen bu mücadelede yer almak istiyorsanız http://nukleer.greenpeace.org adresine girin, yenilenebilir enerjiye “evet” nükleere “hayır” diyenlere katılın!

Küresel ısınmayla mücadele için Almanya'nın Bonn kentinde bir araya gelen yaklaşık 45 ülkenin çevre bakanı ve yetkilisi görüşmelere devam ediyor. “Petersburg İklim Diyaloğu” başlıklı görüşmeler, başarısızlığa uğrayan Kopenhag İklim Konferansı sonrası iklim koruma alanında görülen durağanlığı aşmayı hedefliyor. Toplantı öncesinde Bonn kenti Greenpeace’in gösterisine sahne oldu. Almanya Başbakanı Angela Merkel, ABD Başkanı Barack Obama, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, İngiltere Başbakanı Gordon Brown ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin maskelerini takan göstericiler, dünya maketi şeklinde bir kazanı karıştırdı. Dünya kazan onlar kepçe derken herkes biliyor ki Petersburg diyaloğu anlaşma doğurmayacak. Bonn buluşması olsa olsa, yedi ay sonra yapılacak olan Cancun'daki dünya iklim zirvesinin de fiyaskoyla sonuçlanmaması için, karşılıklı güven ortamı yaratmaya yarayabilir.

Greenpeace’in yayınladığı yeni rapora göre İspanyol balıkçı tekneleri artık Antartika ve Afrika sularına kadar açılıyor. Su ürünlerinden sorumlu bakanların İspanya’nın ana balıkçılık merkezlerinden birinde yapılacak toplantısından bir gün önce Greenpeace aktivistleri Herkül Kuleleri’ne “AB Okyanuslarımızı koru” yazan bir pankart astı. Greenpeace okyanus kampanyacısı Farah Obaidullah “Eğer Avrupa yarın okyanuslarda balık kalmasını istiyorsa bugün İspanya’nın aşırı avlanmasına dur demeli” dedi. İspanya’nın balıkçı filosu tüm Avrupa Birliği’nin avlanma kapasitesinin neredeyse dörtte birini tek başına oluşturuyor. İspanya, Avrupa’nın düşük balık stokları nedeniyle kapasitesini küçültmeye söz vermesine rağmen son yıllarda AB’ ninde desteğiyle filo kapasitesini büyüttü.

Yeni Zelanda’da hükümetinin madencilik planlarına karşı 40.000’den fazla kişi yürüyüşe katıldı. Greenpeace Genel Direktörü Bunny McDiarmid “40.000 kişi hükümete bir şeyler anlatmak için tek ses oldu.” dedi. McDiarmid ayrıca bu yürüyüşün şimdiye kadar Yeni Zelanda’da gördüğü en büyük eylem olduğunu da ayrıca belirtti. Madenciliğin geçtiğimiz çağda kaldığını belirten eylemciler artık hükümetin Yeni Zelanda’nın geleceği için bu planlarından vazgeçmesi gerektiğini açıkladılar.

Greenpeace ve Abarjazz Avangard Müzik Grubu, İzmir Pasaport İskelesi’nde demirleyen Rainbow Warrior gemisinin önünde ‘Nükleere İnat, Yaşasın Hayat’ sloganıyla mini bir konser gerçekleştirdi. 30 kişiden oluşan Abarjazz Grubu üyelerinin temsili nükleer atık varillerini ve Greenpeace gemisi Rainbow Warrior’ı çaldığı konserde gemi mürettebatı ve gönüllüler de gruba eşlik etti. Etkinlik sırasında Greenpeace gönüllüleri ‘Enerji Devrimi Şimdi’ yazılı pankartlar açtı. Bildiğiniz gibi Greenpeace’in 20 Nisan’da başlattığı ‘Nükleersiz Türkiye Turu’ kapsamında İstanbul ve Sinop’tan sonra üçüncü durak İzmir oldu. İzmir’de, Kasım 2009’da yayınlanan Enerji Devrimi Türkiye Senaryosu ile hükümetin nükleer enerji planlarıyla gölgelenen Türkiye’nin yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği potansiyeline dikkat çekiliyor. Rüzgar eserken, güneş parlarken, nükleer neden?
Sizler de Türkiye’de bir enerji devrimi istiyorsanız http://nukleer.greenpeace.org adresine girin güneş ve rüzgar için imzanızı atın, tehlikeli ve pahalı nükleere karşı durun!

Tam da bu sırada Greenpeace Amerika’da çevre katliamı hakkındaki raporunu açıkladı. Greenpeace.org.tr sitesinden detaylı olarak okuyabileceğiniz raporda sızıntının sonuçları her açıdan değerlendiriliyor. Bugün öncelikle sizlere körfezin etrafındaki yaban hayatın nasıl etkileneceği ile ilgili biraz bilgi vereceğim:
Petrol sızıntısından etkileneceklerin başında kuşlar geliyor. Risk altındaki türlere ABD’nin Louisina eyaletinin simgesi henüz geçen sene Amerika’nın Nesli Tükenmekte Olan Hayvanlar listesinden çıkardığı kahverengi pelikan da dahil. Pelikanlar sahile çok yakın olan adacıklara yuvalarını yapar ve kıyıya yakın yerlerden beslenir, ve üreme mevsimleriyse henüz başladı. Bildiğiniz gibi kuşlar petrole bulandığında tüyleri havayı yakalama ve suyu tutma yeteneğini kaybediyor. Sonuçta kuşlar sıcaklıklarını koruyamıyor ve hipotermi oluyor. Sıcaklığını korumak içinse kuşlar metabolizmasını hızlandırıyor bu da daha çok enerjiye ihtiyaç duydukları anlamına geliyor. Ne yazık ki kuşların petrole bulanmış tüyleri onların suyun üstünde durmalarını imkansız hale getiriyor ve kuşlar ne beslenebiliyor ne de yüzebiliyor. Özellikle petrol kıyıya gelirse bu durumun üstesinden gelemeyecek türler arasında Amerikan istridye kuşu ve yağmurkuşu da bulunuyor.
Sızıntıdan etkilenecek bir diğer tür de balıklar. Meksika Körfezi’nin kuzeyi nesli tükenmekte olan orkinoslar için bu mevsimde bir yumurtlama bölgesi. Orkinosların yumurtaları suyun yüzeyine yakın yerlerde yüzer ve larvalarıysa yumurtalarından ilk çıktıklarında da suyun yüzeyinde kalır. Bu sebeple petrol sızıntısı orkinosların hayat döngüsü için son derece kritik bir zamanda meydana geldi. Greenpeace Amerika’nın Okyanus Mücadele yöneticisi John Hocevar böyle bir sızıntının hayatta kalabilecek orkinos larvalarının sayısını önemli oranda azalttığını söyledi. Meksika Körfezi’nin daha çok eti ve yağı için yetiştirilen ringa balığı yetiştirme bölgesi Greenpeace Örgütü’ne göre Amerika’nın üçüncü bazı mevsimlerdeyse ikinci en büyük balık yetiştirme çiftliği. Ringa balıkları sudaki bazı organik materyalleri süzerek beslendikleri için süzme sistemlerinden kirli suyu geçirirken petrolden etkilenebilir. Kayıplar Louisiana’nın karides ve istiridye endüstrisini de vurabilir. İstiridyeler sudaki bazı organik materyalleri süzerek beslenirler ve kaygan petrol birikintilerinden yüzerek kaçamaz. Louisiana’nın en önemli istiridye toplama sezonuysa 1 Mayısta başlar.
Sadece kıyıda yaşayan türler yani kuşlar ve balıklar etkilenmiyor petrol sızıntısından. Petrol okyanusta yayılmaya devam ettikçe birçok hayvan daha bu petrolle karşılaşacak. Kanatlı balinalar, kaşalotlar ve yunusların da risk altında olabileceğini belirtti. Körfez’de ilerleyen pek çok tür deniz kaplumbağalarının baharda yuva yapma mevsimleri yaklaştığı ve nefes almaları için suyun yüzeyine çıkmaları gerektiği için sayılarında bir azalma olabilir. Greenpeace deniz kaplumbağalarının karaya yumurtlamaya geleceklerine ve yavru kaplumbağaların denize ulaşabilmek için bu petrol tabakasını aşmak zorunda kalacaklarına ayrıca işaret etti.
Öte yandan ABD Başkanı Meksika Körfezi'nde batan petrol platformunun neden olduğu çevre kirliliğinin temizlenmesinin masraflarını platformun sahibi BP'nin karşılayacağını söyledi. Biz de sormak istiyoruz “Ya doğal hayatı öldürmenin bedeli ne?”

Geçtiğimiz hafta Brüksel kentinin her yerinde Avrupa Sağlık Komisyonu’ndan John Dalli ve komisyonun başkanı José Manuel Barroso’nun aşçı kıyafetinde resimlerinin olduğu ve “Felaket için GDO’lu Tarifler” yazan pankartlar asılıydı. Bu eylem Greenpeace’in komisyonun Avrupa’da GDO’lu patatesin tarımına onay verdiği için bir tepkisiydi. Başkan Barroso, GDO konusunu o kadar destekliyor ki, bunu önünde bir engel olan “Çevre Komisyoncusu” nu GDO’ya dair kararları alma sürecinden çıkarmaya kadar ilerletti. İnsanların hayatlarını ve doğayı hiçe sayıyorlar. Ne pahasına, bilmiyoruz…

Cape Cod, Amerika’da kurulması planlanan rüzgar çiftliği karşı görüşmelerine rağmen onaylandı. Karşı oy kullananların arasında olan
Ted Kennedy’nin sebebi projenin Kennedy ailesinin sahip olduğu eve yakın olması. Bazı organizasyon şirketleri de balıkçılığı, turizmi ve deniz kuşlarını rahatsız edeceği sebebiyle rüzgar çiftliğine karşı çıktığı belirtildi. Greenpeace, doğal yaşamın korunması düşünülerek hazırlandığı için rüzgar çiftliğinin uzun zamandır destekçisiydi. Rüzgar çiftliği projenin gerçekleşmesi iklim değişikliği ile mücadelede çok önemli bir rol oynuyor.

Bildiğiniz gibi daha önce hükümetin nükleer planlarından vazgeçmesini isteyen üç ünlü sanatçının, Greenpeace’in kampanyası için kameraların önüne geçtiğini söylemiştik. İlk videoda Şevval Sam, “Nükleer enerjinin kendisine Çernobil’i hatırlattığını ve Çernobil’in de kaybettiğimiz dostlarımızı hatırlattığını söyledi. Bizim doğanın sahibi değil, onun bir parçası olduğumuzu da ekleyip nükleer enerjiye karşı olduğunu anlattı. İkinci videoda ise Bedük “Nükleer santraller enerji elde etmenin en pahalı, en doğaya aykırı ve sağlığımızı en çok tehdit eden yöntemi” dedi. Geçtiğimiz gün yayınlanan en son videoyu ise Hande Yener’in yeni albüm konserinde, kuliste yaşanan panik ve korku dolu anları nukleer.greenpeace.org adresinden izleyebilirsiniz. Videoda Hande Yener, “Türkiye’deki nükleer planlardan çok rahatsızım. Nükleer enerji dendiğimde aklıma pozitif hiç birşey gelmiyor…” diyerek neden nükleer enerjiye karşı olduğunu anlatıyor ve herkesi Greenpeace’e destek vererek, radyoaktivist olmaya çağırıyor.
Sizler de Türkiye nükleer kabusa sürüklenmesin diyorsanız http://nukleer.greenpeace.org adresine girin ve nükleere karşı imza atın!

Greenpeace, Nestle’nin ürünlerinde yağmur ormanlarını yok etme uğruna palmiye yağı kullanmasının durdurulmasına yönelik yaratıcı eylemleri devam ediyor. http://www.greenpeace.nl/campaigns/kitkatch sitesinde yayınlanan oyunda Kit Kat çikolatası orangutanları yutup yok ediyor.


HAZİRAN
Yalova’da AKSA Akrilik Kimya San.A.Ş. tarafından yapılmak istenen kömürlü termik santrale karşı daha önce duyurusunu da yaptığımız termik santral protestosu, Yalova halkı tarafından geçtiğimiz Pazar günü gerçekleştirildi. Etkinliğe,TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin Karaca da destek verdi. Yalova Çevre Platformu Başkanı Feride Uyar, yaptığı basın açıklamasında “bir şirketin karını arttırmak amacıyla koskoca bir kentin sosyal yapısını, ekonomik yapısını, gelecek planlarını, doğasını ve her şeyini tehlikeye atmak gibi bir lüksü olamaz. Son ırmak kurumadan, son ağaç kesilmeden önce, AKSA yetkilileri de anlamalıdır ki, ne para, ne de enerji yenilebilir şeyler değildir. Biz de Yalova’yı size teslim etmeyeceğiz” dedi. Yalova Çevre Platformu’nun düzenlediği protesto gösterisinde ‘Son Irmak Doğa Orkestrası’ katılımcılara bir saat süren bir dinleti sundu. Eyleme katılan Yalovalılar da “Termik santral istemiyoruz” sloganları attılar. Dinletinin ardından konuşan TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin Karaca “Hangisi daha değerli; para mı, toprak mı? Doğaya, denizlerimize, yeşil alanlarımıza, bereketli topraklarımıza her yerde olduğu gibi Yalova’da da sahip çıkmalıyız” dedi.

Çin'in güneyinde Guangdong Daya Körfezi Nükleer Enerji Santrali'nde geçen ay bir sızıntı meydana gelmişti. Greenpeace, tehlikeleri hakkında uyarılarda da bulunarak, Hong Kong hükümetinin nükleer enerji kullanımını genişletme planlarını protesto etti. Koruyucu kıyafetler giymiş ve maskeler takmış dört Greenpeace eylemcisi, üzerinde “radyoaktif atık” yazan iki boş bidonu Çevre Bürosu’na bıraktı ve “Nükleer çözüm değil” yazan bir afiş açtı. Greenpeace kampanya katılımcısı Koo Wai-muk, Daya Körfezi nükleer alanında 23 Mayıs’ta meydana gelen kuşkulu radyoaktif madde sızıntısının yol açtığı tehlikeye bir kez daha dikkat çekmek istediklerini söyledi. Koo’ya göre Hong Kong’un yıllık elektrik tüketiminin yüzde 20’si nükleer güçten sağlanıyor. Koo, radyoaktif atıkları bertaraf etmenin bir yolu bulunmadığını, atıkların paketlenip yakılmak üzere bazı uzak alanlara nakledildiğini ve bu atıkların nakledilmesi sırasında dahi potansiyel tehlikeler olduğunu vurgulayarak “Nükleer güç tesislerinde ters giden bir şey olması durumunda, bunun vatandaşlar üzerinde uzun vadede çok kötü etkileri olacaktır” dedi.
Büyük nüfus yoğunluğuna sahip Hong Kong'a sadece 48 kilometre uzaklıkta olan ve 1994 yılında kurulan Guangdong Daya Körfezi Nükleer Enerji Santrali'ni halk istememiş ve 1 milyon kişi, santrale karşı dilekçe imzalamıştı. Bakalım Türkiye Hükümeti de kulaklarını ve gözlerini halkın sesine kapatacak mı? Nükleer sızıntıları bizim başımıza saracak mı?
Şimdi nükleer enerji planlarına dur demek için http://nukleer.greenpeace.org adresine girerek, nükleere karşı imzanızı atabilirsiniz.


Geçtiğimiz haftasonu Loç Vadisi Koruma Platformu üyeleri, bölgelerini tehdit eden hidroelektrik santralleri, HES’lere karşı yöre halkının tepkilerini dile getirmek ve diğer HES mağdurlarıyla dayanışmak için çeşitli çevreci gruplardan dostlarını köylerinde ağırladılar. Dönüş yolunda Karakadı Malyas Kanyon’una uğrandığında, toprakta derin çukurlar açmakta olan iş makinalarıyla karşılaşıldı. Kendilerine kim oldukları, ne yaptıkları sorulan işçilerin “biz işe yeni girdik, çalıştığımız firmanın da ismini bilmiyoruz” gibi şüpheli ifadelerinden endişelenen insanlar, çalışanları araçlarıyla birlikte vadiden ayrılmaya ikna etti. Önde iş makinaları, arkada Loç’lular ve aktivistleri taşıyan minibüslerle köyden geçilip vadiden çıkıldığı sırada jandarma yolu kesti ve araçları yeniden vadiye göndermek istedi. Ancak grup araçların önünde oturma eylemi gerçekleştirerek blokaj uyguladı. Yöreden alınan son bilgilere göre, 20 Haziran Pazar günü gerçekleşen olay hakkında henüz bir işlem yapılmadı ve iş makineleri halen Loç merkezinde bağlı bekletiliyor.

Doğa Derneği, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın Edremit Körfezi Havran'da gerçekleştirdiğini söylediği yarasa katliamını protesto etti. Geçtiğimiz haftalarda Çevre ve Orman Bakanlığı Havran'daki mağaralara yarasaların geri döndüğünü açıklamıştı. Bu açıklamanın yerinde yapılan araştırmalarla doğru olmadığının ispatlanması üzerine, Doğa Derneği Havran'daki yarasa soykırımına dikkat çekmek için altı metre kanat açıklığındaki dev yarasa kuklasını, İstiklal Caddesi'nde uçurdu. Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde 22 Haziran saat 19.00'da başlayan eyleme yarasa kostümleri ve "Yarasa Soykırımına Hayır" dövizleriyle katılan aktivistler, altı metrelik dev yarasa kuklasıyla yürüdü. Eylem, Galatasaray Lisesi'nin önünde basın açıklamasıyla sona erdi. Çevre ve Orman Bakanlığı, Havran Barajı'yla sular altında kalan doğal mağaradaki 20 bin yarasayı zorla yuvalarından çıkararak yapay bir mağaraya taşımaya çalışmıştı. Bunun sonucunda 18.000 yarasanın öldüğü ifade ediliyor.

Bildiğiniz gibi Birleşmiş Milletler, biyolojik çeşitliliğin hayatımızdaki önemini kutlamak için 2010 yılını Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Yılı ilan etti. 2010 Yılı 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü nedeniyle açıklama yapan TEMA Vakfı Genel Müdürü Prof. Dr. Orhan DOĞAN şunları söyledi: “Toprağın oluşumu çok uzun bir süreçtir. 2 cm yüzey toprağının oluşumu için 500 yıldan fazla zamana ihtiyaç vardır ve toprağın verimliliği toprak biyolojik çeşitliliğine bağlıdır. Buna rağmen ülkemiz, her yıl 500 milyon ton, her saniye 16 ton tarım toprağını erozyonla kaybetmektedir. Ülke olarak zengin ve üretken topraklarımızı korumak için toprak biyolojik çeşitliliğini tehditlerden ve giderek azalmaktan korumamız gereklidir. Ancak bu ciddi tehdide rağmen Türkiye halen arazi kullanım planlamasını yapmış değildir. Bu nedenle tarım arazilerinin üzerine sanayi tesisleri kurulmakta, ormanlar yakılmakta veya işgal edilip yapılaşmaya açılmakta veya tarlaya çevrilmekte, sulak alanlar kurutulmaktadır. TEMA Vakfı, 2010 yılı Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nde ülkeyi yönetenlere “Gelecek İçin Arazi Kullanım Planlaması” yapılması çağrısında bulunmaktadır. TEMA Vakfı’nın hazırlanmasında ve yasalaşmasında önemli rol üstlendiği 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 10’ncu Maddesi de bu planlamanın yapılmasını öngörmektedir.

Türkiye doğasını koruma görevini yerine getirmek yerine, doğayı yok eden icraatların sözcüsü haline gelen Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Türiye doğası için mücadele eden Doğa Derneği Başkanı Güven Eken’e dava açtı. Eken, tüm uyarılara karşın bilerek ve israrla Türkiye doğasını yok eden projelerin savunucusu haline gelen Çevre Bakanı Eroğlu için “doğanın seri katili” ifadesini kullanmıştı. Eroğlu, dört yıllık icraatı süresince yüzlerce derenin yok edilmesine neden olmuş, 20 binden çok yarasanın yuvası olan Havran mağarasını sular altında bırakmış, Dicle gibi içinde milyonlarca hayvan ve bitki yaşayan büyük nehirler üzerinde baraj kurulması için sözcülük yapmıştı. Eroğlu imzası, 2B, ormanların madenciliğe açılması, av günü sayısını artıran Merkez Av Komisyonu Kararları, Allianoi ve Hasankeyf’in yok edilmesi ve Türkiye’nin hemen hemen tüm dereleri üzerinde HES inşa edilmesi gibi kamu vicdanını rahatsız eden sayısız kararın en önemli ortak paydası. Halbuki Greenpeace’e göre, iklim değişikliğini çığrından çıkmadan engellemek için Enerji [D]evrimi yeterli. Bakan Eroğlu hidroelektrik santrallerin hiçbir çevresel ölçüte dayandırılmadan, halka rağmen ve ülkenin doğal ve kültürel zenginliklerini hiçe sayarak devreye alınmasını durdurmalı ve Enerji [D]evrimi’ne ortak olmalı, o zaman kendisine katil değil kahraman derler.

İngiliz petrol şirketi BP, Meksika Körfezi'ndeki petrol sızıntısının sebep olduğu çevre kirliliğinden etkilenen kişi ve kurumların zararlarını tazmin etmek amacıyla oluşturulacak bağımsız fona 20 milyar dolarlık ödeme yapmayı kabul etti. Fonun, 11 Eylül’de hayatını kaybedenlere yapılan ödemeleri yöneten hukukçu Kenneth Feinberg tarafından idare edileceğini belirtildi. ABD Başkanı Obama bütün Amerikalılara petrole güvenmekten uzak durmaları ve alternatif enerji kaynakları geliştirmeleri çağrısı da yaptı. Obama, “Bugün körfeze bakınca oradaki hayatın siyah petrol bulutuyla tamamen tehdit altında olduğunu görüyoruz. BP neden olduğu zararı ödeyecek. Biz de Meksika Körfezi’ndeki insanların bu trajediyi atlatmaları için ne gerekiyorsa yapacağız” diye konuştu. Bakalım bu felaketten ders alarak biran önce Greenpeace’in sunmuş olduğu Enerji Devrimi harekete geçirilerek fosil yakitlara bağımlılıktan kurtulmak için Dünya’daki bütün politikacılar adım atacak mı yoksa kısa zamanda unutulan boş sözler olarak mı kalacak!

Nairobi'nin en büyük gecekondu bölgelerinden biri olan Kibera'da bugünlerde yoğun bir çalışma var. Kibera'da elektrik yok. Burada yaşayan insanlar geceleri gazyağı lambaları kullanıyorlar. Sanki çok önemliymiş gibi Dünya Kupası'nı bu yüzden seyredememek Kibera sakinlerini hayli kızdırdı. Dünya Kupası'nı izlemek için bir çare aramaya başladılar. Solafricak adlı İsveçli bir sivil toplum kuruluşu Kiberalılara güneş panelleriyle çalışan bir televizyon hediye etti. Bu sayede televizyonun önünde toplanıp Dünya Kupası'nı da izleyebileceklerdi. Dünya Kupası biter bitmez güneş panelleri ve televizyon bir okula bağışlanacak. Umarım bu sayede geleceğimiz için daha yararlı programlar sevredebilir ve daha hayati meseleler için güneş enerjisi kullanmayı seçerler.

Türk Çevre Günü'nün dördüncüsü Berlin Türk evinde gerçekleştirilen bir etkinlik ile kutlandı. Yeşil Çember adlı Türk sivil toplum örgütü, Almanya'da yaşayan vatandaşlarımızı çevre konusuna daha duyarlı hale getirmek ve bilinçlendirmek için, 4 senedir Berlin'de Türk Çevre Günü düzenliyor. ?Türk Çevre gününün ağırlıklı konusu bu sene çöp ve katı atıklardı. “Dünyamızı Çöpe Boğmayalım” sloganıyla gerçekleştirilen bu yılki etkinliğe Berlin Çevre Senatörü Katrin Lompscher, Muavin Konsolos Işıl Doğan, Türkiye'den Çevre Bilimci Dr. Nuran Talu, Yeşiller Partisi Milletvekili Canan Bayram ve çok sayıda Berlin'li katıldı. Açılış konuşmasını yapan Doğan, çevre gününün kutlandığı bugünlerde gündemi dünyamızın karşılaştığı ciddi çevre soranlarının işgal ettiğini söyledi. Doğan, dünyamızın, küresel ısınma, çölleşme, toprak alanlarının ve biyolojik çeşitliliğin azalması ve çevre kirliliği gibi sorunlarla karşı karşıya kaldığının altını çizdi. Etkinlik, geçen sene Greenpeace'in katkılarıyla Türkiye'de de gösterime girmiş olan Aptallık Çağı adlı filmle son buldu.

Greenpeace ABD Okyanus Kampanyacısı John Hocevar, Louisiana Büyük Ada’dan bildiriyor: Büyük Ada, körfezdeki çevre felaketinde malesef “ağır yağlı” olarak sınıflandırılan bölgelerden biri. BP’nin örtbas etme çabalarına rağmen burada delil topluyoruz. Dün bir gel-git düzlüğünde onbinlerce ölü pavurya gördük. Biliyorum tarihimizin en büyük çevre felaketini yaşarken sadece pavuryaların ölmesini bahsetmek garip gelebilir. Bu felaket deniz kuşları, kaplumbağlar hatta balinalar gibi bir çok türün ölmesine yol açıyor. Bir kaç ölü pavuryayı kim niye düşünsün? Problem herşeyin birbiri ile bağlantılı olmasında. Pavuryalar kumun içinde yaşar. Dipde petrol biriktikçe pavuryaların kabuğuna da dolmaya başlar. Yani pavuryalar ölüyorsa, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: kumun üstü tamamen petrol ile kaplanmış durumda ve burada bakteriler dışında hiçbir canlı yaşayamaz. Tabi bununla bitmiyor. Nurse köpekbalıkları, dilbalığı ve diğer dip balıkları gibi kaşık gaga ve akbalıkçıl gibi deniz kuşları da pavurya ile beslenir. Bu canlılar ya petrollü pavuryaları yiyip petrol kimyasallarıyla zehirlenirler veya felaketten dolayı başka hiç yiyecekleri kalmadığı için aç kalırlar. Yani anlayacağınız pavuryaların ölümü sadece pavurya ile bitmiyor.

İngiliz Sunday Times gazetesinin yaptığı bir araştırma, Japonya’nın 24 yıldır, yasak olan balina avcılığının desteklenmesi için 6 ülkede çeşitli rüşvetler verdiğini ortaya çıkardı. Gizli yapılan bu araştırma, 6 ülkenin yetkililerinin Uluslararası Balina Avcılığı Komisyonu’nda (IWC) oylarını Japonya'nın isteği doğrultusunda kullanmayı planladığını gösterdi. Nakit para ve fahişelerle 6 ülkeyi balina avcılığını desteklemeleri konusunda ikna etmeye çalışan Japonya bu iddiaları yalanladı. Ancak Sunday Times, ellerindeki belgelerin olayın doğruluğunu ispatladığını yazdı. Gazete, Saint Kitts ve Nevis, Marshall Adaları, Kiribati, Grenada, Gine Cumhuriyeti ve Fildişi Sahili'nin temsilcilerinin Japonya ile rüşvet görüşmesi yaptığını belirtti. İşte bu ortamda Greenpeace Tokyo ikilisi okyanuslar ve balinalar için mücadele veren onurlu insanlar olarak adalet istiyor. Kirlenen sadece okyanuslar değil... her türlü kirlilikle mücadele eden Greenpeace eylemcilerine adalet.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Güney Kore ziyaretinde, Nükleer Enerji Alanında İşbirliği Mutabakat Muhtırası imzalandı. Gül, enerji alanındaki anlaşmaların bununla sınırlı kalmayacağını belirtti. Kasım ayında G20 zirvesi Kore'de yapılacak ve Başbakan Erdoğan ile birlikte hükümetler arası bir protokol daha imzalanacak. Cumhurbaşkanı Gül, Güney Kore ile nükleer enerji işbirliğine önem verdiklerini söyledi. Türkiye'nin Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomisi olduğunu, gelecek yıllarda enerjiye büyük ihtiyaç olacağını anlatan Gül, ''Şu andaki mevcut kapasitemiz yeterli değil. Türkiye de Güney Kore gibi enerjide maalesef dışa bağımlı ülke. Nükleer enerji bizim için kaçınılmaz. Sinop'ta kurulacak nükleer santral için Güney Kore ile işbirliğine çok önem veriyoruz. Bundan sonra detaylara girilecek ve umuyorum ki iki ülke bu alanda güzel bir örnek verecek.''dedi. Buna karşılık Greenpeace “Birileri bize sanki başka bir seçeneğimiz yokmuş gibi, tekrar tekrar nükleer enerjiyi sanki yeni, güvenli ve temiz bir enerji kaynağı olarak tanıtmaya çalışıyor. Oysa biz biliyoruz ki nukleer enerji güvenlik açıklarından, atık sorununa, artan maliyet ve inşaat sürelerine kadar pek çok konuda harcanan milyarlarca dolara rağmen dünyanın en kirli ve en riskli enerji kaynağı. Pek yakında ruslarla yapılan nükleer anlaşmayı gündemine alacak milletvekillerine geç olmadan siz de http://nukleer.greenpeace.org adresinde mektup yollayabilir, ülkenin bu hatalara düşmemesi için harekete geçebilirsiniz.

Yaklaşık 200 bisikletli, çevre için Taksim'de bir araya geldi. Etkinliğe İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya, İstanbul Çevre ve Orman İl Müdürü Mehmet Emin Birpınar, Bisikletliler Derneği Başkanı Murat Suyabatmaz ile Prof. Dr. Orhan Kural da bisiklete binerek destek verdi. Büyükkaya yaptığı açıklamada, "Çevreyi koruma deyince akla ilk gelen araçlardan biri bisiklettir. İnsanların artık bisiklete yönelmesi gerekiyor. Ben ve partim en çok destek verenlerdeniz. Yeni çıkan düzenlemeyle bisiklet yolu yapan belediyelere devlet destek veriyor. Bu konuda da en iyi örnek Konya'dır" dedi. Birpınar ise Avrupa'da bisikletin en önemli ulaşım araçlarından biri olduğuna değinerek, "Türkiye'de de bunu yaygınlaştırmamız gerekiyor" şeklinde konuştu.

İsveç’te 40’dan fazla Greenpeace aktivisti Forsmark Nükleer Santralı’nı elektrikli çitlerine tırmanarak İsveç’in nükleere kabusunu aşamalı olarak azaltma kararının durdurulma planlarını protesto etti. İsveç parlamentosunun 17 Haziran’da yapılacak olan yeni nükleere santralı oylamasında “Hayır” oyu verilmesi için barışçıl bir eylem yapıldı. Bu tarihi oylama İsveç’in mevcut 30 yıllık nükleer karşıtı taahhütünün sonu olabilir. İki yamaç paraşütçüsünün eşlik ettiği aktivistler, güneş, rüzgar ve su gibi yenilenebilir enerji kaynakları kılığında bitki “Yeni nükleer güç olmasın” mesajı içeren afişleriyle bir ağacı çevreleyip İsveçli siyasilerin hayır oyu kullanmalarını talep ettiler. 2009 yılının başlarında geleneksel nükleer karşıtı olan Merkez parti’de olmak üzere İsveç kabinesi, nükleer enerjinin aşamalı olarak bırakılması kararından vazgeçip nükleer yasağı kaldırma konusunda anlaştılar. Bakalım 17 Haziran’da İsveç Parlamentosu nükleere geçit verecek mi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’de pek yakında ruslarla yapılan nükleer anlaşmayı gündemine alacak geç olmadan milletvekillerine siz de http://nukleer.greenpeace.org adresinde mektup yollayabilirsiniz.

Bildiğiniz gibi geçen günlerde Güneysu İlçesi Gürgen Vadisi’nde yapımı planlanan Tepe 1 ve 2 HES projesi için Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunda olumlu karar vermesi sonrasında yöre halkı harekete geçmişti. Gürgen Vadisi’nde daha önce yapılan ve deneme üretimine geçmesiyle birlikte Gürgen Deresi'nin bir bölümünü kurutan Kale HES projesinin bir benzerinin daha yapılmasıyla vadinin tamamen kuruyacağını söyleyen yöre halkı, 14 Mayıs 2010 tarihinde Rize İdare Mahkemesi’ne ÇED olumlu raporunun iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açtı. Davacılar avukat olarak Derelerin Kardeşliği Platformu Kurucu Başkanı Remzi Kazmaz’ı görevlendirdi. Mahkeme heyeti karara bağladığı davada Tepe 1 ve 2 HES projesinin yürütmesini durdurdu. Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü Ömer Şan’ın verdiği bilgiye göre Doğu Karadeniz’de planlanan 700 HES projesinden 145’inin yapımına başlandı. Bazıları deneme üretimine başlayan HES’lerden 65 iptal, yürütmeyi durdurma ve ÇED iptal davası açıldı. Bunlardan 29’unda ise mahkemeler yürütmeyi durdurma ve ÇED raporlarının iptali yönünde karar verdi.

Avrupa Çevre Bakanları Lüksemburg’da toplanıyor. Greenpeace bu toplantıda tartışılacak olan konulardan özellikle ikisini çok yakından takip edeceğini açıkladı: Birincisi Avrupa Komisyonu tarafından yapılan son değerlendirmede AB’nin sera gazı salımlarını azaltma hedeflerinin arttırılması ile ilgili sonuçlarının kabulü. İkincisi de AB üye ülkelerinin komisyondan uzun süredir talep ettikleri genetiği değiştirilmiş ürünler (GM) için doğru uyarlama şartları için yapılacak tartışmalar. Avrupa Komisyonu değerlendirmede, AB'nin mevcut iklim ve enerji hedeflerini uygulama maliyetini 2008 yılında tahmin edilenden önemli ölçüde daha düşük buldu. Komisyon ayrıca AB'nin sera gazı salım azaltma hedefinin %20’den % 30’a artırılmasının gaz ve petrol ithalatından yılda 40 milyar Avro’luk tasarruf edileceğini ve yüz binlerce yeni insan için istihdam oluşturacağını belirtti.

Greenpeace’in Rusya ile Türk hükümeti arasında imzalanan nükleer santral anlaşmasından sonra başlattığı internet eylemi ikinci haftasında. Binlerce internet eylemcisi http://nukleer.greenpeace.org sayfasında bulunan ve milletvekillerini bu kirli ve pahalı anlaşmaya hayır demeye çağıran mektuba ‘katılıyorum’ dedi. Katılımcıların sayısı her geçen gün artıyor. İnternet eylemcilerinin aklına gönderdikleri mektupların yerine ulaşıp ulaşmadığı sorusu takılıyor olabilir; mektuplar yerine ulaşıyor! Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki oylamaya çok kısa süre kaldı. Şimdi daha fazla e-posta yollamanın tam zamanı. Tüm arkadaşlarınızı, geleceğimiz için harekete geçmeye çağırmanın tam zamanı. Nükleer santrallere karşı imza kampanyasında, 150.000 kişi olmak üzere. Milletvekillerine şu ana kadar binlerce e-posta gönderildi. Daha temiz bir Türkiye için milletvekillerine e-posta göndermemiş herkes, http://nukleer.greenpeace.org adresine girerek e-posta gönderebilir.

Yalova Çevre Platformu’ndan Kemal Bayrı, Greenpeace Akdeniz Ofisi’nde gerçekleşen basın açıklamasında “Bugün ülkemizin tüm doğal kaynakları, Türkiye’nin enerji ihtiyacı bahane edilerek, enerji sermayedarlarının emrine sunulmuştur. Ülkenin en verimli alanlarında nükleer santral, yüzlerce hidroelektrik santrali ve onlarca termik santral kurulmak istenmektedir. Çevre Bakanlığı’nın enerji şirketlerine bol keseden dağıttığı ÇED olumlu raporlarını çevreciler hukuk yoluyla iptal ettirmekte ve enerji üretim lisanslarının verilmemesi için çaba sarfetmekteler. Ne için? Hükümetin, korunmasını pek umursamadığı doğal kaynaklarımızı korumak, yaşanabilir çevreyi bilinçsiz yatırımlara kurban vermemek için. Fosil yakıtlı enerjilere dayanan termik santral projeleri rafa kaldırılmalı, HES projelerine sıkı kotalar getirilmeli, yenilenebilir kaynakların geliştirilmesi için derhal harekete geçilmelidir“ dedi. Basın açıklamasının ardından bir müzik dinletisi gerçekleşti.

Mavi yüzgeçli orkinoslar yok olmanın eşiğine bir adım daha yaklaşmışken, AB bu yıl ki orkinos av sezonunu zamanından önce kapattı. Greenpeace sezonun aslında hiç açılmaması gerektiği konusunda uyarmıştı. Komisyon, Fransa’nın filosunu geri çağırmadaki başarısızlığının üzerine, gırgır avcılığına son verme kararı aldı. Avrupa’daki gırgır ağlarıyla yapılan av, sürdürülebilir balıkçılığın önündeki en büyük engellerden biri. Gırgır ağı ile büyük oranlarda balık yakalanarak, 2010 için belirlenen kotaya, sezonun kapanmasına bir hafta kala ulaşıldı. Ama mavi yüzgeçli orkinos katliamı Avrupalı balıkçıların, AB dışındaki ülke bayraklarıyla devam etmesiyle durmadı. AB üyesi olmayan ülkelerin teknelerinin Akdeniz’deki orkinos avının yüzde 40’ından sorumlu olduğu tahmin ediliyor. Türkiye ve Libya gibi AB harici bayrak taşıyan teknelerin ise sezon bitiş tarihine dek avlanacağı tahmin ediliyor.
Akdeniz’i korumak ve politikacıları harekete geçirmek istiyorsanız siz de greenpeace.org/akdeniz adresinde imza kampanyasına katılabilirsiniz.

Dün “Tokyo İkilisi” olarak da anılan Greenpeace eylemcileri Junichi Sato ve Toru Suzuki için savcı 1,5 yıl hapis cezası isteminde bulundu. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi UNHRC’nin alt çalışma grubuna göre, Japon hükümeti, balina avcılığı programındaki yolsuzluğu ortaya çıkaran iki Greenpeace eylemcisinin tutuklanmasında uluslararası anlaşmalarla garanti altına alınmış olan insan haklarını ihlal etti. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi UNHRC’nin Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu WGAD’nin Aralık ayında Japon hükümetine gönderdiği bilgiye göre, bu iki eylemcinin insan hakları Japon adalet sistemince ihlal edildi. 2008 Haziran'ındaki tutuklanma süreçlerinden beri ikiyüz elli bin kişi Tokyo İkilisi'ne adalet talebiyle imza verdi. Son karar 6 Eylül’de yapılacak olan mahkemede verilecek. Tokyo İkilisi için adalet çağrımızı yineliyoruz. Okyanuslar ve balinalar için mücadele veren onurlu insanlar için adalet istiyoruz.

Dünkü haberimizde Greenpeace eylemcilerinin Aldeniz’de orkinos avını durdurmaya çalıştıkları haberini vermiştik. Dün Greenpeace Malta'nın güneyinde, uluslararası sularda başka bir eylem daha gerçekleştirdi. Greenpeace gemisi Arctic Sunrise, Tunus bayraklı bir römorkor ile kafeste, yağlandırılmak üzere çiftliğe taşınan yeni yakalanmış orkinosları serbest bırakabilmek için kafesteki ağı kesmeye çalıştı. Bu arada eylemciler kafesin çekildiği halatı kesti. Kızgın balıkçılar şişme bot ve balıkçı tekneleri ile eylemcileri uzaklaştırmaya çalıştılar.
Akdeniz’i korumak ve orkinoslar için politikacıları harekete geçirmek istiyorsanız siz de greenpeace.org/akdeniz adresine girin ve imza kampanyasına katılın.

Rize’de çevrecilerin mücadelesi ve yargı kararlarına rağmen sayıları her geçen gün artan HES’ler, deneme üretimlerine başladı. Başladığı gibi de, gürül gürül akan Gürgen Deresi kurudu. RİZE’de Hidroelektrik Santraller (HES) deneme üretimlerine başladı. Suları tünellere alınınca, gürül gürül akan dereler kurudu, vadilerde su sesi kesildi. Derenin susuz kalması yöre sakinlerinin de tepkisine neden oldu. Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü Ömer Şan, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 700 kadar HES projesinin planlandığını belirterek, bu projelerden 145’inin yapımının başladığını ve bazılarının deneme üretimine geçtiğini söyledi. Bunlara karşı 65 iptal, yürütmeyi durdurma ve ÇED kararının iptali istemiyle dava açıldığını kaydeden Şan, 29 davada mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararı verdiğini belirtti. Doğa Derneği, Buğday Derneği ve Atlas Dergisi 17-20 Haziran’da Bey Dağları (Antalya) arasındaki Alakır Vadisi’ne sadakat yolculuğu gerçekleştirecek. Katılımcılar HES tehdidi altındaki yöreye gidip bölge doğasına sahip çıkacak.

Greenpeace’in gemileri Arctic Sunrise ve Rainbow Warrior Akdeniz’de, Malta açıklarında orkinosları kurtarmak isterken Fransız balıkçıların saldırısına uğradı. Greenpeace eylemcileri, Akdeniz’de soyu tükenmekte olan mavi yüzgeçli orkinos avcılığını durdurmak için barışçıl bir eylem yaptı. Greenpeace gemileri Rainbow Warrior ve Arctic Sunrise’dan eylemciler, şişme botlarla yeni yakalanmış olan orkinosların bulunduğu ağın bir tarafını, orkinosları serbest bırakmak için indirme girişiminde bulundular. Fransız gemisi Jean Marie Christian 6’da eylem başlar başlamaz, etraftaki orkinos av gemileri barışçıl eylemcileri durdurmak için saldırdı. Bir Greenpeace eylemcisi, balıkçıların botları yakalamak için attıkları kancalardan birinin bacağına geçmesiyle yaralandı. Yedi Greenpeace şişme botundan ikisi bıçakla kesildi ve gırgır teknelerince ezilerek batırıldı. Rainbow Warrior gemisinde halen 3 Türk eylemci bulunuyor. Gemiden seslenen Greenpeace Akdeniz, Denizler Kampanyası Sorumlusu Banu Dökmecibaşı “Greenpeace okyanuslarımızı ve orkinosların geleceğini korumak için bu balıkçılık operasyonlarını durdurmaya çalışıyor. Biz, politikacıların ve balıkçılıktan sorumlu teşkilatların yerine harekete geçiyoruz ve onların yapmadıklarını yapıyoruz. Orkinosların, eğer harekete geçilmezse yok olacağı konusunda Greenpeace ile beraber pekçok kurum ve bilim insanı yıllardır sürekli uyarıda bulundu” dedi ve sordu “Biz bilimin ışığında hareket ediyoruz. Politikacılar neyin?”
Greenpeace orkinos avcılığını durdurulması için bir internet kampanyası başlattı. Siz de Akdeniz korunsun ve politikacılar harekete geçsin diyorsanız greenpeace.org/akdeniz adresine girin ve bize katılın.

Cumartesi günü değişik etkinliklerle “Dünya Çevre Günü”nü kutladık. Greenpeace Dünya Çevre gününde 15 gün sürecek Sonuçlar (Consequences), NOOR Sergisini açtı. Sergi Istanbul’da Istiklal Caddesi üzerinde Galatasaray Meydanı’nda açıldı. Sergide uluslararası çapta tanınmış dokuz belgesel fotoğrafçı, sergilenen 100 fotoğrafta, iklim değişikliğinin yerküremizdeki yıkıcı etkilerini belgeliyorlar: açlık, hastalık, çatışma, zorunlu göç, geçim sıkıntısı ve insan hakları biçiminde milyonlarca insan tarafından deneyimlenen günlük gerçekleri. Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi’nin organizasyonu Greenpeace, Beyoğlu Belediyesi, Nikon, Hollanda Krallığı Başkonsolosu tarafından desteklenen sergi 20 Haziran’a kadar halka açık olacak.

Burhaniye’de toplanan çok sayıda üretici, köylü, STK temsilcisi, Belediye Başkanları, İl ve Belediye Meclis üyeleri, TARİŞ ve Marmara Birlik, Ziraat Odaları Yöneticileri, Zeytin sektörü temsilcileri maden yasasında değişiklik yaparak başta zeytincilik olmak üzere yaban hayata, ormana karşı oluşturulan tehdidi, yasa teklifini engellemek üzere “Acil Eylem Planı” hazırlayarak birlik oldu. Toplantıya katılanlar görüşlerini şöyle açıkladılar; Bugün burada geleceğimizi daha mutlu kılacak hayallerimizi konuşacağımız yerde ne yazık ki yaşamımızı savunmak için toplandık. Madenciler rahatça çalışmak için maden yasası ile beraber ormancılık, yaban hayatı ve zeytincilik yasasınıda değiştirme teklifi verdiler. Şimdi yeniden birlik zamanı.

Birleşmiş Milletler Örgütü 1972 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de 133 ülkenin katılımı ile düzenlediği zirvede, 5 Haziran tarihinin “Dünya Çevre Günü” olmasını oybirliği ile kabul edilmişti. O tarihten bu yana çevre sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek, halkın katılımını geliştirmek ve politik ilgiyi arttırmak üzere dünya genelinde çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Dünya üzerinde 5 ile 100 milyon arasında tür olduğu varsayılmakta. Bilinen 17.291 bitki ve hayvan türü azalarak nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya iken, sayıları artan birkaç türden biri de insanoğlu. Bu tükenişin sorumlusu insan. Çeşitli gerekçelerle ormanlar, tarım alanları, meralar, sulak alanlar, tahrip edilmekte, balık stokları azalmakta, Dünyanın ısınmasına neden olan gazlar atmosfere karışmakta. Bunların sonucunda da, türler doğal hızlarından 1.000 kat daha hızlı bir şekilde yok olmaktada. Greenpeace Dünya Çevre gününde 15 gün sürecek Sonuçlar (Consequences), NOOR Sergisini Sunuyor. Sergi 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde, sokakta Galatasaray Meydanı’nda açılıyor. Uluslararası çapta tanınmış dokuz belgesel fotoğrafçı, sergilenen 100 fotoğrafta, iklim değişikliğinin yerküremizdeki yıkıcı etkilerini belgeliyorlar: açlık, hastalık, çatışma, zorunlu göç, geçim sıkıntısı ve insan hakları biçiminde milyonlarca insan tarafından deneyimlenen günlük gerçekleri. Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi’nin organizasyonu Greenpeace, Beyoğlu Belediyesi, Hollanda Krallığı Başkonsolosu tarafından desteklenen sergi 20 Haziran’a kadar halka açık olacak ve 5 Haziran Saat 17.00’de açılış töreni gerçekleştirilecek.

Balinaları Kurtarın! Dün 200 kişi “Balinaları Kurtarın” mesajı ile bu ay sonunda toplanacak olan (IWC) Uluslararası Balina Komisyonu’nda balina avcılarının değil balinaların korunmasında hükümete destek vermek amacıyla eyleme katıldı. Greenpeace Yeni Zelanda Okyanus Kampanya Sorumlusu Karli Thomas, 53,000 kişinin imzaladığı dilekçenin Yeni Zelanda hükümetine balina avı hakkında açık bir mesaj gönderdiğini belirtti. Komisyon türü tehlikede olan Güney Okyanus Balinası’nın avlanmasını da içeren ticari balina avcılığını meşrulaştırma teklifini hayata geçirmeyi düşünüyor. Dünya Hayvanları Koruma Derneği’nden Bridget Vercoe şunları ekledi: Bu teklif komisyonun günümüz değerleriyle ne kadar ters düştüğünün göstergesidir. Patlayıcılı zıpkınlar ile yüksek bilinç düzeyine sahip hayvanların iç organlarının patlatılaral öldürülmesi tamamen insanlık dışı bir eylemdir. Ticari balina avı zalim, tarihin utanç sayfalarına yazılmış ve gereksizdir ve 21. Yüzyılda yeri yoktur. Dünyadaki ölmüş balina avcılığı endüstrisi diriltmek için yapılan bu öneri, genel olarak hayvanların refahı ve korunması konusunda geriye doğru dev bir adım olur.

Greenpeace Gazze’ye giden yardım konvoyuna ilişkin açıklama yaptı. Greenpeace Uluslararası Genel Direktörü Kumi Naidoo yaşanılan kabul edilemez olaylar için şunları söyledi:
Greenpeace, 31 Mayıs 2010 Pazartesi günü, Doğu Akdeniz’de yaşanan, aktivistlerin ve askerlerin ölüm ve yaralanmasıyla sonuçlanan kuvvet kullanımını kınıyor. Hayatını kaybedenlerden ötürü derin üzüntü duyuyoruz. Yaşamını kaybedenlerin ailelerine ve sevdiklerine baş sağlığı diliyoruz. Greenpeace, barışı ve şiddetsizliği en temel misyonu olarak kabul ederek, tüm eylemlerinin ve çalışmalarının kalbinde bu ilkeleri destekler, barışçıl protesto ve barışçıl eylemleri savunur. Greenpeace, acilen bu yaşanan trajik durumu değerlendirmek üzere tarafsız bir soruşturma komitesinin kurulması için yapılan çağrıyı desteklemektedir, ve aynı zamanda, insani ihtiyaçları baskı altına alan Gazze’deki mevcut kuşatmanın kaldırılması için de çağrıda bulunuyor. Ortadoğu için tek güvenlik garantisi, İsrail ve komşularını da içeren, İsrail, Filistin ve Arap devletlerinin arasında barış görüşmelerine başlanmasında yatmaktadır. Biz, bütün taraflara, bölge güvenliği için barış görüşmelerini başlatmaları için çağrıda bulunuyoruz.

Bildiğiniz gibi Greenpeace’in bayrak gemisi Rainbow Warrior Akdeniz'in ortasında açık denizde. Ama şu ana dek mavi yüzgeçli orkinoslar henüz oralara uğramamış. Av tekneleri, römorkörler ve destek gemileri de orada. Bir Fransız donanma gemisi de balıkçılığı denetlemek/korumak için denizde. Ama orkinoslar değil. Belki de su henüz yeterince ısınmamıştır. Belki de balıkçılar yanlış yere bakıyorlar. Ya da orkinoslar gelmekte geciktiler. Ama herkes için hepsinden kötüsü orkinosların bitmiş olabileceği gerçeği. Yıllardır bilim insanlarının ve çevrecilerin uyarılarını dinleyen olmadı. Ama gerçek şu ki, bir canlıyı geri dönüşü olmayan bir sınıra gelene dek avlamaya devam edersek, bir noktada tamamen kaybederiz. Endüstriyel balıkçılık filoları ile, besin zincirini altüst ederek ve canlıların dengesini bozarak ekosistemi tümüyle değiştiriyoruz. Bu genellikle aşırı avlanılmış bir canlıyı tekrar kendine getirebilme çabalarının daha da zorlaşması ile sonuçlanır. Örneğin, denizden çok fazla sayıda balığın avlanması denizanalarının veya kabukluların artmasına neden olur. Bunlar ise balık yumurtalarını ve yavrularını yiyerek balık stoklarının yenilenmesini durdurur. Akdeniz'de mavi yüzgeçli orkinos için gırgır avcılığı sadece 15 Haziran'a dek sürecek, ondan sonra sezon kapanıyor. Sezonun böylesine kısaltılmasının nedeni ise bugüne dek aşırı avlanma kapasitesi ile son derece azalmış olan stokların avlanması. Son yıllarda işte bu yüzden orkinos gırgır avcılığı yılın 11 ayında yapılırken, bu yıl 1 aya indirilmek zorunda kalındı. Aynı şekilde av filolarındaki tekne sayısı da dramatik bir şekilde azaltıldı. Yalnızca bizler değil, hükümetlerin eyleme geçmesi ve bir an önce bu acımasız avı durdurup, yumurtlama alanlarını koruma altına alarak denizlerin çobanı orkinoslara bir nefes alma olanağı tanımaları. Artık bekleme zamanı değil, kurtarma zamanı...

Greenpeace iklim değişikliğine dikkat çekmek için Sonuçlar (Consequences), NOOR Sergisini Sunuyor. 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde, benzersiz “NOOR, Sonuçlar” (Consequences) sokak fotoğraf sergisi Galatasaray Meydanı’nda açılıyor. Uluslararası çapta tanınmış dokuz belgesel fotoğrafçı, sergilenen bu 100 fotoğrafta, iklim değişikliğinin yerküremizdeki yıkıcı etkilerini belgeliyorlar: açlık, hastalık, çatışma, zorunlu göç, geçim sıkıntısı ve insan hakları biçiminde milyonlarca insan tarafından deneyimlenen günlük gerçekleri. NOOR’un “Sonuçlar” (Consequences) sergisi fotoğrafçılıkta yaratıcılığın bir vitrini ve iklim değişikliğinin nedenlerine ve insani sonuçlarına tanıklığın bir kaydı. 2009 yılının sonbaharında NOOR fotoğraf ajansı tarafından üretilen bu görsel röportaj gelecekte ne olacağını değil, bugün ne olduğunu gösteriyor; kritik olan bu sorunların acilen ele alınması gerektiğini vurguluyor. NOOR’un “Sonuçlar” (Consequences) fotoğraf projesi ilk olarak Aralık 2009’da Kopenhag'da Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi sırasında sergilendi ve şimdilerde hem iç hem dış mekânlarda gösterilmek üzere dünya çapında bir dizi sergi turunda. NOOR (www.noorimages.com) tarafından gerçekleştirilen sergi İstanbul’da Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi’nin organizasyonu Greenpeace, Beyoğlu Belediyesi, Hollanda Krallığı Başkonsolosu tarafından desteklenmektedir. Sergi 20 Haziran’a kadar halka açık olacak ve Kültürler arası Sanat Diyalog Günü açılış faaliyetini oluşturacak. 5 Haziran Saat 17.00’de açılış töreni gerçekleştirilecektir.

TEMMUZ
Fakat, Yeni Zelandalılar bu büyük başarıyla yetinmiyor ve şimdi de hükümetlerinden iklimi katleden fosil yakıtlardan vazgeçip temiz enerjiye yatırım yapmasını istiyor. Yeni Zelanda'da derin denizlerde yeni petrol kuyuları açılması, yeni kömür ve linyit madenleri planları yapılıyor. Greenpeace Yeni Zelanda gönüllüleri, bu planları protesto etmek için düzenledikleri eylemde kendilerini 'petrol'e bulayarak hükümete Yeni Zelanda açıklarında petrol çıkarma planlarından vazgeçmesi gerektiği mesajı gönderdi. En son Meksika Körfezi ve Dalian'da yaşanan petrol felaketlerinin doğal yaşamı ve ekosistemi, dolayısıyla tüm gezegeni ne denli etkilediği düşünüldüğünde, petrole olan bağımlılığımıza tüm dünyada bir son vermemiz gerektiği daha net ortaya çıkıyor.

Daha önce ''Urfa Doğası Projesi'' kapsamında çeşitli çalışmalar gerçekleştiren Doğa Derneği, şimdi de ''Birleşmiş Milletler GEF Küçük Destek Programı'' desteği ve Birecik Esnaf Kefalet ve Kredi Kooperatifiyle ortaklaşa hayata geçirilen ''Çizgili Sırtlan ve Çöl Varanı Köylülere Emanet'' projesiyle, bu iki türün korunmasına yönelik özel çaba sarf ediyor. Bu kapsamda köylülerle işbirliği yapılan çalışmalarda, ''Urfa bozkırları''na özgü çizgili sırtlan ve çöl varanı gibi türlerin yaşam alanlarının belirlenmesi, bu türlerin yöre insanı tarafından daha çok tanınması ve korunması hedefleniyor. Doğa Derneği, Avrupa'da sadece bu bölgede yaşadığını belirttiği çizgili sırtlan ve çöl varanının korunması ve tanınmasını amaçladıklarını belirtti.

Londra'nın merkezindeki 46 BP istasyonu, Greenpeace eylemcileri tarafından kapatıldı. Greenpeace internet sitesinde yapacağı eylemi, "Bugün Londra’da bütün BP istasyonlarını kapatıyoruz" ifadesiyle duyurdu. Tüm istasyonlardaki petrol akışını sağlayan düğme kapatıldı ve tekrar açılmaması için güvenli bir şekilde söküldü. Bir istasyonda ise Greenpeace tırmanışçıları BP'nin artık adı kötüye çıkmış yeşil logosunu, şu anda insanların zihninde canlanan imajını daha iyi yansıtan -BP'nin güneşini petrole bulanmış bir denizde batarken gösteren- bir logo ile değiştirdi. Greenpeace Birleşik Krallık Genel Direktörü John Sauven, yaptığı açıklamada, eylemin araç sürücülerini değil, BP’yi hedef aldığını söyleyerek, "Artık sözde değil, özde petrol ötesine geçmeleri için bu felaket bir firsat olabilir" dedi. İngiliz polisi, protestodan haberdar olduklarını ancak eylemle ilgili şu anda kimsenin tutuklanmadığını bildirdi.

Almanya, küresel ısınmaya neden olan karbondioksit gazının sıvılaştırılıp yeraltında depolanması olarak tanımlanan ve kısaca CCS olarak adlandırılan yeni teknolojiye sıcak bakıyor. Alman Ekonomi Bakanı Rainer Brüderle, karbondioksit gazının yeraltında depolanmasıyla ilgili gerekli teknolojinin 2017’ye kadar tamamlanmasını öngördüklerini söyledi. Bu teknolojinin ihracatta önemli rol oynayabileceğini zanneden ABD’de George Bush yönetimi de CCS’ye yeşil ışık yakmıştı. Gerekli yasal düzenlemeleri gerçekleştiren Almanya bu alanda teknoloji önderliğini ele geçirmek istiyor. Deneme süresince yeraltında depolanacak karbondioksit miktarı yasayla sınırlı tutulacak. 2017’ye kadar yapılacak denemelerle yeni teknolojinin güvenli olup olmadığı raporla belgelendikten sonra tasarı meclise sevk edilecek. Ancak Greenpeace raporları bu teknolojinin çok tehlikeli olduğu ve çok geç devreye girebileceği için küresel ısınmaya çözüm olmayacağını söylüyor.

Benzer bir vurdumduymazlık olayı ise bir süre önce Çin’in Dalian kentinde meydana gelen petrol kazası sonrası gözler önüne serildi. Greenpeace’in bölgede bulunan ekibinin tanıklığına göre balıkçılar ve temizlik için kiralanan işçiler hiçbir koruma olmadan görevlerini yapıyor. İşçilerin, petrolün içinde maskesiz, çizmesiz ve bazen eldivensiz dolaştıklarını söyleyen Greenpeace Eylem Koordinatörü Zhon Yu: “Petrol suda kolayca çözülmeyen ve birçoğu kanserojen olan toksik kimyasallar içeren ve uzun yıllar etkisini gösteren bir yakıttır. Biz, uzun dönemde bu insanların sağlığı için endişeleniyoruz. Malesef şu ana kadar hiçbir şirket petrol sızıntısı için özür bile dilemedi” dedi. Greenpeace, bölgedeki yerel balıkçı ve işçilere 300 adet maske dağıttı. Bölgede bulunan Greenpeace gönüllülerinin bazılarında deri alerjisi ve nefes alma problemleri şimdiden baş göstermiş bulunuyor.

Greenpeace Japonya, süpermarket raflarından kaldırılması amacıyla su ürünlerinden oluşan bir kırmızı liste hazırladı. Liste aşırı avlanan türler ya da sorumsuz balıkçılık yöntemleri kullanılarak avlanan deniz ürünleri türlerinden oluşuyor. Greenpeace, bu balık türlerini pazarlayanların satışlarını durdurmaları, alıcıların da bu ürünleri tercih etmemeleri çağrısında bulunuyor. Kırmızı listenin Japonca sürümünde şu anda tüketilen 5 farklı tipide olan 15 ton balığı türüde bulunmakta. Orkinos olarak bilinen balık türünün dünya tüketiminin ortalama yüzde 25'i Japonya tarafından tüketilmekte, bir diğer soyu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan mavi yüzgeçli orkinosun da %45i yine bu ülkede tüketiliyor. Kırmızı listede Atlantik somonu, orkinos, Grönland halibut, maymunbalığı, kırlangıç balığı ve köpekbalığı bulunuyor. Kırmızı liste daha önce İngiltere, ABD, Avusturya, Hollanda, Almanya, İsveç, Norveç, Danimarka, Kanada, İspanya, Portekiz, Yeni Zelanda, İngiltere, İtalya, Avustralya ve Yeni Zelanda da yayınlandı. ABD, Kanada ve İspanya dahil olmak üzere birçok ülkede alıcılar, bazı mağazaları bu balık türlerini sattıkları için boykot etmekteler.
Japonların, ‘suşinin ayrılmaz parçası’ dedikleri mavi yüzgeçli orkinos, en fazla tehdit altında kalan balık türü. Çeşitli restoranlar, (ünlü suşi restoranı Nobu da dahil olmak üzere) halen bu balığı satmaya devam ediyor.

Amerika'daki Ulusal Kar ve Buz Verileri Merkezi (NSIDC)'nin verdiği bilgiye göre, Kuzey Kutup Denizi'ndeki buzlu alanın, 1979'dan itibaren alınan uydu kayıtlarından bu yana hiçbir haziran ayında bu kadar küçülmediği tespit edildi. Araştırmaya göre deniz buzu geçen haziran ayında günde ortalama olarak 88.000 kilometrekare küçüldü. Normalde haziran için ortalama erime hızı günde yaklaşık olarak 53.000 kilometrekare. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) bu gelişme yüzünden, Kuzey Kutbu Denizi’ndeki kutup ayıları için endişeleniyor ve özellikle de Kanada’nın Curchill bölgesindeki Batı Hudson Körfezi’ndeki kutup ayılarının durumu tehlikede diyor. Bu bölgede şu sıralar gün içindeki hava sıcaklığı normalde 12 derece olması gerekirken, 17 derece civarında. Tahminlerine göre kutup ayıları, değişen iklim koşulları yüzünden neredeyse yüz altmış gün aç kalmak zorunda. Oysa ayılar bu kadar uzun bir açlık dönemini atlatabilecek durumda değil. Bazı ayılar buzun erken erimesi yüzünden bu yıl şimdiden on sekiz gün daha fazla aç kalmış. Eğer sular geçen yıl gibi geç donarsa, ayıların birçoğu hayatta kalamayacak.

CHP, Nükleer Santral Yasası'nın iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruyor. Partinin kapalı grup toplantısında, başvurular için milletvekillerinden imza toplandı. Daha önce Greenpeace’in de belirttiği gibi Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile anlaşma konusunda "bir ihale anlaşmasının" Anayasa'nın 90. maddesinin uluslararası anlaşmalara verdiği üstün statüden yararlanmak için uluslararası anlaşma haline getirilerek denetim dışı bırakıldığı iddia edilecek. Bunun hukuk devletine, idarenin tüm yargı ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olması ilkesine aykırılık teşkil ettiği savunulacak.

Çin’in kuzeydoğusundaki Dalian Limanı, bugünlerde Meksika Körfezi’ni aratmıyor. Çin tarihinin bilinen en büyük petrol sızıntısının yaşanmasının ardından, liman kentinin yerlileri, herhangi bir koruma olmaksızın yaraları sarmaya çalışıyorlar. Destek amaçlı, bölgede bulunan Greenpeace, yerli halkın bölgede, tehlikelere karşı hiç uyarılmadığını, sızıntının uluslararası sulara karışması halinde yeni ve daha büyük bir çevre felaketinin yaşanacağını belirtti.

Dünyanın yaşadığı en büyük çevresel felaketlerden biri olan, Meksika Körfezi'ndeki petrol sızıntısı ve onun yarattığı dev sorunlarla boğuşma devam ederken bir petrol faciası haberi de Çin'den geldi. Çin’in meşhur Sarı Deniz’i şu sıralar petrol rengi! Yetkililer bundan beş gün önce işlek bir kuzeydoğu limanındaki boru hattının patlaması sonucu oluşan petrol sızıntısının 430 kilometrelik bir alana yayıldığını ve Sarı Deniz’e olan petrol akışı nedeniyle Dalian yakınlarındaki kumsalların kapatıldığını açıkladı. Sarı Deniz’e ilk günden bu yana yaklaşık 1500 ton petrol sızdığı belirtiliyor. Yaklaşık 400km alana yayılan petrolü temizleme çalışmaları sırasında bir itfaiye eri hayatını kaybederken, petrol batağına gömülen bir temizlik görevlisi de Greenpeace tarafından kurtarıldı. Greenpeace, ABD ve Çin'de yaşanan trajedilere petrole olan aşırı bağımlılığın yol açtığını belirtiyor. Yaşanan petrol felaketlerini değerlendiren Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanya Sorumlusu Hilal Atıcı , “Önce Meksika Körfezi, şimdi de Sarı Deniz; petrol bize karanlık yüzünü daha açık gösteremezdi. Petrole bulanmış bu uygarlığı, güneş uygarlığına dönüştürmenin zamanı geldi” dedi. Benzer kazaların Türkiye'de de yaşanabileceğine işaret eden Atıcı, “Eğer petrole bağımlılığımızı azaltmak için bir yol haritası çizmezsek, yarın aynı kazalar Türkiye’nin Karadeniz’de açtığı kuyularda ya da boru hatlarında da meydana gelebilir. Zaten şunu iyi gördük, dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen kaza yalnızca oranın halkını değil, gezegendeki tüm ekosistemi derinden etkiliyor” dedi.

Greenpeace, Meksika Körfez’indeki petrol felaketinin etkilerini üç aylık gemi turuyla bağımsız olarak değerlendirmeye başlıyor. Greenpeace, Arctic Sunrise adlı gemisiyle, önümüzdeki aylarda tehlike altındaki bölgeleri ve deniz yaşamını araştırmanın yanı sıra, felaketin Körfez deniz yaşamına olan gerçek etkilerini belgeleyecek. Arctic Sunrise Gemisi 9 Ağustos haftası Florida’nın Tampa limanından ayrılacak ve ilk bir ay süresinde patlayan kuyu bölgesine gitmeden önce yüzeydeki planktonlardan, yüzey altına yayılan kirli su kümesine, Körfez tabanındaki derin deniz mercanlarına kadar her şeyi inceleyerek Florida Mercan Adalarını ve Dry Tortugas’ı ziyaret edecek. Greenpeace ABD Direktörü Philip Radford konuyla ilgili şu bilgileri verdi; “BP yetersiz kaynakları bahane ederek sayısız hata yaptı ve medyadan, Amerikan halkından bilgi sakladı, gerçeklere erişmelerini engelledi. Greenpeace şimdi kendi bağımsız etki araştırmasını yapmak için bilginin kaynağına gidiyor ve Amerika’ya ve tüm dünyaya gerçekleri söylemeye başlıyor. Bu petrol yıkımının gerçek derecesini ve yapısını hepimizin görmesi gerek” dedi. Arctic Sunrise gemisi bu zor yolculukta deniz yaşamını inceleyecek ve petrollenmiş memelileri, kaplumbağaları, balıkları ve deniz kuşlarını tespit edecek bağımsız bilim adamlarına ve araştırmacılara ev sahipliği yapacak.

Greenpeace İspanya'da, sahilde Repsol tarafından planlanan yeni petrol kuyularına karşı çıktı. Greenpeace kampanya sorumlusu Sara del Río "Bugüne kadar olmuş en kötü petrol sızıntısı Meksika Körfezi'nde sürerken, iklim değişikliğinin korkunç etkilerini durdurmaya yönelik sera gazı salım düşürme konusunda önemli küresel pazarlıklar sürüyor. Böyle bir zamanda Hükümetin petrol bağımlılığını sürdüren projelere izin vermesi ile iklim değişikliğinin 'ortaya çıkması' büyük bir çelişkidir" dedi. Konu İspanya basınında geniş yer aldı. Ülkemizde Karadeniz sahilinde kurulmuş koca petrol platformlarına karşı sesimizi çıkartma vakti geldi de geçiyor galiba. Bana sanki orada petrol çıkarsa Türk basını bayram eder gibi geliyor... yoksa kara altının yakılınca kara zehir olduğunu hala idrak edemedik mi?

The New York Times (AP), bir İngiliz düşünce kuruluşunun raporuna dayanarak sıkı düzenlemeler ve katı kurallar sayesinde "yasadışı ağaç kesmede ciddi düşüş" sağlandığını duyurdu. Raporda, 2002'den bu yana, yasadışı kereste üretiminin dünya çapında %25 düştüğü ifade edildi. Raporun yazarlarından biri olan Sam Lawson "Yolun çeyreğindeyiz" dedi. Greenpeace Amazon Kampanyası'nın koordinatörü Paulo Adario, kaçak kesilen ağaçlardaki fiyat düşüşünde küresel krizin de etkisi olduğunu söyledi. Bir süre önce de sizlere, G20 zirvesinde, Bağımsız İklim Değişikliği Komisyonu'nun, parlamentoya, küresel krizin, karbon salımlarının azalmasını sağladığını belirten bir rapor sunduğundan da söz etmiştik. Demek ki daha az, ama daha kaliteli kullanmanın zamanıdır.

Rusya, İran'la nükleer müzakereleri sürdüren Batılı devletlerden, Türkiye ve Brezilya'nın aracılığıyla Tahran'da imzalanan uranyum takası anlaşmasını ciddiye almalarını istedi. İran, 17 Mayıs tarihinde Türkiye ve Brezilya'nın işe karışmasıyla imzalanan ve Tahran Deklarasyonu olarak bilinen anlaşma çerçevesinde, düşük düzeyde zenginleştirilmiş 1,200 kilogram uranyumunu, Türkiye üzerinden yüksek oranda zenginleştirilmiş 120 kilogram uranyumla takas etmeyi kabul etmişti. Greenpeace başta olmak üzere Türkiye’deki çevre kuruluşları da ülkemize radyoaktif ve tehlikeli atıkların girmesine karşı çıkıyor.

Hükümet, geçtiğimiz yıl Danıştay kararıyla nükleer santral ihalesinin iptalinden sonra nükleer maceradan vazgeçmedi ve Ruslarla kanunların üstünden atlayarak bir uluslararası antlaşma imzaladı. Greenpeace Akdeniz’in nükleer karşıtı kampanyası da nükleer saplantıyı öngörerek çok öncesinde başladı. Daha sonra Mersin Nükleer Karşıtı Platform ve KEG gibi başka nükleer karşıtı gruplarla da işbirliği yapınca bugüne kadar 175.000 imza toplandı. Bu imzalar meclise sunuldu. Meclis Genel Kurulu'nda yapılan ve Perşembe sabahı, 3’e doğru biten oylamanın sonucunda 210 Evet oyuna karşın 26 Hayır oyu ile anlaşma kabul edildi. Oylamanın ardından Meclis önüne giden Greenpeace eylemcileri, “Nükleere Hayır Hayır Hayır” yazan bir pankart açarak tepkilerini gösterdi Anlaşma Meclis’ten geçti, ancak gezegenin geleceğini düşünenler mücadelenin daha yeni başladığını söylüyor.

Sekiz Greenpeace Akdeniz eylemcisi, kömürle çalışan elektrik santralleri protesto etmek amacıyla İsrail'in Hadera Termik Santrali’ni durdurdukları için İsrail Polisi tarafından tutuklandı. Tutuklanan Greenpeace eylemcilerinden 5’inin İsrail vatandaşı, 3’ünün ise yabancı uyruklu olduğu bildirildi. Ukrayna’dan kömür getiren Augusta adlı kömür gemisi limana yanaşırken, eylemciler, Greenpeace gemisi Rainbow Warrior’dan şişme botlarla ayrılarak Limana geldiler. İngilizce ve İbranice "kömür öldürür" yazılı pankartı büyük vinçlere tırmanarak asan Greenpeace eylemcileri, kömürlü termik santralin çalışmasını durdurdu ve daha sonra polis tarafından tutuklandı. Geçtiğimiz Pazar günü yine 3 Greenpeace eylemcisi, Güney Afrika’dan İsrail’e kömür taşıyan bir yük gemisine tırmanarak Askhelon santraline kömür boşaltımını engellemişti, bu eylemleri Israil medyasında büyük olay olmuştu. Greenpeace, Askhelon’da kömüre dayalı ikinci bir enerji santralinin yapılmasını protesto ediyor.

Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) üyeleri, Artvin'in Şavşat ilçesi Tigrat deresi üzerinde Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yaptırılan tersib bentlerinin yıkılması sonucu sel sularına kapılan 5 kişinin hayatını kaybetmesinin 1'inci yıldönümünde Şavşat'ta "HES'lere hayır" mitingi düzenlendi. Artvin'den Sinop'a kadar Karadeniz'deki tüm vadi ve derelerin temsilcilerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı mitingde, "Su temel haktır, satılamaz" , "Su hayattır satılamaz", "Dereler özgür akacak" ve "HES' lere geçit yok" pankartları açıldı, "HES' lere hayır" sloganları atıldı. Burada konuşan tertip komitesi başkanı Mümtaz Temiz, “ DSİ yetkilileri, şirket yetkilileri ve sözcüleri gibi ÇED raporu düzenliyorlar. Onlara sorarsanız her şey güllük gülistanlık, ne moloz dökülüyor, ne gürültü oluyormuş, ne ormanlar kesiliyormuş. 49 yıllığına arazimizi kiraladıktan sonra 49 yıl sonra bu doğada hiçbir şey bulamayacağız" dedi. Platform sözcüleri, tüm engellemelere rağmen Artvin'de yapımı planlanan 176 HES projesine karşı duracaklarını söylediler.

Karadeniz'deki yaşamı yok eden enerjilere karşı mücadele eden Karadeniz İsyandadır Platformu'nun (KİP) düzenlemiş olduğu ve iki hafta sürecek olan "Karadeniz Yaşam yolculuğu" Hopa'da yapılan basın açıklaması ile başladı. Kip aktivistleri açıklamalarında, " Karadeniz, sahil yolu ile denizinden koparıldı ve Çernobil ile ölüme terk edildi. Şimdi de HES projeleri ile vadileri ve dereleri şirketlere satılıyor, nükleer santral projeleri ile tehlikeli atık çöplüğüne döndürülmek isteniyor. Şirketlerin kar amaçlı yürüttüğü bu yok oluş projeleri yaşam alanlarımızı geri dönüşü olmayan bir yıkım sürecinin içerisine sokmuştur" dediler.

Greenpeace'in yeni bayrak gemisi Rainbow Warrior'ın inşasına, aynı ismi taşıyan ilk gemisinin bombalanarak batırılmasından 25 yıl sonra Polonya'nın Gdansk tersanelerinde başlandı. Greenpeace Uluslararası Genel Direktörü Kumi Naidoo, yeni geminin yapımına başlanması dolayısıyla Gdansk'ta düzenlenen törende bir konuşma yaptı ve 9 Temmuzu, 10 Temmuz 1985'e bağlayan gece Fransız gizli ajanlarının Yeni Zelanda'nın Auckland limanında sabotaj düzenleyerek gemiyi batırdıklarını, ve bir kişinin yaşamını yitirdiğini söyledi. Törene Fransa'nın Mururoa takımadalarındaki nükleer denemelerini protesto etmek isteyen Greenpeace gemisinin kaptanı Peter Willcox ile örgütün çok sayıda üyesi katıldı. Gdansk'ta inşa edilecek geminin teçhizatı daha sonra Almanya'da monte edilecek.

Karadeniz'de yapılması düşünülen, yaşamı yok edecek hidroelektrik santrallere (HES), nükleer santrallere ve termik santrallere karşı Karadeniz İsyandadır Platformu (KİP), kapsamında bir araya gelen yaşam savunucuları, İstanbul'dan Karadeniz'e HES direnişi yapan köylüleri desteklemeye gidiyor. 10 Temmuzda 20 kişilik bir grupla yola çıkacak olan grup 11 Temmuz'da Kazım Koyuncu'nun memleketi Hopa'dan başlatılacak olan yolculuk boyunca, HES yapılacak olan noktalarda basın açıklamaları ve halkı bilgilendirme toplantıları düzenlenecek. Sinop’ta yapılması planlanan Nükleer santral ve Amasra’da planlanan Termik Santral direnişçileri ile de bölgelerinde bir araya gelecek olan KİP eylemcileri yaşam alanlarına yönelik saldırılara tepki göstermeyi hedefliyor.

Dün Greenpeace eylemcileri, İsrail’de bulunan kömürlü termik santrali protesto etmek amacıyla dev bir kömür gemisinin direğine çıktılar. Biri Alman, ikisi İsrailli üç Greenpeace eylemcisi, İsrail bandıralı Afrika’dan kömür taşıyan dev gemiye karşı eylem gerçekleştirdi. Şişme botlarla gemiye yaklaşan ve ip merdiven kullanarak gemiye çıkan eylemciler, yanlarında getirdikleri ve üzerlerinde “Kömür Öldürür” yazan bayrakları gemi direğine astıktan sonra kendilerini de bu direğe zincirledi. Eylemciler, İsrail Deniz Kuvvetleri gemiyi sardıktan ve sonra deniz polisi gelip kendilerini tutuklayıncaya kadar eylemlerini saatlerce sürdürdü. Greenpeace Akdeniz’in İsrail’de süren kömür ve nükleer karşıtı kampanyalarının bir parçası olarak benzer bir eylemle bir yıl önce, aralarında iki Türkün de bulunduğu çok sayıda Greenpeace eylemcisi, yine İsrail’de Aşkelon termik santralinin çalışmasını durdurmuşlardı.

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) tarafından 16 Haziran 2010 tarihinde Ankara'da düzenlenen "Küresel Isınma Kurultayı"nın sonuç bildirgesi açıklandı. Hazırlanan sonuç bildirgesinde, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin ekolojik, ekonomik ve politik bir sorun olduğu kaydedildi. Bildirgede, ülkeler, küresel ekonomik krizden çıkmak için para bulunurken ve uzlaşı sağlanırken, yaklaşık olarak aynı oranda ekonomik kayba yol açacak olan küresel ısınmaya önlem almak için ise ayak diretildiğinin altı çiziliyor. “Küresel ısınma ve iklim değişikliği, artık sadece gelecek kuşakların bir sorunu olmaktan çıkmış ve bizleri de etkiler hale gelmiştir. Küresel ısınma olgusu, afetlerden sonra sığınılacak bir bahane olmamalıdır. İklim değişikliği ile mücadele ve uyum için bir an önce harekete geçilmeli, geleceğimiz ekonomik çıkarlara kurban edilmemelidir” maddesi de bildirgenin sonuçlarından biri olarak kayda geçmiş. Küresel ısınma ile mücadele için iklim politikaları oluşturulması gerektiği belirtilen bildirgede, Türkiye'nin ise bir iklim politikasının olmadığı kaydedildi. O zaman hükümet ne güne duruyor, vatandaşların geleceği için harekete geçmesi gerekiyor.

İzmir'in Aliağa ilçesinde kurulması planlanan termik santrale ilişkin Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporunun iptali istemiyle dava açıldı. Aliağa'da bir Türk firma tarafından kurulması planlanan termik santralin yapımına karşı çıkan Foça Çevre Platformu (FOÇEP) ve Bakırçay Çevre Platformu (BAÇEP) üyeleri, Aliağa Adliyesi'ne gelerek (ÇED) olumlu raporunun iptali istemiyle dava açtılar. Her iki platform adına ortak açıklama yapan davacı avukatı Hasan Namak: ''Bir yandan madenler, hidroelektrik santraller, termik santraller ve bir yandan da nükleer santraller ile uluslararası sermayenin saldırısı altındayız. Bu sermayeler yer altı ve üstü kaynaklarımızı bütünüyle sömürecek ve tarifi mümkün olmayan çevre sorunları doğuracaktır. Buna karşı ulusal bilinçle ve yaşam savunuculuğu bilinci ile bu mücadeleyi burada başlatmış bulunuyoruz.''dedi.

Ancak ne yazık ki Meksika Körfezi’ndeki petrol felaketinin etkileri her geçen gün artıyor. Bir grup bilimadamı ve Louisiana’dan bazı şirketler, en hassas bölgeleri petrol yiyen mikroplar yardımıyla temizlemeyi düşünüyor. Louisiana Doğal Yaşam ve Balıkçılık Derneği’nden profesör Ralph Portier, yüzlerce galonluk petrol yiyen bakterinin fermentasyonundan sorumlu. Portier, "Louisiana’nın güneyindeki bataklıklarda rastladığımız mikro organizmalar var. Bunları “süper böcekler” diye nitelendiriyoruz. Bu organizmalar petrol yemeyi seviyor" diyor. Yeterli miktarda mikrop bırakırsanız petrol yerler. Petrol bittiğinde de diğer mikroplar onları yer ve böylece ortadan kalkmış olurlar" diyor. Yetkililer, körfeze ellerindeki gereçlerle her hafta 45 bin galon bakteri yayabileceklerini belirtiyor. Bilimadamlarına göre, petrol temizlendikten ve plajlar tamamen arındırıldıktan sonra, doğa, bu felaketi de atlatma yollarını bulacak. Petrol yetmedi, bu teknolojik çözümlerle ekosistemi daha da bozacağız gibime geliyor…

Sivil toplum örgütlerinden destek bekleyen bakana dün, nükleer karşıtları bir eylemle yanıt verdi. Nükleer karşıtları, dün sabah 9 sularında Meclis önünde milletvekillerinin nükleer anlaşmayı oylamasını engellemek için bir eylem gerçekleştirdi. Greenpeace Akdeniz, Sinop Çevre Platformu, Mersin Nükleer Karşıtı Platform, Yeşiller Partisi, Küresel Eylem Grubu üyelerinin ve İzmir, İstanbul, Sinop, Mersin gibi çeşitli illerden gelen nükleer karşıtlarının katıldığı eylemde, milletvekilleri nükleer yasa için "hayır" oyu kullanmaya çağırıldı. Eylemciler, Meclis'in önünde, 170.000 nükleer karşıtının imzasının bulunduğu kutular ve "Türkiye Nükleer İstemiyor", "Kirli Anlaşmaya Hayır De" yazılı pankartlarla bekleyerek nükleer yasayı protesto etti. Eylemciler “Yenilenebilir enerji kanunu 3-4 yıldır Meclis'te beklemekteyken, Türkiye'nin enerji geleceği, tamamen politik bir kararla, nükleer gibi kirli, tehlikeli ve pahalı bir yola sokuluyor ve bu da derme çatma bir anlaşmayla oldu bittiye getirilmeye çalışılıyor.” mesajı verdiler. Milletvekilleri ile görüşmek isteyerek eylemlerine devam eden eylemciler güvenlik güçlerince gözaltına alındı; ve gece geç saatlerde serbest bırakıldılar.
Eylemcilere destek olmak için siz de http://nukleer.greenpeace.org adresine girerek 170 bin kişinin 200 bin olması için destek verebilirsiniz.

Geçen aralık ayında Greenpeace üyelerine çay ikram eden Enerji Bakanı Taner Yıldız, malesef bu kez maden faaliyetlerine karşı çıkanları lobicilikle suçladı. Maden çıkarma faaliyetlerini protesto eden örgütleri lobilere hizmet etmekle suçlayan Yıldız, "Yalnızca yerelde olan ve oradaki vatandaşlarımızın tepkilerini saygı ve dikkatle izliyoruz. Kapı kapı dolaşan manipülatif davranan, gidip yatırımları durdurmaya çalışan bir lobi var" şeklinde konuştu. Lobinin hedefinin madencilik sektörünün ilerlemesini durdurmak olduğunu söyleyen Yıldız, "Ne yazık ki bunlar da Türkiye'ye ihracat yapan yani Türkiye'nin ithal ettiği bazı madenlerin fonları tarafından yönetiliyor. Niye bu oyunlara geliyoruz?" dedi. Bu tip açıklamaların kanıtları ile birlikte ortaya konması gerek ancak daha önemlisi madem yerel insanlar istemiyor, saygı duyuluyorsa istedikleri gibi maden çalışmaları niye durdurulmuyor, konu lobicilere saptırılıyor. Amerika’da şirketlerin petrol lobisi yılda Washington’da 160 milyon dolar harcarken, Türkiye’de hiçbir çevre sivil toplum kuruluşunun bütçesi bu miktarın yüzde beşini bile bulmuyor. Gözlerimizi çevirmemiz gereken çevre kuruluşları değil, ülkemizde maden açmak isteyen uluslararası kuruluşların lobileri. Bakanlığın bu lobilerin etkisinde kalmadığını umuyorum, zira madenler çıkarılmasa da bir yere uçmuyor.

Ordu'nun Mesudiye İlçesi'nde çeşitli sivil toplum kuruluşları ilçenin içinden geçen Melet Irmağı'nı kirleten Sivas'ın Koyulhisar İlçesi'ndeki maden ocağına giderek duruma tepki gösterdi. Sivas'tan doğan ancak Ordu ilini boydan boya kat ederek Karadeniz'e dökülen Melet Irmağı'nda yapılan analizlerde su içerdiği kurşun nedeniyle kirli olarak sınıflandırıldı. Orduluların içme suyu ihtiyacının karşılandığı Melet Irmağı'nda meydana gelen kirlilikle ilgili yetkililer, kirliliğinin içme suyunu kullananları tehdit etmekle kalmadığını, zaman içerisinde salınan kimyasal maddelerin başta balıklar olmak üzere tüm canlıları öldürdüğünü söyledi. Arıtmaların gerektiği gibi yapılmadığı sadece gelişi güzel şekilde naylonlarla kaplandığı ve sızdırmazlığının bununla sağlanmaya çalışıldığı da belirtiliyor. Ancak zaten maharet depolamakta ve temizlemekte değil baştan kirletmemekte.


AĞUSTOS
Binlerce ton heksaklorobenzen stok atığı Avustralya Sidney'in doğusundaki Botany Körfezi'nden Danimarka'ya sevk edilecek. Çevre kirliliğine yol açan madde, imalatta kullanılan kimyasal çözücülerin bir yan ürünü. Yüksek düzeyde toksik ve bir çevre tehditi. Uluslararası sözleşmelere göre ülkelerin uzak mesafelere nakil sırasında oluşacak risklerden kaçınmak için atıklarıyla yerel olarak bertaraf etmeleri öngörülüyor. Bununla birlikte Avusturalya'nın atıkları güvenli şekilde imha olanağı olmadığından toksik atıkların Danimarka'ya çıkışına izin verildi. Greenpeace'den Birgitte Lesanner “Bu onay Danimarka için büyük bir haber ve yerelde mutlaka protesto edilecektir. " dedi.

Greenpeace Esperanza yani Umut gemisi petrolle mücadele için çıktığı yolculukta Kuzey Buz Denizi’ne ulaştı. Esperanza, dünyanın bu en hassas alanlarından birinde tehlikeli petrol çıkarma faaliyetleri içinde bulunan İngiliz Cairn Enerji adlı şirketten alandan çekilmesini talep etti. Cairn Enerji şirketi şu anda Grönland'ın Batı kıyısı açıklarında iki petrol kuyusu açıyor. Eğer amacını gerçekleştirirse, mavi balinaları, kutup ayıları ve göçmen kuşları ile bilinen Kuzey Buz Denizi, petrol şirketleriyle dolup taşabilir. Şirket, Ekim ayı bitmeden iki kuyu daha açmayı planlıyor. Esperanza'da gezegeni düşünenler, Cairn'den bu riskli petrol çıkarma projesinden tamamen vazgeçmesini istiyor. Esperanza'nın Kuzey Buz Denizi'ne ulaşmasıyla Danimarka bölgeye bir savaş gemisi gönderdi ve bahriye eğer Esperanza her bir sondaj kulesini çevreleyen 500 metrelik güvenlik sahasını geçerse kaptanının tutuklanacağı konusunda uyardı. Donanma petrol kuyularını koruyor peki gezegeni ve doğayı kim koruyor?
İklim değişikliği şu anda milyonlarca insanı dünyanın dört bir yanında etkiliyor. Ama petrol şirketleri karşı karşıya olduğumuz bu gerçeği reddediyor. Petrol, dünyanın neresinde olursun olsun, hayatımızı tehdit ediyor. Meksika Körfezi dünyanın en hassas ekosistemlerinden birine ev sahipliği yapıyordu. Kuzey Buz Denizi'nde olduğu gibi dünyanın pek çok denizinde derinlerde petrol arandığı gibi Karadeniz'de de bir petrol platformu bulunuyor. Benzer bir felaketin Sinop kıyılarında olmayacağının garantisini kim verebilir? Petrole tanınan bu ayrıcalıklara "dur" demeli. Ne Karadeniz, ne Kuzey Buz Denizi, ne de Akdeniz bunu haketmiyor, hükümetler, petrolü değil petrol tüketimini azaltacak teknolojileri teşvik etmeli, yenilenebilir enerjiye yönelmeli.

Yeni Zelanda'da 58 balina kıyıya vurarak öldü. Jonah Projesi adlı balina yardım örgütü başkanı Kimberly Muncaster, Yeni Zelanda’nın ıssız kuzey sahiline vuran 15 balinayı kurtarmak için seferber olan gönüllülerin bölgeye ulaştıklarında, daha önce sahile vurarak öldükleri belirlenen 58 balina bulduklarını söyledi. Muncaster, hayatta kalan 15 balinanın ise "oldukça kötü durumda" olduklarını belirtti. Yeni Zelanda, dünyada sahile vurma sonucu meydana gelen balina ölümlerinde birinci sırada yer alıyor. Yeni Zelanda Hayvanları Koruma Daire Başkanlığı verilerine göre Yeni Zelanda sahilinde 1840 yılından beri 5 binden fazla balina ve yunus sahile vurarak öldü.

Meksika Körfezi'nde BP'ye ait Deepwater Horizon petrol kuyusunda yaşanan, ABD'nin en büyük petrol sızıntısının benzeri felaketlerin tekrar yaşanması an meselesi. Bunun önüne geçmenin tek bir yolu var: kirli petrol gibi fosil yakıtlardan uzaklaşıp, yenilenebilir teknolojilere yönelmek. Greenpeace’in iki gemisi, dünyanın petrol problemiyle mücadele etmek üzere yola çıktı. Greenpeace'in Esperanza gemisi yolculuğunun hedefine 'petrolün ötesine geçme'yi koydu. Esperanza, petrolden uzak bir dünya umuduyla Londra'dan Kuzey Denizi'ne doğru, riskli bölgelerde petrol kaynaklarına ulaşmaya çalışan petrol endüstrisi ile yüzleşmek üzere yolda. Şimdiden etraf karıştı olası bir eyleme karşı Danimarka Özel Harekat Timi kendi petrol kuyuları etrafına özel birlikler yolladı. Esperanza’yı heyecanlı günler bekliyor gibi. Bakalım neler olacak?
Bu arada Arctic Sunrise ise Meksika Körfezi’nde yaşanan felaketin uzun dönemli etkilerini incelemye başladı. Petrol devi BP sonunda sızıntı yapan kuyusunu kapatmayı başarmış olabilir. Ancak bu, Meksika Körfezi'nde yaşanan krizin de kapandığı anlamına gelmiyor. Tam tersi, sızıntının tehlike altındaki yaban hayatı, bölge ekosistemleri ve balıklar üzerindeki etkisi ancak zamanla ortaya çıkacak. Arctic Sunrise gemisinde yer alan bağımsız bilim insanları yüzeydeki planktonlardan Körfez'in tabanındaki mercanlara kadar tüm deniz yaşamını inceliyor.
Dünyanın dümenini petrolün aksi yönüne çevrilmesine yardımcı olmak için Greenpeace Enerji [D]evrimi imza kampanyasına www.greenpeace.org.tr adresinden katılabilirsiniz.

İzmir'in Aliağa İlçesi Çakmaklı Köyü’nde ithal kömüre dayalı olarak kurulması planlanan termik santrale ilişkin Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporunun iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açıldı. Aliağa’da daha önce ENKA tarafından kurulması planlanan termik santralin yapımına karşı çıkarak dava açan başta Bakırçay Çevre Platformu (BAÇEP) ve Foça Çevre Platformu (FOÇEP) üyeleri, bugün de İzmir Demirçelik A.Ş. firmasına verilen ÇED olumlu raporunun iptali ve yürütmenin durdurulması için Aliağa Adliyesi'ne gelerek dava dilekçelerini verdi. İzmir İdare Mahkemesi'ne iletilmek üzere Aliağa Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi'ne dilekçe verildikten sonra hükümet binası önünde BAÇEP ve FOÇEP adına ortak bir basın açıklaması yaptılar. Basın açıklamasına katılanlar, “Termik santral istemiyoruz” dediler.

17 Ağustos Depremi’nin 11’inci yıldönümü, depremin merkez üssü olan Gölcük başta olmak üzere birçok ilde anıldı. Bu sene TMMOB - Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği üyeleri 81 ilden gelen 1500e yakın üyesiyle Yalova’daydılar. Binlerce Yalovalı ve onların acılarını paylaşmak için TMMOB üyeleri ellerinde meşalelerle tören alanına geldi. Yalova’da fay hattı üzerine kurulması planlanan termik santrale karşı büyük bir mücadele veren Yalova Çevre Platformu üyeleri de, santralin fay hattı üzerine yapıldığını hatırlatan pankart ve dövizleriyle tüm gece deprem anıtındaydılar. Yalova Çevre Platformu olması muhtemel ikinci bir depremde, bölgede çok daha üzücü sonuçlar yaşanmaması için bu santralin yapımını durdurmaya çalışıyor. Deprem ardından yıkımların sorumluları hakkında dava açıldı ancak zaman aşımına uğrayan davalar neticesinde sadece dokuz kişi hapis cezasına çarptırıldı. Peki Yalova termik santralinin sorumluluğunu kim alacak olası bir depremde sonuçlarını kim çekecek?

Rusya’da süren yangınların nükleer kirlilikten etkilenmiş bölgelere yaklaştığını haber veren Tarım Bakanlığı Federal Orman Koruma Ajansı’na bağlı internet sitesinin yayını kesildi. “Roslesozaşita” adlı devlet kurumunun sitesi, Çernobil faciasından etkilenen Bryansk bölgesinde ilerleyen 20 yangının ciddi bir risk doğurduğunu dünyaya duyurmuştu. Siteye dün girmeye çalışanlar, “Sistem hatası” veya “Site teknik nedenlerle erişime kapanmıştır” mesajıyla karşılaştı. Rusya Acil Durumlar Bakanı Sergey Şoygu siteyi panik yaratmakla suçlamıştı. Ancak Greenpeace, sitede yayınlanan haberleri uydu görüntülerinden aldığı verilerle doğrulamıştı.

Greenpeace, BP’nin Meksika Körfezi’nde neden olduğu petrol felaketinin devam eden yıkıcı etkisine dikkat çekmek amacıyla bir internet eylemi başlattı. Denize karışan milyonlarca litre ham petrolün bölgedeki deniz yaşamını büyük ölçüde yok ettiğini ve okyanusun ekosistemine geri döndürülemez zararlar verdiğini hatırlatan Greenpeace, dünya üzerindeki milyonlarca gönüllüsünü, BP’ye ve petrol lobisine karşı hazırlanan internet eylemine katılmaya davet ediyor. Yıllardır BP'nin de aralarında olduğu petrol lobisinin dev oyuncularına yürütülen bu kampanyada, çözüm önerisi de Greenpeace’den; Enerji [D]evrimi Raporu.?Felaketin ilk gününden başlayarak, körfezde yaşanan yıkımı belgeleyen Greenpeace, bölgeye davet ettiği bilim insanlarısyla felaketin çevresel etkilerinin bağımsız değerlendirmesinin yapıldığı bir rapor yayınladı. Şimdi, yapılanları unutturmamak ve BP gibi şirketlerin dünyanın sonunu hazırlamasına engel olabilmek için başlatılan internet eylemine milyonlarca insanın katılması bekleniyor. Eyleme http://bit.ly/enerjidevrimi adresinden katılabilirsiniz.

Günlerdir başta Greenpeace olmak üzere tüm ilgili sivil toplum örgütlerinin, "radyoaktif risk var" uyarılarını reddeden Rusya, kuşkuları bu kez doğrulamak zorunda kaldı. Moskova, ülkeyi saran yangınların Çernobil faciasının kirlettiği bölgelere sıçradığını sonunda itiraf etti. Associated Press haber ajansına konuşan Rusya Greenpeace temsilcisi Vladimir Chuprov, radyoaktif toz bulutlarının Rusya ve bölge ülkelerde yeni bir felakete neden olabileceği uyarısında bulunarak, "Tehlike hala devam ediyor" dedi. Rusya Çernobil'den sızan sezyum ve stronsiyum gibi tehlikeli radyoaktif maddelerle kirlenen ormanlarda başlayan yangınları hala söndürebilmiş değil. Rusya Acil Durumlar Bakanı Sergey Şoygu, "Buradaki topraklar Çernobil santrali 4. reaktörünün 1986 yılında havaya attığı ve ayrışma sürecini tamamlamamış kirletici partiküllerle dolu" diyor. Moskova'da aşırı sıcak ve orman yangınları nedeniyle günde 700 ölüm vakası yaşandığını belirten yetkililer, morglarda ve hastanelerde ölüleri koyacak yer kalmadığını belirtiyor. Rusya’da bulunan Greenpeace gibi çevre örgütleri, komşu bölgelerden özellikle de Türkiye'den acil yardım istenmesi gerektiğini açıkladı.

Greenpeace eylemcileri, tehlike altındaki ormanların korunması talebiyle Polonya Çevre Bakanlığı'na pankart astı. Greenpeace Sözcüsü Katarzyna Guzek, eylemin, Polonya’nın doğusunda yer alan ve Avrupa’nın son geçmiş çağlardan kalma yaşlı ormanı olan Bialowieza’daki ağaç kesimini durdurmak için, hükümet üzerinde baskı oluşturmak amacıyla yapıldığını açıkladı. Guzek, Bialowieza ormanının sadece yüzde 17’sinin ulusal park olarak korunduğunu belirterek, hükümetin mobilya ve kağıt üretimi için ormanın geri kalan bölümünde ağaç kesimine izin verdiğini kaydetti.

Doğa Derneği, Avrupa ölçeğinde "en nadir yırtıcı" olarak nitelendirilen ve nesli tükendiği düşünülen Balık Baykuşunu Toroslar'da buldu. Doğa Derneği kuş uzmanlarının 3 farklı bireyi belirleyerek fotoğraflamayı başardığı belirtilirken, bölgede daha çok bireyin olduğunu tahmin ettikleri de kaydedildi. Avrupa’da sadece Türkiye’de yaşayan Balık Baykuşunun sayısının 10 çiftten daha az olduğu tahmin ediliyor. Uzmanlar, yapılan çalışma sırasında, özellikle yapım aşamasında olan hidroelektrik santrallerin, kuşların yuvalama alanlarını olumsuz etkilediği için türü tehdit ettiğini belirterek, Balık Baykuşunun bulunduğu alanlarda avcılığın da önemli bir sorun olduğuna dikkati çekti. Anadolu ve Avrupa’da etrafı ormanlarla kaplı vadi sistemlerinde nehir ve çaylarda Balık Baykuşunun Avrupa’daki tek yaşam alanının Türkiye’nin güneyi boyunca uzanan Toros Dağları silsilesi olduğu bilinmesine rağmen, türe dair gözlem olmadığı için neslinin tükendiği sanılıyordu.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon küresel sürdürebilirlik panelinin kuruluşunu açıkladı. Panelin amacı fakirliğin hem iklim değişikliğiyle başa çıkılarak hem de ekonomik kalkınmanın doğayla uyumlu hale getirilerek ortadan kaldırılması. Ban Ki-moon, düşük karbon kullanımının teşvik edilmesinin ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltmanın ve bunlarla birlikte açlık, fakirlik, su ve enerji güvenliğiyle başa çıkmanın önemli olduğunu belirtti. Greenpeace yaptığı açıklamada, Ban Ki-moon'un küresel sürdürebilirlik panelinin başarıya ulaşmasını umuduklarını iletti. Panel, dünyanın temiz enerji kaynaklarına yönelmesi için biran önce ihtiyaç duyduğumuz yeşil endüstri devriminin önüne engel oluşturan petrol, kömür ve nükleer sektörü suçlu göstermeli. Katılımcıların arasında bulunan politikacıların kendi ülkelerindeki gösterdiği ve ya göstermekte oldukları çabalardan çok daha iyisini yapmalıdır. Hemen belirtelim Türkiye’den Ali Babacan panelin bir üyesi. Babacan’ın yenilenebilir enerji yasasının çıkması önündeki engel kişiler arasında adı geçmişti. Panel’de bu konuda adını temize çıkartacağını umalım.

WWF-Türkiye'nin (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), iklim değişikliği ve yenilenebilir enerji ilişkisi kapsamında yenilenebilir enerji teknolojilerinin ele alındığı ''Yine Yeni Yeniden Yenilenebilir Enerji'' adıyla kitapçık hazırladı. Kitapçıkta verilen bilgiye göre, yenilenebilir enerji teknolojileri arasında güneş paneli, rüzgar enerjisi, biyoenerji, küçük ölçekli hidroelektrik santrali, güneş pişiricisi, fotovoltaik ve rüzgar hibrit sistemi, güneş ısıtma sistemi ve jeotermal ısı pompası yer alıyor. Türkiye'de başlıca yenilenebilir enerji kaynakları hidrolik enerji, biyokütle, rüzgar, biyogaz, jeotermik ve güneş enerjisi. Kitapçıkta, küresel sıcaklık ortalamasının ''Sanayi Devrimi'' öncesi düzeyinin 2 derece üzerinde yükselmesinin engellenememesi halinde, yeryüzü doğal sistemlerinin geri döndürülemez bir yıkım yaşayabileceği tekrar vurgulanıyor. Kopenhag sürecinde binlerce kez söylediğimiz gibi küresel ölçekte sera gazı emisyonlarının 2050 yılına kadar yüzde 80 düşürülmesi gerekiyor.

Kanada’da büyük petrol şirketleri ile federal ve eyalet hükümetleri arasındaki sıcak ilişkiyi protesto etmek isteyen Greenpeace eylemcileri geçtiğimiz hafta bir eyleme daha imza attılar. Kanada’da bulunan 191 metre yükseklikteki Calgary kulesinden üzerinde "petrolle devleti ayır! " yazan 15 metrelik büyük bir pankart açan eylemcileri durdurmak için onlarca polis ve itfaiyeci alarma geçti. Kuleye giren tüm yollar kapatıldı, personel dışında kalan herkes kuleden tahliye edildi. Kule giriş biletlerini önceden almış olan eylemcilerden üç çevik tırmanıcı açık kalan bir gözlem istasyonu penceresinden çıkarak hızlıca afişlerini astıktan sonra dakikalarca havada asılı kaldı ardından da yine iple sokağa inerek kendilerini kirli petrol varillerine zincirledi. Bir saatten fazla eylemlerini sürdüren Greenpeace eylemcileri sonrasında gözaltına alındılar. Eylemciler 3 Eylül’de mahkeme karşısına çıkacaklar. Peki çocuklarımızın geleceğini karartan petrol şirketleri nasıl elini kolunu sallaya sallaya denizlerimizi ovalarımızı delik deşik ederek atmosferi yaşanmaz hale getirmeye devam ediyor? Petrol çıkarmak ve yakmak gezegenimizi kanser ederken buna hala nasil izin veriliyor?

BP’nin Meksika Körfezinde 20 Nisanda yarattığı faciadan bu yana hala kuyu kapatılmaya çalışılıyor. Deniz tabanından petrol akıtan kuyunun tamamen tıkanması için basınç alıcı yardımcı kuyunun açılması sürecinde, son 30 metreye gelindi. Yardımcı kuyu ile kesişecek esas kuyu, ağır çamur ve çimento basılarak kapatılmaya çalışılıyor. Yardımcı kapatma kuyusunun genişliği 1,25 metre. Kuyu bugüne dek, bir ara günde 100 bin varil olmak üzere tahmini toplam 784 bin ton petrol akıttı. Bu miktar da, 21 yıl önce Alaska yakınında Exxon Valdez tankerinin akıttığının en az iki misli. İkisinde de sayısız deniz canlısı ve kuş öldü. Greenpeace gemisi Arctic Sunrise bölgede bilimsel çalışmalara başladı ve yakında gerçek hasarı bağımsız ağızdan duyuracak.

Kuzey Kutbu’nda önceki gün son 50 yılın en büyük buzulu koptu.
Grönland’dan kopan 260 kilometrekarelik buzdağı, Vatikan, Liechtenstein ve Maldivler gibi ülkelerden büyük. Galata Kulesi’nin yüksekliğinin yaklaşık 6 katı yani 190 metre kalınlığa ve 260 kilometrekare genişliğindeki kütlenin karaya çarpabileceği ya da Nares boğazını kapatarak deniz trafiğine zarar verebileceği açıklandı. ABD’deki Delaware Üniversitesi’nden profesör Andreas Muenchow, buz dağının kopmasına son haftalarda görülen kavurucu sıcakların da etkisi olduğunun ama bunun henüz netleşmediğini söyledi. Yapılan araştırmalara göre 2010’un ilk 6 ayı, dünya tarihinin en sıcak dönemi olarak tarihe geçti. Buzdağının ABD’ye 120 gün yetecek kadar tatlı su barındırdığı açıklandı. 1962’den beri anakaradan ayrılan bu en büyük buzul adası, Grönland ve Kanada arasındaki Nares Boğazı’na ilerliyor. Greenpeace’in bölgede bulunan araştırma gemisi ise ilk fotoğrafları bütün dünya ile paylaştı ve Greenpeace verilerine göre buzul 87 kilometrekare.

Meksika’nın Cancun şehrinde Aralık ayında yapılacak BM İklim Konferansına hazırlık için Almanya’nın Bonn şehrinde gerçekleştirilen beş günlük hazırlık toplantısı sonuçsuz bitti. Pazarlıklar, konferansın asıl konusu olan sera gazlarına takılı kaldı. Dört ay sonra Cancun’da gerçekleştirilecek Birleşmiş Milletler İklim Konferansında da yeni bir Dünya İklim Antlaşmasına varılamayacağı düşünülüyor. Buzlar kopuyor, zaman daralıyor. BM İklim sekreterliği ve Meksikalı yetkililer Aralık’taki iklim zirvesinde hiç olmazsa parça antlaşmalardan oluşan ve daha sonraki büyük antlaşmaya temel oluşturabilecek bir paketin çıkarılabilmesini istiyorlar. Çevre örgütleri Bonn’da yapılan BM toplantısını eleştirerek, gösterilen yavaş temponun Cancun’daki zirveyi olumsuz etkileyeceğini savundular. Cancun’dan önce son olarak Ekim ayında Çin’in Tianjin şehrinde yeniden bir hazırlık toplantısı yapılacak. Greenpeace uluslararası iklim politikaları bölüm yöneticisi Martin Kaiser, Bonn’daki görüşmelerin, Cancun’da kapsamlı bir iklim antlaşmasına varılma ihtimalinin sıfır olduğunu gösterdiğini söyledi. Ancak dünya’nın ayak sürümeye dayanma gücü kalmıyor...

Greenpeace'in, BP'nin çevreyi kirleten yüzünü daha iyi yansıtacak bir logo oluşturulması için açtığı yarışma sonuçlandı. Üç ay önce başlayan yarışmada kazanan, 16.463 oyla, Fransa'dan Laurent Hunziker'in tasarladığı, petrole bulanmış bir kuşu gösteren logo oldu. Kazananın İnternet üzerinden verilen oylarla belirlendiği yarışmaya 2000'in üzerinde başvuru oldu, 25.000'in üzerinde oy verildi. Logonun tasarımcısı Laurent Hunziker, "Logodaki silueti, petrole bulanmış, panik halindeki bir kuşun etkileyici bir resminden esinlenerek yaptım. Onun yaşadığı acı, yaşanan trajik olaylardan sonra dünyamıza neler olduğunun güçlü bir göstergesi" dedi. BP, temiz enerjiye yatırım yaptığını iddia ederek yeni logosu ve sloganıyla "yeşil badana" yapıyordu. Bu logo yarışması, felaket unutulmadan BP'nin hatırlatılması ve daha çok insan tarafından bilinmesi için düzenlendi. Meksika Körfezi'nde yaşanan felaketin sorumlusu olan BP, çok riskli petrol yatırımlarına dünyanın farklı yerlerinde de devam ediyor. Kanada'da bulunan katranlı kumul alanlarında klasik petrol çıkarma yöntemlerinden kat kat daha masraflı ve enerji harcayan bir yöntem ve Angola, Libya ve Kuzey Kutbu'nda denizlerden petrol çıkarma çalışmaları bu riskli yatırımlar arasında. Deepwater Horizon felaketi şirketin petrolün ötesine geçmesi için bir uyarı olması gerekirdi. Ama BP uyarılara kulak vermiyor. Petrole bağımlı dünya iklim değişikliği ile sonumuzu hazırlıyor.

Dünya çapında 500 milyon kullanıcısı olan Facebook, ABD’nin Oregon Eyaleti’ne bağlı Prineville kentinde bir veri depolama merkezi inşa ediyor. Merkez, kullanıma açıldığında 30 megavat elektrik kullanacak ki, bu 30 bin evin elektrik ihtiyacına eşit bir miktar. Elektriğin çoğu kömürün yakılmasından elde edilecek, çünkü bölgenin elektriğini sağlayan Pacificorp şirketi bu enerjinin %58’ini Wyoming ve Utah’daki kömür santrallerinden sağlıyor. Greenpeace, Facebook’un yenilenebilir enerji yerine kömür enerjisi kullanmasına karşı Facebook’u kendi sayfalarında protesto ediyor ve bu protestoya katılan üyelerin sayısı 500.000’e ulaştı. Greenpeace, Facebook’un depolama merkezini enerjisinin çoğunu yenilenebilir enerjilerden sağlayan bir yere kurması gerektiğini veya kendi enerjisini yenilenebilir enerjiden üretmesi gerektiğini söylüyor. Dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi iletişim teknolojileri endüstrisinin giderek artan enerji iştahı, bu açlığın yenilenebilir enerji ile doyurulması gerekiyor.

Mersin'in Gülnar ilçesine bağlı Akkuyu beldesinde, 8 Ağustos tarihinde 'Nükleer Santrallere Hayır Mitingi' düzenleniyor. Mersin Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Sabahat Aslan, "Ülkemizin geleceğini, sağlığını ve bağımsızlığını tehdit edecek nükleer santrallere ve ülkemizin nükleer çöplük olmasına, Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer santral konusunda Rusya'ya tanınan imtiyazlara, Rusya'nın kurmayı planladığı Akkuyu üssüne ve Akkuyu'nun Ruslara hibe edilmesine 'Hayır' demek, enerjinin etkin ve verimli kullanılmasına, yerli, temiz, yenilenebilir enerji kaynaklarına, komşularımızla iyi ilişkilere, bölgemizde ve tüm dünyada barışa 'Evet' demek için herkesi mitingimize davet ediyoruz." dedi.
Miting Mersin Akkuyu Beldesinde 8 Ağustos Pazar günü Saat 16.00'da başlayacak.

Greenpeace, Dalian’da gerçekleştirdiği 10 günlük saha çalışması ve incelemeyi tamamladı. İnceleme sonuçlarına göre, Çin’in petrol sızıntılarına karşı hâlihazırda aldığı önleyici tedbirler yeterli değil ve ciddi sorunlara neden olabilir. Çin Hükümeti’nin acilen Çin’in petrol alt yapısına ilişkin kapsamlı bir risk değerlendirmesi yapması ve petrol sızıntılarına karşı ulusal ve bölgesel bir acil durum planı oluşturması gerekiyor. Greenpeace tarafından bölgeye çağırılan Alaskalı doğa korumacı ve petrol uzmanı Richard Steiner, yaptığı değerlendirmede, Dalian Körfezi'nde yaklaşık 60 bin ton petrol toplandığını söyledi. Bu şaşırtıcı rakam, 20.000 balıkçının çıplak ellerle ve hasırlarıyla gerçekleştirdiği bir mucize. Hükümet ise kazada sadece1500 ton petrolün sızdığı tahmininde bulunmuştu. Petrol altı gün boyunca sızmaya devam etmiş ve vanalar ancak 22 Temmuz'da kapatılmıştı. Petrole olan madde bağımlılığımız felaketlerle peşimizi bırakmayacak. Çin ve bütün dünyanın fosil yakıtlardan uzaklaşması gerekiyor.

Protestolara rağmen Endonezya’nın en büyük palmiye yağı üreticilerinden olan Sinar Mas, Greenpeace'in gözlemlerine göre yağmur ormanlarına zarar vermeye devam ediyor. Temmuz başından itibaren önemli ekolojik değere sahip olan yağmur ormanlarındaki faaliyetlerini sona erdireceğini belirten firmanın sözünde durmadığını Endonezya’nın Jakarta bölgesinde açıklayan Greenpeace, temmuz başında batı Borneo'da havadan çekilen fotoğraflarla yağmur ormanında çalışmakta olan iş makinelerini tespit etti.

Hayvan Hakları Federasyonu'nu (HAYTAP) "Havuzlardan okyanuslara... Yunuslara özgürlük" adı altında bir eylem gerçekleştirildi. Suadiye Sahilinde düzenlenen eyleme Greenpeace, Doğa Derneği, Buğday Derneği ve İstanbul Dalış Merkezleri Derneği gibi birçok dernek de katılırken Leman Sam gibi ünlü sanatçılar destek verdi. Amaçlarının tüm yunus parkları ve akvaryumlarının kapatılması olduğunu söyleyen hayvan hakları savunucusu Öykü Yağcı, bu akvaryum ve parkların hukuka, hayvan hakları kanunlarına ve aynı zamanda tüm uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu ifade etti. Yunus terapisi kisvesi ardına saklanarak bu canlılar üzerinden ticari kazanç sağlayan kuruluşların sayısı ve dolayısıyla tutsak yunusların sayısı da her geçen gün artmaktadır" denilen eylemde, doğal yaşam ortamlarına tamamıyla aykırı koşullar altında tutsak edilen yunusların sağlığını yitirdiğini ve ortalama yaşam sürelerinden çok daha kısa sürelere indiği ifade edildi. Karada, pankartlarıyla eylem yapan hayvan severlere Greenpeace de denizden botlarla destek oldu.

Karadeniz İsyandadır Platformu, 10-25 Temmuz günleri arasında yaptığı Karadeniz Yaşam Yolculuğu tanıklıklarını yaptığı basın toplantısıyla açıkladı. 15 günde 3 bin 360 km yol aşan platform üyeleri, 17 noktaya yaptıkları ziyaretler ile ilgili bilgi verdi. Açıklamada yaratılan ekolojik ve sosyolojik yıkımlara karşı Karadeniz halkının bir araya gelmesi gerektiğinin altını çizen platform üyeleri, güç birliğinin yıkımlara karşı acil bir ihtiyaç olduğunu da söyledi.

Kuşadası Ekosistemi Koruma ve Doğa Severler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü, yaptığı yazılı açıklamada, zengin bir biyoçeşitliliğe sahip olan Azap Gölü’nde, çevresindeki tarım arazilerinden ve Menderes Nehri’nden gelen kirlilikle meydana gelen balık ölümleri ve bunun sonucunda ortaya çıkan taban kirliliği ve metan gazı oluşumuyla ekosistemin bozulduğunu belirtti. Sürücü "Ölen balıkları kuşlar yiyor. Bunun sonucunda göldeki doğal dengenin en üst basamağını oluşturan kuşlar da ölmeye başladı. Kuşların ölmeye başlaması çok vahim bir durumu göstermektedir. Gölde şu anda ekosistem çökmüştür. Çevresinde yaşam devam ediyor. Ancak gölden su içen hayvanları, göl suyundan sebzelerini, tarlalarını sulayanları neler beklediği konusunda kimsenin bir fikri yok. Azap Gölü’ne acil dikkat çekiyoruz, göle bu kadar ’azap’ çektirmeyin diyoruz." dedi. Bu haberi umuyorum Çevre Bakanlığı Sulakalanları Koruma Dairesi bir ihbar olarak alır ve gerekli çalışmalara başlar.

Hindistan’da Greenpeace eylemcileri nükleer yasa tasarısını protesto etti. Parlamento Binası önünde sivil nükleer yasa tasarısını protesto eden Greenpeace'in altı eylemcisi gözaltına alındı. Eylemciler "Kârdan önce İnsan" yazılı pankartlarla birlikte radyoaktif tehlike sembollerini astılar.

Bugün sizlere Kanada’dan bildiriyorum. Bir hafta boyunca Kanada’nın Montreal şehrinden sesleneceğim ve burada katıldığım CIVICUS Dünya Sivil Toplum Birliği, Dünya Kurulu’ndan haberler iletmeye çalışacağım. Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı TÜSEV’in ve TÜMİKON – Türkiye Milletvekillerini İzleme Konseyi de tolantıya katılıyor. Toplantıda Iklim aktivizmi ve ifade özgürlükleri önemli tartışma konuları arasında.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, "Greenpeace " dergisine yazdığı makalede, çevre örgütünün çalışmalarını överek, doğal yaşam kaynaklarının, özellikle de iklimin korunmasının ortak çabaları olduğunu ifade etti. Merkel, Greenpeace'in, özellikle çevre ve doğanın korunmasına ilişkin tartışmalara düzenli bir şekilde sağladığı bilimsel katkıları takdir ettiğini yazdı. Almanya Çevre Bakanı Norbert Röttgen’de, dergiye yaptığı açıklamada, Greenpeace'in gelecekte de "rahatsızlık veren, talep eden, yaratıcı ve finansal açıdan bağımsız" bir örgüt olarak kalmasını istediğini belirtti. Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı Sigmar Gabriel de, Greenpeace'in artık günümüzde yokluğu düşünülemeyecek bir örgüt haline geldiği görüşünü dile getirdi.


EYLÜL
Petrole bulanmış 9 Greenpeace gönüllüsü, Karadeniz’deki tehlikeli petrol arama çalışmalarına dikkat çekmek ve 10/10/2010’da gerçekleşecek "İklim Değişikliğine Karşı Küresel Eyleme" çağrı yapmak için Karadeniz sahilindeydi. Geenpeace Gençlik Ekibi gönüllüleri, iklim krizinin en büyük sorumlularından petrolün üretim ve tüketimine dikkat çekmek için Kilyos sahilinde üzerlerine petrol benzeri organik bir sıvı sürerek 10/10/10’da saat 15.00’te Taksim’de düzenlenecek olan iklim yürüyüşüne çağrı yaptılar. Ellerinde “Karadeniz, Meksika Körfezi Olmasın” yazılı dövizler bulunan gençler, petrol aramalarının durdurulması için mesajlar verdi. Greenpeace sözcüsü Emel Türker “Biz, güvenli, petrole olan bağımlılığından kurtulmuş bir Türkiye’ye inanıyoruz. Oysa dev petrol şirketlerinin çevresel güvenlik için fazladan para harcamaktan kaçındıkları ortada. BP felaketi bunun bir örneğiydi. Karadeniz’de de arama yapan şirketlerden ciddi bir güvenlik önlemi beklenmiyor. Petrol bulsunlar da, sonuçları ne olursa olsun anlayışı hakim. Karadeniz’in Meksika Körfezi’nin kaderini paylaşmasını önlemek istiyoruz” dedi. Karadeniz’de devam eden petrol arama çalışmalarının bölgede sorunlara yol açacağından kaygı duyan Greenpeace Gençlik Ekibi, Enerji [D]evrimi’ne katılmak için herkesi greenpeace.org.tr sitesi üzerinden internet eylemine çağırıyor. Greenpeace, bütün dünyada eş zamanlı olarak yapılan eylemler doğrultusunda 10 Ekim 2010 Pazar günü saat 15:00’te Galatasaray Lisesi önünden başlayacak olan etkinliğe destek veriyor.

Sinop Belediyesi ile Serhan Şeşen Müzik Felsefe ve Yaşama Saygı Derneği tarafından termik santrallerin insan sağlığı ve iklim için ciddi bir risk oluşturduğuna dikkat çekmek amacıyla konser düzenlendi. Konsere Greenpeace’de destek verdi. Yaklaşık 10 bin kişinin izlediği konserde aralarında Bülent Ortaçgil, Ezginin Günlüğü, Fuat Saka ve Şevval Sam'ın da bulunduğu ünlü sanatçı ve gruplar sahneye çıktı. Düzenlenen konserde 'Hep bir ağızdan termik santrale hayır' konserinde izleyiciler, 'Sinopta termik istemiyoruz', 'Santrallere hayır', 'Nükleer santral istemiyoruz' sloganları attı. Konsere yaklaşık 10 bin kişi katıldı. Sunuculuğunu Burhan Şen'in yaptığı ve Greenpeace'in de destek verdiği konserde Gürol Ağırbaş ve Orkestrası'nın eşliğinde Aylin Aslım, Birol Topaloğlu, Bülent Ortaçgil, Ezginin Günlüğü, Fuat Saka, Gökhan Birben, Grup Gündoğarken, Moğollar, Taner Öngür- Serap Yağız, Yeni Türkü ve Şevval Sam sahneye çıktı.

?Uluslararası Meteoroloji Kurumu ve BM Çevre Programı'nın hazırladığı bir rapora göre ozon tabakası kendini onarmaya başladı. Bu konuda uluslararası görüşmelerin sonuca vardırılmasındaki başarısı nedeniyle Greenpeace kampanyacısı Janos Mate ödül aldı. Ozon tabakası stratosferin üst kısmında bulunuyor ve güneşten gelen ultraviyole ışınlarının insan ve doğa üzerindeki zararlarını önlüyor. Ne yazık ki ozon tabakasının Antarktika kıtası üzerindeki kalınlığı bir milimetreye kadar düşmüşü. Bunun nedeni buzdolabı, klima, deodorant benzeri malzemelerde kullanılan kloroflorokarbon gazlarıydı. Fakat uluslararası bir antlaşma olan Montreal protokolü ile bu gazların kontrol edilmesi sonucu ozon tabakasındaki incelmenin önümüzdeki 30 yıl içinde eski boyutuna dönmesi olasılığının yüksek olduğunu açıkladı. Küresel iklim değişikliğine neden olan sera gazları için de dünya ülkelerinin aynı kararlılığı göstermesi gerekiyor.

350 sayısı size ne söylüyor? Gezegenin içinde bulunduğu tehlikenin farkında olanlar için “350” sayısının hayati bir önemi var. Aralık 2007’de NASA’dan Jim Hansen ve ekibi küresel ısınmayla ilgili yaptıkları çalışmada, atmosferdeki karbondioksit oranı için kritik sınırın 350 ppm olduğunu tespit etti. Şu anda gezegen tarihinde ilk kez 392 ppm’deyiz ve tehlike sınırının üzerindeyiz. Artık dünyadaki tüm ülkelerin ve insanların, karbondioksit salımlarını çok acil azaltması gerekiyor. Bu gerçeğin farkında olan kişilerden oluşan 350 hareketi, geçtiğimiz yıl 121 ülkede ve 4 bin 800 kentte yapılan etkinliklerle, dünya üzerindeki eş zamanlı en geniş katılımlı organizasyonu gerçekleştirmiş ve iklim değişikliğinin durdurulması gerektiğine dikkat çekmişti. Bu yıl ise beklenen tarih, 10.10.2010. 12 gün sonra tüm dünyada 171 ülke aynı gün yine 4000 in üzerinde etkinlik düzenleyecek. Bu ülkelerden biri olan Türkiye’de de pek çok grubun katılacağı etkinlikler düzenlenecek. Bu gruplardan biri olan Perşembe Akşamı Bisikletçileri (PAB), ‘10 Kent 350 Bisiklet’ organizasyonu ile 350 hareketine bisikletleriyle destek verecek. Şu ana kadar Ankara, Yalova, Eskişehir, Antalya, Bursa, İzmir, Adana ve Trabzon’da PAB Grupları, kendi kentlerinde yapacakları etkinliklerle harekete katılacaklarını açıkladı. Hareketin ülkemizdeki ayağı ile ilgili internet üzerinden detaylı bilgi alınabilecek web adresi ise, www.350hemensimdi.org

İstanbul’un geleceğini ilgilendiren çok önemli bir başka eylem günü ise çok daha yakın zamanda sadece 5 gün sonra www.2milyonistanbullu.com, adresinde bütün detaylar bulunabiliyor ama biz kısaca özetleyelim. 2 milyon İstanbullu hareketi, 2 milyon ağaç için 2 Ekim'de saat 20.00'de ellerinde mumlarla, herkesi kendilerine en yakın sahile bekliyor. Sahilde mumlarla 1 saat bekleyecek İstanbullular böylece, 3’üncü köprüye hayır diyecek. Bulutsuzluk Özlemi’nin solisti Nejat Yavaşoğulları ve tiyatrocu Tuncel Kurtiz’de internette dönen videolarıyla 2 Ekim’de İstanbul sahillerinde mum yakacak 2 milyon İstanbullu arasında olacaklarını belirtiyor. 3’üncü köprü projesi kapsamında İstanbul'da kesilen ve kesilecek toplam ağaç sayısının 2,5 milyonun üzerinde olduğu ve kesilmeyi bekleyen ağaç sayısının da 1,6 milyon olacağı belirtiliyor. Mimarların, mühendislerin, şehir planlamacılarının, ulaşım uzmanlarının ve diğer bilim insanlarının "hiçbir şey için çözüm değil" dediği, şehir trafiğini arttıracağına dair istatistikler sunulan 3’üncü köprü projesi için ısrar sürüyor. Greenpeace’in de desteklediği 2 Ekim eylemi için buluşma noktaları ise Beşiktaş Sahili – Bahçeşehir Üniversitesi önü, Ortaköy Meydanı, Kadıköy Haldun Taner Sahnesi önü, Moda İskelesi, Caddebostan Sahili, Bostancı İskelesi, Galata Köprüsü, Beykoz İskelesi, Garipce Sahili, Poyrazköy Sahili, Bakırköy İDO İskelesi Yanı, Fındıklı Parkı, Arnavutköy Parkı, Bebek Parkı, Rumelihisarı İskelesi, Emirgan İskelesi, İstinye İDO İskelesi, Sarıyer Sahili, Hacı Osman Bayırı Başlangıcı, Salacak Basamakları ve Kartal İDO İskelesi olarak duyuruluyor. Ayrıntılı bilgi için www.2milyonistanbullu.com, iki rakamla.

Sığacık, Orkinos Çiftliğine hayır diyecek. Sığacık Körfezi’nde kurulması planlanan orkinos yetiştirme tesisini protesto etmek için vatandaşlar, 25-26 Eylül tarihleri arasında Seferihisar Sığacık’ta olacak. Eylemin ardından Türkiye’nin Cittaslow (Sakin şehir) Birliği üyesi ilk kenti olan Seferihisar’da, yine ülkenin ilk ‘Cittaslow Festivali’ gerçekleştirilecek. Sığacık Körfezi’ne kurulacak orkinos çiftliğinin körfezdeki ekolojik yaşamın ve çeşitliliğin uzun vadede yok olmasına neden olacağını belirten Seferihisar Belediyesi Strateji Geliştirme Müdürlüğü’nden Biyolog Aslı Menekşe Odabaş, Cittaslow Festivali öncesinde yapılacak eylemle balık çiftliklerine hayır mesajını verileceğini söyledi. Eylemin 25 Eylül 2010 Cumartesi saat 11.00’de Sığacık Balıkçı Barınağından kalkacak teknelerle gerçekleştirileceğini aktaran Odabaş, bunun yanı sıra Sürdürülebilir Yaşam Kollektifi'nin de desteğiyle sürdürülebilir yaşam temalı film gösterimleri yapılacağını belirtti. Eylem sonrasındaki festival ise Sakin Şehir felsefesinin yaygınlaştırılmasına yönelik gelenekselleştirilmesi hedeflenen bir kültür sanat faaliyeti olarak niteleniyor. Seferihisar’da balık çiftliklerinin kurulması kararına karşı 21 Ağustos’ta Leman Dergisi Bisiklet Topluluğu Seferihisar’da sessiz eylem yapmış, Cihan Ünal, Çağan Irmak ve Ali Özgentürk de eyleme katılmıştı. Aynı tarihlerde gazeteci Can Dündar konuyu köşesinde işlemiş, Leman çizerlerinden Tuncay Akgün de, köşesi Bezgin Bekir’de ‘Seferihisarıma dokunma’ temalı karikatürü ile ‘sakin şehir’e destek vermişti.

Rize İdare Mahkemesi, Rize ve Artvin'de yapımı planlanan üç hidroelektrik santralinden (HES) ikisi hakkında “ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) olumlu”, biri hakkında da “ÇED gerekli değildir” kararlarını iptal etti. Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü Ömer Şan, yaptığı yazılı açıklamada, Rize İdare Mahkemesinin Rize'nin Çayeli ilçesi Senoz Vadisi üzerinde yapımı planlanan 34,8 megavat gücündeki Kayalar HES projesi için “ÇED gerekli değildir” kararı ile Fındıklı ilçesi Çağlayan Vadisi üzerinde yapımı planlanan 40 megavat kurulu gücündeki Paşalar HES ve Artvin'in Şavşat ilçesi Papart Vadisinde yapımı planlanan Cüneyt 1-2-3-4 HES projelerindeki “ÇED olumlu” kararları için iptal kararı verdiğini belirtti. Rize İdare Mahkemesinin gerekçeli kararlarında HES projelerinin yapıldıkları alanlara kontrolsüz ve geri dönüşümü olmayan zararlar verdiği, bu durumun aynı zamanda insan yaşamı ile diğer projeleri olumsuz etkilediğine işaret ediliyor.

Chevron’a Karadeniz’de petrol felaketi lisansı. Greenpeace Akdeniz Kampanyalar Yöneticisi Hilal Atıcı, Greenpeace Akdeniz'in, Amerikan petrol şirketi Chevron'a Karadeniz'de petrol arama ve çıkarma lisansı verilmesine kaygıyla yaklaştığını belirtti. Atıcı, yaptığı yazılı açıklamada, Karadeniz'in, petrol arama çalışmaları nedeniyle giderek Meksika Körfezi'ne benzer bir kadere sürüklendiğini ileri sürerek, Karadeniz'deki aramaların Meksika Körfezi'ne oranla üç kat daha derinde gerçekleştirildiğini kaydetti. Greenpeace, hükümetin, petrol üretimi yerine, tüketimini azaltmaya yönelik vizyon ve stratejileri, politikalarının odağı yapması gerektiğini söylüyor.

Meksika Körfezi'nde, Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en büyük deniz kirliliğine yol açan BP petrol kuyusunun tamamen kapatıldığı bildirildi. Denizin yaklaşık 4 km altındaki kuyuyu kapatmak için çimento pompalanmıştı. Çimentonun kuruduğu ve yapılan basınç testiyle çimentolamanın işe yaradığının anlaşıldığı belirtildi. Deepwater Horizon petrol platformu, 20 Nisandaki bir patlamayla batmış, 11 çalışan yaşamını yitirmişti. O günden sonra Meksika Körfezi'ne 4 milyon varilden fazla ham petrol akmıştı. Petrol şirketi British Petroleum (BP), açıklamasında, olaydan zarar görenlere ödenecek tazminat için oluşturulan 20 milyar dolarlık Tazminat Fonu'nun 19 bin kişiye 240 milyon dolar ödeme yaptığını bildirdi. Peki buradaki deniz canlılarına ve ekosisteme verilen zarara ne olacak? Bu nasıl telafi edilecek? Bölgede araştırmalarını sürdürüren Greenpeace’in Arctic Sunrise Gemisi sürekli besin zincirinde petrolün önemli etkilerini buluyor. Bağımsız araştırma sonuçları yakında açıklanacak.

Allianoi antik kentinin üzerinin kumla kapatılması çalışmalarını protesto etmek amacıyla kendilerini antik kentte vince zincirleyen Doğa Derneği üyesi 6 kişi, jandarma tarafından gözaltına alındı. Antik kentte geniş güvenlik önlemi alan jandarma, aralarında Doğa Derneği Başkanı Güven Eken'in de bulunduğu 6 kişinin zincirlerini keserek, gözaltına aldı. Güven Eken, Allianoi Antik Kenti'nde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararına uyulmadığını belirterek, ''Antik kentin üzeri, kurul kararının dışında çimentoyla kapatılıyor. Fiili olarak bir ören yerine bunu yapamazsınız. Bu kurul kararına da aykırı. Karara göre çalışmalar sırasında 4 bilim adamının gözetmen olarak bulunması lazım ama böyle bir uygulama da yok. Burası inşaat şantiyesi gibi. Kurul kararına riayet edilmesi lazım, riayet edilmiyorsa bu şantiyenin mühürlenmesi gerek. Burada kültür katliamı ve yasa ihlali yapılıyor. İşlenen fiili suçu belgelemek için eylem yaptık. Gönül isterdi ki devam edebilelim ama jandarma zincirlerimizi keserek bizi çıkardı.'' dedi.

Yenilenebilir enerji teknolojisi hızla revaçta olmaya başladı... Bu hiç de şaşırtıcı değil. Yenilenebilir enerjiyle güçlenmiş daha verimli bir ekonomiye doğru hızlı geçiş, küresel ısınmayı durdururken doğayı koruyan yeşil işler de yaratabilir. Fakat bu geçişi ne kadar hızlı yapabiliriz? Bu soru Greenpeace ve dünyanın en büyük yenilenebilir enerji derneği olan Avrupa Yenilenebilir Enerji Konseyi'nin sorduğu önemli bir soru. Sorunun yanıtı ise geçtiğimiz Haziran ayında çıkan ve 5 yıl süren bir çalışmanın sonucu olan Energy [R]evolution yani Enerji [D]evrimi raporunda. Aynı çalışmanın ulusal ayağı olan ve Greenpeace Kanada'nın çıkardığı Enerji [D]evrimi’nin ikinci baskısıysa tam da Kanada ulusal enerji stratejisi tartışmaları sırasında yayınladı. Rapora göre birincil enerji talebinin yarıya inmesi, bu enerjinin dörtte üçünün 2010 yılı itibarıyla yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi ve sera gazları emisyonunun yüzde 95'inin azaltılması gerekiyor. Yapılması gerekenler ve mümkün olanlar ise hükümetin politikası ile açık şekilde çelişiyor. Avrupa Yenilenebilir Enerji Konseyi Genel Sekreteri Christine Lins, Kanada'nın çok geniş yenilenebilir enerji potansiyeline sahip olduğunu ve bu potansiyelin pahalı ve sürdürülemez fosil yakıtlar ve nükleer yerine kolayca konabileceğini belirtti. Yenilenebilir endüstrinin Enerji [D]evrimi’ni gerçekleştirebilecek, gereksinim duyulan kapasiteye sahip olduğunu, teknik hiçbir engel olmadığını, küresel enerji sektörünü yeniden oluşturmanın önündeki tek engelin ise politik olduğunu belirtti. Aynı politik engeller Türkiye’nin de hala başında...

Türkiye'de kurulmak istenen termik santrallere tepki için 26 Eylül'de Bülent Ortaçgil, Şevval Sam, Fuat Saka ile Ezginin Günlüğü, Moğollar ve Grup Gündoğarken gibi müzik gruplarının sahne alacağı bir konser verilecek. Sinop Belediyesi ile Serhan Şeşen Müzik Felsefe ve Yaşama Saygı Derneği tarafından termik santrallerin insan sağlığı ve iklim için ciddi bir risk oluşturduğuna dikkat çekmek ve Türkiye’de faaliyet gösteren 15 adet termik santrale ek olarak 3’ü Sinop ve çevresinde olmak üzere 47 adet kurulması gündemde olan yeni termik santrallere tepki göstermek için konser gerçekleştirilecek. Konserde sanatçılar 26 Eylül Pazar günü Uğur Mumcu Meydanı’nda "Hep bir ağızdan" Sinop’tan "Termik santrale hayır" diyecek. Greenpeace’in de destek verdiği konser ücretsiz ve halka açık. Herkes davetli... Sanatçılar Türkiye’nin geleceğine burnunu sokmaya kararlı görünüyor... peki Politikacılar ne yapıyor?

Sığacık Akkum Sahili’nde düzenlenecek Starboard Windsurf Funboard Türkiye Şampiyonası için İzmir’in Seferihisar ilçesine gelen milli sörfçü Çağla Kubat, Sığacık Körfezi’nde orkinos çiftliği yerine su sporları merkezi kurulması gerektiğine işaret etti. Greenpeace'in Sığacık Körfezi’nin ‘deniz rezervi alanı’ olarak acilen koruma altına alınarak, orkinos çiftliği ya da herhangi başka bir çiftlik kurulmaması taleplerini destekler şekilde, dünyada denizlerin su sporlarına uygun hale getirilmeye çalışıldığını anlatan Kubat "Bizse elimizde olanların değerini bilemiyoruz. Burası orkinos çiftliği için değil, su sporları için uygun. Hiçbir sporcu gelip, pislenmiş bir denizde spor yapmak istemez. Burada orkinos çiftliği kurulacağına, su sporları merkezlerinin yapılması uygun olur." dedi.

Yılda 200 günü güneşli geçen Türkiye, güneş enerjisi kapasitesinin binde 1'inden bile faydalanamıyor. Enerjide dışa bağımlılığı yüzde 72 olan Türkiye’nin yıllık enerji ihtiyacı 200 TWh (Teravat saat). Nükleer enerji için yasaları ardı ardına çıkartırken ve tarihi güzellikler barajlar altında kalırken, Yenilenebilir Enerji Kanunu’ndaki değişiklikler ise bir türlü meclis gündemine giremedi. Türkiye’de güneş enerjisinin kurulu gücü 4 megavatı geçmiyor ve halen bir tane bile güneş enerjisi santrali yok. Oysa ülkemizin yıllık güneş enerjisi potansiyeli 500 TWh, rüzgâr enerjisi potansiyeli ise 450 TWh. Bu alanlara yatırım yapılmasıyla Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı sona erer, ancak böyle bir hedef bile konmuş değil. Güneş Enerjisi Sanayicileri ve Derneği (GENSED) Yönetim Kurulu Başkanı Levent Gülbahar, Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyelini iyi kullanmadığını söyleyerek Almanya’yı örnek gösteriyor. Güneş enerjisi kullanımında dünyada ilk sırada yer alan Almanya, güneşlenme süresi olarak Türkiye’nin yarısı kadar potansiyele sahip. Oysa 9 bin 380 Mw’lık kurulu güneş enerjisi gücüne, 2010’un ilk üç ayında 3 bin 400 Mw daha eklediler. Yılda 2 bin 738 saatlik potansiyele sahip Türkiye ise ‘güneşin ülkesi, ama gölgede çalışıyor’. Yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeli Türkiye kadar yüksek olan bir ülkenin hâlâ fosil yakıtlarda ve nükleerde ısrar etmesine bir anlam veremediğini vurgulayan Gülbahar, “Bu bir kültür eksikliğinin ve en önemlisi dünyamızın, çevremizin ve çocuklarımızın geleceğinin düşünülmediğinin en güzel göstergesi” dedi.

Balina avcılığı yolsuzluğunu ortaya çıkarmak için eylem yapan iki Greenpeace eylemcisi, 3 yıl ertelenen, 1 yıl hapis cezası aldı. Mahkeme kararının haksızlığına vurgu yapmak için Greenpeace eylemcileri Türkiye’de Japonya Büyükelçiliği önünde “aktivizm suç değildir” pankartları ile eylem yaptı. Greenpeace, Japonya'nın Güney Okyanusu'nda sürdürdüğü balina avcılığı programındaki büyük yolsuzluğu ortaya çıkaran iki Greenpeace eylemcisine verilen, ağır ve adil olmayan kararı kınadı. Hapis cezası alan Toru Suzuki ve Junichi Sato’nun fotoğraflarını taşıyan eylemciler, büyükelçiliğin kapısına üzerinde adaletin terazisinin olduğu siyah kumaşlar astılar. Greenpeace Akdeniz Denizler Kampanyası sorumlusu Banu Dökmecibaşı, “Bu karar kamu yararına yapılan bireysel barışçıl eylem yapma hakkının ihlalidir” dedi. Sato ve Suzuki, “Biz hükümetin balina avcılığı programı gerçeğini ortaya çıkardığımız için ceza alırken, kamu parasını amacı dışında harcayanlar özgürce dolaşıyor” dedi.

Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Petrol Sanayi Derneği (PETDER) ve Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü, toplanan her atık motor yağı varili için bir fidan dikilmesini öngören protokol imzaladı. Çevre ve Orman Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, protokol çerçevesinde, atık motor yağlarının toplanması konusunda yetkilendirilmiş kuruluş olan PETDER, topladığı her bir varil (200 litre) için bir fidan dikilmesini finanse edecek. "Bir Varil Bir Ağaç Projesi" ile iki yılda 30 bin fidan dikilmesi, beş yılda da toplam 25 bin metrekare alanın ağaçlandırılması hedefleniyor. Atık yağların doğaya bırakılmasıyla, su içinde yağ ile beslenen mikroorganizmalar oluşurken, bu mikroorganizmaları yiyen balıklar ve diğer canlılar yoluyla kanserojen maddeler insana ulaşıyor. Atık yağ içindeki ağır metaller bitkiler tarafından absorbe edilerek besin zinciriyle insanlara geçiyor. Atık yağların yakılması halinde ise içindeki kanserojen maddeler havaya karışıyor. Daha iyisi endüstriyel sistemlerimizi toksik atıklardan arındırmak, fidan dikmek güzel ama çözüm değil.

Japon haber ajansı Kyodo’da yayımlanan bir araştırma, ülkede toplam 29 bin okul kantininden 5 bininin, Nisan 2009 - Mart 2010 tarihleri arasında öğrencilere balina eti verdiğini ortaya çıkardı. Araştırmaya göre, 60’lı ve 70’li yıllarda okul kantinlerinde yoğun olarak tüketilen balina eti, arz ve talebin azalmasıyla ve balina avcılığına getirilen uluslararası moratoryum sonucu yemek listelerinden çıkarılmıştı. Kyodo, Japonya’nın balina avını artırdığı bir dönemde, balina etinin yeniden okul kantinlerinde öğrencilere verildigini duyurdu. Uluslararası moratoryum sadece ticari amaçlı balina avını yasaklıyor. Japonya’nın, balinaları avlamak için bilimsel nedenler öne sürdüğü, bu çerçevede bir araştırma enstitüsünün balina avını yönettiği ve avlanan balinanın etini belediyeler yoluyla okul kantinlerine pazar fiyatının üçte birine sattığı belirtildi. Haberde, balina etinin okul kantinlerinin yanı sıra balıkçılara ve restoranlara da satıldığı kaydedildi. Bu arada 2008 yılında balina eti yolsuzluğunu ortaya çıkaran iki Greenpeace eylemcisi tutuklanmış ve haksız yere hapse atılmıştı. Süren dava'nin sonucunda Japon hükümetinin yaptığı balina avcılığını koruyan politik bir kararla, eylemcilere 3 yıl ertelenmiş 1 yıl hapis cezası verildi. Greenpeace eylemcileri Junichi ve Toru Japonya’daki bir balina eti yolsuzluk skandalını ortaya çıkarmış ve balinaların bilimsel amaçlı avlandığı savını çürütmüştü. Aktivism suç değildir diyor, bu politik kararı kınıyorum. Eylemcilere madalya verilmesi gerekirken suçlu bulmak Japon hukuk sisteminin ciddi bir reforma ihtiyaç duyduğunun göstergesi.

Her ne kadar et yenmesini, hele de fast food'u onaylamasam da Burger King'den olumlu bir haber. Fast food zinciri yağmur ormanlarını yok ettiği suçlamasıyla Endonezyalı Sinar Mas şirkettinden palm yağı alımını durdurdu. Sinar Mar şirketlerini, orangutanlar ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan diğer türlerin yaşam yeri yağmur ormanlarını yok etmekle suçlayan Greenpeace, Burger King’in kararını doğru buldu. Greenpeace kampanyacısı Bustar Maitar, Cargill, Pizza Hut ve Dunkin’ Donuts gibi diğer büyük şirketlere Burger King’in yolundan gitmesi çağrısında bulundu. Unilever, Nestle ve Kraft Foods daha önce Sinar Mas ile ilişkisini kesmişti.

Greenpeace eylemcileri, 48 saat boyunca Grönland'ın dondurucu sularının 15 metre üzerinde gerçekleştirdikleri eylemlerini sonlandırdılar. Grönland Güvenlik güçleri 4 eylemciyi gözaltına aldı. Kuzey Buz Denizi'nin ortasındaki petrol çıkarma platformundaki eylemin amacı, enerji şirketlerini Kuzey Kutbu'ndan uzak tutmak ve İngiliz petrol şirketi Cairn Enerji'nin bölgede petrol aramayı durdurup eve dönmesini sağlamaktı. Binlerce kişi, internet üzerinden dünyanın bir ucundaki bu 4 eylemciye destek veriyor. Siz de www.greenpeace.org.tr adresinden eylemcilere Enerji Devrimi İmza kampanyasına katılarak destek olabilirsiniz. Eylemciler Danimarka donanması, deniz komandoları ve Grönland Hükümeti'nin baskılarına rağmen 2 gün platformda kaldılar ve petrol arama çalışmalarını durdurdular. Greenpeace Esperanza gemisinin Kuzey Buz Denizi'nde ve petrole karşı mücadeleye devam edeceğini belirtiyor, bakalım bundan sonraki durak neresi?

Endüstriyel balık avcılığı için avlanma sezonu bu hafta başladı. Sağlıklı bir deniz yaşamı ve zengin balık stokları, ancak sürdürülebillir balıkçılık anlayışıyla mümkün. Greenpeace, yarın da denizlerimizde balık istiyorsak, bugün hemen deniz rezervleri oluşturulmasının ve güçlü bir balıkçılık yönetiminin aciliyetine dikkat çekiyor. 2010 av sezonu için 15 Nisan'da av yasağı başlatıldı ama bir yandan da gırgır ve trol teknelerine uluslararası sularda 15 Haziran'a dek avlanmasına izin verildi. Yani av yasağı süresi fazla kısaltıldı, hem yumurtlama dönemindeki ve hem de henüz yavru balıkların avlanılmasına neden oldu. Stokların iyileşebilmesi ve Türkiye'deki balıkçılığın geleceği için yerine getirilmesi gereken şartlar: Av yasağı döneminin doğru belirlenmesi, gerçek anlamda denetlenmesi, aşırı ve yanlış avlanmanın önlenmesi, pazarda yavru balık satışının önüne geçilmesi ve mutlaka geleneksel kıyı balıkçılığının öncelikle teşvik edilmesi. Greenpeace, dünya denizlerindeki tahribatın durması ve orkinos gibi nesli tehlike altındaki balık türlerinin korunması için, tüm tahrip edici faaliyetlere kapatılmış ve tam koruma altında bir deniz rezervleri ağının oluşturulması için çağrıda bulunuyor.

Greenpeace, Mısır'ın ikinci büyük kenti İskenderiye'nin batısında bulunan El Dabaa'da nükleer santral kurma kararını kınadığını açıkladı… Ortadoğu ülkelerinin kirli, pahalı ve tehlikeli enerji sistemine geçmesi tüm bölge için büyük bir tehdit oluşturacak. Nükleer enerji, yenilenebilir enerjilerin gelişmesi ve iklimin korunmasının önünde de bir engel teşkil ediyor. İklim değişikliği ile mücadele edebilmek için, hükümetlerin yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik etmesi gerekiyor. Greenpeace her tür nükleer enerji neslinin, başka bir Çernobil yaratabilecek ölümcül bir karar olduğunu savunuyor. Bilindiği gibi Çernobil felaketi milyonlarca insanı etkiledi ve hala gözle görülür şekilde etkileri devam ediyor. Mısır halkı daha iyi bir enerji çözümünü hak ediyor. Mısır gibi güneş potansiyeli açısından zengin ülkeler, sürdürülebilir ve temiz enerji sistemleri inşa edebilir üstelik hem daha karlı hem de bağımsızlık sağlıyor. Greenpeace tüm dünyada Enerji [D]evrimi raporu ile, nükleer teknolojiye gereksinim duymadan ve karbon salımlarının düşürülebildiği küresel bir sürdürülebilir bir enerji modeli öneriyor.

"Enerji devlerinin gözü Kuzey Buz Denizi'nde" diyen Greenpeace eylemcileri, bu kez dondurucu sularda petrole dur dedi. Danimarka'ya bağlı yarı özerk bir bölge olan ve büyük bir bölümü Kuzey Kutup dairesi içerisinde kalan Grönland'da petrol ve doğalgaz çıkarılması çalışmalarına karşı Greenpeace. Esperanza yani Umut gemisinden yola çıkan Çevre örgütü Greenpeace'in 4 üyesi, Grönland'ın dondurucu sularında Danimarka donanmasının güvenlik önlemlerini atlatarak, botlarla Cairn şirketine ait petrol kuyusuna yanaştı ve petrol arama platformuna tırmandı. Tırmanışçılar, tentelere yerleşti ve birkaç gün asılı kalabilecek kadar malzemeye sahip. Konuyla ilgili yapılan açıklamada, "Eğer kısa bir süreliğine de olsa petrol çıkarma işlemini durdurabilirlerse, işletmeci şirket olan Cairn Enerji'nin petrol çıkarma işlemi hava koşullarının sertleşmesi nedeniyle gelecek yıla sarkacak" denildi.
Kuzey Kutbu denizinde dondurucu soğukta on beş metre aşağıya sarkmış eylemcilerden ABD vatandaşı Sim McKenna, "Enerji şirketlerini Kuzey Kutbu'ndan uzak tutmalıyız ve petrole olan bağımlılığımızdan kurtulmalıyız. Meksika Körfezi'nde yaşanan BP petrol felaketi bize artık petrolün ötesine geçmemiz gerektiğini gösterdi.” dedi.

İtalyan mahkemesi, bir çiftçiye yasadışı olarak Genetiği Değiştirilmiş bir mısır türünü yetiştirmesi nedeniyle 25.000 Avro ceza keserek ürünlerini imha etmesini emretti. Fakat çiftçi kararı temyize götüreceğini bildirdi. Italya’da, GDO’lu ürünlerin yetiştirilmesi yasaklanmış durumda. Ülkede halk GDO’lu ürünlere, sağlıklı olmadığı gerekçesiyle güçlü bir şekilde karşı çıkıyor. Bir savcı, ülkenin kuzey doğusunda Pordenone kasabasında Monsanto’nun MON 810 kodlu mısırının yetiştirildiğini ve yakın toprakların da Avrupa Birliği yasal sınırlarında olmasına rağmen GDO’lu ürün ile kirlendiğini bilimsel inceleme sonrasında belirlemişti. Buna rağmen Avrupa Birliği’nin birçok büyük devleti, Avrupa Birliği üyesi devletlerin her birinin kendi topraklarında GDO’lu üretim yapıp yapamayacaklarına kendilerinin karar vermesi konusundaki muhalefetlerini yineledi. Greenpeace aktivistleri Pordedone bölgesinde ekilen Genetiği Değiştirilmiş mısırların yasaları ihlal ettiğini ve bunu cezasının da 3 yıla kadar hapis veya 51,700 Avro’ya kadar para cezası olduğunu söyleyerek ‘Sonunda Friuli’ye adalet geldi’ dediler ve memnuniyetlerini belirttiler. Türkiye’de ise girişine izin verilecek GDO’lu ürünlere, yapılan yeni düzenleme ile Çevre Bakanlığı’na bağlı bir kurul karar verecek. Çevre Bakanlığı’nın çevre açısından yaptıkları ve söylemleri düşünülünce bu kurulun tamamen bağımsız olması ve özellikle de temknlilik prensibi açısından sadece muhalifleri içermesi gerektiğini düşünüyorum, dahası Italya örneğinde olduğu gibi tamamen yasaklamanın dahi kaçakları önlemediğini düşünürsek, ülkeye hiçbir GDO’lu ürün veya tohum girmemeli. Ülkeye giren onca ton GDO’lu mısırdan ekilen ve sofralarımıza gelen oldu mu acaba?

Greenpeace iklim kampanyacısı Yang Ailun, Çin'in kömürle çalışan santrallerinin Olimpik havuz büyüklüğünde bir alanı her iki buçuk dakikada bir dolduracak miktarda toksik kül ürettiğini açıkladı. Dünyanın en büyük kömür kullanıcısı olan Çin'de kömürle çalışan 1400 adet elektrik santralı her yıl en az 375 milyon ton kül üretiyor. Bu Çin'in halihazırda sınırlı olan toprak ve su kaynaklarını ciddi anlamda tüketirken halk sağlığına ve çevreye de zarar veriyor. Greenpeace yetkilileri aynı zamanda bir çok enerji santralinin kömür külü atıkları konusunda kanunlara uymadığını ve araştırmaları sonucunda ülkedeki 14 santralın atıklarının köylere ve yaşam alanlarına çok yakın alanlara bırakıldığını tespit ettiklerini belirttiler. Bunun yanında, atık noktalarından toplanan bitkiler üzerinde civa, arsenik ve kurşunun da dahil olduğu 20 farklı çeşit zararlı maddeye rastlandı. Rüzgarın savurmasıyla veya suya karışma sonucunda ortaya çıkan kirlilik hem yakınlarındaki köyleri doğrudan etkiliyor hem de gıda zincirine katılarak önemli bir tehdit oluşturuyor. Greenpeace'in raporuna göre kömür külü güçlü rüzgarlarda 150.000 kilometrekarelik bir alana yayılabilir. Yang, “Kömürün külü kömürün çevreye verdiği korkunç zararın sadece bir parçası. Kömürün çevreye, topluma ve sağlığımıza verdiği ölümcül darbeyi sona erdirmek ancak yenilenebilir enerji yönünde gelişmelere katkı vermek ve enerji verimliliği konusuna ağırlık vermekle gerçekleşebilir” dedi

Greenpeace ve yerel halk, Almanya’daki “Krümmel” nükleer santralı yönetimini dava etti. Greenpeace nükleer uzmanı Tobias Rield’e göre Krümmel “Almanya’nın en tehlikeli santralı.” Greenpeace, santralın uçak kazalarına karşı korunmadığını ve bir kaza halinde bunun çok büyük bir nükleer kazaya sebep olacağını söylüyor. Greenpeace’ın kaygılarını yerel halk da aynı şekilde paylaşıyor. Olası uçak kazalarına karşı korunmasız olmaları nedeniyle beş faklı nükleer reaktör için daha işletme lisansı iptali istenmiş durumda.

Bu arada Greenpeace’ın araştırma gemisi “'Arctic Sunrise”, BP petrol platformundaki patlama sonrasında Meksika Körfezi’nde. Tespitlere göre yayılan petrol nedeniyle Körfez’deki planktonlarda ve mavi yengeç larvalarında dikkate değer genetik değişimler var. Arctic Sunrise’dan Steve Sawyer, “Eğer politikacılar, petrolün yol açtığı zararlar karşısında ya Meksika Körfezi gibi felaketlere suç ortağı olacaklar ya da gerçek alternatifleri desteklemek konusunda ciddiyetlerini göstererek çözüme ortak olacaklar dedi.

Greenpeace, Merkel’in Almanya’da bulunan nükleer santrallerin çalışma sürelerini 8-14 yıl arasında uzatma açıklamasını kınıyor. Greenpeace “Bütün nükleer reaktörler tehlikelidir ve eskidikçe hali hazırda olduklarından daha tehlikeli hale gelirler. Almanya Başbakanı Merkel, Almanya’daki reaktörlerin operasyonlarını uzatarak büyük bir hata yapıyor. Bu, Alman halkının geleceğini tehlikeye atan ekonomik ve ekolojik bir çılgınlık” dedi. Almanya 2001’de aşamalı olarak nükleerden vazgeçme kararı verdiğinde, yenilenebilir enerjileri destekleyen bir dünya lideri konumuna gelmişti. Eskiyen mevcut santralleri kapatmama kararı, yeşil enerjide bugüne dek çeyrek milyon yeni iş alanı yaratan Almanya’yı liderlik konumundan düşürecek.

İngiltere’de Londra’daki dünyanın en işlek havaalanlarından Heathrow’un genişletilmesi yine gündemde. İşçi Partisi başkanlığının güçlü adayı David Miliband, Heathrow’a üçüncü pist fikrini tekrar gündeme getirdi. Kendisine yakın kaynaklara göre, Miliband pistin Londra ekonomisini ve iş dünyasını olumlu etkileyeceğine inanıyor ve iklim değişikliklerinin sonuçları dikkate alınarak yapılması gerektiğini düşünüyor. Rakibi ise piste karşı çıkıyor. İş çevreleri ve ticaret odaları, iş olanaklarını ve genel ticaret hacmini arttıracağını iddia ederek güney doğunun hava kapasitesinin arttırılması için uzun süredir lobi yapıyor. Bununla birlikte Greenpeace ulaştırma kampanya sorumlusu, Vicky Wyatt şöyle diyor: “Üçüncü pist konusu, tıpkı Irak savaşı gibi, İşçi Partisi’nin 13 yıllık iktidarının tutarlı olmayan savlarına ve insanların güvenini nasıl kaybettiklerine iyi bir somut örnektir ve başarısız politikalarının sembollerinden biridir”. Hava taşımacılığının iklim değişikliklerine doğrudan etkisi olduğuna dikkat çeken Greenpeace, bu konunun yine gündemde olduğu 2007 yılında da havaalanının genişletilmesine karşı çıkmış ve başarılı olmuştu.

Kullanılmış bitkisel atık yağlar evsel atık su kirliliğinin %25’ini oluşturuyor. Arıtılmayan atık suların içindeki bitkisel ve hayvansal atık yağlar; denizlere, göllere ve akarsulara döküldüğü zaman o suyun kirlenmesi ve sudaki oksijenin azalması sonucu; ortamdaki, başta balıklar olmak üzere diğer canlılar üzerinde büyük tahribata yol açıyor. Atık yağların doğaya verdiği zararı önlemek hatta bunu bir avantaja dönüştürmek mümkün. Gönüllü olarak atık yağları toplayan Petrol Sanayicileri Derneği (PETDER), 86 gönüllü kuruluşla birlikte bugüne kadar yaklaşık 80 bin ton atık yağ topladı. Toplanan yağlarla 380 bin kişilik nüfusun bir yıllık elektrik enerjisi ihtiyacına karşılık gelen 875 milyon kilovat saat elektrik üretildi. Bu rakam Edirne'nin bir yıllık elektrik tüketimine denk geliyor. Bu proje sayesinde toplanan atık yağlar elektriğe dönüştürülürken, yaklaşık 64 milyar metreküp suyun da atık yağlarla kirletilmesinin önüne geçildi. PETDER Genel Sekreteri Erol Metin, Türkiye'deki atık yağların sadece yüzde 12'sini toplayabildiklerini, hâlâ 200 bin ton akaryakıtın yasadışı ticarete konu olduğunu bilgisini de ekledi.

Greenpeace Uluslararası Genel Direktörü Kumi Naidoo, Türkiye’nin yakın bir gelecekte yükselen gıda fiyatlarından büyük ölçüde etkileneceği uyarısında bulundu. Naidoo, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan acilen harekete geçmesini ve iklim krizine karşı nasıl bir önlem alacağını açıklamasını istedi. Başbakan Erdoğan’a mektup yazarak uyarılarda bulunan Greenpeace Genel Direktörü Naidoo; su ve besin kaynaklarının azalması, yükselen gıda fiyatları, dengesiz hava koşulları, giderek artacak küresel istikrarsızlık, seller, kuraklık ve benzeri nedenlerle yaşanacak uluslararası göçlerin tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de etkileyeceğini vurguladı. Naidoo, dünyanın tahıl ihracatının dörtte birinin şu anda aşırı kuraklıkla boğuşan ve buğday üretimini ciddi oranda azaltan ülkelerden sağlandığını anımsatarak toptan fiyatının hazirandan beri neredeyse ikiye katlandığının altını çizdi. Rusya’nın buğday ihracatını yasaklama kararının fiyatların daha da artacağını gösterdiğini belirten Naidoo: “Ukrayna ve Rusya’daki kuraklık, gelecekteki tahıl stoklarını da tehlikeye atacağa benziyor. Dünya’nın başka bir bölgesinde, Pakistan’da yaklaşık 1 milyon hektarlık ürün su altında. Önce bölge insanları, ileride tüm dünya bu olaydan etkilenecek.” Naidoo, Türkiye yurttaşlarının, şu an dünyanın diğer köşelerinde yaşanan felaketlerden ve yaşadıkları yan etkilerden korumak için bir an önce harekete geçmenin gerekliliği konusunda bilgilendirilmeleri gerektiğini belirtti. Başbakan’a hitaben “Eğer siz -onların seçilmiş lideri- sorumluluktan kaçınıp acilen harekete geçmezseniz, çok yakın bir gelecekte kendilerini bekleyen yıkım konusunda da uyarılmaları gerekir” dedi.

Flamingoların üreme alanlarından biri olan Tuz Gölü'nde, 8 ayda toplam 86 flamingo şüpheli şekilde öldü. Binlerce flamingonun dünyaya gözlerini açtığı Tuz Gölü’nde bu yıl gerçekleşen şüpheli flamingo ölümlerinin nedeni, alınan su ve çamur örneklerinin incelenmesiyle açıklığa kavuşacak. Doğa Derneği Bilim Koordinatörü Dr. Özge Balkız Anadolu’da ‘allı turna’ adıyla bilinen flamingoların üreme alanlarında çok seçici olduklarını belirterek, Akdeniz Havzası’nda özellikle Tuz Gölü’ne düzenli olarak geldiklerini ve 1970’ten bu yana göldeki flamingo varlığının bilindiğini söyledi. Balkız, 2007’de aynı bölgede kuraklıktan kaynaklanan flamingo ölümlerinin yaşandığını hatırlattı. Göl çevresinde inceleme yapan Doğa Derneği Tür Sorumlusu Ferdi Akarsu da, ölümlerin nedeninin hastalık, susuzluk veya açlık olabileceğini belirterek, ölen 86 flamingodan sadece bir tanesinin yetişkin olduğunu diğerlerinin yavru iken öldüklerini açıkladı. Tuz Gölü’ndeki flamingo ölümleriyle ilgili olarak Çevre ve Orman Bakanlığı yerel yetkilileri de bilgilendirildi.

Hatay Kırıkhan’a bağlı İncirli Köyü’nde, Hatay Akpınar Madencilik tarafından kurulmak istenen çimento fabrikasına yerel halk tepki gösteriyor. Amik Gölü’nü yok eden zihniyetin bu kez sulak alanları değil, bölgedeki doğal alanları ve tarım alanlarını hedef aldığı dile getirildi. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Hatay Şubesi’nden yapılan açıklamada, endemik Hatay Dağ Ceylanı’nın ve kurutulmuş Amik Gölü’ne kaynaklık eden Gölbaşı’nın bulunduğu topraklara sahip İncirli’nin verimli tarım arazilerinin gelecek nesillere bırakılması adına bu fabrikaya karşı çıkıldığı bildirildi. Yapılan toplantıda sulu tarıma elverişli 1.sınıf tarım arazileri için, tarıma elverişsiz raporu verildiğinin gözlendiği belirtilerek, Suriye sınırındaki İncirli’nin başlıca geçimini tarım ve hayvancılıktan sağladığı, ayrıca Türkiye memeli listesine en son eklenen tür olan Hatay Dağ Ceylanı’nın tek yaşam alanının da bu bölge olduğu ifade edildi.

WWF ve Küresel Ayak İzi Ağı (Global Footprint Network) işbirliğiyle 1998 yılından bu yana yayınlanan ‘Yaşayan Gezegen Raporu’nda, doğanın sunduğu ve gezegenin her yıl yenilediği varlığı hesaplanıyor. Nüfus, tüketim oranı, küresel gayrisafi milli hasıla ve kaynak ihtiyacı gibi verilerin değerlendirildiği hesaplamalara göre, Ekolojik Ayak İzi ile Biyolojik Kapasite arasındaki fark her yıl daha fazla açılıyor. 2010 yılı için 21 Ağustos tarihi itibariyle, ekonomik faaliyetlerimizi ve yaşamımızı sürdürmek için doğanın sağladığı kaynakları bitirmiş bulunuyoruz. Bu yılın geri kalan kısmında yaşamımızı, gelecek yıldan ödünç alarak sürdüreceğiz, esasında bu bir yerlerde ekolojik yıkım demek, hastalığın ölüme doğru ilerlemesi demek. İnsanlık tarihinin büyük kısmında yaşam, doğanın kendini yenileyebileceği düzeyden daha az zarar vererek sürerken, son 30 yılda gezegenin kırılma noktalarına doğru hızla ilerliyoruz. 2010 yılında dünya nüfusunun, doğal kaynakların %150’sini kullanacağı öngörülüyor. Bu yüzden bugün başımızda küresel ısınma ve biyolojik soykırım var. Gezegen işgal altında, insanın işgali, yağma sürüyor ama gidecek başka gezegen yok.

EKİM
Meclis önünde nükleer karşıtı protesto yapan 58 Greenpeace eylemcisi için ilk duruşma dün gerçekleşti. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefetten açılan davada, Greenpeace eylemcileri Ankara Adliyesi'nde ifade verdi. Dava, ifadelerin tamamlanması için 12 Ocak 2011'e ertelendi. Duruşma bitiminde, yargılanan 58 eylemciye destek olmak isteyen diğer sivil toplum örgütü üyeleri "Biz de Nükleere Karşıyız, Bizi de Yargılayın" pankartı açtılar. Duruşma sonrası bir basın açıklaması yapan Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası sorumlusu Korol Diker "Biz bugün uluslararası sözleşmelerle de garanti altına alınmış düşünce ve ifade özgürlüğümüzü kullandığımız için yargılanıyoruz. Bireye ve doğaya karşı işlenen suçlara karşı ses çıkarmanın engellendiği, hatta bu suçlara barışçıl yöntemlerle engel olmanın cezalandırıldığı bir ülkede demokrasiden ve bireysel özgürlüklerden bahsedilemez. Daha da korkuncu bu tür eylemlerin susturulmaya çalışılması hükümetlerin, vatandaşların ve sivil toplumun gözetiminden uzak, elde ettiği gücü suistimal etmesine de kapı açar"dedi.

Fransa’dan Almanya’nın Gorleben şehrinde depolanmak üzere nükleer atık konteynerları yola çıktı. İlk beş konteyner trene yüklenecek istasyona getirildi. Greenpeace bu seferki nakliye işleminde ‘aşırı yüksek radyasyon konsantrasyonu’na karşı uyarıda bulunuyor. Greenpeace nükleer uzmanı Yannick Rousselet daha önce de böyle çok sayıda Castor nakliyesinin yapıldığını, ancak bu sefer, nükleer enerjiyi üreten yanma çubuklarının çok uzun bir süre kullanılmış olması nedeniyle, radyasyon oranının çok yüksek olduğunu, sadece nakliyeye eşlik eden güvenlik görevlilerinin değil, katılan herkesin büyük bir tehlike altında olacağını vurguladı. Nükleer enerji karşıtı 240 gruptan 1100 eylemci internet üzerinden anlaşarak Castor güzergahındaki demir yolunun taşlarını temizleyerek nükleer atıkların taşınmasına engel olacak. Lüneburg savcılığı, internet kampanyasına imza atan herkesin taş toplama eylemine katılmasa da suç işlediğini ve beş yıla kadar hapis cezası alabileceğini belirtti. Polis sendikası Gorleben’e nakliyeyi protesto için 50.000’e yakın göstericinin biraraya geleceğini tahmin ediyor. Nakliye boyunca 16.500 polis görev yapacak. Nükleer kabusu Türkiye’ye getirmek isteyenler nükleer atıkların vereceği zararı düşünüyorlar mı?
Almanya’da hükümetin, süresi dolan nükleer santrallerin işletim sürelerini uzatan kararı Greenpeace üyelerini harekete geçirdi. Karara göre bu santrallerin tamamen kapatılması 2036 yılını bulabilecek. Merkel’in liderliğindeki Hristiyan Birlik Partisi Genel Merkezi’ndeki temizlik çalışmalarını fırsat olarak kullanan eylemciler binanın önüne vinç getirdi. Ve binanın çatısına çıkarak dev bir afiş astı. Afişte, Almanya Başbakanı Merkel ile ülkenin en büyük enerji şirketi RWE’nin Başkanı Jürgen Grossman kadeh tokuştururken görülüyor. Yaklaşık 2 saat süren eylem olaysız sona erdi, ancak eylemler nükleer santrallerin tümü kapatılıncaya kadar sürecek.

?Çoruh Aksu Vadisi Koruma Platformu'nun bir mesajı var; zengin bir biyocesitlilige sahip bir sit alanı ve dünya ölçeğinde korunması gereken 305 Önemli Doğa Alanı'ndan biri olan Çoruh Aksu Vadisi bütün canlıları ile yok ediliyor. Çevre ve Orman Bakanlığı, yerel halkın doğa hakkını ve yasaları ihlal ederek sular 49 yıllığına “Sanatın ve Çevrenin Dostu” oldugunu iddia eden Borusan’a satıldı. Patlatılan dinamitlerle HES (Hidro elektrik santral) tünellerinden çıkan tonlarca moloz dere yatağına döküldü. Borusan sanata verdiği önemi yaşama da vermeli. Borusan Quartet 1 Kasım saat 20:00’de Kadıköy Süreyya Operasında konser verirken, dışarıda ise Son Irmak Quartet konser veriyor olacak.

??Newsweek dünyada çevreci uygulamaları değerlendirdiği raporun ikincisini yayınladı. IT sektöründen Dell, 100 üzerinden 100 puanla zirvede yer aldı. 99 puanla HP, IBM ve Johnson & Johnson ve 97 puanla Intel listede ilk beş sırada yer alıyor. Apple'ın, IDC ve Greenpeace'den aldığı övgülere rağmen 20. sırada kendine yer bulabildiği de dikkat çekiyor. Apple, Green IT felsefesini bütüncül bir yaklaşımla oluşturduğunu ileri sürerken, Dell ve HP gibi firmaların ise yalnızca ofiste kağıt kullanımı, ambalajlamada çevre dostu ürünlerin kullanılması gibi basit noktalar etrafında yoğunlaştığını ileri sürüyor. Daha kapsamlı olan Greenpeace değerlendirmesine ise www.greenpeace.org/electronics ‘den ulaşabilirsiniz.

Greenpeace eylemcilerine, TBMM'nin önünde oturdukları için üç yıl hapis istemiyle açılan davanın ilk duruşması yarın yapılıyor. Yargılanacak olan 58 kişi arasında yer alan Greenpeace Akdeniz Enerji Kampanyası Sorumlusu Korol Diker, nükleer enerji santrallerine karşı sivil itaatsizliğin anayasal hak olduğunu savunuyor. 58 Greenpeace eylemcisi, 6 Temmuzda Nükleere karşı topladıkları 170 bin imzayı TBMM’ye iletmek isterken göz altına alınmış, ardından da haklarında dava açılmıştı. Yarın yargılanacak olan 58 Greenpeace eylemcisine siz de http://eylemdeyim.org adresinden sanal eylemci olarak destek verebilirsiniz. Evet tarayıcınıza eylemdeyim.org yazmanız yeterli.

Kocaeli'nin Başiskele İlçesi sahilindeki yeni Balık Hali'nde, Tarım İl Müdürlüğü ekiplerinin yaptığı denetimlerde, standartlardan çok küçük ve avlanması yasak boyutlarda olduğu belirlenen 50 kasa istavrit ve tekir balığına el konuldu. Ekipler, bu balıkların avlanmasının ve satılmasının yasak olduğunu, insan sağlığına da zararlı olabileceği belirtilerek, Su Ürünleri Yasası'ndaki ölçülere uymayan balıklara el koydu. Toptancılara ve bunları yakalayan tekne sahiplerine de para cezası uygulandı. Tarım İl Müdürlüğü ekipleri, istavritte en az 12 santim, tekirde ise en az 10 santim olması gereken ve bu ölçülerin çok altında yakalandığı anlaşılan 50 kasa balığı, Hal Müdürlüğü yetkililerine teslim etti. Greenpeace, en değerli besin kaynaklarından biri olan balığın yakın bir gelecekte sofralardan eksileceğine dikkat çekiyor ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın yasadışı avcılıkla ilgili yönetim ve kontrol mekanizmalarını ciddi biçimde artırmasını ve bir an önce önemli türlerin yumurtlama ve gelişme alanlarının koruma altına alınmasını talep ediyor. Unutmayalım ki “küçük balık yoksa, büyük balık da yok”

Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde Greenpeace eylemcileri BNP Paribas Banka Şubeleri önünde eylem yaptı. Radyoaktif yatırımların durdurulmasını talep eden eyleme, Greenpeace Akdeniz de, BNP'nin yüzde 50'sine sahip olduğu Türkiye Ekonomi Bankası (TEB) önünde bir protesto gerçekleştirdi. TEB'in Fındıklı'daki Genel Merkez binası önünde "TEB, radyoaktif yatırımları durdur" yazılı pankart açan Greenpeace eylemcileri, yaptıkları basın açıklamasında bankanın, Brezilya'daki tehlikeli bir nükleer reaktör olan Angra 3'ün de aralarında bulunduğu radyoaktif yatırımlarını durdurmasını istedi. Dünyada nükleer projelere yatırım yapan ticari bankalar arasında ilk sırada yer alan BNP Paribas, Rio de Janeiro'nun sadece 150 km. uzağına kurulacak olan Angra 3 adlı nükleer reaktör için önemli derecede finansal kaynak sağlamayı planlıyor. Görüşmeleri süren desteğin miktarının 1,1 milyar Avro olduğu bildirildi. TEB müşterileri, paralarının nükleer santral finansmanı gibi tehlikeli ve kirli bir alanda kullanıldığını bilme hakkını savunan Greenpeace müşterileri, bankanın politikalarını değiştirme ve onlardan radyoaktif yatırımları durdurmaya çağırdı. Greenpeace’e göre Brezilya'nın daha fazla nükleerden elde edilen elektriğe ihtiyacı yok çünkü ülkenin zengin rüzgâr, su ve biyokütle varlığı mevcut.

 Rize’nin İkizdere ilçesinde bulunan ve dünyada korunmada öncelikli 200 ekolojik bölgeden biri ilan edilen İkizdere Vadisi’nde yapılması planlanan hidroelektrik santralleri için 2008 yılında İkizdere Derneği öncülüğünde hukuk mücadelesi başlatılmıştı. Mahkemeler ve bilirkişi incelemeleri sürerken bölgede 4 hidroelektrik santrali yapılmış ve hizmete açılmıştı. Santrallerden birini de geçtiğimiz aylarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hizmete açmıştı.
Bölgede ayrıca 22 hidroelektrik santrali de yer tespitleri yapıldıktan sonra proje onay aşamasına geldi. Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Bilimsel ve Teknik Kurulları İkizdere Vadisi’nde son incelemelerini yapan kurul, oy birliğiyle İkizdere Vadisi’ni Doğal SİT Alanı ilan etti. Hukuk mücadelesini başlatan eski İkizdere Derneği Başkanı Kadem Ekşi, İkizdere Vadisi’nin alt kesiminde bugüne kadar 4 HES projesi gerçekleştirildiğini hatırlatarak, “Ama SİT alanı ilan edilen bölgede hiç başlanmış proje yok. 22 tane planlanıyordu, onlar da rafa kalktı. Kurulun kararı sonrasında artık 2863 sayılı yasa uyarınca bölgede taşocağı açılamayacak, madencilik çalışması yapılamayacak, HES inşaatlarına izin verilmeyecek. Yani ekosistemi ve canlı yaşamını tehdit eden hiçbir yapılaşma olmayacak” dedi. Ancak basında yer alan haberlere göre Çevre Bakanı anlaşılan çevreyi korumak yerine SİT kararını mahkemeye verecekmiş... bu durumda doğanın korunmasına karşı dava açan ilk çevre bakanı olarak tarihe geçecek.

Bugün size Yunanistan’in başkenti Atina’dan sesleniyorum. Akdeniz İklim Değişikliği Girişimi Konferansında Greenpeace adına bir konuşma yapmak üzere geldim. Konferans olumlu bir gelişme, iklim değişikliğine karşı yürütülen küresel mücadeleye katkısı olacağını umud ediiyoruz. Akdeniz bölgesinde yeşil kalkınma işbirliğinin geliştirilmesi bölgede barışın inşa edilmesinde de önemli bir role sahip. İklimle mücadele barış ve bölge güvenliği için kaçınılmaz bir gereklilik. Barış ve güvenlik ise ancak ortak çabalarla tesis edilebilir. Bugüne dek farklı medeniyetlerin beşiği olan Akdeniz, aynı zamanda zengin bir biyoçeşitliliğe de ev sahipliği yapıyor. İnsanlığın geleceği ve çocuklarımız için Akdeniz’in korunması büyük önem taşıyor. Bu nedenle Greenpeace, Akdeniz havzasında yer alan hükümetlerden “iyi niyetli görünmenin” ötesine geçerek bir an önce somut adımlar atmalarını talep ediyor. Ancak ne yazık ki, özellikle Türkiye ve Yunanistan’da, liderlerin politik söylemi ve hükümetlerin planları arasında büyük çelişkiler bulunuyor. Şu anda Türkiye’de, çoğu ithal kömürle çalışan 50’nin üzerinde kömürlü termik santral projesi var. Dahası, Türkiye’nin bugünkü enerji stratejisinde öncelik linyit ve Karadeniz’deki petrol aramalarına veriliyor. Bu sorumsuz politikalar nedeniyle Türkiye, tüm dünyada karbon salımları en hızlı artan ülkelerden biri arasında yer alıyor. Bu yıl Rusya ile yapılan, dört nükleer reaktör inşa edilmesine yönelik anlaşma da yenilenebilir enerji sektörünün gelişmesi konusundaki tüm umutları boşa çıkardı. Türkiye’nin oldukça zayıf durumda olan yenilenebilir enerji düzenlemesi, teknoloji ve kaynak farkı gözetilmeden yalnızca 5,5 Avro sent’lik bir alım garantisi sunuyor. Henüz yenilenebilir enerjilerin toplam enerji talebi içindeki payına dair herhangi bir hedef yok. Aksine rüzgâr enerjisi kapasitesi 8 GW olarak sınırlandırılmış durumda ve hâlihazırda kurulu olan rüzgâr türbinlerinin kapasitesi 1 GW’ın çok az üzerinde. Fotovoltaik (PV) ve ısıl güneş enerjisi teknolojilerinin durumu ise teşvik eksikliği nedeniyle çok daha kötü bir noktada. Yunanistan’da ise yeni çıkan yenilenebilir enerji yasası Yunanistan’ın sonunda ülkenin zengin yenilenebilir enerji potansiyelinden yararlanabileceğine ve böylece çevresel ve ekonomik krizle mücadelede önemli bir adım atılacağına ilişkin umutların yeşermesine neden oldu. Greenpeace Yunanistan Genel Direktörü Nikos Charalambides, “Bizler yeşil politikaların uygulamaya geçmesini beklerken, hükümet şiddetle, bazı tehlikeli yatırımları savunmakta. Yeni linyit madeni sahalarının açılarak daha fazla termik santrale kapı aralanması bu tür tehlikeli yatırımlar arasında. Dahası enerji verimliliğini geliştirmek ve enerji tüketimini azaltmak adına da çok az adım atıldı. Eğer bu kirli planlar gerçekleştirilirse Yunanistan, yeşil kalkınma yolundaki tüm fırsatları kaçırmış olacak” dedi. Hem Türkiye hem Yunanistan yeşil iş olanakları yaratmak ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için en etkili yol olan yenilenebilir enerji kapasitesini yükseltmeli. Her iki ülke 2020’de toplam enerjinin en az %20’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılmalı. %20 enerji verimliliği hedefi koymalı. AB’nin de hedefi olan bu rakam. Dolayısıyla Türkiye tarafından bu hedefler yasal olarak benimsenmeli. Bu çerçevede tüm kömür ve nükleer enerji santrali planlarının durdurulması ve son kullanma tarihi dolmuş bu türden endüstrilere verilen teşviklerin kesilmesi gerekli.

Macaristan'daki bir alüminyum tesisinde meydana gelen kaza sonucu çevreye yayılan kimyasal kızıl çamura, humuslu toprakta yoğun olarak bulunan humik asitle müdahale edilebileceği belirtildi. Humik asitin krom, arsenik, kadmiyum ve cıva gibi zehirli ağır metalleri absorbe ederek çevre felaketini azaltmada yardımcı olabileceği kaydedildi. Humik Madde Derneği Başkanı ve Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Organik Kimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Tutar, humik asitin bitkilerin ölmesi ve çürümeye başlamasıyla oluşan humus toprağında yoğun olarak bulunan ve zehirli ağır metalleri absorbe edici özelliği bulunan organik bir bileşik olduğunu söyledi. Tuna Nehri'ne karışan Kızıl çamurun asıl ciddi etkileri uzun süre sonra anlaşılacağını söyleyen Profesör Tutar ağır metaller içeren atığa Karadeniz'e karışmadan önce, akış güzergahında müdahalede yapılabilir dedi.

İngiltere’de dört Greenpeace eylemcisi dün, Maliye Bakanı George Osborne'dan "yeşil banka" istemek için Hazine binasına çıktı. Greenpeace üyeleri, böyle bir girişimin binlerce kişiye yeni iş sağlayacağını savunuyorlar. Greenpeace, dört üyelerinin Westminster'deki binaya sabah saat 6'da tırmandığını ve üzerinde "Hatırla George, Yeşil banka = Yeni iş" yazan bir afiş açtığını bildirdi. Eylemcilerden biri olan 41 yaşındaki Emma Gibson verdiği demeçte "Maliye Bakanından yeşil banka için yatırım yapmasını istiyoruz, bu sayede binlerce yeşil iş imkanı oluşacak. Bu zaten George Osborne ve diğer bazı bakanların bahsettiği bir konu, Hükümet sadece yeşil projeler için harcanmak üzere bir miktar para ayıracak ve özel yatırımcıları bu projeler için teşvik edecek. Bu ekonomik canlanmada önemli rol oynayabilir." dedi.

Greenpeace’in, Viyana Üniversitesi’ne gönderdiği Macaristan’daki kızıl çamurdan örneklerin araştırma sonuçları geldi. Sonuçlar, kızıl çamurda çok yüksek risk içeren 2 mikrondan daha küçük parçacıkların bulunduğunu gösteriyor. Analize göre, çamurun yüzde 70'i, iki mikrondan küçük tehlikeli tanecikler içeriyor. Eğer bu zerrecikler yutulursa, insan sağlığı için büyük tehlike arz ediyor. Parçacıklar ne kadar küçük olursa, solunum sisteminde o kadar çok etkili olabilir. Toksik maddeler içeren çamurun içerisinde arsenik gibi başka bir tehlike daha bulunuyor. Kızıl çamur kuruduğu zaman, arsenik, toz şeklinde havaya karışacak ve bu zehirli madde solunum yoluyla insan vücuduna ulaşacak. Greenpeace, mevcut risklerin ve uzun dönemde sonuçların belirlenmesi için bağımsız bir araştırma için çağrıda bulunuyor. Aynı zamanda, Greenpeace Macaristan hükümetinden, güvenli olduğuna dair uluslararası ve bağımsız bir komisyonun kararına kadar Ajka'daki aluminyum fabrikasının kapalı kalmasını istiyor.

Yalova’da VOPAK adlı şirketin kurmak istediği kimyevi atık deposunda depolanacak kimyasalların hacmi 710.000 metreküp, Macaristan’daki patlayan barajın hacminden daha büyük. Bu tesisin ÇED toplantısı dün Yalova’da yapıldı. Oldukça hareketli geçen ÇED toplantısına Yalova Çevre Platformunun yanı sıra, diğer STK’lar , bazı belediye başkanları ve kamu kurumlarının temsilcileri katıldı. Sık sık alkışlar ve sloganlarla kesilen toplantının son bölümünde, YAÇEP üyelerinin ellerindeki dövizlerle kürsünün etrafında başlattığı protesto eylemi sonucunda toplantının yönetimini üstlenen Vedat Osman Altınel, ‘Kürsü işgal edildi’ diyerek ÇED toplantısını bitirdiğini açıkladı.

Nevşehir Küresel Isınma ve Çevre Gönüllüleri Derneği Başkanı Ömer Durmuş Saltık, küresel ısınma nedeniyle Kapadokya'da peribacalarında büyük kırılmalar, kopmalar ve şekil değişiklikleri görülmekte olduğunu söyledi. Küresel ısınmanın artık peribacalarına da zarar verir hale geldiğini belirten Saltık, şunları söyledi: ''Peribacalarında büyük kırılmalar, kopmalar, şekil değişiklikleri görülmeye başladı. Küresel ısınma meselesi Amerika'da seçim kaybeden başkan adaylarının avuntu hobisi olmaktan çıktı, bizim meselemiz oldu. Meselemize sahip çıkmalı, üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. Bu yaz Türkiye de yandık kavrulduk. Rusya'da görülmedik sıcaklıklar yüzünden binlerce kişi öldü. Pakistan seller altında kaldı. Ülkemizde ve dünyada rekor yağışlar görüldü. İklim değişikliği yüzünden tarım ürünleri verimsiz bir yıl geçirdi, fiyatlar arttı. Şimdi de Kapadokya'nın simgesi peribacalarında büyük kırılmalar, kopmalar, şekil değişiklikleri görülmeye başladı. Küresel ısınmaya karşı herkes artık görevini yapmalı.'' dedi.

TEMA, dünya gıda gününde açlığa dikkat çekti. TEMA Vakfı, ''toprağın korunması, topraktan yeterli besin üretilmesi, üretilen yeterli ve sağlıklı besinle gıda güvenliğinin kazanılması'' amacıyla ''Gelecek İçin Arazi Kullanım Planlaması'' yapılmasını önerdi. TEMA 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde ''Açlığa Karşı Birleşelim'' çağrısı yaptı. Silah üretimi için her gün 2 milyar dolar harcanırken, kişi başına bir dolar harcama yapılmadığı için günde yaklaşık 60 bin çocuğun, her yıl da 0-10 yaş grubundaki 20 milyon çocuğun yaşamını yitirdiğine işaret edildi.

Güneş enerjisinin önde gelen savunucularından Hermann Scheer, 14 Ekim'de 66 yaşında öldü. Alman ekonomist ve siyasetçinin, Almanya'nın yenilenebilir enerji konusunda bir güç merkezi olmasında önemli payı oldu, hatta dünyanın pekçok yerinde güneş enerjisinin yaygın kullanımı konusunda çalıştı . Scheer, Alman Parlamentosu'nun 30 yıldır üyesiydi ve Avrupa Yenilenebilir Enerji Derneği EUROSOLAR'ın da başkanıydı. 1999 yılında, güneş enerjisini dünya çapında destekleme konusunda yorulmak bilmez çalışmalarından dolayı Right Livelihood ödülünü kazanmıştı. Ödülü töreninde, güneş enerjisini insanların enerjisi diye tanımlamıştı. Bundan sonrası için bize önümüze konan insanlığı güneşle beslemek hedefini gerçekleşirmek düşüyor.

Çevre Bakanlığı, Macaristan’ın Ajka kentindeki alüminyum fabrikasından Tuna’ya yayılan zehirli kızıl çamurun ‘20-30 gün içinde’ Karadeniz’e ulaşacağını açıkladı. Bakanlık yetkilileri Karadeniz’i zaten sürekli izlediklerini, zehirli çamur denize ulaştıktan sonra da laboratuvar incelemelerini yapacaklarını açıkladı. Tarım Bakanlığı’nın da konuyla ilgili üniversitelerden bir çalışma talep ettiği öğrenildi. Greenpeace Akdeniz Denizler Kampanyası Sorumlusu Banu Dökmecibaşı: “Atığın Karadeniz’e etkisi, Tuna Nehri’ndeki kadar olmayacaktır. Nehirdeki akışla birlikte atığın yoğunluğu biraz dağılacaktır. Karadeniz’deki etkisi daha uzun bir zamana yayılacak. Ağır metaller sonuçta suda çözülmüyor ya da doğada yok olmuyor” dedi. Bakanlık yetkilileri ise atığın Karadeniz’e ulaştıktan sonra yapılan test sonuçlarını açıklayacaklarını ve bu sonuçlara göre yol haritası belirleyeceklerini söyledi.

15-16-17 Ekim tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesinde Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu'nca düzenlenen ''Suyuna, Toprağına, Ormanına, Emeğine Sahip Çıkanlar Buluşuyor'' forumu dün sonuç bildirgesinin okunmasıyla tamamlandı. Bildirgede, suyun ticarileştirilmesine, suyun ticarileştirilmesiyle insanların insanca ve sağlıklı yaşamlarının ellerinden alınmasına, Hidroelektrik Santrallerine (HES), tarım ve meraların kamulaştırılarak sermayeye satılmasına, su havzalarının yok edilmesine karşı olunduğu kaydedildi. Herkesin eşit koşullarda parasız olarak suya erişim hakkının savunulduğu belirtilen bildirgede, yapımı başlamış ve tamamlanmış HES'lerin kalkması için mücadele edileceği de ifade edildi.

Greenpeace tarafından yapılan bir araştırmaya göre Almanya’da 1950 ile 2010 yılları arasında nükleer enerji için devlet tarafından 204 milyar Avro teşvik verilmiş. Planlanmakta olan nükleer santral işletme haklarının yaklaşık 12 yıl uzatılması gerçekleşmese bile önümüzdeki yıllarda devletin nükleer enerji sektörüne 100 Milyar Avro daha teşvik ödeyeceği bildirildi. Greenpeace araştırma için Ekolojik Sosyal Ekonomi Piyasası isimli bir kurumu görevlendirdi. Kurum bir sene önce yapılan araştırma sonuçlarını bir senelik gelişmelere göre güncelledi. Devletin nükleer enerji ekonomisine katkıları ve nükleer atıkların depolandığı Asse 2 ve Morsleben için harcadığı paraların toplamı belirtilen meblağı buluyor. Ayrıca devletin nükleer enerji sektörü için uyguladığı vergi muafiyetleri ve hesaplanması çok güç olan rekabetsiz çalışma hakları da bu miktarın dışında tutulmuş. Devletin, nükleer ve kömür santralleri için bu kadar yüksek teşvikler verdiği halde, yenilenebilir enerjinin maliyetleri konusunda şikayette bulunmasını ve gerekli teşvikleri vermemesi akıl dışı, küstah ve toplumla alay etmek olarak niteleniyor.

World Wildlife Fund (WWF) tarafından yayınlanan ‘2010 Yaşayan Gezegen Raporu’nda, son 40 yılda dünyadaki biyolojik çeşitliliğin yüzde 30 azaldığı belirtiliyor. Raporda, ekolojik limitlerin de aşıldığı belirtilerek, son 50 yılda karbon emisyonlarının 11 kat artmasının, küresel iklim değişikliğinin başlıca sebebi olduğuna vurgu yapılıyor. Yaşayan Gezegen Raporu, dünyanın biyolojik kapasitesi yani arzı ile Ekolojik Ayak İzi’ni yani insanların talebini ölçerek, gezegenin durumu hakkında önemli sonuçlara ulaşıyor. Rapora göre dünyamız kırmızı alarm veriyor, çünkü Yaşayan Gezegen Raporu, biyolojik çeşitlilikte en hızlı düşüşün gelir seviyesi düşük olan ülkelerde olduğunu gösteriyor. Bu düşüş, gelişmiş ülkelerin tüketim biçimlerinin bir sonucu. Kişi başına düşen ekolojik ayak izi sıralamasında Türkiye, 154 ülke arasında 63. sırada yer alıyor. Kişi başına düşen Ekolojik Ayak İzi sıralamasında ilk on ülke: Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Danimarka, Belçika, Amerika Birleşik Devletleri, Estonya, Kanada, Avustralya, Kuveyt ve İrlanda. Bir Amerikalı’nın Ayak İzi 43 Afrikalı’nınkine eşit. Zenginlik ve başarı tanımımızın ve kriterlerimizin değişmesi gerektiğini vurgulayan rapor, kriterlere İnsani Gelişme Endeksi, Gini katsayısı, Yaşayan Gezegen Endeksi, ekosistem hizmetleri endeksleri ve Ekolojik Ayak İzi gibi göstergelerin eklenmesini öneriyor.

Greenpeace eylemcilerine, TBMM'nin önünde oturdukları için üç yıl hapis istemiyle dava açıldı. Topladıkları 170 bin imzayı TBMM’ye iletmek isteyen ancak polis tarafından yaka paça götürülen aktivistlerin üç yıl hapisleri isteniyor. Greenpeace’i mahkemelik eden eylem, 6 Temmuz’da, yani TBMM‘deTürkiye’de yapılacak nükleer santralle ilgili yasa tasarısı görüşülürken yapıldı. Yasa ile uluslararası hukuk, ulusal yasaları by-pass etmek için kullanılmış, ve bütün hukuki ve yasama gelenekleri alt-üst edilmişti. Böylece Rus hükümetine ait şirkete ihale olmadan ayrıcalıklar tanınmış, bazıları bunu yeni kapitülasyonlar olarak tanımlamıştı. Mersin Nükleer Karşıtı Platform, Sinop Çevre Dostları Platformu, Yeşiller Partisi ve Greenpeace üyelerinden oluşan 58 kişilik grup, ellerindeki 170 bin nükleer karşıtı imzayı teslim etmek amacıyla TBMM binasının tören kapısı önündeki merdivenlerde oturdu. İçeride görüşmeler sürerken dışarıda da santraller için adres gösterilen iki ilden (Mersin ve Sinop) sivil toplum örgütleri seslerini duyurmak istemişti. Ancak üzerlerine ‘Türkiye nükleer istemiyor’ yazılı tişörtler giyen aktivistler yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmıştı. Daha sonra haklarında dava da açıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan İddianamede, ‘Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelen grubun nükleer santral karşıtı giysiler giyerek ellerinde dövizlerle oturma eylemi gerçekleştirdiği; güvenlik görevlilerinin uyarılarına rağmen eylemlerini sürdürdükleri; birbirlerine kenetlenmek suretiyle eylemlerini sürdürmekte ısrar ettikleri ve eyleme güvenlik güçlerince güç kullanılarak son verildiği’ vurgulandı. 58 nükleer karşıtı aktivistin yargılanacağı davanın ilk duruşması, 28 Ekim günü Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılacak.

Sportif etkinliklerini toplum yararına bir etkinliğe dönüştürme fikriyle yola çıkan, bir sivil inisiyatif olan “Adım Adım” adlı grup, 17 Ekim'de yapılacak olan Avrasya maratonuna katılıyor ve desteklerimizi bekliyor. Adım Adım Buğday Derneği’nin başlattığı TaTuTa çiftlik ağı için koşarak, yeni çiftliklerin TaTuTa ağına eklenmesi için çevrelerinden destek alacaklar. TaTuTa ağı, kurulduğu günden beri ekolojik çiftliklerde çalışmak veya ekolojik üretimi yerinde görmek isteyen kişilerle, ekolojik üreticileri buluşturuyor (www.tatuta.org). Türkiye'nin dört bir yanındaki 55 çiftlikten oluşan ağa katılmak isteyen pek çok yeni çiftlik var. Bu çiftliklerin ağa katılabilmesi için ziyaret edilmeleri, çiftlik sahibi ya da çalışanlarına eğitimler verilmesi gerekiyor. Adım Adım ile toplanacak gelir, bu çalışmaların yapılabilmesi, dolayısıyla yeni çiftliklerin TaTuTa Ağı'na katılmasına imkan sağlayacak. Adım Adım hakkında daha fazla bilgi için http://adimadim.org/ sitesini ziyaret edebilirsiniz.

350 eylemi dün 12 ilde yapıldı. Istanbul’da Galatasaray Lisesi önünde toplanan ve ''Küresel ısınmaya hayır'', ''Nükleere hayır'', ''İklimi değil sistemi değiştir'' dövizleri açan eylemciler, Taksim Meydanı'na kadar ''Uzunköprü Küresel Orkestrası'' eşliğinde şarkılar söyleyerek yürüdü. Meydanda bir konuşma yapan Ömer Madra, iklim değişikliği sorununun tüm gezegeni tehdit ettiğini söyledi. ABD'li dilbilimci, düşünür Noam Chomsky de eyleme katılmaktan mutluluk duyduğunu belirterek, ''Bu konu hakkında bir önlem alınmazsa insanlık için yakın zamanda çok ciddi bir sorun haline gelebilecek durumla karşılaşılacak. Aslında mesaj çok açık ve net. Sizin gibi insanları bu meydanlarda çoğaltmamız gerekiyor. Belki böylece insanları büyük bir katliamdan kurtarırız'' dedi. Greenpeace eylemcileri ise yüzlerine petrol benzeri organik bir sıvı sürerek katıldı ve başta petrol olmak üzere fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı vurguladı ve bir Enerji Devrimi istedi.
Aynı gün Perşembe Akşamı Bisikletçileri adlı grup, faaliyet gösterdiği illerden 10 unda, bine yakın bisikletliyle eylemler yaptı. Bisikletliler, daha temiz bir gezegen için pedal çevirdiler. Şehir trafiğine bisikletlerin hakim olmasını isteyen grup üyeleri yerel yönetimlere bu konuda da çağrıda bulundular. Dünya genelinde politikacıları iklim değişikliğine karşı radikal önlemler almaya ve çevreci politikalar oluşturmaya davet eden grubun Yalova’da düzenlenen etkinliğine Greenpeace gönüllüleri, Küresel Eylem Grubu, Barışa Pedal, Yeşil Pedallar, Yeşiller Partisi de katılarak destek verdi.

AB'de Genetiği Değiştirilmiş yani GDO’lu ürünlerin üretimini dondurmak için başlatılan yasal girişimde bir milyondan fazla imza toplandı. Brüksel'den bir görevli Çarşamba günü şikayetin "siyasi" danışmanlara iletileceğini söyledi. Greenpeace ve Avaaz, ruhsatları askıya almak için hedeflerine ulaştıklarını ve Avrupa Birliği Lizbon Anlaşması altında oluşturulan yeni bir sistem olan bu dilekçe verme mekanizmasını işlettiklerini söylediler. Lizbon Anlaşmasına göre eğer bir milyon AB vatandaşı bir yasanın değişmesi için adlarını verirse Avrupa Komisyonu itirazı birliğin günlük icraatleri arasına almak zorunda. Greenpeace'den Jorgo Riss "Komisyon artık bunu göz ardı edemez" dedi.

Macaristan’da, ABD’de Meksika Körfezi’nde olduğu gibi tarihin büyük çevre felaketlerinden biri olmasından korkulan kimyasal atık sızıntısında devlet kanadından gelen haberlerde Tuna Nehri’ndeki zehirli atık seviyesinin düştüğünü açıkladı. Bir alüminyum fabrikasından sızan zehirli atığın konsantrasyonunda düşüş, zehirin yayıldığını gösteriyor. Bu arada artan ısıyla birlikte kuruyan zehirin havaya karışabileceği kaygısı devam ediyor. Uzmanlar şimdi de ısınan havaların yaratabileceği sorunlara dikkat çekiyor. Şu ana kadar yağmur, zehirli çamurun ıslak kalmasını sağladı. Macaristan, zehirli çamurun kontrol altına alınması konusunda Avrupa Birliği’nden de yardım istedi. AB Krizle Mücadele Komisyonu üyesi Kristalina Georgiave’ye göre, “Bu tür felaketler ülke sınırlarında durmuyor, dolayısıyla en verimli yardımın yapılabilmesi için Avrupa’nın ortak müdahalesi şart.” Tuna Nehri’nin geçtiği hat boyunca uzanan Hırvatistan, Sırbistan ve Romanya acil durum planları yapıyor. Yetkililer kirlilikle mücadele için nehirlere kil ve asitten oluşan bir karışım döküyor.
Bölgeye ilk ulaşan, felakete tanıklık eden Greenpeace örnekler alarak bunların tahlillerini yaptırdı. Greenpeace Akdeniz’den Banu Dökmecibaşı, “Macar hükümeti kamuoyunu yeterince bilgilendirmiyor. Kızıl atığın Tuna’ya ulaşmasını engelleyemediler. Numuneler özellikle krom, arsenik ve civa gibi ağır metallerin değeri kabul edilebilir oranların çok üzerinde çıktı. Arsenik oranı 110 mg, civa 1.3 mg, krom 660 mg (kilogramda), arsenik miktarı litrede 0.25 mg tespit edildi. Arsenik miktarı AB standartlarında içme suyunda olması gerekenin 25 katı kadar fazla. Bu olay ani balık ölümlerinin yanı sıra uzun vadede de sorunlar yaratacak. Tuna boyunca sualtını etkileyecek. Ağır metaller, balık türlerinde yağ dokularında birikecek. Tuna boyunca ne kadar ilerleyecek, diğer bileşenlerle nasıl bir etkileşim olacak bilmiyoruz. Maddeden etkilenen vatandaşlar bölgeden çıkarıldı ancak nasıl tedavi edileceği bilinmiyor.” dedi.

Akkuyu’da Rusya’nın tasarladığı VVER-1200 reaktör tasarımının kullanılacağı santralin 50 yıl sonra ömrünü tamamlayacağını ama çevreye vereceği zararın geri dönülmeyecek kadar yıkıcı olacağını savunan Greenpeace, bölgeye nükleerden önce girdi. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarına dikkat çekmek ve nükleerin tehlikelerini anlatmak isteyen Greenpeace gönüllüleri, Akkuyu Santrali’nin yapılacağı alanın 4 kilometre yakınındaki Büyükeceli Köy Camii’ne güneş enerji sistemi kurmaya başladı. Güneş Enerjisi Sanayicileri Derneği (GENSED) ile işbirliği yapan çevre kuruluşu, güneş enerji sisteminin ne kadar kolay ve ekonomik olduğunu ortaya koydu. Nükleer santralda çalışma umudu olan işsiz gençlere, güneş enerji sistemi kurma konusunda kurs veren Greenpeace ve GENSED, Büyükeceli beldesindeki genç nüfusuna bu sektörde nasıl iş bulabilecekleri konusunda da yardım edecek. Greenpeace Proje Koordinatörü Alidost Numan, “Nükleer santral nedeniyle 20 yıldır ekonomik geleceği belirsizleşen bölge halkı, tek kurtuluşun santralda vasıfsız işlerde çalışmak olduğunu düşünüyor. Oysa Nükleer santral bölgede daha iyi iş olanaklarının önündeki en büyük engel. Son on yılda Almanya’da yenilenebilir enerji sahasında 340 bin kişiye yeni iş yaratıldı. Nükleerde ise sadece 30 bin kişi çalışıyor. Güneş enerjisi açısından Avrupa’nın ikinci en büyük potansiyeline sahibiz. Hükümet bu santral yerine güneş sistemlerine teşvik verse 120 bin kişiye temiz, vasıflı iş yaratılacağını hesaplıyoruz” dedi.

Yeşiller Partisi,Kresel Eylem Grubu, 3. Köprüye Karşı Yaşam Platformu ve Greenpeace üyeleri yapılmasına karşı çıktıkları 3’üncü köprünün 2 milyon ağacı yok edeceği gerekçesiyle bu hafta sonu Galata Köprüsü’nde mumlu eylem yaptı. “2 milyon ağaç için 2 milyon İstanbullu” kampanyası çerçevesinde dün akşam Galata Köprüsü’nde bir araya gelen vatandaşlar, “3. Köprü çözüm değil” yazılı pankart açtı. Eylemciler açıklamaların ardından yanlarında getirdikleri mumları köprünün korkuluklarına dikti. Grup, köprünün Eminönü ayağına kadar yürüdükten sonra sessizce dağıldı. Hükümet politikalarının bu dönemde çevreye büyü zararlar vermesi nedeniyle sivil toplum örgütlerinin güçlerini birleştirdiklerini görüyoruz. Umuyoruz bu hareket büyüyerek devam eder.

Almanya’nın Gorleben Nükleer Atık Deposu’na doğru yol alan ve tehlikeli radyoaktif madde taşıyan özel trene karşı protesto sürüyor. Fransa’dan yola çıkan Castor adlı nükleer atık yüklü 11 konteynerde, 123 ton nükleer atık taşınıyor. Greenpeace eylemcileri, kendilerini raylara bağlamak dahil çok sayıda eylem düzenleyerek Fransa’dan Almanya’ya radyoaktif madde taşıyan trenin yolunu değiştirtmeyi başardı. Trendeki yük, tarihin en büyük nükleer atık transferi olarak niteleniyor. Doğaseverlerin tepkisine rağmen nakli gerçekleştiren şirket ise bunun rutin bir operasyon olduğunu savundu. Nükleer atık taşıyan trenin Fransa’dan Almanya'ya ulaşması üzerine binlerce kişinin katılımıyla düzenlenen protesto gösterilerinde Başbakan Angela Merkel hükümetinin nükleer enerji politikaları protesto edildi. Dannenberg kentinde ve trenin güzergâhında bulunan birçok noktada göstericiler eylemlere traktörlerle katıldı ve tren rayları üzerinde barikatlar kurdu. Bir grup Greenpeace üyesi, tren rayının altına çukur kazmak isteyince polis müdahale etti. Yaklaşık 150 protestocu, cop ve göz yaşartıcı bomba kullanılarak dağıtılmaya çalışıldı. Protestolarda, Sol Parti ve Yeşiller Partisi’nin önde gelen siyasetçileri de yer aldı. Greenpeace Uluslararası Direktörü Kumi Naidoo nükleer enerji üreten şirketlerle işbirliği yapmak yerine hükümetin yenilenebilir enerjiye ağırlık vermesi gerektiğini söyledi.

Doğa Derneğ’inden doğa okur-yazarlığı. Canlıların ortak dili var mı? doğanın alfabesi kaç harften oluşur, nasıl okunur? soldan sağa mı, dışarıdan içeri mi? Doğa dilini yaşamımızda nasıl kullanabiliriz? Su boşa akar mı? Doğa neden daireseldir? Kök nedir? Gövde ne işe yarar? Bir ağaç nehir midir? Bir nehir ağaç mıdır? Doğa neden yok oluyor? İnsan doğayı yok ediyor mu? Doğayı korumak mümkün mü? Anadolu kaç kıtadan oluşur? Anadolu'daki Afrika nedir? Bunlar ve başka pek çok sorununun yanıtı ve fazlası doğa okur yazarlığı kursunda. Kurs, 24 Ekim Pazar saat 10:00-18:00 saatleri arasında Çengelköy Doğa Evi’nde verilecek detaylı bilgiyi www.dogadernegi.org adresinden edinebilirsiniz.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Başkanı Akın Öngör, Odak Kurumsal tarafından düzenlenen 2. Yeşil Tesisler Konferansı'nın açılışında yaptığı konuşmada, insanın doğanın bir parçası olduğunu, doğadaki zincirin bozulmasının eninde sonunda insanları veya sonraki nesilleri etkileyeceğini ifade etti. İnsanoğlunun yaptığı kullanımların sonucunda doğaya yaptığı etkiye ''ayak izi'', doğanın kendisini yenileyebilme kapasitesine de ''biyokapasite'' denildiğini söyleyen Öngör, ''İnsanoğlu öyle bir ayak izi bırakmaya başladı ki yeryüzünün biyokapasitesini aşıyor. Biz doğanın sermayesinden yiyoruz. Sürdürülemez bir noktaya gidiyoruz'' diye konuştu. WWF Raporuna göre günümüzde bir yıl yani 12 ayda tüketilen kaynakların doğa tarafından yenilenmesi 18 ay alıyor, bunu daha fazla sürdürmek mümkün değil. Dünya’da en büyük ayak izini bırakanlar başta ABD, sonra Çin ve Hindistan. Bıurada Avrupa’nın tek bir ülke olarak değerlendirilmediğini eklemek gerek. Ancak Dünyadaki herkes bir ABD'li gibi yaşasa 5 tane yerküreye ihtiyaç var. Dünyadaki herkes bir Türk vatandaşı gibi yaşasa 2 tane yerküreye ihtiyaç var. Yeryüzünde herkes Türkiye'deki insanlar gibi dahi yaşasaydı, dünya bize yetmeyecek, bir gezegene daha ihtiyacımız olacak.
Siz de ayak izimizi azaltmak için bir şeyler yapın ve 10.10.10’da harekete geçin, 350 Hemen Şimdi Eylemcesine sadece 4 gün kaldı! Eylemce için detaylı bilgi www.350.org ve www.350hemensimdi.org adresinde. Sende katıl.

WWF-Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele çalışmalarına destek olmak amacıyla 15 Ekim gecesi Suada Club’da sahne alacak olan Nil Karaibrahimgil çağımızın en büyük sorunlarından biri olan iklim değişikliği konusunda tüm Türkiye’ye mesaj yollayacak. Bu özel etkinliğin önemini vurgulamak için kamera karşısına geçerek mesaj veren bir fotoğraf çekimi gerçekleştiren Nil Karaibrahimgil, iklim değişikliği mücadelesini destekleyen farklı bir kostümle sahneye çıkacak. WWF-Türkiye küresel iklim değişikliğiyle mücadele ve iklim değişikliğine uyum konusunda kamuoyunu bilinçlendirmeye, katılımı sağlamaya ve karar vericileri etkilemeye yönelik çalışmalarda bulunuyor. WWF-Türkiye ve Nil Karaibrahimgil herkesi 15 Ekim 2010 Cuma akşamı saat 22:00’da, Galatasaray Adası - Suada konser alanı, Kuruçeşme – İstanbul’da iklim değişikliğiyle mücadeleye destek olmaya çağırıyor.

Enerji tasarrufu sağlaması, sera etkisi oluşturan yansımaları ve karbondioksit salımını azaltmasıyla çevreye önemli katkılarda bulunan yeşil binaların sayısı artıyor. Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği yeşil binanın, enerji ve suyun az kullanılmasını sağlayan, doğaya saygılı bir inşaat türü olduğunu savunuyor. Bir binaya yeşil bina unvanını, yer seçimi, tasarım, yenilik, yapı malzemelerinin özellikleri, su kullanımı, atık malzemelerin yeniden kullanımı gibi özellikler veriyor. Bu çağda artık zaten bu özellikleri taşımayan binalara hala nasıl ruhsat verilebiliyor anlamıyorum. Bu kriterler artık zorunlu olmalı.

Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg şu sıralar gezegeni düşünenlerin hedefi haline geldi. Facebook, ABD'nin Oregon Eyaleti'nde kömürle üretilen elektriği kullanan bir veri merkezi kuracağını ve sonrasında da bu depolama tesisinin kapasitesinin iki kat artacağı ve böylece kömüre bağımlılığın da iki kat fazla olacağı açıkladı. Mark Zuckerberg, güneş ya da rüzgar gibi temiz enerjiler yerine kömürü tercih edince, Greenpeace bir facebook kullanıcısı olarak bu konuda sessiz kalamazdı. 1 Eylül 2010'da, Mark Zuckerberg'e yazdığı mektupla Greenpeace Uluslararası Direktörü Kumi Naidoo endişelerini şu şekilde dile getirdi: "Tüm dünyada tanınan bir şirketin yöneticisi, şirketin çevreye olan etkilerinin, o şirketin hem ününe hem de mali durumuna etkilerinin büyük olacağını bilmeli. Yarım milyon Facebook kullanıcısı Zuckerberg'i daha sağlıklı bir karara döndürmek adına yenilenebilir enerji kaynaklarını tavsiye ettiler. Ne yazık ki Facebook'un cevabı, bu sosyal ağın halen bir taahhüt altına girmek istemediğini gösteriyor."
Greenpeace, Facebook’un,kömürle olan ilişkisini bitirebilmek için sanal eylem başlattı. www.greenpeace.org.tr adresinden bu eyleme katılabilir, atacağınız bir imzayla siz de Facebook’a “dur!” diyebilirsiniz.

Yeşiller'in, İstanbul Boğazı'na üçüncü köprü projesini protesto amacıyla başlattığı "2 Milyon İstanbullu" kampanyası kapsamında binlerce kişi, İstanbul Boğazı'nın 22 ayrı noktasında toplandı. Ellerindeki mumlarla eylem yapan grup üyeleri 3. köprünün inşa edilmemesini istediler. İstanbul Boğazı'na yapılacak olan 3. köprü nedeniyle çevrenin olumsuz etkileneceğini ve 2 milyonun üzerinde ağacın kesileceğini belirten Greenpeace, Şehir Plancıları Odası, Doğa Derneği, UNESCO, Sulukule Platformu, İstanbul Tabip Odası, Türkiye Makine Mühendisleri Odası Birliği (TMMOB) gibi 22 sivil toplum örgütü, Boğaz'ın 22 noktasında bir araya geldi. Karaköy, Bakırköy, Kadıköy, Beşiktaş, Ortaköy gibi mekanlarda ellerinde mumlar ve pankartlar açan gruplara, Greenpeace üyeleri Zodiak botlarla gelerek destek verdi. Botlardan '3. köprüye hayır' pankartı açan eylemciler, 3. köprü yerine toplu taşıma araçlarının kullanılmasını istediler. Eyleme, karşı kıyıdan yani Yalova’dan da destek verildi. Yalova Çevre Platformu gönüllüleri saat 20:00 da Yalova sahilinde toplanarak, ellerindeki mumlarla 1 saatlik etkinliğe destek verdiler. Yalovalılar, Adalar’a deniz yoluyla doğrudan gidilmesinin bile önü kesilmişken, sadece İstanbul için değil, çevresiyle bağlantıları için de, ‘kaliteli toplu deniz taşımacılığı’ isteğine katılıyor.
KASIM
‘‘Nükleer mi, hayır teşekkürler.” Bu cümle son zamanlarda Almanya’da en çok tekrarlanan slogan haline geldi. Hükümetin nükleer santrallerin süresini uzatmak istemesi nükleer karşıtlarının Federal Meclis’te protesto gösterileri düzenlemelerine neden oldu. Angela Merkel liderliğindeki muhafazakar-liberal hükümetin ay başında alelacele aldığı karar halkın büyük bölümünün ve nükleer karşıtlarının büyük tepkisini çekti. Karara göre 2021’de kapatılması planlanan 17 nükleer santralin kullanım süresi 2035’e kadar uzatıldı. Böylece 2001’de eski şansölye Gerhard Schroeder ile Yeşiller arasında yapılan ve santrallerin adım adım kapatılmasını planlayan anlaşma da tarihe karışmış oldu. Yeşiller ve nükleer karşıtlarıysa bu anlaşmanın tekrar yürürlüğe sokulması için mücadeleye devam ediyor. Greenpeace, Yeşiller ve pek çok başka gezegen dostu kuruluş Gorleben’de olduğu gibi nükleer karşıtı eylemlerine devam ediyor. 1980’li yıllarda başlattıkları değişim politikasını Yeşiller başarıyla uygulamaya devam ediyor. Alman halkının güvenini kazanan Yeşiller, son yıllarda Federal Hükümet’te de dengeleri sarsabilecek bir unsur haline dönüştü ve yoklamalar oy oranının sosyal demokrat partileri geçtiğini gösteriyor.

Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu'nun, 1-2 Kasım günlerinde İstanbul'da 'Avrupa'daki Türkiye' adıyla düzenlediği toplantıya katılan gruplar, TBMM gündeminde bulunan Tabiatı ve Biyolojik Varlıkları Koruma Yasası tasarısının yasalaşması halinde olası sonuçlarına dikkati çeken bir mektup sundu. Aralarında Antalya, Isparta, Burdur Dereleri Gönlünce Aksın Çevre Platformu ile Allianoi Girişim Grubu'nun da bulunduğu 10'un üzerindeki çevreci kişi ve kuruluş, kendilerini Yaşam Savunucuları olarak tanıtarak, ortak imzayla bir yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, tasarının yasalaşmasının, korunacak tabiat ve kültür varlıklarının belirlenmesi ile doğal sit alanı ilan etme yetkisinin bağımsız kurullardan alınarak siyasal iktidarın yetkisine bırakacağı dile getirildi. Toplantılar sırasında Yeşiller Grubu Eş Başkanı Daniel Cohn-Bendit ve öteki yetkililer ile de bir araya gelindi. Yasanın geri çekilmesi için çabaları sürecek.

Müthiş bir ekosistemin ve milyonlarca insanın geçim kaynağının devamlılığı, bu konuda göstereceğimiz duyarlılığa bağlı. Bir balığın boyunun kaç santim olduğunun ne kadar önemli bir ayrıntı olabileceğini pek düşünenimiz olmamıştır. Ama bazen boyut önemli olabilir; hele konu müthiş bir ekosistemin ve milyonlarca insanın geçim kaynağının devamlılığını korumak ise... Yarın hala denizlerimizde ve sofralarımızda lüfer, hamsi, palamut, sardalya, tekir ve diğer balık türlerini görmek istiyorsak kaç santim bilmek zorundayız. Aşırı avlanma, yasadışı avlanma, tahrip edici avlanma yöntemleri (dip trolü, akıntı ağları, devasa gırgır tekneleri gibi), kirlilik, iklim değişikliği, kıyısal tahribat gibi diğer tehditler ile birleşince bu tablo neredeyse önüne geçilemez boyutlara geldi. Gitgide azalan stoklar ve özellikle de üreme çağındaki balıkların azalması, pazardaki yavru balık miktarının hızla artmasına neden oluyor. Greenpeace de 2007 yılında Atlas dergisinin de katkısı ile 'Küçük Balık Yoksa Büyük Balık da Yok' kampanyası başlatmıştı. Bir kez bile yumurtlama şansı olmadan avlanan yavru balıkların satışının denetlemeler ile durdurulması için tüketici bilgilendirilmeye çalışılan bu kampanyaya devam ediyor. Greenpeace, Türkiye'de acilen bazı kurumların yapısal olarak yenilenmesi, geliştirilmesi ve belki de yeni bir bakanlığa ihtiyaç duyulduğuna işaret ediyor. Vatandaşlar olarak hepimizin yapması gereken en önemli şey, bu konuyla ilgili yapıcı adımların atılmasını sağlamak için baskı yapmak ve bilinçli satın alma yoluyla doğru bilinç yaratmak. Buna 'yavru balık' almayarak ve tüketmeyerek başlayabiliriz.

Yalova'daki termik santral mücadelesinde Yalova Çevre Platformu'na açılan tazminat davasının ilk duruşması, dün İstanbul Beyoğlu Adliyesi'nde gerçekleşti. AKSA Akrilik AŞ'nin, YAÇEP üyelerinden 20 Bin TL manevi tazminat talep ettiği davayı YAÇEP üyelerinin yanı sıra, Greenpeace, Barışa Pedal Grubu aktivistleri ve Karamürsel'den gelen doğa korumacılar izledi. Haziran ayında YAÇEP'in yaptığı açıklamada, fabrikanın fay hattı üzerinde yer aldığı ve 1999 depreminde de AKSA'dan kaynaklanan 6.500 tonluk kimyasal sızıntı yaşandığı hatırlatılmış, Yalovalıların aynı yerde bir termik santral istemediği dile getirilmişti. Yetkililerin halen süren santral inşaatının durdurulması için işlem yapması gerektiği dile getiren YAÇEP üyelerine karşı, söylenenlerin doğru olmadığını ve şirketin maneviyatının zedelendiğini iddia eden AKSA, tazminat talebiyle dava açmıştı. İlk duruşmada YAÇEP'in delil dosyalarının yanı sıra, toplanan 20 bin imzayı ve yayınlanan tv programlarının görüntü kayıtlarını alan hakim, mahkemeyi AKSA tarafının süre talebi üzerine 3 Mart 2011'e erteledi. YAÇEP'ten yapılan açıklamada bu tazminat davası, termik santrale karşı verilen mücadeleyi engellemeye yönelik bir strateji olarak nitelendirildi.

Programımı yine bir etkinlik haberi ile kapatalım; Bisikletliler Derneği'nden bir grup, 7 Kasım 2010 Saat 10.00'da “81 İlden 81 Bisikletli ile 'Atamızın Yolundayız' ” adlı bisiklet etkinliği gerçekleştirecek. Etkinlikte, İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu'dan geçilerek, 4 günde ortalama 500 km yol katedilmek suretiyle Ankara'ya Anıtkabir'e varılması planlanıyor. Bisikletliler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Murat Suyabatmaz, etkinliğin bu yıl 4'üncü kez yapılacağını ifade ederek, "Uzun yolculuğumuz, Şişli'deki Atatürk müzesi önünden, Trakya ve İstanbul İlleri bisikletlileri ile başlayacak. Ankara'ya gidecek grubumuzu uğurlamak için 7 Kasım'da tüm bisiklet severleri oraya davet ediyoruz. Arkadaşlarımıza Boğaz Köprüsü'nü birlikte geçerek Anadolu yakasına kadar pedallarımızla destek vereceğiz" dedi. Suyabatmaz, etkinlik detaylarının www.bisikletliler.org web sayfasından izlenebileceğini ifade ederek, pazar sabahı CNNTürk ekranlarından İstanbul çıkışının canlı yayınlanacağını da sözlerine ekledi.

Çin yönetimi, uzun süren görüşmelerden sonra Kanada'ya 25 yıl sonra 6 panda daha vermeye razı oldu. Çin ile varılan anlaşma kapsamında, Kanada'nın dünyaca ünlü Toronto Hayvanat Bahçesine yerleştirilecek olan bir çift panda yola çıkarıldı. 2012 yılından itibaren Calgary ve Quebec eyaletindeki Granby Hayvanat Bahçelerine de yaşları 18 ay ile 2 arasında değişen birer çift panda getirilecek. Kanada Çevre Bakanı Jim Prentice, pandalar için Çin'e herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığı şeklindeki soruları yanıtsız bıraktı. Çin, Kanada'ya ilk pandayı 1985 yılında vermişti. Nesli tükenmekte olduğu için Çin Hükümeti ve Dünya Doğayı Koruma Vakfınca koruma altında olan pandalardan, dünyada 1600 kadar olduğu sanılıyor. Çin, pandaların ülke dışına çıkarılmaması konusunda sert önlemler uyguluyor.

Programın sonunda yine bir duyurumuz var; İstanbul'un 2 milyon ağacını kurtarmak için başlatılan 2 Milyon İstanbullu kampanyası kapsamında 6 Kasım’da bu kez Galata Köprüsü üzerinde bir buluşma var. 6 Kasım Cumartesi günü saat 20:00'de Galata Köprüsü’nde mumlarla yapılacak etkinliğin ardından bir basın açıklamasıyla 3.köprünün İstanbul için bir çözüm değil sorun olduğu bir kez daha vurgulanacak. 2 Milyon İstanbullu Hareketi, her köprü gibi 3. Köprünün de kendi sorunlarını oluşturacağını ifade ediyor. İstanbul'un üzerine yeni yerleşim ve ulaşım baskısı oluşturarak kentin kontrolsüzlüğünü arttıracak olan 3.köprü projesi, günü kurtarmaya yönelik bir proje olarak, uzun vadede çözümü mümkün olmayan sorunları da beraberinde getiriyor. “Trafiği azaltmak için köprü”, “Enerji ihtiyacı için HES, Nükleer ve Termik santral” gibi söylemler ve bu söylemlerin şekillendirdiği politikalar geçmiş yüzyılın politikalarıdır diyen 2milyonistanbullu.org, “Alternatifin toplu taşımada olduğunu olduğunu biliyoruz. Ama bu alternatiflerin neden değerlendirilmediğini anlamıyoruz. Sesimizi duyurmak için de herkesi 6 Kasım'da Saat 20:00'de Galata Köprüsü üzerinde yapacağımız basın açıklamasına davet ediyoruz.” diyor.

Birleşmiş Milletler 16. İklim Konferansı Meksika’nın Cancun şehrinde dün başladı. Beni şaşırtan bu konunun yazılı, görsel ve sesli medyada neredeyse hiç yer bulmaması, halbuki konferans çocuklarımızın geleceğini konuşuyor. Konferans öncesi Greenpeace Dünya’ca ünlü Chichen Itza piramidi üstünde iklimi kurtar balonu uçurarak politikacılara seslendi. Ne yazık ki Kopenhag’dan sonra Cancun Konfernasında çok büyük gelişmeler beklenmiyor, fakat konferans yine de bağlayıcı, adil ve yüksek hedefli bir antlaşmaya doğru mutlaka başarılı geçmesi gereken bir toplantı. Bu yüzden Meksika Devlet Başkanı Felipe Calderon'un sert uyarısıyla başlayan iki haftalık konferansa 15 bin bilimadamı ve gönüllüler katılıyor. Calderon, Yukatan Yarımadası ucunda Karayib Denizi-Atlas Okyanusu'na nazır Cancun'daki açılış toplantısında, "Dünya atmosferi; devletlerin egemenliğinden tamamen bağımsızdır" diyerek, atmosferi korumanın mutlaka dünya çapında işbirliğine bağlı olduğunu bir kez daha hatırlattı. Olağanüstü güvenlik önlemleri ve kötü bir lojistik planlama ile başlayan toplantıda delegeler 3 saat konferans salonuna girebilmek için bekledi, umalım bu konferansta sabırsızlıklarını körüklemez. Sizlere Cancun gelişmelerini sunmaya devam edeceğiz.

İkizdere’de Çakçor Deresi üzerinde yapılması planlanan 3.33 Megavat kurulu gücündeki HES için ÇED toplantısının yapılacağını duyuran Rize Çevre Müdürlüğü’ne karşı İkizdere Derneği yöneticileri ve yöre halkı, bölgenin SİT kapsamına alındığını belirterek Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Dernek yöneticileri ayrıca aynı gerekçelerle toplantının ‘iptali ve yürütmesinin’ durdurulması istemiyle Rize İdare Mahkemesi’ne de başvurdu. Bu gelişmenin ardından Çevre ve Orman İl Müdürü Sabit Kandemir dün bir açıklama yaparak toplantının ertelendiğini duyurdu. İkizdere Derneği Başkanı Musa Yılmaz, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün söz konusu açıklamasını son güne bırakmasının da anlamlı olduğunu belirterek; “Bu durum HES projelerini bizlere dayatmak isteyen zihniyetin yasa ve hukuk tanımazlığın bir başka açık göstergesidir” diye konuştu.

İstanbul’da bir balık halinin açılışına katılan Tarım Bakanı Mehdi Eker’e Greenpeace tarafından, ‘seninki kaç santim’ cetveli verildi. “Seninki kaç cm?” yazılı tişörtüyle Bakan Eker’in karşısına çıkarak balık boyları cetveli veren Greenpeace eylemcisi, yavru balıkların avlanmasının ve satışının durdurulmasını istedi. Greenpeace, Türkiye’de yasadışı avcılığın durdurulması için etkin bir kontrol mekanizmasının hayata geçirilmesinin, ayrıca deniz yaşamının korunmasını da içeren sürdürülebilir balıkçılık politikasının oluşturulması şart olduğunu söylüyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yayınladığı su ürünleri sirkülerinde pek çok ticari türün avlanma boyları gerçek üreme boylarına kıyasla son derece küçük. Örneğin, Bakanlığın sirkülerine göre lüferin avlanma boyu 14 cm olarak gösterilmekteyken, gerçekte bu balığın üreme boyu en az 20 ila 25 cm. Bunun sonucu olarak balık stokları azaldıkça pazarda daha fazla yavru balık görülmekte ve aslında deniz kaynaklarının ve balıkçılığın da sonu yaklaşmaktadır. Greenpeace bu döngüde rolü olan herkesi; Bakanlığı, balıkçıları, balık hallerini, pazarları ve müşterileri yavru balık avlamamaya ve almamaya çağırıyor. Greenpeace, herkesi, www.kacsantim.org sitesinde bakanlığı harekete geçmeye çağırmaya bekliyor.

27-28 Kasım tarihlerinde Sinop Gerze’de 4 çevre platformunun çağrıcısı olduğu, “İklim Adaleti İçin Buluşma” gerçekleştirilecek. Yeşil Gerze Çevre Platformu, Bartın Platformu, Yalova Çevre Platformu ve Erzin Çevre Platformu’nun bir araya geldiği buluşmada enerjinin HES, Termik, Nükleer santral projelerine indirgenmiş haline hayır denecek. Enerji politikalarının plansız ve şirketlerin sadece faydalandığı halkın mağdur olduğu şekilde gelişmesi masaya yatırılacak. Gerçek yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine odaklanılacak. Sonuç bildirgesi ise, 2012 yılı sonrasında iklim değişikliği konusunda devletlerin ve şirketlerin alacağı tavırla ilgili Türkiye’nin de katılacağı, BM İklim Değişikliği 16. Konferansı zirvesine gönderilecek. Yeşil Gerze Çevre Platformu’ndan Şengül Şahin, “Gerze başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok bölgesinde Amasra’da, Yalova’da, Zonguldak’ta, Çanakkale’de, Bursa’da, Balıkesir’de, Afşin’de, Silopi’de, Erzin’de, Sugözün’de milyonlarca insanın benzer bir kaderi paylaştığını biliyoruz. Bu süreç içinde bulunan tüm kurum, kuruluş ve kişilerle birlikte yaratacağımız ortak talepleri Cancun’a göndereceğiz. Toprağı, denizi, suyu, ekmeğimizi soluksuz bırakan bir üretim sistemini kabul etmiyoruz” dedi. Buluşmayı neredeyse bildiğimiz bütün sivil toplum kuruluşları ve platformlar hatta odalar ve sendikalarda destekliyor. Yavaş yavaş Türkiye doğa katliamına karşı birleşiyor. Çağımız artık sivil toplum için güç birliği çağı, egolar ve logolar rafa kalkıyor.

Dört Greenpeace eylemcisi, Meksika’nın Veracruz eyaleti açıklarındaki “Centenario” petrol platformunu işgal etti. Platformda 39 metre yüksekliğe tırmanan eylemciler derin denizlerde petrol aranmasına bir son verilmesini istedi. Eylemcilerin işgal ettiği platform PEMEX tarafından kiralanmış durumda ve şu anda jeofizik ve jeoteknik araştırmalar gerçekleştirdiği gibi derin denizlerde petrol arama teknolojilerini de deniyor. 2011 başına kadar bu platforma Bicentenario adlı bir yenisinin daha eşlik etmesi planlanıyor. Bu yıl Nisan ayında patlayan BP'ye ait Deepwater Horizon petrol platformu derin denizlerde petrol aramanın tehlikelerini açıkça gözler önüne sermişti. Ancak yaşanan felakete ve yaban hayatı için oluşan tehditlere rağmen Meksika Körfezi'nde petrol aramalarına bir yasak gelmedi ve petrol bağımlılığımızı besleme çabası aynı hızda devam etti. Eğer BP Deepwater Horizon'dakine benzer bir felaket daha gerçekleşirse Meksika Körfezi kıyıları, Körfez sularında yaşayan balinalar, yunuslar ve diğer canlılar daha da büyük bir tehdit altına girecek. Oysa bunların hiçbirinin yaşanması gerekmiyor. Artık Enerji [D]evrimi'ni başlatarak, fosil yakıtlara verilen desteği sona erdirerek, temiz enerjilere verilen desteği artırıp güçlü politikalar geliştirerek petrole olan bağımlılığımızdan kurtulabiliriz. Tüm bunlar için gereken tek şey, bunu yapacak siyasi irade.

Bartın'ın turistik ilçesi Amasra'da yapılması planlanan iki termik santrale, Bartınlıların tepkisi büyük oldu. 2 bin kişi, santraller için düzenlenen bilgilendirme toplantısını basarak protesto gösterilerinde bulundu. Termik santrale, üzerine basa basa "hayır" dediler ve tepkilerini santral için düzenlenen bilgilendirme toplantısına taşıdılar. Hema Endüstri A.Ş.'nin, turistik ilçe Amasra'da kurmayı planladığı iki termik santralden biri için halkı bilgilendirme toplantısı devam ederken termik santrallere karşı kurulan ve belediyelerle siyasi partilerin ve 120 sivil toplum örgütünün desteklediği Bartın Platformu'nun 2 bin üyesi, ellerinde döviz ve sloganlarla toplantının yapıldığı belediye sosyal tesislerine geldi. Kalabalığın bir bölümü daha sonra toplantının yapıldığı salona girdi ve protestolarını burada sürdürdü. İstedikleri de oldu. Tepki üzerine toplantı yarım kaldı. Şirket yöneticileri salondan polis kordonu altında çıkarıldı ve toplantının halkın tepkisi nedeniyle iptal edildiğine dair tutanak tutuldu.

Google'a aramak istediğiniz sözcüğü yazıp “enter” tuşuna basın... İşte sadece bu küçücük işlemle bile, çevreye zararlı karbondioksit gazı salımına neden oluyoruz. Arama motorları büyük sunucular üzerinden çalışıyor. Söz konusu sunucular ciddi oranlarlarda elektrik tüketiyor, bu da tabii karbondioksit salımına neden oluyor. Sunucuların çoğu ekolojik elektrikle değil, yüksek miktarda karbondioksit salan kömür gibi fosil enerji kaynaklarıyla çalışıyor. İşte tam da bu nedenle sadece 26 yaşındaki Christian Kroll çevre dostu yeni bir arama motoru geliştirdi. Çevreci yeni arama motorunun adı Ecosia. Ecosia, arama yaparken Yahoo ve Bing gibi sitelerin tekniğini kullanıyor. ancak o sitelerden farklı olarak gelirinin beşte dördünü çevrenin korunması için harcıyor. Gelir, uluslararası çevre örgütü Dünya Doğayı Koruma Vakfı'nın WWF (World Wide Fund For Nature) Brezilya'nın Amazon bölgesindeki yağmur ormanlarını koruma projesine aktarılıyor. Christian Kroll, böylece arama motoru sayesinde üretilen karbondioksitin, atmosferde dengelenmesini sağlamaya çalışıyor. Bir yıllık bir geçmişi olan siteyi, şimdiden günde 100 binin üzerinde kullanıcı ziyaret ediyor. Bu sayede Ecosia Dünya Doğayı Koruma Vakfı'na 130 bin euro kaynak sağlayabilmiş. Ecosia, bu sayıları her gün sitede düzenli olarak da yayınlıyor.

Uluslararası Atlantik Orkinoslarını Koruma Örgütü toplantısı, yani orkinos avına uygulanan kotaların da belirlendiği ve ilgili 48 ülkenin katılımıyla düzenlenen uluslararası toplantı, Greenpeace örgütünün protestosuna hedef oldu. Paris'teki toplantının düzenlendiği otele dev bir pankart asan Greenpeace üyeleri, bazı ülkelerin, mavi yüzgeçli orkinos türüne uygulanan kotaların arttırılması önerisine karşı çıktı. Greenpeace Fransa sorumlusu Francois Cartier, basına yaptığı açıklamada, AB Komisyonu'nun kotanın 6 bin tonda kalmasını 10 gün önce önerdiğini hatırlatarak, bazı ülkelerinin bunun arttırılmasında ısrarcı olmasını eleştirdi. Denizlerdeki mavi yüzgeçli orkinosun 1957 yılından bu yana yüzde 75 azaldığını belirten yetkililer, bu balık türünün tamamen yok olmasından endişe ediyor. Greenpeace, Akdeniz ülkelerinin balıkçı filoları tarafından yürütülen korsan orkinos avının, yasal kotaların çok üzerine çıktığını belirterek, kotaların arttırılması önerilerine sert tepki gösteriyor.

Sizlere bir süre önce, yapılan bir araştırma sonucu son on yıl içinde yaklaşık bin 200 kaplanın öldürülmüş olduğunun tespit edildiği ve doğal hayatta yaklaşık 3 bin kaplanın kaldığının tahmin edildiği ile ilgili bir haber aktarmıştık. Bu konuyla ilgili bir haberimiz daha var; Rusya'nın St. Petersburg kentinde kaplanların geleceğiyle ilgili yapılan uluslararası zirveye katılan uzmanlar, yaşam alanlarını korumak için ülkelerin harekete geçmemesi ve kaçak ava karşı mücadele etmemeleri halinde, kaplanların neslinin 12 yıl içinde tükenebileceğini ifade etti. Dünya Doğayı Koruma Vakfı yetkilileri ve uzmanlar, bir asır önce kaplan sayısının 100 bin olduğunun tahmin edildiğini belirterek, şimdi ise vahşi ortamdaki kaplanların sayısının 3 bin 200'e indiğine dikkati çekti. Koruma önlemleri alınmadığı takdirde, Çin takviminde kaplan yılı olan 2022'de kaplanlar yeryüzünden silinebilir. Uzmanlar, ormanların kesilip inşaatlar yapılarak kaplanların yaşam alanlarının yok edildiğini, hayvanların, derileri ve Çin'deki geleneksel ilaçlar için avcıların hedefi olduğunu kaydetti. Zirvede, kaplan nüfusunun bulunduğu 13 ülkenin hükümetlerinin desteğiyle kaplanların nüfusunun 2022 yılında iki katına çıkarılmasını hedefleyen geniş kapsamlı bir program da kabul edildi.

Kahramanmaraşlı Warriors Of The World (Dünya Savaşçıları) adlı çevre örgütü üyeleri, 24 yıldır faaliyet gösteren Afşin- Elbistan A Termik Santrali'ni kefen bezi giyerek ve maskelerle protesto etti. Grup, ‘Gelecek için termik santralleri durdurun’, ‘Yatırımları yeşil enerjiye yönlendirin’ ve ‘Kahramanmaraş, termik santrali istemiyor’ yazılı pankartlar açtı. Gruptakilerden biri eylem sırasında üzerine sardığı kefen beziyle yere yattı, arkadaşları da maske takarak termik santrallere tepkilerini dile getirdi. Örgüt adına açıklama yapan Basın Sözcüsü Fatma Yörür, Afşin- Elbistan A Termik Santrali nedeniyle bir çevre felaketi yaşandığını, santralin bulunduğu bölgedeki yerleşim yerlerindeki tarım alanlarının, hayvanların, içme- kullanma sularının ve doğal güzelliklerin zarar gördüğünü söyledi. Yörür, “Baca gazı arıtma sistemi olmadığı halde 24 yıldır çalıştırılan Afşin-Elbistan A Termik Santralinde 8 yıl ömrü kaldığı gerekçesiyle baca gazı arıtma tesisi kurulmamaktadır. Bu santral, yıllardır doğaya ve insanların üzerine katı, sıvı, gaz ve radyoaktif madde içeren zehirli atık saçmaktadır” dedi. Kahramanmaraş Valiliği’nin ‘Aydın İnsan, Temiz Çevre ve Yaşanılabilir Köy Projesi’ni eleştiren Yörür, Afşin ve Elbistan’da çevre felaketi yaşanırken Kahramanmaraş kent merkezinde kağıt parçalarının toplanmasını anlamsız bulduklarını kaydetti. Eylemci grup basın açıklamasının ardından olaysız dağıldı.

Muğla'nın Köyceğiz ilçesi Beyobası belde sınırları içindeki Yuvarlakçay üzerine bir firma tarafından kurulmak istenen Hidro Elektrik Santrali (HES) ile ilgili açılan davalarda arka arkaya gelen yürütmeyi durdurma karalarından sonra, 11 aydır yörede eylem çadırı kuran köylüler çadırlarını kaldırma kararı aldı. Yuvarlakçay'ı Koruma Platformunun arka arkaya açtığı yürütmeyi durdurma kararlarının ardından Yuvarlakçay üzerine Hidro-Elektrik Santrali yapmak için başvuran AKFEN köylülerin tepkisi nedeniyle Yuvarlakçay üzerinde HES inşaatı yapmaktan vazgeçtiklerini açıklamıştı. Yüklenici firmanın HES inşaatından vazgeçmesinin ardından platform üyeleri Köyceğiz Orman İşletme, Muğla Orman Bölge Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu ve Orman Genel müdürlüğü aleyhine ağaç kesiminin durdurulması, doğa tahribatının önlenmesi için dava açmışlardı. Muğla 1. İdare Mahkemesi'nin1 Kasım 2010 tarihli kararıyla da köylüler istedikleri sonucu aldıklarını belirterek çadırları kaldırma kararı aldılar.

Meksika’da yapılmakta olan El Zapatillo Barajına karşı, zarar gören Temaca halkına destek olmak için pekçok ülkede Meksika temsilcilikleri önünde eylem yapıldı. Türkiye’de de benzer mücadeleleri yürüten Doğa Derneği dünyanın bir başka ucunda diğer baraj mağdurlarına destek olmak için İstanbul’daki Meksika Fahri Konsolosluğu önünde hazırladıkları pankartı açtı ve barajın durdurulması için dilekçeleri konsolosluğa teslim etti. Farklı ülkelerden tüm destekçilerin pankartlarında aynı cümle yer aldı: “Los Ojos De Mundo Estan Puestos En TEMACA” -Dünyanın Gözleri TEMACA’nın Üzerinde- ve “Temaca Vive, La Lucha Sigue” -Temaca Yaşıyor, Mücadele Sürüyor-!

Çevre ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği ÇETKODER başlattığı kampanya ile sigara izmaritlerinin doğadan toplanması için para ödülü koydu. Amaçlanan sonucu sağlayıp sağlamayacağı önümüzdeki günlerde netleşecek olan bu kampanyada, 500 sigara izmariti getiren herkes 5 lira kazanacak. ÇETKODER Genel Başkanı Mustafa Göktaş, uygulamanın ilk olarak Mersin, Adana, Hatay ve Osmaniye illerinde bugün itibari ile başladığını söyledi. Toplanan izmaritlerin imha edilmeleri için ilgili belediyelere verileceğini belirten Göktaş, "Buralarda başarılı olursa ardından yurdumuzun tüm il ve ilçelerinde derneğimiz gönüllüleri aracılığı ile uygulama, yaygın hale getirilecektir. Unutulmasın ki bir izmarit doğada 2 yılda zor kaybolmaktadır. Gençlere ve içenlere sesleniyoruz. Yere atmasın biriktirsinler 500 adet izmariti bize getirsinler 5 lirayı bizden alıp gitsinler” dedi. Ben de diyorum ki daha kolayı var hiç içmeyin... çöpü kaynağında yok edin. Burada tütün üretiminde kullanılan tarımsal kimyasalları ve doğaya dolaylı olarak verdiği zararı da unutmayın.

Çorlu Bisiklet Topluluğu'na üye üç bisikletçi Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yapılması planlanan HES projelerine karşı dikkat çekmek için Samsun-Hopa arasında yapmakta olduğu bisiklet turunun ikinci etabı olan Samsun-Giresun arasını tamamladı. Bisikletçi gençler adına konuşan Aykut Müsget, HES'lere karşı tepkilerini göstermek için böyle bir şey yaptıklarını belirterek, ''Geleceğin mirası yeşil alanların tahribatına neden olan, kırsal kesimin doğal dengesini bozan, tarım ve hayvancılık adına riskler taşıyan, bazı kesimlerin rant sahibi olmasını kolaylaştıran ve meşrulaştıran HES Projelerine karşı, pedallarımızı döndürmeye devam edeceğiz. Turumuzda ''HES Katliamdır'' ve ''Anti-HES'çiler'' sloganlarını kullanıyoruz'' dedi. Grubu karşılayanlar arasında bulunan Giresun Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü Ali Dursun da derelerin susuz bırakılmasını ve dere sularının kullanım hakkının 49 yıllığına HES firmalarına verilmesini asla kabul etmeyeceklerini söyledi. Dursun, platform olarak bütün bu projelere karşı açılan 80 davanın 35'inde yürütmeyi durdurma ve iptal kararı alındığını ve Giresun bölgesinde doğal yaşamın korunması için yeni davalar açmanın hazırlığında olduklarını söyledi.

‘Atlantik Orkinoslarını Koruma Komisyonu’, 17-27 Kasım tarihleri arasında Paris’te toplanıyor. Mavi yüzgeçli orkinosların aşırı avlandığını ve hem Akdeniz’de hem de Doğu Atlantik’te azalmakta olduğunu belirten Greenpeace Fransa, türün korunmasından önce ticari balıkçılık çıkarlarını ön plana alan Fransa Hükümetine tepkili. Greenpeace eylemcileri, Atlantik’teki mavi yüzgeçli orkinosların tükenmesine dikkat çekmek için Fransa Tarım ve Balıkçılık Bakanlığının ana girişini, üzerinde “Kurtar Beni” notu taşıyan bir otomobilin üzerine yerleştirdikleri dev bir orkinos balığı maketi ile engelledi. Bakanlığa giren insanlar, başka kapıları kullanmak zorunda kaldı. Japonya ve diğer Asya Ülkeleri, Mart Ayında, mavi yüzgeçli orkinosların uluslar arası ticaretine etkili bir şekilde yasaklar koyacak olan BM’nin ‘tehlike altındaki tür’ duyurusunu engellemişlerdi.

Greenpeace Akdeniz’in, Akkuyu’nun yanı başındaki Büyükeceli Beldesi camisine kurduğu güneş enerjisi sisteminin açılışı dün yapıldı. Açılışın ardından, güneş enerjisi kullanılarak sıkılan portakal suları dağıtıldı. Güneş Enerjisi Sanayicileri Derneği [GENSED]’in teknik desteğiyle geliştirilen proje kapsamında yöre halkını güneş enerjisi sistemleri konusunda bilgilendirme çalışmaları yapıldı, yenilenebilir enerjiler hakkında söyleşiler gerçekleşti. Meclis önünde nükleere karşı geldikleri için yargılanan eylemciler ve geleceği güneşte gören gönüllüler de on gün süren proje boyunca Akkuyu’da, yöre halkıyla diyalog halinde çalıştı.
Maliyeti Greenpeace tarafından karşılanan sistem 2,25 kW kurulu güç kapasitesinde ve caminin elektrik ihtiyacını karşılayabilecek durumda. Yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği çözümleri, nükleer enerjinin tam sekiz katı daha fazla istihdam sağlıyor. Güneş ise en çok istihdam yaratan saha; hükümet bu santrali inşa edeceğine aynı güçte fotovoltaik güneş sistemlerine teşvik verse 120 bin yeni, temiz, vasıflı iş yaratılacak. Doğamızı, geleceğimizi ve refahımızın yaygınlaşmasını düşünerek acilen enerji politikası yenilenebilir enerjilerin önünü açacak şekilde değişmeli. Hükümet nükleere dur demeli ve yenilenebilir enerji kanunundaki değişiklikleri hızla meclisten geçirmeli.

Greenpeace, vatandaşları doğru balık alımına yönlendiriyor. Greenpeace Akdeniz, 2007’de de hazırladığı balık boyları cetveli ile vatandaşı yasal boylar konusunda uyararak, avlanırken bunlara bile uyulmadığını anlatmıştı. Greenpeace şimdi, denizlerde balık stokları hızla tükenirken, bir kez bile yumurtlayamamış balıkların, yani yavru balıkların avlanması ve satılmasının acilen durdurulması için yaptığı çağrıyı yineliyor. Greenpeace gönüllüleri, Beşiktaş Balık Pazarı’nda, balıkçılara ve vatandaşlara dağıttıkları balık boyları cetvelleri ile, herkesi bu kampanyaya katılmaya davet etti. Greenpeace Akdeniz Denizler Kampanyası Sorumlusu Banu Dökmecibaşı, “Yetişkin bir balık, her yumurtlamada binlerce yavru verir, oysa ona en az bir kez bu şansı vermeden avlarsak soyu tehlikeye girer. Bu da tüm stokların yakın zamanda tükenmesine neden olacaktır, yani yavru balık avlanmaya ve satılmaya devam edilirse yakın zamanda denizlerimizde balık kalmayacak.” dedi. Greenpeace, vatandaşları, www.kacsantim.org sitesinde önerilen balık boyları ile doğru balık satın alma konusunda yönlendiriyor. Unutmayalım ki “küçük balık yoksa, büyük balık da yok”

İngiltere'de bulunan Uluslararası Trafik adlı örgütün Dünya Doğayı Koruma Fonu (WWF) ile beraber yaptığı araştırmada yasadışı avlanmada Hindistan'ın birinci sırada geldiği ortaya çıktı. Yasa dışı yollardan ticareti yapılan kaplan parçalarının incelenmesi sonucu, 2000-2010 yılları arasında 1.069 ila 1.220 kaplanın avlandığının anlaşıldı.
Bunun yılda 104 ila 119 kaplan avına eş geldiği belirtilen raporda, sayının, söz konusu ticaretin sadece küçük bir bölümünü oluşturduğu, gerçek rakamın daha fazla olduğu kaydedildi. Asya’daki kaplan popülasyonu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Doğal hayatta 3.500 kaplanın kaldığının tahmin ediliyor. Kaplanların kürkleri, kemikleri, etleri, pençeleri, dişleri, cinsel organları ve vücutlarının diğer parçaları satılıyor.
Bazı kültürlerde kaplan parçalarının iyi şans getirdiğine inanılıyor.

Bu yıl yangınlar, seller ve fırtınalar ile dolu en sıcak yıl rekorunu yaşadı dünya. Buna rağmen G20 liderleri geçen yıl verdikleri sözleri tutmadılar. Bir yıl önce iklim değişikliğini durdurmak, fosil yakıt sübvansiyonlarını kesmek ve yeşil ekonomilere geçişi başlatmak için verdikleri sözlere rağmen liderler gerekli adımları atmadı. Üstelik Seul’de gerçekleştirilen G20 zirvesi iklim için daha önce verilen sözlerin de gerisinde kalacakmış gibi görünüyor. Greenpeace’den Patricia Lerner, "Bu yılki G20 görüşmeleri Cancun'da gerçekleştirilecek iklim görüşmelerini destekleyecek nitelikte olmalıydı ama bir yıl önce verilen taahütler bile verilmeyecek gibi görünüyor" dedi. G20 liderlerinin dünya adına karar vermek için Seul'de yapması gereken dört şey var: Liderler verdikleri sözleri tutup sıcaklık artışını 2C derecede sabitlemek için gerekli salım azaltımlarını yapmalılar, fosil yakıt endüstrisine verilen sübvansiyonlardan vazgeçilmeli, yeşil ekonomilere geçiş için finans sağlanmalı ve gelişmiş ülkeler önceliklerini fosil yakıt yatırımlarına değil iklim fonlarına çevirmeli. Greenpeace Akdeniz Kampanyalar Yöneticisi Hilal Atıcı: "Türkiye şu anda enerji yatırımlarını kömür ve petrol gibi fosil yakıtlara yönelik gerçekleştiriyor. Ancak fosil yakıtlar dünyanın kaderini bir felakete doğru sürüklüyor. Seul'da hükümetler dünyanın kaderine ilişkin kararlar alıyorlar. Türkiye hükümeti de yapılacak görüşmelerde iklimin tarafını seçmeli ve yenilenebilir enerjiler ve enerji verimliğine öncelik vermelidir" dedi. Evet yenilenebilir enerji kanunundaki değişiklikleri birisi yiyor ama kim... bu gidişle dünya bizi çiğ çiğ yiyecek. G20 hadi ama! Zaman kalmadı...

Adana Valisi İlhan Atış’dan modernist inciler. Son birkaç yılda Adana'da gerçekleşen büyük çaplı yatırım projelerini anlatan Vali Atış, Tufanbeyli ilçesinde 600 milyon ton kömür rezerv kapasiteli termik santrali için imar planı değişikliği yapıldığını belirtti. Böylece çocuklarımızın geleceğinin karartıldığını söylemedi ve kendisinin Greenpeace’in Kömür’ün gerçek maliyeti isimli raporunu okumadığı anlaşıldı. Kentte inşaatı devam eden 17 hidroelektrik santralinden Karaisalı Çakıt HES'in hizmete girdiğini, akarsuların üzerinde inci tanesi gibi dizilen diğer HES'lerin de birkaç yıl içinde devreye gireceğini ifade etti. Ancak vatandaşların her yerde HES’lere karşı ayaklandığını ve enerji üretmenin rüzgar ve güneş gibi daha iyi yöntemleri olduğunu söylemedi. Vali, Çalık Grubu'nun kuracağı Petrokimya ve Rafineri Sanayi Entegre Tesisi'nin ÇED'leri hazırlandı. 1/25 binlik planlar ve yer tespiti yapıldı, istimlâklar başladı.” dedi ama Dünya’daki petrol rezervleri yakıldığında küresel ortalama sıcaklıkların 6 santigrat derece artacağını ve böylece Adana’nın çöle değil çölden de sıcak Merkür tarzı bir cehenneme döneceğini söylemedi. Vali Atış, “Ben çok heyecanlanıyorum. Ama Adanalılarda bu heyecanı göremiyorum. Ben üç nalı, atı da buldum. Polyannacı değilim, gerçekleri görerek konuşuyorum." dedi... bence aklı selim Adanalılar’ın söylediklerine heyecanlanmadığına şaşmaması gerekir, çünkü onlar artık söylemediklerini biliyorlar.

“Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu” yasa taslağının aksaklıklarını ortaya koymak için Greenpeace’in de aralarında bulunduğu, 68 sivil kuruluş ortak bir bildiri yayınladı. İlk Tabiat Kanunu 2003 yılında sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla hazırlanmışken, STK'ları devre dışı bırakan, ve daha önce görülmemiş bir yıkıcı "Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Taslağı" meclise gönderildi. Buna karşı görüş oluşturmak ve mücadele etmek üzere Tabiat Kanunu İzleme Girişimi kuruldu. Tabiat Kanunu İzleme Girişimi; söz konusu yasanın ilk biçimlenmesinde aktif rol oynamış kurumların yanı sıra, ülkemizin doğasını, temel bilimsel koruma yaklaşımını, uygulama süreçlerini ve yaptırımları olumsuz yönde etkileyeceğini öngören 68 öncü sivil toplum kurumundan oluşuyor. Tabiat Kanunu İzleme Girişimi ;
1.Doğal yaşama sahip çıkılması için bu yasa taslağının geri çekilmesi ve ilk hazırlanan taslağa uygun bir yasa hazırlığının başlatılmasını,
2.Hazırlık sürecinde doğanın haklarının ve uluslar arası taahhütlerin dikkate alınmasını,
3.Gerek hazırlık ve gerekse uygulama sürecinde sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte hazırlanmasını, talep ediyor.
Basın bildirisinin tamamına www.greenpeace.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.

Akkuyu’da Rusya’nın tasarladığı VVER-1200 reaktör tasarımının kullanılacağı santralin 50 yıl sonra ömrünü tamamlayacağını ama çevreye vereceği zararın geri dönülmeyecek kadar yıkıcı olacağını savunan Greenpeace, bölgeye nükleerden önce girdi. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarına dikkat çekmek ve nükleerin tehlikelerini anlatmak isteyen Greenpeace gönüllüleri, Akkuyu Santrali’nin yapılacağı alanın 4 kilometre yakınındaki Büyükeceli Köy Camii’ne güneş enerji sistemi kurmaya başladı. Güneş Enerjisi Sanayicileri Derneği (GENSED) ile işbirliği yapan çevre kuruluşu, güneş enerji sisteminin ne kadar kolay ve ekonomik olduğunu ortaya koydu. Nükleer santralda çalışma umudu olan işsiz gençlere, güneş enerji sistemi kurma konusunda kurs veren Greenpeace ve GENSED, Büyükeceli beldesindeki genç nüfusuna bu sektörde nasıl iş bulabilecekleri konusunda da yardım edecek. Greenpeace Proje Koordinatörü Alidost Numan, “Nükleer santral nedeniyle 20 yıldır ekonomik geleceği belirsizleşen bölge halkı, tek kurtuluşun santralda vasıfsız işlerde çalışmak olduğunu düşünüyor. Oysa Nükleer santral bölgede daha iyi iş olanaklarının önündeki en büyük engel. Son on yılda Almanya’da yenilenebilir enerji sahasında 340 bin kişiye yeni iş yaratıldı. Nükleerde ise sadece 30 bin kişi çalışıyor. Güneş enerjisi açısından Avrupa’nın ikinci en büyük potansiyeline sahibiz. Hükümet bu santral yerine güneş sistemlerine teşvik verse 120 bin kişiye temiz, vasıflı iş yaratılacağını hesaplıyoruz” dedi.

Yeşiller Partisi,Kresel Eylem Grubu, 3. Köprüye Karşı Yaşam Platformu ve Greenpeace üyeleri yapılmasına karşı çıktıkları 3’üncü köprünün 2 milyon ağacı yok edeceği gerekçesiyle bu hafta sonu Galata Köprüsü’nde mumlu eylem yaptı. “2 milyon ağaç için 2 milyon İstanbullu” kampanyası çerçevesinde dün akşam Galata Köprüsü’nde bir araya gelen vatandaşlar, “3. Köprü çözüm değil” yazılı pankart açtı. Eylemciler açıklamaların ardından yanlarında getirdikleri mumları köprünün korkuluklarına dikti. Grup, köprünün Eminönü ayağına kadar yürüdükten sonra sessizce dağıldı. Hükümet politikalarının bu dönemde çevreye büyü zararlar vermesi nedeniyle sivil toplum örgütlerinin güçlerini birleştirdiklerini görüyoruz. Umuyoruz bu hareket büyüyerek devam eder.

Almanya’nın Gorleben Nükleer Atık Deposu’na doğru yol alan ve tehlikeli radyoaktif madde taşıyan özel trene karşı protesto sürüyor. Fransa’dan yola çıkan Castor adlı nükleer atık yüklü 11 konteynerde, 123 ton nükleer atık taşınıyor. Greenpeace eylemcileri, kendilerini raylara bağlamak dahil çok sayıda eylem düzenleyerek Fransa’dan Almanya’ya radyoaktif madde taşıyan trenin yolunu değiştirtmeyi başardı. Trendeki yük, tarihin en büyük nükleer atık transferi olarak niteleniyor. Doğaseverlerin tepkisine rağmen nakli gerçekleştiren şirket ise bunun rutin bir operasyon olduğunu savundu. Nükleer atık taşıyan trenin Fransa’dan Almanya'ya ulaşması üzerine binlerce kişinin katılımıyla düzenlenen protesto gösterilerinde Başbakan Angela Merkel hükümetinin nükleer enerji politikaları protesto edildi. Dannenberg kentinde ve trenin güzergâhında bulunan birçok noktada göstericiler eylemlere traktörlerle katıldı ve tren rayları üzerinde barikatlar kurdu. Bir grup Greenpeace üyesi, tren rayının altına çukur kazmak isteyince polis müdahale etti. Yaklaşık 150 protestocu, cop ve göz yaşartıcı bomba kullanılarak dağıtılmaya çalışıldı. Protestolarda, Sol Parti ve Yeşiller Partisi’nin önde gelen siyasetçileri de yer aldı. Greenpeace Uluslararası Direktörü Kumi Naidoo nükleer enerji üreten şirketlerle işbirliği yapmak yerine hükümetin yenilenebilir enerjiye ağırlık vermesi gerektiğini söyledi.

Bir çağrı ve hatırlatma ile programı kapatalım; Yalova’da termik santrale karşı mücadele veren Yalova Çevre Platformu’nun 2 üyesine, santrali kurmak isteyen şirket olan AKSA tarafından açılan tazminat davası, yarın Beyoğlu Adliyesi’nde görülecek. Dava 8 Haziran 2010’da Greenpeace Akdeniz, Küresel Eylem Grubu, Yeşiller Partisi, TEMA, Buğday Derneği, Doğader, Son Irmak Doğa Orkestrası, Karadeniz İsyanda Platformu gibi STK’ların da katılımıyla yaptıkları basın açıklamasının ardından açılmıştı. Programımız metin yazarı Yalova Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Özlem Akyüz Bayrı’ya destek olmak üzere program dinleyicilerimizi davaya çağırıyorum. Dava yarın saat 09:30’da Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülecek, hepinizi bekleriz, varlığınızı gösterin. Saat 09:30’da Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi.

ARALIK
Cancun’da toplam 190 ülke, Birleşmiş Milletler önderliğinde sera gazı salımlarını azaltacak antlaşmanın sonuca ulaşması için çabalıyor. Ancak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında 1997 Kyoto Protokolü'ne yönelik anlaşmazlıklar henüz tam olarak çözülemedi. Japonya, Rusya ve Kanada, Kyoto Protokol'ün 2012'de sona erecek karbon kullanımı kısıtlamalarını yenileri için anlaşmaya varmaya yanaşmıyor. Meksika'nın Cancun kentinde BM İklim Zirvesi devam ederken; Greenpeace, TckTckTck ve 350.org kuruluşları üyeleri, iklim değişikliğine karşı acilen harekete geçilmesi gerektiğinin altını çizmek amacıyla su altına yerleştirilen insan heykelleri etrafında günlük giysileri ile dalış gerçekleştirdi. "Gerçek İnsanlar su altında yaşayamaz" mesajını veren eylemciler, ilgililere bu şekilde ulaşmayı umuyor. Greenpeace kampanyası katılımcısı, Brady Bradshaw, "Su altında yapılan bu heykellerle birlikte dalmamızın nedeni, gerçek insanların su altında yaşayamayacağına dikkat çekmek. Şu anda 100 milyon, hatta daha fazla insan su seviyelerinin yükselmesinin yarattığı tehlike ile karşı karşıya ve burada Cancun'da bir araya gelen hükümetler iklimi ve insanları korumak için doğru seçimi yapmalılar" diye konuştu. 350.org'un kampanyasına katılan Vanessa Dalmau da, " Dominik Cumhuriyeti'nde şu anda deniz seviyesinin yükselmesiyle karşı karşıyayız ve bizim için milyonda 350 parçaya inmek çok önemli. Eğer bunu başaramazsak Dominik Cumhuriyeti bu tarz tehditlerle karşı karşıya kalmaya devam edecek" dedi.

Beyoğlu'nda bir grup, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı'nı protesto etti. Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerindeki Galatasaray Lisesi önünde toplanan 'Karadeniz İsyandadır Platformu' üyesi bir grup, 'Tabiatı Bozuk Yasaya Hayır' pankartı açtı. Burada grup adına açıklama yapan Çiğdem Bayrak, TBMM gündeminde olan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı'nı toplumu tamamen dışlayan bir şekilde hazırlandığını savunarak, ''Enerji yatırımlarına yönelik yöre halklarının itirazlarının bu kadar gündemleştiği, açılan davalarda yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarını alındığı bir dönemde, böyle bir yasanın görüşülmesi bölgeyle ilgili kaygılarımızı artırmaktadır'' dedi.
Bayrak, tasarıyla korunması gereken alanların yetkisinin Çevre ve Orman Bakanlığına devredilmesinin öngörüldüğünü belirterek, ''Bakanlığa ve kurullara neredeyse sınırsız takdir hakkı verilmiş, takdir hakkının ne şekilde kullanılacağı dair bir düzenleme yapılmamıştır'' dedi.

Greenpeace Akdeniz aktivistleri Küresel Eylem Grubu’nun da katılımıyla İstanbul ve İzmir’de eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği eylemde pijama ve yastıklarıyla sokak ortasında uyuyarak hükümetin iklim değişikliği karşısındaki derin uykusuna dikkat çekti. İstanbul Taksim Meydanı ve İzmir Konak Meydanı’nda gerçekleştirilen eylemlerde “Erdoğan uyuma, iklim için harekete geç” pankartı açan gruplar, hükümetleri, Meksika’nın Cancun kentinde gerçekleşmekte olan iklim zirvesinde gerekli adımları atmaya çağırdı. İstanbul’daki eylem, yapılan basın açıklaması ardından sloganlar eşliğinde Galatasaray Meydanı’na yapılan yürüyüşle sona erdi. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 16. Taraflar Toplantısına katılan ülkeler arasında olan Türkiye, herhangi bir salım azaltma taahhüdünde bulunmayan ülkelerden biri. Sera gazı salımlarında 19. sırada yer alan Türkiye, iklim değişimine katkısının az olduğunu ve gelişmekte olan bir ülke olduğu iddiası ile uzun uykusunu sürdürüyor. Çözüm üretmek yerine 50 kadar termik santral, Karadeniz’de bir arama platformu ve yeni petrol arama planlarıyla iklim değişikliğine yeni nedenler üretiyor. Hükümet artık ağır uykusundan uyanmalı, iklim ve enerji konularını ayrı konular gibi ele almaktan vazgeçmeli ve Enerji [D]evrimi için harekete geçerek iklim konusunda ciddi adımlar atmalı.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM), Araştırma Görevlisi Barış Gençer Baykan tarafından hazırlanan “İklim Müzakereleri Ve Türkiye” başlıklı araştırma notunu yayınladı. Notlara göre, 10 Aralık’ta sona erecek olan Meksika’daki Birleşmiş Milletler 16.İklim Zirvesi’ne katılan ülkelerden birisi olan Türkiye, iklim müzakerelerinde özel koşullarını öne sürüyor ve iklim değişikliği ile mücadelede hem ulusal hem uluslararası planda etkin bir rol oynamaktan kaçınıyor. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin arasında iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması konusundaki tartışmalardan, Meksika’da bağlayıcı karara varılması beklenmiyor. Türkiye ise zaten bu konuda istekli bir tavır sergilemiyordu. Kyoto Protokolü’ne ancak 2009’da taraf olan Türkiye, bağlayıcı bir anlaşma çıkmayacağının belli olmasıyla Kopenhag Mutabakatı’na katılan 140 ülke içinde de yer almamıştı. İklim değişikliğine karşı mücadelede özel şartlarını öne süren Türkiye, temiz ve yenilenebilir enerji konusunda sahip olduğu büyük potansiyele rağmen gerekli adımları atmaktan geri duruyor. Rüzgar enerjisi potansiyelinin ancak yüzde 2’si kullanılıyor ve güneş enerjisinin payı yüzde 1,5 seviyesinde. Yenilenebilir Enerji Kaynakları (YEK) Teşvik Kanunu’nun taslakları hazır olmasına karşın hala meclis gündemine getirilmiş değil. Yapım ya da planlama aşamasında 47 yeni kömürlü termik santral bulunuyor. Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye İlerleme Kasım ayı raporunda, Çevre Faslı başlığı altında iklim değişikliğiyle ilgili olarak, “çok sınırlı ilerleme kaydedildiği” ve son zamanlarda Türkiye’nin uluslararası iklim müzakerelerinde AB pozisyonlarıyla uyumlu hareket etmeme eğiliminde” olduğu belirtiliyor. Uluslararası müzakerelerde bağlayıcı kararlar çıkmadığı sürece Türkiye özel koşullarını bahane ederek iklim değişikliğine karşı ulusal ve uluslararası planda etkin bir mücadele vermekten kaçınacaktır.

Geçtiğimiz hafta sonu Sinop Gerze'de İklim Adaleti Koordinasyonu için Yeşil Gerze Çevre Platformu ev sahipliğinde bir buluşma gerçekleştirildi. İki gün süren etkinliklerde çeşitli konferans ve atölye çalışmaları yapıldı. Atölye çalışmalarında iklim krizinin yeryüzündeki canlı yaşamı ve özellikle küresel güney halkları ve yeryüzündeki milyarlarca yoksul ve canlının varlığına ciddi bir tehdit oluşturduğu söylendi.

Meksika’nın Cancun kentinde başlayan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı sürüyor. Dünya genelinde sera gazlarının atmosfere bırakılmasını azaltmayı amaçlayan Kyoto Protokolü’nün 2012 yılında sona erecek olması ve yeni bir anlaşma sağlanması gerekliliğine karşın, Washington Post, Amerika’nın geçen yıl Kopenhag’da yapılan iklim görüşmelerinde verdiği sözleri hala yerine getirmediğini hatırlatıyor. Greenpeace de, Cancun’da bir araya gelen hükümetleri güçlü bir iklim anlaşması için gerekli adımları atmaya çağırıyor. ABD ya benim dediğim olur ve gelişmekte olan ülkeler de yükümlülük altına girer yoksa ben toplantıyı terk ederim havasında. Cancun'da hükümetlerin alabileceği çok önemli kararlar varken, en önemli sorunlar ABD'ye odaklanıyor. ABD'nin karbon salımı konusunda lider olması ve olası bir küresel anlaşmada mutlaka yer alması gerektiği düşüncesi diğer hükümetler tarafından harekete geçmemek için mazeret olarak görülüyor. Ancak ABD'yi beklemek, iklim değişikliğinin yaratacağı sosyal ve ekonomik sonuçları kabul etmek anlamına geliyor. Cancun, hükümetlerin temiz bir gelecek için gerekli adımı atmaları gereken yer ve ABD katılmak istemese de diğer ülkeler yola devam etmeli. Greenpeace, iklim değişikliğinin önüne geçmek için hükümetler karbon salımlarını azaltma konusunda hukuki bağlayıcılığı olan bir anlaşmaya imza atmalı, endüstrileşmiş ülkeler yoksul ülkelerde iklim değişikliği ile mücadele için fon sağlamalıdır diyor.

Meksika’nın Cancun kentinde devam eden iklim zirvesinde üzerinde anlaşma sağlanan ilk konu herkesi şaşırttı. Gündemin ilk sıralarında olmayan ve Dominik Cumhuriyeti delegesinin gayrı resmi bir öneri olarak sunduğu 6. madde üzerinde uzlaşmaya varıldı. 6. madde, iklim değişikliği hakkında resmi ve gayrı resmi eğitimin geliştirilmesini, farkındalık yaratma çalışmalarını ve gençlik örgütlerinin sürece katılımını düzenliyor. Karar yoğun bir kampanya yürüten gençlik örgütlerinin başarısı olarak kabul ediliyor. Dominik Cumhuriyeti Başkan Yardımcısı Omar Ramirez ise bu uzlaşmanın Cancun’da pek çok konuda anlaşma sağlanabileceğinin işareti olduğunu söyledi. Gençlik örgütleri (YOUNGO), 6. maddenin kabulünü Cancun’daki öncelikli amaçları olarak belirleyerek, maddenin formüle edilmesinde özel rol oynamışlardı. Kabul edilen talepler arasında gençlerin önemli paydaş olarak kabul edilmesi ve bununla ilgili delegasyonlarda yer almalarının kolaylaştırılması, eğitim çalışmaları ve bunlar için finansman sağlanması bulunuyor.

İşte bu salımlardan dolayı Kuzey Pasifik Okyanusu'nda bulunan bir adalar topluluğu devleti olan Marshall Adaları kaçınılmaz sona doğru ilerliyor. Bir zamanlar ABD'ye ait olan bu adalar küresel ısınmanın kaçınılmaz sonu olarak çok da uzak olmayan bir gelecekte sular altında kalacak. Marshall Adaları geçmişte de talihsizdi. 1984'e kadar Amerika Birleşik Devletleri'nin işgalinde olan bu topraklar 1954’te ABD'nin hidrojen bombası denemesine maruz kalmıştı. Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları, bu hidrojen bombasının yarattığı etkinin yanında el bombası gibi kalıyor desek, sanırız durumu anlatmış oluruz. Bu bahtsız ada topluluğunun kötü kaderi iklim değişikliğinin de etkisiyle sürüyor. Yükselen deniz seviyesiyle birlikte 61 bin kişinin yaşadığı adalar korkunç sonlarına doğru yaklaşırken, umutsuz bir hazırlık yapılıyor. Kıyılara barikatlar kuruluyor, evler kuvvetlendiriliyor. Ancak Marshall adaları bugün var, yarın yok. Durumu inceleyen Greenpeace, özellikle adalardan Majuro'nun durumunun kötü olduğunu belirledi. Burada şu ana kadar kıyı bölgelerinde okyanus karaya doğru 50 ila 100 metre arasında girmiş durumda. Cancun’da ise liderler ayak sürümeye devam ediyor, Türkiye hala 47 kömürli termik santral planından vazgeçmedi, petrole dayalı kalkınmacı model süregidiyor, sular yükselirken.

Avrupa Fotovoltaik Endüstrisi Birliği (EPIA) üyesi, Güneş Enerjisi Sanayicileri ve Endüstrisi Derneği’nin (GENSED) organize ettiği birinci kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında dünyada ve Türkiye’de sektörün durumunu konu alan bir çalıştay düzenlendi. 100’ün üzerinde sektör profesyoneli ve akademisyenin katıldığı çalıştayda değerlendirilen EPIA’nın birkaç gün önce açıkladığı 2010 yılsonu raporlarının verileri, Türkiye’nin Avrupa ülkelerinin ne kadar gerisinde kaldığını gözler önüne serdi. Buna göre, Türkiye’de, toplam güneş enerji santralı kurulu gücü sadece 4 MW iken; Almanya 18 GW, İspanya 4 GW, atağa kalkan İtalya 1,5 GW, Çek Cumhuriyeti 625 MW seviyesine ulaştı. Türkiye’nin güneş enerjisinde atağa kalkması için yapılması gerekenlerin tartışıldığı çalıştayın sonunda; Yenilenebilir Enerji Kanunu’nda (YEK) yapılacak garantili alım fiyatı revizyonunda güneş enerjisi için verilecek fiyatın yatırım için cazip olmasının kilit konumunda olduğu kaydedildi. Sonuç bildirgesinde; yenilenebilir enerji politikasında açıklık, yerli sanayinin teşviki, son kullanıcılara vergi avantajının sağlanması, 500 kW’dan büyük güçler için EPDK’nın mevzuatı belirlemesi, 500 kW’dan küçük sistemlere özel teşviklerin verilmesi, TEDAŞ’ın şebeke bağlantıları ile ilgili yönergeleri belirlemesi, standartlara uygunluğun güvence altına alınması, ‘yapılması gerekenler başlığı’ altında sıralandı. Greenpeace de bu sonuç bildirgesini tamamen destekliyor, ve artık hükümetin ve Enerji Bakanın nükleer ile vakit kaybetmeyi bırakıp güneşe yönelmesini talep ediyor.

Sakarya merkezli olarak kurulan Türkiye'nin ilk Humik Madde Derneği, toprakta bulunan humik madde hakkında kamuoyunda bilinç oluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor. Toprağın humus kısmında bulunan ve bitkilerin gelişimini sağlayan humik madde, insan sağlığından, endüstriye ve tarımdan, hayvancılığa kadar pek çok alanda kullanılıyor. Derneğin kurucusu ve Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Organik Kimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Tutar, dünyadaki birçok bilim adamının humik maddeler üzerinde çok çeşitli araştırmalar yapmasına rağmen Türkiye'de bu alandaki çalışmaların yeni başladığını söyledi. Ülkemizde humik maddelerle ilgili çalışmaların yalnızca organik tarım alanında yürütüldüğüne dikkati çeken Tutar, yabancıların Türkiye'den humik maddelerin yoğun olarak bulunduğu torfu satın aldığını ve Türkiye'nin çok değerli humik maddelerini yok pahasına sattığını söyledi. Tutar, dünyanın birçok ülkesinde bu konuda çalışma yapıldığını vurgulayarak, “Türkiye'nin bu konuda çalışan hiç bilim adamı yok. Humik maddeler konusunda araştırma yapan bilim adamları ve bütün paydaşları derneğe üye olmaya davet ediyorum” dedi.

İzmir 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Bergama'daki Allianoi Antik Kentinin sular altında kalmasına ‘uygundur’ kararı verdi. Kumla örtülerek üzeri tamamen kapatılan Allianoi Antik Kenti'nde inceleme yapan kurul üyeleri Yortanlı Barajı'nda su tutulmasına olanak sağlayacak kararı verdi. Kararda Koruma Projesi uygulama sonuçlarının uygun olduğu ve Yortanlı Barajı’nın faaliyete geçirilmesinde kültür varlıkları açısından sakınca bulunmadığına yer verildi. Gelişme üzerine İzmir Barosu Başkanı Avukat Sema Pekdaş, Allianoi antik kentinin Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası anlaşmalar nedeniyle evrensel hukukun koruması altında olduğunu ve karara karşı dava açacaklarını söyledi. Allianoi Girişim Grubunun eski dönem sözcüsü Avukat Arif Ali Cangı ise, Allianoi ile ilgili açtıkları davaların sürdüğünü, bu bilindiği halde yapılanın, yargı kararlarını etkisiz hale getirmek anlamına geldiğini söyledi. Cangı, “Koruma ile görevlendirilen kurul kendi görevini unuttu barajın su tutması için elinden geleni yapıyor. Kurul üyeleri görev sınırlarını aştı. Bundan sonrası görevi kötüye kullanmaya giriyor. Su tutulursa işlenen suç sabitlenmiş olacak ve bundan sonraki davalar da hep ceza davası olacak” dedi.

İstabul Boğazı'na üçüncü köprü yapılmasına karşı olanlar Kadıköy'de bir araya geldi. Yetmişin üzerinde dernek, demokratik kitle örgütü ve siyasi partinin bir araya gelerek oluşturduğu Üçüncü Köprüye karşı Yaşam Platformu'nun Kadıköy’de düzenlediği miting renkli görüntülere sahne oldu. Aynı zamanda doğayı talan yasalarına, termik santrallere, HES’lere, kentsel dönüşüme ve suyun ticarileştirilmesine karşı da mesajların da verildiği miting, büyük bir buluşmaya dönüştü. TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu adına Prof. Dr. Beyza Üstün ve Tozkoparanlılar Derneği adına Ömer Kiriş de birer konuşma yaptı. Miting esnasında, Loç Vadisi'nden kovulan kepçelerin tekrar çalışmaya başladığı duyurulunca alandan protesto sesleri yükseldi. Konuşmaların ardından İlkay Akkaya ve Bandista’nın şarkıları ile destek verdiği mitingde, İstanbul’daki çok sayıda STK, dernek ve siyasi partinin yanı sıra Bursa, Yalova, Gerze, Hemşin, Loç Vadisi, Bergama ve Karadeniz’in çeşitli yerlerinden de katılanlar oldu.

Türkiye ve Japonya’nın nükleer santral için anlaşma imzalaması, Japon basını tarafından, “İbre döndü”, “Türkiye’nin kırmızı çizgileri” başlıklarıyla verildi. 10 milyonun üzerinde tirajı olan Japon gazetelerinden Yomiuri Shimbun, Japonya’daki nükleer santrallerin depreme dayanıklılığına vurgu yaparken, Türkiye’nin Japon firmaları üzerine odaklandığını aktardı. Nihon Keizai Shimbun gazetesi de, Türkiye’nin nükleer santral görüşmelerinde devlet garantisiyle ilgili “kırmızı çizgileri” olduğunu belirtti. Japonlar, nükleer anlaşmadan son derece memnun görünüyor, ancak Greenpeace Akdeniz yapılan antlaşmanın Türkiye’ye yakışmadığını ve büyük bir hata olduğunu belirtti. Greenpeace bakana ülke ülke bir nükleer alıcı olarak gezip vakit kaybetmek yerine Türkiye’de yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği atağı yapma çağrısını tekrarladı.

Gereksiz tüketimin doruk noktasına çıktığı yılbaşında, sevdiklerinize Buğday Derneği üyeliği, Greenpeace yılbaşı paketleri veya WWF tarafından sizin için korunacak deniz kaplumbağası, TEMA veya ÇEKÜL vakıflarından fidan hediye etmeye ne dersiniz? WWF-Türkiye, deniz kaplumbağalarının Akdeniz’in son sığınaklarında nesillerini koruyabilmeleri için onları evlat edinmenize olanak tanıyor. Greenpeace ise, yılbaşı için online alışveriş imkanı sağlayan 4 ayrı paketi, çevre gönüllüleri için sunuyor. Yılbaşı paketleri içinde farklı çevre kampanyalarının konu edildiği stickerlar, tişörtler, mug’lar yer alıyor. Bu sayede çevre koruma mesajlarını arkadaşlarınıza iletebilir onların da birer Greenpeace destekçisi olmalarını sağlayabilirsiniz. Buğday Derneği de, her yıl yapılan gereksiz tüketim yerine sürdürülebilir bir yeni yıl için, geleneksel hediyeler yerine farklı bir hediye alternatifi sunuyor. Özel çizilmiş bir yılbaşı kartı alarak veya sevdiklerinize gönderilmesini sağlayarak, Buğday Derneği'nin ekolojik projelerini desteklemenin yanı sıra, 3 ayda bir yayınlanan Buğday Ekolojik Yaşam Rehberine de sevdiklerinizi abone yapabliyorsunuz.

Aralarında Üçüncü Köprü Yerine Yaşam Platformu ve Yeşiller Partisi’nin de olduğu çok sayıda siyasi parti, meslek odası ve çevre örgütü, 26 Aralık’ta yani bu Pazar günü Kadıköy mitinginde bir araya geliyor. Kadıköy mitingi, Üçüncü Köprüye, Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma’ma’ Yasası’na ve doğayı tahrip eden diğer yatırımlara karşı çıkmak amacıyla düzenleniyor. 26 Aralık Pazar günü 12:00'de Kadıköy’de, Tepe Natilius’un önünde toplanacak STK’lar arasında yok yok. Gezegenin Geleceği’ni dinleyen herkes de davetli. Peki ya onları dinleyecek hükümet nerede? Hükümet ne zaman STK’ları dineyecek?

Bu hafta sonu eylemlerle geçecek, Ankaralıları’da unutmadık, Mersin Nükleer Karşıtı Platform yarın yani 25 Aralık Cumartesi günü 'Akkuyuda Nükleer Silah üretilmesine, Ülkemizin Nükleer Çöplük olmasına; “HAYIR” demek için herkesi Ankara Rusya Büyükelçiliği önünde yapılacak basın açıklamasına davet ediyor. Saat: 12.30’da Ankara - Atakule Önünde buluşulacak olan bu eyleme de özellikle Ankara’da yaşayanların destek vermesini diliyoruz.

Ekim 2009’da Kanada Fort Saskatchewan’daki Shell Scotford kompleksinde eylem yapan Greenpeace aktivistleri, bölge mahkemesinde eylemleri kabul ederek para cezasına çarptırıldı. Kopenhag uluslararası iklim değişikliği görüşmelerine denk getirilen eylem, bir dizi Greenpeace protestosunun üçüncüsüydü. Eylemciler, kompleksteki üç duman bacasına ve bir vince tırmanmış, afiş ve pankartlar açarak seslerini duyurmuşlardı. Yaşları 18 ile 46 arasında değişen, Alberta, Ontorio, İngiliz Kolombiyası, İsveç, Hollanda ve Fransa’dan eyleme katılan12 Greenpeace aktivisti, Sherwood Park Bölge Mahkemesi’nde bunları yaptıklarını kabul etti. Greenpeace sözcüsü Mike Hudema aktivistlerin protestonun olası yasal sonuçlarının farkında olduklarını fakat endüstrinin çevre sorunlarını ortaya çıkarmak istediklerini söyledi. Atmosfere saldığı karbondiyoksit ile küresel iklim değişikliğine neden olup geleceğimizi karartan ve hala yatırımlarını yenilenebilir enerjiye kaydırmayan Shell Kanada’nın sözcüsü yasal süreçle ilgili konuşmayı reddetti.

Şarkıcılar, atletler ve eski devlet bakanları Greenpeace Akdeniz ile birlikte alternatif enerji kaynaklarını teşvik etmek için kendilerini kömüre gömdüler. Israil Parlementosunda açılan sergiden sonra Greenpeace Akdeniz gelecek hafta Tel Aviv‘de İsrail’deki kömür tesislerini protesto amaçlı “Kömüre Gömülü” isimli bir sergi açıyor. Greenpeace, serginin “kömür yakarak enerji üretmenin korkunç tehlikesini resimleyebilmek için” kömüre gömülmeye gönüllü olmuş ünlülerin fotoğraflarına yer verildiğini açıkladı. Israildeki elektriğin çoğu kömür yakarak üretiliyor ve Greenpeace’e göre “Elektrik şirketi (İsrail’i) güneyde bir başka kömür tesisi kurmaya zorluyor”. Greenpeace Akdeniz “Sergi, İsrail’de başka bir kömür tesisi kurulmasını engellemesi için başbakana seslenmeyi ve temiz enerji alternatiflerini teşvik etmeyi amaçlıyor” diyor. Sergiye katılan ünlüler arasında süpermodel Bar Refaeli, Eurovision sanatçıları Mira Awad ve Ahinoan Nini, eski eğitim bakanı Yossi Sarid ve İsrail Ulusal Basketbol Takımı antrenörü Oded Katash bulunuyor. Temmuz ayında, Greenpeace Akdeniz Hadera’ya giden bir kömür gemisini ele geçirmiş ve durdurmuş bunun üzerine Israil Donanması ve Deniz Polisi, kömürleri santrale götürebilmek için müdahale etmek durumunda kalmıştı.

Asya’da yoğun olarak kullanılan ağaçtan yapılan yemek çubukları, anavatanı Çin’de protesto edildi. Greenpeace üyesi bir grup Çinli tarafından Başkent Pekin’de düzenlenen eylem için 84 bin kullanılmış yemek çubuğu toplandı ve bu yemek çubuklarıyla ağaçlar yapıldı. Protestocular, Çin’de her yemekte yeni ağaç çubukların kullanılmasıyla milyonlarca ağacın katledildiğini söyledi. Eylemde, tek sefer kullanılan bu yemek çubukları için çok sayıda ağacın kesildiğini belirtilerek, yıkanıp tekrar kullanılabilen yemek çubuklarının kullanılması gerektiğini dile getirildi. Sadece 2009 yılında Çin’de 57 milyar çift yemek çubuğu imal edildiği belirtildi. Bunun için de yaklaşık 4 milyon ağaç kesildiği tahmin ediliyor.

Türkiye’ye dönecek olursak, bir mutlu haberimiz daha var. Pazar günü Pazar şenliği var, üstelik bu Pazar. Kartal 100% Ekolojik Pazarı’nın 1.yıldönümü, bu Pazar günü düzenlenecek etkinliklerle kutlanacak. Bir yıldan bu yana her hafta Kartal Meydanı’nda açılan ‘Ekolojik Pazar’, Buğday Derneği ve Kartal Belediyesi’nin işbirliği ile kuruldu. 19 Aralık Pazar günü ise Kartal’da bir ekolojik şenlik yaşanacak. Pazar’da sağlıklı ürünlerin yanı sıra Şehnaz Sam konseri ve Sambistanbul ritm gösterisi ve oyun atölyeleri var. Yıldönümünde pasta saat 11.30’da kesilecek. Şehnaz Sam konseri ise 12.00’de başlayacak. Kartal %100 Ekolojik Pazarı, 180 tezgâhla ve Şişli’deki ürün çeşitliliği ile hizmet veriyor. Beklenenden daha büyük ilgiyle karşılanan pazar ilk haftalarda 5 tonu aşan bir hacme ulaştı. Pazar’da bu hafta sonu buluşmak üzere diyelim.

GDO demişken, GDO'ya Hayır Platformu bileşen örgütleri ve aktivistleri 25 Aralık 2010 Cumartesi günü, yani bir hafta sonra saat 10.00 ile 17.00 arasında buluşuyor. Istanbul Tepebaşında BABİL Toplum Kültür Sanat Çalışmaları ve Belgesel Sinema Derneği’nde gerçekleşecek olan buluşmaya, Eskişehir’den Sinop’a, Kars’tan İzmir’e kadar Türkiye’nin pek çok yerinden örgütler katılacak. Paltforma üye 82 sivil toplum örgütünün içinde Greenpeace de var.

Eylem ve mücadele haberleri ile programımıza son verelim ve hafta sonuna dinamik girelim. İstanbul’da yapılaşma tehdidi altında olan Kuzguncuk Bostanı'nı kurtarmak için imza kampanyası başlatıldı. Bostan, 20 milyonluk mega şehirde bugüne gelebilmiş az sayıdaki bostandan biri. Araziyi kiralama 'hakkını' elinde bulunduran Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 2.Bölge Müdürlüğü, bostanda kiracı olarak faaliyet gösteren peyzaj firmasına bostanın yap-işlet-devret modeli ile yatırım programına alındığını ve 2011'e kadar terk edilmesi gerektiğini belirten bir yazı gönderdi. Bunun üzerine Kuzguncuklular Derneği tarafından internet üzerinde www.kahramanbostan.org adresinden imza kampanyası başlatıldı. Ben imzayi attım, lütfen siz de bu yerel mücadeleye katkı verin! www.kahramanbostan.org

İklim değişikliği insan sağlığını olumsuz etkiliyor. 2003 ve 2006 yıllarındaki aşırı sıcaklar çok sayıdaki kişinin tansiyon ve kalp yetmezliğinden ölmesine yol açtı. Alman çevre örgütü Germanwatch 2010 Küresel İklim Risk Raporu'nun verilerine göre, son 20 yılda kayıt altına alınan 14 bin aşırı hava durumu, 650 bin can aldı. Alman Meteoroloji Genel Müdürü Paul Becker, çevre felaketlerinin başlıca nedeninin, iklim değişikliği olduğunu söylüyor. Becker, "İkisinin arasında mutlak bir bağlantı var. Almanya, hatta tüm dünyada aşırı sıcaklar daha sık görülmeye başlandı. Bu durumda sıcak geçen gece ve gündüzler artıyor ve sıcaklık 20 derecenin altına düşmüyor. Biz buna tropikal hava şartları da diyoruz. Bu hava insan vücudunu olumsuz etkiliyor" şeklinde konuşuyor.

Kömür endüstrisini Avustralya’da finanse eden ANZ Bankası’nın Avustralya’daki Brisbane müdürlüğüne dev bir pankart asan dört Greenpeace eylemcisi mahkeme karşısına çıktı ve hüküm giymedi. Eylemciler, mahkemede ANZ’yi Avustralya’daki en kirli banka diye afişe etikleri eylemi yaptıklarını kabul ettiler, fakat Sulh Hakimi Linda Bradford-Morgan buna rağmen eylemcileri mahkum etmedi, sadece cüzzi bir para cezası verdi. Greenpeace sözcüsü Trish Harrup hakimin bu dörtlüyü beraat ettirmesinin Greenpeace’nin protesto eyleminin doğruluğunu kanıtladığını belirtti. Harrup, “Bence mahkemenin beraat kararı iklim değişikliği gibi hayati bir konuda protesto hakkını tanımaktır” diye konuştu. 21 Ekim’de ANZ binasının ön cephesine yukardan iple inen eylemciler, üzerinde “ANZ: Dünyanızı Kirletiyor” yazan pankartı açmış 5 saat sonra polislerin nezaretinde eylemi sona erdirmişti. Greenpeace Eylül ayında ANZ’yi kömür santrallerinden son beş yılda yaklaşık 1.6 milyar dolar kazanması nedeniyle Avustralya’nın en kirli bankası olarak nitelendiren bir rapor yayımlamıştı.

Hopa Derelerini Koruma Platformu kuruldu. Doğu Karadeniz’in en güzel yerlerine yapılan ve yapılmak istenen toplam 2 bin 300’e yakın hidroelektrik santrallerinin ekolojik dengeyi bozacağını belirten Hopalılar, yaşadıkları bölgenin doğal dengesinin insan eliyle bu şekilde bozulmasına karşı çıkıyor. Platform sözcüleri, Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 2,3’ünü HES’ler oluşturacağını, ama devletin sadece yüzde16-22 olan kayıp ve kaçak elektriği engelleyerek, zaten sorunun en büyük bölümünü çözebileceğini söylüyor. Platform sözcüleri, “HES’lere gösterilen hassasiyetin Rüzgar santrallerine gösterilmemesi, hatta engellenmesine varan uygulamalar gösteriyor ki, bunun altında “karbon vergisi” ve gelecekte “sulara sahip olma” dürtüsü olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye’nin akciğeri olan Karadeniz dağlarına HES kanserini zorla bulaştırıyorlar. Hopa’da ise bu işin kolay olmayacağını bizden daha iyi biliyorlar. Tarihinde birçok badireler geçirmiş Hopa halkı HES kanserinde de birlik ve beraberliğini koruyacağını gerekli önlemleri hep beraber alacakları bir gerçektir” dediler. Direniş Hopa’ya da sıçradı! Hükümetin HES’lerden vazgeçme vakti geldi de geçiyor.

Meksika Cancun sonrası yansımalar devam ediyor. Neredeyse bütün tarafar iklim değişikliği tehlikeli sınıra gelmeden devletlerin anlaşmasının hâlâ zor olduğu ancak artık imkansız olmadığı görüşünde. Cancun’da hükümetler, bilimsel verilere uygun olarak 2020’ye dek yüzde 25-40 salım azaltımına gitmeleri gerektiği konusunda hemfikir. Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği ve ormansızlaşma ile mücadele etmeleri için bir iklim fonu oluşturulması ve tropikal ormanları, yerli halkların haklarını ve biyoçeşitliliği koruyan bir mekanizmanın kabulü, olumlu gelişmelerdi. Cancun’da bir ivme yakalandığını ama, hedefe henüz ulaşılmadığı değerlendirmesini yapan Greenpeace Akdeniz sözcüsü Emel Türker, gelecek yıl Güney Afrika’da Durban’da yapılacak görüşmelerde, ülkelerin yeşil bir ekonomi oluşturmalarını ve dünyayı kirletenlerin sorumlu tutulmalarını sağlayacak küresel bir anlaşma imzalanması gerektiğini söyledi. Türk Delegasyonu Baş Müzakerecisi Rende ise istediklerini elde ettiklerini iddia ederken, Türker görüşmeler süresince Türkiye hükümetinin binde 4’lük sera gazı salımı ile tarihsel sorumluluk sahibi olmadığını belirtmesiyle, görüşmelerdeki olumlu havanın dışında kaldığının altını çizdi ve, “Şu anda sera gazı salımlarında 194 üyeli BM ülkeleri içinde 19. kirletici ülke olduğumuzdan, bundan sonraki ‘tarihsel sorumluluk’ sürecinde en sorumlu ülkelerden olacağımızdan söz edilmedi. Türkiye bir an önce sorumluluklarının farkına vararak iklim politikasını değiştirmelidir” dedi.

Türkiye’ye, Samsun Bafra’ya dönelim. Mandacılığın yaşatılmasının, sulak alanların yaşam kültürünün sürdürülmesine katkı sağlayacağı düşüncesiyle, Doğa Derneği'nin iki yıl önce Samsun Valiliği, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Samsun Damızlık Manda Yetiştiricileri Birliği’nin işbirliği ve Birleşmiş Milletler GEF Küçük Destek Programı’nın desteğiyle başlattığı ‘Kızılırmak Deltası’nda Mandacılığın Geliştirilmesi Projesi’, deltadaki manda sayısının son 20 yıldan bu yana ilk kez artış göstermesini sağladı. Proje kapsamında, yöre halkı manda yetiştiriciliği konusunda yeniden teşvik edilirken, son teknolojiler ve ürünlerin pazarlaması konusunda eğitimler veriliyor ve manda ürünlerine yönelik tanıtım yapılıyor. Bütün bu çalışmalar sonucunda deltadaki manda sayısı 3 bini geçmiş durumda ve daha da artacağı tahmin ediliyor. Bu durumun, 57 bin hektarlık bir alana yayılan, irili ufaklı 22 göl ve toplam 12 bin hektar sulak alana sahip olan, Türkiye’de yaşayan 465 kuş türünün 328’ini görüldüğü Kızılırmak Deltası'nın geleceği için önemli. Çünkü deltanın ev sahipliğini yaptığı mandalar, 20 yıl önce 10 binken, birkaç yıl öncesinde 2 binlere kadar gerileyince, sulak alanların üzerindeki insan baskısı artmış, manda sahipleri için değerini yitiren sulak alanlar, zamanla kurutularak tarlaya dönüştürülmeye başlanmıştı. Birçok canlının yaşam alanının yok olması anlamına gelen bu süreç, aynı zamanda tarım ilaçları nedeniyle, deltanın her geçen gün biraz daha kirlenmesi anlamına da geliyordu. Sağlıklı bir sulak alan ekosisteminin ayrılmaz parçalarından biri olan manda, birçok sulak alan bitkisinin dağılışında da rol oynuyor. Manda’ların populasyonunun bu proje ile arttırılması, deltanın geleceği için umut veriyor.

Yine yaratıcı bir eylemle Greenpeace, iklim değişikliğinin oluşturduğu tehlikeye dikkat çekmek için dünyanın çeşitli yerlerindeki önemli yapıların modellerini Meksika'da denize batırdı. Meksika'nın Cancun kentindeki Birleşmiş Milletler (BM) İklim Konferansı'nın son günlerinde Greenpeace üyeleri, aralarında, Özgürlük Anıtı, Tac Mahal ve Eyfel Kulesi'nin de bulunduğu dünyaca ünlü yapıların modellerini suya batırdı. Çevre örgütü, yarısı suya batmış yapılarla, eğer tedbir alınmazsa karşı karşıya kalacağımız tehlikeyi bir kez daha hatırlattı. Türkiye de suların yükselmesinden etkilenecek ülkeler arasında. Eğer yeterli düzenlemeler yapılmaz ve önlem alınmamaya devam ederse İstanbul'da da Beylerbeyi Sarayı, Kuleli Askeri Lisesi, Kız Kulesi gibi tarihi yapıların sular altında kalacağı belirtiliyor. Eylemle ilgili konuşan Greenpeace Uluslararası Genel Direktörü Kumi Naido, "Greenpeace, liderlere iklim değişikliğinin şu anda gerçekleşmekte ve yüzlerce insanın yaşamına mal olan etkilerini hatırlatıyor. Liderlerin bir iklim fonu oluşması, ormanlarımızın korunması ve hukuki bağlayıcılığı olacak adil bir anlaşmanın oluşturulabileceği bir sonraki zirve için acilen harekete geçme şansları var." dedi

Beşiktaş Jimnastik Kulübü (BJK) Koleji öğrencileri, denizlerin geleceğini tehlikeye atan yavru balık avı ve satışının durdurulmasını istedi. Greenpeace gönüllüleri ile birlikte Beşiktaş'taki balık pazarına gelen öğrenciler, tezgahtaki balıkların boyunu ''balık cetvelleri'' ile ölçtü. Ölçüm sırasında bazı balıkların boylarının standartların altında olduğu belirlendi. Etkinlik sırasında konuşan öğrencilerden Doğa Soysal, küçük balıkların avlandığı takdirde büyümeden ve yumurta bırakmadan yok olacağını ifade etti. Soysal, balıkçıların bu konuda daha özenli olması gerektiğini söyledi. Öğrencilerden Teoman Taner de amaçlarının balıkçıların dikkatini çekerek, yavru balıkların avlanmasının önlenmesi olduğunu ifade etti. Öğrenciler yavru balık avı ve satışının durdurulmasını talep etti.
Greenpeace’in başlattığı ve her geçen gün daha da güçlenen bu kampanya hakkında www.kacsantim.org sitesinden bilgi edinebilir, sitede yer alan sanal eyleme katılıp, Tarım Bakanlığı’ndan yavru balık satışını engellemesini ve yasal balık boylarını düzenlemesini isteyebilirsiniz.

Sınıflandıran: Banu Koç

Hiç yorum yok: