26 Aralık 2011 Pazartesi

2010 Gezegenin Geleceği Almanağı - Rüzgâr Enerjisi Haberleri - Banu Koç

 Gezegenin Geleceği Programından Sınıflandıran Banu Koç

OCAK

Bu arada başka ülkeler, yenilenebilir enerjileri benimsemeye devam ediyorlar. Yeni Zelandalı enerji şirketi Meridian Energy, Güney kutbuna üç adet rüzgar türbini yerleştirdi ve türbinler elektrik üretmeye başladı. Yeşil Ekonomi websitesine göre, çalışmayı Yeni Zelanda finanse etti. Bu türbinler, Yeni Zelandalı ve Amerika Birleşik Devletler’inden gelen iki araştırma kuruluşunun Güney Kutbu’nda yaptığı araştırmalar için ihtiyaç duydukları enerjiyi karşılayacak.
Güney Kutbu’nda rüzgâr saatte 205 km’ye kadar ulaşıyor. Bir yıllık denemenin ardından iyi sonuçlar alınırsa, santral genişletilecek. Türbinleri kuran şirket, bu santralle yılda 463 bin litre mazot tüketiminden tasarruf edilebileceğini söyledi. 463 ton mazotu buraya gemiyle getirmenin maliyeti de cabası. Bu santral, Güney Kutbu’nun ilk rüzgar santrali değil. Daha önce de Avustralya hükümetinin yaptırdığı iki türbin, hala çalışmaya devam ediyor.

İspanyol Enerji şirketi Red Electrica de Espana'nın açıklamasına göre, 14 Ocak 2010 tarihinde İspanya'nın elektrik talebinin %42'si rüzgardan karşılandı! Rüzgardan üretilen enerji, 14 Ocak tarihinde 11693 MW oldu. Daha önce de 8 Kasım 2009 tarihinde, 11620 MW'lık enerji üretimiyle, o günkü talebin %53'ü karşılanmıştı. İspanya'yla ilgili esas önemli nokta ise rüzgar enerjisinin hızla önem kazanması ve planların hızla hayata geçirilmesi. İspanya'da kurulu rüzgar gücü 2009 sonu itibarıyla 18,119 MW. 2008 sonunda ise bu rakam 2,682 MW'tı. Rüzgarın diğer enerjilerden, ama en önemlisi nükleerden farkı işte bu. Rüzgardan elektrik üretilmesi için yıllarca, ülke ekonomisini sarsmak pahasına beklemeye gerek yok. Bir yıl içinde, İspanya'da kurulu rüzgar enerjisi 9 kat artmış. Türkiye'de neden olmasın?

Birleşik Krallık, denizlerde dokuz adet kıyısal rüzgar türbini parkı inşa etmek için hazırlıklara başlıyor. Ülke, projeye 100 milyar euro yatıracak. Böylece 2018'de ülke, enerji ihtiyacının %25'ini rüzgârdan karşılayacak. Bu adım, Birleşik Krallık için çok büyük bir adım. Çünkü, ülkenin düşük karbonlu ekonomiye geçeceğinin göstergesi. Yetkililer, kömür ve doğalgazın yerini hızla sürdürülebilir enerji kaynaklarının alması gerektiğine dikkat çektiler. Rüzgar parklarının, 2020'ye kadar 70 bin kişi için istihdam yaratması bekleniyor.

Haftabaşında, dünyanın en ünlü ekonomistlerinden Profesör Lord Nicholas Stern’in Karbon Saydamlık Projesi kapsamında Türkiye’ye geldiğinden bahsetmiştim. Stern, dünyayla ilgili çok önemli bir o kadar da korkutucu öngörülerde bulundu. Stern’e göre, eğer yüzyılın sonuna kadar tüketim ve enerji kaynakları seçimlerimizle ilgili hiçbir şey değişmezse, Akdeniz’in güneyi Sahara Çölü gibi olacak. Dünyanın güneyi ise sular altında kalacak. Yani dünya haritası, fiziksel olarak değişecek. Stern, ortalama sıcaklık artışının 2 derecenin üstüne çıkması halinde felaket yaşanacağının altını çizdi. Küresel karbon salım hacmi şu anda 50 milyar ton. Stern’e göre, bunun 2050’ye kadar 20 milyar tonun altına çekilmesi gerekiyor. Yani bir enerji devrimi yapılmalı. Çünkü yüksek karbonlu büyüme, aslında ekonominin sonu hazırlıyor. Bu nedenle düşük karbon ekonomisine geçiş yapmak zorundayız. Stern, Türkiye’nin stratejik bir konumda olduğunu ifade etti. Ayrıca rüzgar ve güneş ülkesi olduğu için bu kaynaklardan yararlanmasının çok önemli olduğunu da özellikle belirtti. Stern’in bu sözleri, Greenpeace’in Enerji Devrimi raporunu sonuçları ile tam tamına örtüşüyor.

Bu arada Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Türkiye’nin rüzgar ve güneş potansiyelini görüyor görünüyor. Yıldız, CHP’nin yenilenebilir enerjilerle ilgili verdiği soru önergesini yanıtladı. Buna göre, Türkiye, 2023’e kadar enerji ihtiyacının %30’unu yenilenebilir enerjilerden karşılamayı hedefliyor. Yıldız’a göre, rüzgar enerjisi kurulu gücünün 2023’e kadar 20 bin megavata çıkarılması düşünülüyor. Güneş enerjisinin de kullanımının yaygınlaştırılması ve teknolojik gelişmelerin yakından takip edilmesi hedefleniyor. Fosil yakıt kullanımının da azaltılması gündemde. Sonuçları görmeyi dört gözle bekliyoruz. Yalnız Sayın Yıldız’ın hidroelektrikten sağlanan enerji ile nükleer enerjiyi de yenilenebilir enerji sınıfına sokması çok yanlış. Küçük ölçekli HES’lerin dahi çevrelerindeki toprağı kurutması ve suyu tüketmesinin çok kısa bir süre aldığından daha önce bahsetmiştik. Nükleer enerjinin ise zararlarını zaten hepimiz biliyoruz. Siz de “Rüzgar, güneş bize yeter” diyorsanız, www.ilovvenuclear.org’a girin, siz de radyoaktivistlerin arasına katılın.

ŞUBAT
Son araştırmalardan elde edilen rakamlar, rüzgar enerjisinin 2009'da hızla yükseldiğini kanıtlıyor. 2009'da tüm dünyada 37 bin 500 MW'lık rüzgar türbini kuruldu. Bu enerji miktarı, 23 adet nükleer reaktörün üretebileceği enerji miktarına eşdeğer. Bir yılda kurulu rüzgar enerjisi, %31 arttı. Dünyanın en büyük iki rüzgar enerjisi şirketinden biri olan Gwec'e göre, rüzgar santralleri 500 bin kişiye istihdam sağlıyor. Ayrıca kurulu rüzgar enerjisi, kirli enerjilerin bir yılda atmosfere salacağı 204 milyon ton karbon diyoksitin salınmasına engel oluyor. Çin, sera gazı salımında başı çeken ülkelerden olmasına rağmen, tüm dünyada kurulu rüzgar enerjisinin 1/3'üne sahip. 2020'den önce ise 150 bin MW kurulu rüzgar enerjisine sahip olmak istiyor. Avrupa'da rüzgar enerjisi sektörü 2009'da %23 oranında büyüdü.

MART
Stanford Üniversitesi profesörlerinden Mark Jacobson’a göre rüzgar, su ve güneş, bütün dünyanın yıllık enerji ihtiyacının 200 katı kadar enerji üretebilecek potansiyele sahip. 2030 yılına kadar yüzde yüz yenilenebilir enerjilere geçilmesinin maliyeti ilk bakışta çok gibi görünüyor ama her yıl fosil enerji kaynaklarına harcanan parayla kıyaslandığında 100 trilyon dolarlık maliyetin hiç de fazla olmadığı ortaya çıkıyor. Jacobson’ın fizibilitesine göre, sıfır sera gazı emisyonuyla dünyanın enerji ihtiyacının karşılanabilmesi için 4 milyon rüzgâr türbini dikilip, boş alanlarda 90 bin termik güneş santrali kurulması, çatılara fotovoltaik panellerin takılması ve dalga enerjisi ile jeotermal enerjiden yararlanılması gerekiyor. Enerji Devrimi böylece hayata geçecek gibi görünüyor. Bu konuyla ilgili ülkemizden bir haberle devam etmek istiyorum.

2007'de üretim lisansı alan Mersin'in Mut İlçesi yakınlarında yer alan 33 MW'lık Mersin Rüzgar Enerjisi Santrali'nin Mart 2010 itibarıyla enerji satışına resmen başladığı bildirildi. Santralin yılda asgari 120 milyon kWh enerji üretmesi ve 12 bin konutun elektrik ihtiyacını karşılaması bekleniyor. Açıklamada, gelecek üç yıllık dönemde enerji yatırımlarını büyütmeyi planlayan şirketin, toplam 1000 MW'lık portföy oluşturarak enerjiye yaklaşık 2 milyar dolarlık yatırım yapma hedefinde olduğu belirtildi. Devreye giren Mersin Rüzgar Enerjisi Santrali'ni, inşaatına başlanan 93 MW'lık Bandırma Şah RES ve 14 MW'lık Seferihisar Rüzgar Enerjisi Santrallerinin izleyeceği bildirildi. Hem enerjide bağımsızlık sağlayan hem de küresel iklim değişikliğini önleyen bu yatırımların daha da güçlenerek devam etmesi gezegenin geleceği için zorunlu.

Son olarak İsveç'in 2020 yılına kadar 2 bin yeni rüzgar tribünü inşa etmeyi planladığı bildirildi. İsveç, gelecek 10 yıl içinde alternatif enerji kaynaklarından elde edilen enerjiyi toplam 25 terawatt saate çıkarmayı planlıyor. 25 terawatt saat enerji, İsveç’in geçen yıl nükleer reaktörlerden ürettiği enerjinin yarısı kadar. Nükleer enerji ise İsveç’in yıllık elektrik tüketiminin yaklaşık yarısını karşılıyor. İsveç geçen yıl, 2020 yılına kadar ülke enerji ihtiyacının yarısını yenilenebilir enerjiden sağlayarak, sera etkisi yaratan gazların salımını 1990’lardaki seviyenin yüzde 40 altına düşürme taahhüdünde bulunmuştu.
Sizde Sinop ve Mersin’de nükleer santraller kurulması yerine rüzgar tribünü gibi yollarla temiz enerji üretilsin diyorsanız http://nukleer.greenpeace.org adresine girip ve nükleere hayır rüzgara evet diyebilirsiniz

Bugün sizlere Fairfield Iowa’dan sesleniyorum. Kuzey Amerika kıtasının ortasından. Fairfield 10.000 kişilik nüfusu ile küçücük bir kasaba. Mother Earth News yani Tabiat Ana Haberleri’ne göre kasaba “hiç duymadığınız en iyi 12 yerden biri” olarak geçiyor http://cityoffairfieldiowa.com/Public/Home/index.cfm. Fairfield belediye başkanı Ed Malloy ABD’nin on yeşil başkanından biri seçilmiş. Belediye Başkanı Malloy onurun kendisine değil, çeşitli mahalle sakinlerine ve yerel gruplara ait olduğunu söylüyor. Başkan Malloy, yerel hükümet, işletmeler, okullar, sakinlerin katkıları ile 10 yıllık Fairfield Go Green planını başlatmış. Fairfield kamu binaları ve şehir konutlarda enerji kullanımının azaltılması, yenilenebilir enerjiye rüzgar ve güneş enerjisine geçiş, ve artan geri dönüşüm ve yerel gıda üretimi teşvik konusunda büyük adımlar atmış durumda.
Her ne kadar Iowa’nın "dünya’yı beslemek için mısır ve soya fasulyesi" başkenti olduğu iddia edilsede maalesef bu üretim üretiği kadar enerji tüketen etanol yapımına veya hayvanları beslemeye gidiyor. Iowalılar yedikleri yiyeceklerin %90’ını eyalet dışından ithal ediyorlar. Ancak Fairfield’da durum farklı, yerel yiyeceklerin tanıtımı ve alınması için tam zamanlı bir aktif yerel kampanya ve teşvikler var. Yerel çiftçi pazarı Mayıs’tan Ekim'e kadar çok popüler. Birçok çiftçi, organik dahil olmak üzere ve sadece yerel ürünler satıyor. Buna bir örnek yerel bir fırının ürettiği yerel buğdaydan organik ekmek. Kasaba sakinleri, yerel mağazalar, ve restoranlar ise üreticiden doğrudan satış prensibini benimsemiş http://www.mvccsa.com/.
Fairfield’da sebze bahçeleri çok revaçta, şehirde dolaşırken sık sık büyüme sezonunu uzatmak için küçük seralar ve örtüler görmek mümkün. Yerel bir arıcılık çok yaygın ve arıcılık derslerinin ücretsiz sunulduğu bir arıcılık kulübü var. Böylece yerel tozlaşma sağlanırken bir yandan da organik arıcılığa yakın bir arıcılıkla endüstriyel arıcılığın önüne geçiliyor.
Fairfield Maharishi İşletme Üniversitesi (MUM) burada lisans eğitimi veren bir kurum ve tabii 10.000 kişilik bu kasaba için çok önemli bir katma değer. Ünversite Sürdürülebilir Yaşam lisans ve lisans üstü programına ev sahipliği yapıyor. Tam 90 öğrencinin kayıtlı olduğu programda Sürdürülebilir ve Ekolojik Tarım, Yenilenebilir Enerji, Yeşil Bina yapımı ve Sürdürülebilirlik Politikaları üzerine dersler veriliyor. Programın binası da aynı prensiplerle inşa edilmiş ve LEED Platin sertifikasına aday. Öğrenciler 2000 yılından beri bir eko-fuar organize ediyor. Fuara yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir tarım gibi konularda uzmanlar ve ünlü düşünürler çağrılıyor. Üniversite kafeteryasında ise kendi bahçelerinden gelen organik vejetaryen yemekler servis ediliyor. Üniversitenin hedefi gıda üretiminde kendi kendine yeterli olmak. Kampus de ise çim yerine doğal çayırlar restore edilmiş ve yerli ve yenilebilir meyve ağaçları dikilmiş. Bu arada bir iklim eylem planı da hazırlamış üniversite. MUM iklim eylem planına göre hedef 2011 yılında şebekeden elektrik kullanımını % 70 azaltmak ve 2014 yılına emisyonlarını ise % 50 azaltmak. Plan a göre 2020 yılına kadar sera gazı salımları sıfırlanacak. http://www.mum.edu/sustainability.html
Benim kaldığım yer Abundance Ecovillage, Bereket Eko Köyü. Fairfield’ın hemen kuzeyinde yer alıyor. Bereket Eko köyü, rüzgar ve güneşle güçlendirilmiş bir topluluk. Evlerin enerji ihtiyacı gün ışığı kullanımı, yüksek verimli kompakt floresan aydınlatma, dizüstü bilgisayarlar, yatay eksen çamaşır makineleri, topraktan jeotermal soğutma ile düşürülmüş durumda. Evlerin hepsi iyi izolasyonlu ve pasif güneş enerjisi kullanımı için tasarlanmış. Toprak borular evleri yazın serin ve taze hava almasını sağlıyor. Bütün evler sıcak suyunu kışın bile güneş enerjisi ile sağlıyor, nadiren gaz kullanmak gerekiyor. Yağmur suyu evlerin çatılarında toplanıyor ve saklanıyor. Her evin sarnıçı var. Atıksular ise devlet tarafından onaylanmış yerel bir arıtma sisteminden geçiyor. Bereket Ekoköyü ayrıca MUM’dan gelen öğrencilerin pratik yapabileceği bir merkezi de içeriyor. http://www.abundance-ecovillage.com/Main/HomePage
http://www.sustainablelivingcoalition.org
http://www.cypressvillages.com
http://www.pbase.com/hapm/ourhouse
Açık Radyo dinleyicilerinin en ilgisini çekecek haberlerden birisi herhalde KRUU-LP 100,1 FM http://www.kruufm.com
radyo istasyonu. Radyo tamamen güneş enerjisi ile yayın yapıyor ve kirli hiçbir enerji kullanmıyor. Radyo, kar amacı gütmüyor ve tamamen dinleyici destekli. Topluma hizmet veren düşük güçlü bir radyo istasyonu. Ancak 24 saat ve 7 gün yayın yapan KRUU da programların % 99,7 si 100 gönüllü tarafından üretilen 80 programdan oluşuyor. KRUU’nun misyonu sürdürülebilir bir toplum için Fairfield’e ses vermek, ve yaratıcılığı teşvik etmek, diyalog ve toplum katılımı ile toplumun sürdürülebilirlik için güçlendirilmesi.



NİSAN
Türkiye hazineye para sağlayabilmek için bilmeden çevreci oldu. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın pazar günü Washington’da sona eren bahar toplantılarında konular arasında fosil yakıtlarının sübvansiyonu da ele alındı. Ekonomilerin ekolojiye uygunluğu için ülkelerin akaryakıt fiyatlarını sübvanse etmesine nasıl son verilebileceği tartışıldı. Türkiye, başta Dünya Bankası’nın Türkiye Direktörü Ulrich Zachau, uluslararası ekonomistler tarafından enerji politikasında, dünyaya model olarak sunuldu. Türkiye gezegenin kaynakları açısından sürdürülebilir olmayan büyüme politikalarının sonuçlarını önceden kestirip çevreci politikalar geliştirdiği için örnek olmalıydı ama arkada yatan neden başkaydı. Esasında Türkiye bu işi aslında çevreyi değil hazineyi kurtarmak için yaptı, ama bu sayede istemeden çevreci ülke haline geldi. Bugün Türkiye dünyanın en pahalı benzinini satarak, fosil yakıt tüketimini güya azaltıyor, ancak yerine daha tasarruflu alternatifler koymuyor. Büyük hacimli motorlara yüksek vergiler koyarak karbon emisyonu yüksek araçların cazibesini azaltıyor, ancak öte yandan sokaklarda bu vergilere rağmen Avrupa’dan daha fazla büyük hacimli spor ve güya arazi arabaları görüyor, hibrid arabalara ise hiç rastlamıyoruz. Gerçi otoprodüktörlük uygulaması – yani kojenerasyona imkan vermesi ya da güya rüzgar enerjisi yatırımlarına kredi kolaylığı gibi yöntemlerle çevreye uyumlu projelerin önünü açıyor, ancak rüzgar santrali kurmak isteyenler bir sürü bürokratik engelle karşı karşıya kalıyor. Vergi ve enerji politikasıyla Zachau’nun dediği gibi dünyaya örnek olup olmadığımıza siz karar verin... neden hala yenilenebilir enerji kanununa yapılacak değişikliklerin de çıkmadığını kendinize sorabilirsiniz. Kömürü destekleyen Dünya Bankası’ndan önce bu konuyu önce Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarına sormak daha doğru olur.

Greenpeace geçtiğimiz hafta Rainbow Warrior’ın güvertesinde bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Nükleer enerji planlarının ve yenilenebilir enerji yatırımlarının yarattığı sosyo-ekonomik etkileri karşılaştıran bir rapor da toplantıda kamuoyuna duyuruldu. Sinop Çevre Platformu Temsilcisi Hale Oğuz, Sinop’ta kanseri tanımayan ailenin neredeyse kalmadığını vurguladı ve 26 Nisan 1986’da yaşanan Çernobil nükleer felaketiyle, hem nükleer santrallerin ikinci yüzü, hem de bizi idare edenlerin ikinci yüzüyle tanıştıklarını anlattı. Greenpeace Akdeniz, yayınladığı ‘Nükleer Enerji: Sürdürülebilir kalkınmanın önünde bir tehdit’ adlı raporda, hükümetin 30 yıldır nükleer santral kurmayı planladığı Büyükeceli ve Sinop ile, Türkiye’nin ilk rüzgâr yatırımlarının gerçekleştiği Bozcaada ve Çeşme yörelerinin geçirdiği dönüşümleri karşılaştırdı. Analize göre, Bozcaada ve Çeşme Türkiye’nin en hızlı büyüyen yöreleri, göç alıyorlar ve sürdürülebilir turizm gelişiyor. Sinop ve Büyükeceli ise kalkınma yarışında yaya kalıyor ve nükleer göç veriyor. Greenpeace Rusya’dan Enerji Uzmanı Vladimir Çuprov da yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: “Asla Rosatom’a güvenmeyin. Çünkü Çernobil öncesinde, kaza sırasında ve kazadan sonra yalan söylediler. Yaşanan felaketin yalnızca 50 ölüyle sınırlı olduğunu söylediler. O dönemde sızıntıyı temizlemekte görevli olan 100 binlerce temizlik işçisi bugün hala sağlık haklarından yararlanamıyor. Bu hakları için mahkemeye de gidemiyorlar çünkü çok pahalı. Bu da işin etik boyutu”. Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Korol Diker de Karadeniz Bölgesi’nde hala Çernobil sonrasının trajik etkilerinin yaşandığına dikkat çekti. İşte bu yüzden nükleer enerji daha kurulmadan bile kitleleri etkiliyor. Greenpeace’in raporu gösteriyor ki; Sinop ve Akkuyu gibi rüzgar enerjisi potansiyeli yüksek iki il, sırf hükümetlerin enerji politikaları nedeniyle gelişemedi. Öte yandan Çeşme ve Bozcaada, Türkiye’nin en hızlı gelişen iki noktası. Mersin Nükleer Karşıtı Platform Temsilcisi Sabahat Aslan da fay hattı geçmediği ididasıyla Akkuyu’ya yer lisansı verildiğini, ancak 10 yıldır bu bölgenin 5 km. ötesinden bir fay hattı geçtiğinin billindiğine dikkat çekti. Aslan: “Bu ülkede 40 yılda bina yönetmelikleri bile değişiyor ama hükümetin 40 yıl önce verdiği lisans duruyor. Bu konuda çok öfkeliyiz ve bu lisansın iptali için hükümeti dava ediyoruz” dedi.
Dün Rainbow Warrior Gerze’de yerel halkla nükleer ve termik santrallere karşı mitingdeydi. Bugün, Çernobil nükleer kazasının 24. Yıldönümü. Rainbow Warrior Sinop’ta, Sinoplular ile nükleere karşı mücadele ediyor. Siz de Türkiye’nin kapılı kapılar ardında yapılan anlaşmalarla nükleer kabusa sürüklenmesine izin vermeyin, http://nukleer.greenpeace.org adresine gidin, nükleer santrallere karşı imzanızı atın!

İklim ve coğrafî özelliklerinin sunduğu koşulları külfet değil, büyük bir nimet olarak gören İskoçya, rüzgâr, dalga ve akıntılardan yararlanarak yenilenebilir enerji üretimine büyük yatırım yapıyor. Ülke, 2050 yılına kadar Avrupa'nın toplam enerji ihtiyacının yüzde 10'unu tek başına karşılamayı hedefliyor. Enerji, Ekonomi ve Turizm Bakanı Jim Mather "Geçmiş yıllarda kömür ve hidrolik enerjinin yanı sıra Kuzey Denizi'nden elde ettiğimiz petrol ve doğal gazdan fazlasıyla yararlandık. Şimdilerdeyse yenilenebilir enerjilere yöneldik ve bu sayede büyük oranda kâr elde ediyoruz." dedi. Türkiye’nin de İskoçya gibi güvenilir bir enerji tedarikçisi olma yolunda hızla ilerlemesini diliyoruz, doğal gaz boru hattına koridor olmanın gelecek için hedef tahtası olmaktan öte bir faydası yok.

Çin, geçen yıl rüzgar enerjisi üretiminde Almanya'yı geçerek, ABD'nin ardından dünyada ikinci sıraya yükseldi. Dünyada rüzgar enerjisi istasyonları yapan ve işleten şirketlerin kurduğu Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi, rüzgar enerjisindeki hızlı atılımıyla Çin’in geçen yıl 25.8 gigavat toplam enerji üretimine eriştiğini, 25.77 gigavat rüzgar enerjisi üreten Almanya’yı geçerek ikinci sıraya çıktığını belirtti. Konsey, Çin’in rüzgar enerjisi üretiminde zamanla ABD’yi de geçerek, 2020’ye kadar rüzgar tribünlerinden 150 gigavat enerji üretme hedefini aşmasının beklendiğini kaydetti.

Cuma günü Gezegenin Geleceği’nde rüzgardan bugün insanların ihtiyaç duyduğundan 100 kat daha fazla enerji elde edilebileceğini söylemiştik. Bir İtalyan firması olan Uçurtma Jeneratörleri (KiteGen), şimdilerde huni biçiminde yapılar oluşturdu ve bunları dev direkler üzerine monte etti. Bu monte ettikleri huni biçimindeki uçurtmalar rüzgar estiğinde yukarı çıkıyor. Uçurtmalar hafif ama fevkalade dayanıklı ve normalde rüzgar sörfü için kullanılan 2,000 metre yüksekliğe çıkabilen uçurtmalara çok benziyor. Firma, uçurtmalı yöntem ile çevresel zararlari da aza indirmeye çalışıyor. Kuşlara zarar vermemek için uçurtmalara bir sistem kurulu, etrafta bir kuş saptandığında, uçurtma birkaç saniye içerisinde yön değiştiriyor.
Rüzgar doğru planlama ile gelecek talepleri karşılamaya yeter de artar. Siz de Türkiye nükleer çıkmaza girmesin diyorsanız http://nukleer.greenpeace.org adresine girin ve kendi geleceğinize sahip çıkın.

Kuzey Carolina Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırmaya göre, eyaletin enerjisinin tamamımı denizlerde kuracağı enerji tribünlerinden sağlayabilir. Kuzey Carolina 2021 yılına dek, enerjisinin %12,5 ini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlıyor olmak istiyor. Çevrebilimci ve yeni projenin ortak yapımcılarından Pete Peterson, bütün eyaletin elektiriğinin, her yere kurulacak rüzgar tribünleriyle elde edilebileceği sonucuna vardıklarını açıkladı. Çok sayıda rüzgar tribünlerinin kurulması ve alt yapıyı geliştirmek uzun zaman alacak, ancak Peterson, projenin altıda birini gerçekleştirmenin bile, eyaletin %20lik enerji giderini karşılayacağını belirtti. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’nin de denizde rüzgar enerjisi üretiminde atıılmlarda bulunmasını dört gözle bekliyoruz.

2009 yılı tüm dünyada ekonomik kriz yılı olarak hatırlanacak. Ama bir gelişme var ki 2009 yılını özel kılıyor. Rüzgar gücü üretim kapasitesi 2009 yılında toplam yüzellisekizbin megawatt’a yükselerek bir rekor kırdı. Yüzde otuzbirlik bir artış ile artık rüzgar gücü donanımları ikiyüzelli milyon insanın ihitiyacı olan elektriği karşılayabilecek düzeyde. Rüzgar gücü hali hazırda yetmiş ülkeye elektrik sağlıyor. 2009 yılında Harvard Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, en çok karbon salımı yapan 10 ülkenin elektrik ihtiyaçının, sadece ve sadece rüzgar gücü ile karşılanabileceği ortaya kondu. Dünya gelecekteki enerji talebini karşılamak için çeşitli yollar arayacak, ancak rüzgar gücü potansiyelinin fosil yakıtların yerine geçmesi gerektiği gerçeği ve iklim değişikliğini önlemedeki büyük rolü yadsınamaz.
MAYIS
Rüzgâr enerjisi alanında önde gelen ve her yıl bir kıtada düzenlenen Dünya Rüzgâr Enerjisi Konferansı ve Sergisi (WWEC), 15-17 Haziran tarihleri arasında İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek.
EuroSolar Türkiye tarafından düzenlenen konferans ve sergi, rüzgâr enerjisi teknolojisi, sanayisi ve politikalarının başlıca oyuncularının bir araya geldiği güçlü bir platform oluşturmayı ve stratejik kararları etkileyecek rüzgâr enerjisi kullanımı ile ilgili en son bilgilerin ve teknolojilerin paylaşılmasını amaçlıyor.

NASA ile İngiliz Meteoroloji Dairesi’nde çalışma yapan bağımsız bilim insanları, 2010’un, bilinen en sıcak yıl olabileceğini açıkladı. Bu ihtimalin, yüzde 50’den daha yüksek olduğu belirtildi. NASA’dan James Hansen, “Geçtiğimiz 12 ayın küresel sıcaklık ortalaması, son 130 yılın en sıcağıydı” dedi. Meteoroloji Ofisi’nin başında bulunan Vicky Pope ise “Avrupa’da kış soğuktu, fakat küresel olarak bakarsak ocaktan marta kadar olan zaman dilimi, en sıcak 7 yıl başlangıcından biriydi” diye konuştu. Uzmanlar, bu durumu rüzgâr ve okyanus akıntısı El Nino’ya bağladı. Buna göre El Nino, okyanustan atmosfere yüksek miktarda ısı salınmasına neden oluyor. Dünyayı etkileyen sıcaklık trendinin, yılın kalanında da devam etmesi bekleniyor.

Muğla Valisi Ahmet Altıparmak ile Muğla Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şener Oktik arasında imzalanan protokol ile Muğla İl Özel İdaresi'nin hizmet götürdüğü köylerin aydınlatma ve su ihtiyaçlarını güneş ve rüzgar enerjisi ile karşılanmasının hedeflendiği bildirildi. Yapılan açıklamada proje ile sürdürülebilir enerji kaynaklarının bir şekilde şehirde de çeşitli alanlarda kullanılmasının hedeflendiği kaydedildi. Enerjiyi merkezi olarak üreterek başka bir noktaya taşımanın oldukça zor olduğuna dikkat çekildi. Prof. Oktik ''Yapılacak projeler ile temiz enerji yani rüzgar ve güneş enerjisi gibi kaynaklar yerinde üretilerek oradaki enerji ihtiyacının karşılaması bugün artık yapılabilir ve yeteri kadar ucuz. Umarız kısa sürede pilot projelerin açılışını yaparız'' diye konuştu.

Cape Cod, Amerika’da kurulması planlanan rüzgar çiftliği karşı görüşmelerine rağmen onaylandı. Karşı oy kullananların arasında olan
Ted Kennedy’nin sebebi projenin Kennedy ailesinin sahip olduğu eve yakın olması. Bazı organizasyon şirketleri de balıkçılığı, turizmi ve deniz kuşlarını rahatsız edeceği sebebiyle rüzgar çiftliğine karşı çıktığı belirtildi. Greenpeace, doğal yaşamın korunması düşünülerek hazırlandığı için rüzgar çiftliğinin uzun zamandır destekçisiydi. Rüzgar çiftliği projenin gerçekleşmesi iklim değişikliği ile mücadelede çok önemli bir rol oynuyor.
HAZİRAN
Petrol zengini Teksas elektrik ihtiyacının yüzde onunu rüzgârdan karşılıyor. ABD Başkanı Obama, Teksas modelini Amerika geneline yaymaya kararlı. Airtricity adlı bir İrlanda şirketi 34 büyük toprak sahibiyle anlaştıktan sonra 2006 yılında bölgeye ‘yel değirmenleri’ dikmeye başladı. Bir yıl sonra da projeyi E.ON Climate and Renewables’e devretti. Zamanla projeye katılan çiftçilerin sayısı 400’e çıktı. 600 rüzgâr türbininden oluşan enerji parkı 780 megavat elektrik üretiyor. Petrol zengini Teksas, elektrik ihtiyacını kısmen yenilenebilir enerjilerden kazanmaya başından beri kararlıydı. Üstelik ekonomik kriz rüzgârın hızını kesemedi. Yetkililer, “Teksas, rüzgârının sayesinde, enerji üretiminde dünya liderleri arasına girdi. Rüzgâr, halâ fosil enerji türlerine bağlı olduğu sanılan bu eyaletin enerji kaynaklarını daha geniş bir yelpazeye yaymasını sağladı. Eyaletlerinin rüzgâr teknolojisinin merkezi olduğunu belirten ABD Senatörü Rodney Ellis, ‘petrol çıktığı için fosil enerjiye bağımlı olduğumuzu sananlar bizi tanımamış’, diyor. Ya ne petrolü çıkan ne de rüzgar ve güneş kaynaklarını yeterince kullanamayan Türkiye neye ve nereye bağımlı?

Rüzgar enerjisi uzmanlarını bir araya getiren ve her yıl bir kıtada düzenlenen Dünya Rüzgar Enerjisi Konferansı ve Sergisi'nin (WWEC) 9'ncusu, Haliç Kongre Merkezi'nde başladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Dünyada büyük ölçüde yenilenemeyen enerji kaynaklarının kullanılıyor olması çevre sorunlarını önemli ölçüde artırmıştır. Çevre sorunlarının tabiat üzerinde yarattığı tahribat ise sadece bugünümüzü değil, geleceğimizi de ciddi şekilde tehdit etmektedir. Bu süreç ülkelerin çevre dostu, yenilenebilir enerji kaynaklarına ve teknolojilerine yönelmesini zorunlu kılmaktadır'' dedi. Avrupa Yenilenebilir Enerjiler Birliği Türkiye Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar da “Türkiye'de, tüketilen enerjinin iki katı rüzgar enerjisi potansiyeli var. Artık bir rüzgar tribünü, 25 bin kişinin elektriğini sağlayabiliyor. Kamu iradesinde de parlamentoların kömür, petrol, doğalgaz mantığından çıkıp rüzgarın çözüm olduğuna inanıp, desteklemesi lazım'' dedi. Alman Rüzgar Enerjisi Birliği Başkanı Heinrich Bartelt, nükleer enerji tesislerinden uzaklaşılması gerektiğini ifade ederek, Almanya'nın 20 nükleer tesisini 2020'ye kadar kapatma kararı aldığını belirtti. ?Almanya'nın doğu kesiminde elektriğin yüzde 50'sinin sadece rüzgardan elde edildiğini belirten Bartelt, şunları kaydetti: Rüzgâr ve güneş dünyanın her yerinde sınırsız var ve kullanımı için sınır konulamıyor.


Rüzgâr enerjisi alanında önde gelen ve her yıl bir kıtada düzenlenen Dünya Rüzgâr Enerjisi Konferansı ve Sergisi (WWEC), 15-17 Haziran tarihleri arasında İstanbul Türkiye’de gerçekleşecek. Konferans ve Sergi, rüzgar enerjisi teknolojisi, sanayisi ve politikalarının başlıca oyuncularının bir araya geldiği güçlü bir platform oluşturmayı ve stratejik kararları etkileyecek rüzgâr enerjisi kullanımı ile ilgili en son bilgilerin ve teknolojilerin paylaşılmasını amaçlamakta. Türkiye, Ege ve Akdeniz’in limanlarının canlılığı ve zenginliğini yaratan yelkenli tekneleri ve Anadolu kentlerini besleyen toprağı sulayan, unu öğüten yeldeğirmenlerini yani rüzgarı yeniden keşfediyor. Rüzgâr enerjisinde teknik potansiyelin 88000 MW olduğu Türkiye’de hükümetin, Cumhuriyetin 100 yılı olan 2023 yılında 20000MW kurulu kapasite olarak belirlediği rüzgar enerjisi gelişim hedefi ve yatırımcıların 80000 MW’a varan lisans talepleri ile bu alana gösterdikleri ilgi, rüzgâr enerji santrali projeleri için çok önemli yatırım fırsatları yaratıyor.

Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği (TÜREB) tarafından yapılan açıklamaya göre Türkiye rüzgâr enerjisi sektörü 2010 yılı başından beri %25 büyüdü. TÜREB'in açıkladığı verilere göre sene başında 801 megawatt olan rüzgâr enerjisi gücü Mayıs ayı itibari ile 1,029.85 megawatta ulaştı. TÜREB'in verilerine göre kurulum çalışmaları devam etmekte olan ve toplam büyüklüğü 492.35 megawatt olan 11 proje bulunuyor. Ayrıca toplam büyüklüğü 644.45 megawatt olan 17 ayrı proje için ise çalışmaların yıl içinde başlaması bekleniyor.

TEMMUZ
Okyanuslardaki kirliliğe dikkati çekmek üzere geri dönüşümlü 12 bin 500 plastik şişeden yapılan tekne, yolculuğunu tamamladı. Teknenin fikir babası David de Rothschild, bu amaçla 20 Mart günü San Francisco'dan yelken açmıştı. San Francisco’dan demir alan ,18 metre uzunluğundaki, sadece güneş, rüzgar ve denizin yenilenebilir enerjisini kullanan, tekne, Seretx adı verilen geri dönüşümlü plastikten, organik yapıştırıcı kullanılarak inşa edildi. Tek damla benzine ihtiyaç duymadan, Büyük Okyanus’ta 4 ay boyunca 15 bin kilometre yol alan tekneyi Sidney’de yüzlerce kişi karşıladı. Rothschild, 2006’da plastik atıkların okyanuslardaki yaşamı nasıl olumsuz etkilediğine ilişkin BM raporunun açıklanmasından sonra, okyanuslardaki kirliliğe dikkati çekmek için böyle bir projeye imza attığını belirtti. Bilim insanlarına göre üretilen plastiğin yüzde 10’u okyanuslara gidiyor.

Uluslararası Enerji Ajansı ve Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen "Yirmibirinci Yüzyıl için Yenilenebilir Enerji Politikası Ağı" raporuna göre geçtiğimiz yıl ABD ve Avrupa’nın enerji kapasitesine eklenen yeni elektrik kapasitesinin yarıdan fazlası rüzgar ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir güçten geldi. 2009 yılı aynı zamanda sisteme eklenen yeni yeşil enerjinin miktarı konusunda da bir rekor olarak kayda geçti. Türkiye ise bu gelişmelere kıyasla hala yerinde sayıyor.

Bursa'da, çevreye zararlı fosil yakıtlar yerine, rüzgâr ile kendi enerjisini üreten ve doğal enerji sistemleriyle elektrik üretimi yapan rüzgar gülü, parkın aydınlatmasını sağlıyor. Nilüfer Belediyesi tarafından çevreye zarar veren fosil yakıtlar yerine rüzgâr ve güneş enerjisini kullanan sistemlerin yaygın olarak kullanılmasını teşvik etmek için kurulan ilk rüzgar gülü ve güneş enerji sistemi hem maliyet açısından tasarruf sağlıyor hem de çevre kirliliğini önlüyor, iklimi kurtarıyor. Bursa'da yaygınlaştırılması için yoğun çabalar sarf edilen rüzgar gülü sisteminin elektrik maliyetlerinde de düşüşe sebep olduğunu belirten vatandaşlar, Bursa'nın rüzgar enerjisi konusunda önemli adımlar atması gerektiğini söyledi.

Enerji Bakanı Taner Yıldız, Yenilenebilir Enerji Kanunu’ndaki değişikliklerin bu hafta TBMM’ye gelebileceğini, rüzgarda 5.5 euro/cent, hidroelektrikte 5.5 euro/cent, jeotermalde 8 euro/cent, güneşte 10 euro/cent, biyokütlede ise 12 euro/cent teşvik uygulamayı düşündüklerini söyledi. Yatırımcılar teşviklerin çok daha yüksek olmasını bekliyordu. Yıldız’ın verdiği rakamlar, sektöre yatırım yapmayı düşünen potansiyel yatırımcılar tarafından kabul edilemez bulunuyor. Hükümetin enerji politikaları da, Yıldız’ın verdiği rakamlarla yeniden sorgulanmaya başladı. Bu konuda yatırımcıların, “Türkiye nükleere on yıl sonra ve 15 sene boyunca ortalama 10 euro cent yani 12.5 dolar sent alım garantisi verip, Rus nükleer teknolojisine para bulabiliyor. Ancak sıra kendi yenilenebilir kaynaklarımıza gelince para çıkmıyor. Türkiye, rüzgarda 1000 megawat’lık yatırımı ile övünürken rüzgar kalitesi Türkiye’den daha düşük olan İspanya 20 bin megawat’lık rüzgar enerjisini hayata geçirdi bile. Yunanistan ise rüzgar yatırımcısına 9 euro/cent ve 20 yıl alım garantisi verebiliyor. Her konuda AB’yi örnek gösterenler neden bu fiyatları dikkate almıyorlar?” eleştirileri ağırlık kazanıyor.


AĞUSTOS
Türkiye, geleceğin karbon piyasaları için ilk adımını attı; 7 Haziran’da Resmi Gazete’de yayınlanan tebliğ ile Türkiye’de ‘karbon sicili’ uygulaması başladı. Uygulama, gönüllü karbon piyasalarının kayıt altına alınmasını sağlayacak. Gönüllü ve zorunlu olarak ikiye ayrılan karbon piyasası, iklimi değiştiren sera gazlarının denetim altına alınmasına yönelik karbon sertifikalarının alınıp satıldığı piyasa olarak ifade ediliyor.
2009’da Kyoto Protokolü’ne taraf olan Türkiye, 2012’ye kadar olan ilk yükümlülük döneminde zorunlu karbon piyasasına giremiyor ancak bu mekanizmalardan bağımsız işleyen gönüllü karbon piyasasına giriş için ilk adım, yayınlanan tebliğ ile atıldı. Tebliğ ile Gönüllü Karbon Piyasalarına yönelik geliştirilen ve yürütülen projeler kayıt altına alınacak ve Çevre Bakanlığı’nın elektronik kayıt sistemine işlenecek.
Şimdi Ulusal karbon sicili, kayıt için ilk karbon projelerini bekliyor. Şu ana kadar Türkiye’den halka açık kayıt sistemlerinde kayıtlı 109 gönüllü karbon projesi bulunuyor. Geliştirilen projelerin 50’sinin HES, 49’unun rüzgar santrali, 6’sının termik, 3’ünün jeotermal, birinin biyogaz projesi olduğu ifade ediliyor. Karbon üretmemek tabii ki çevre açısından iyi olacak anlamına gelmiyor. Bunun dışında çevresel ve sosyal kriterler de önemli.

WWF-Türkiye'nin (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), iklim değişikliği ve yenilenebilir enerji ilişkisi kapsamında yenilenebilir enerji teknolojilerinin ele alındığı ''Yine Yeni Yeniden Yenilenebilir Enerji'' adıyla kitapçık hazırladı. Kitapçıkta verilen bilgiye göre, yenilenebilir enerji teknolojileri arasında güneş paneli, rüzgar enerjisi, biyoenerji, küçük ölçekli hidroelektrik santrali, güneş pişiricisi, fotovoltaik ve rüzgar hibrit sistemi, güneş ısıtma sistemi ve jeotermal ısı pompası yer alıyor. Türkiye'de başlıca yenilenebilir enerji kaynakları hidrolik enerji, biyokütle, rüzgar, biyogaz, jeotermik ve güneş enerjisi. Kitapçıkta, küresel sıcaklık ortalamasının ''Sanayi Devrimi'' öncesi düzeyinin 2 derece üzerinde yükselmesinin engellenememesi halinde, yeryüzü doğal sistemlerinin geri döndürülemez bir yıkım yaşayabileceği tekrar vurgulanıyor. Kopenhag sürecinde binlerce kez söylediğimiz gibi küresel ölçekte sera gazı emisyonlarının 2050 yılına kadar yüzde 80 düşürülmesi gerekiyor.
EYLÜL
Benzer bir haber de Yalova’dan. Yalova bir yandan termik santraller mücadele ederken diğer yandan da enerjisini rüzgardan karşılayabileceğini göstermenin heyecanı içinde. Rüzgar enerjisi ile ilgili, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ve Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ)'nin uzunca bir süredir devam ettirdiği çalışmalar artık sona yaklaşırken Yalova'nın rüzgarının hangi şirket için eseceği henüz netleşmedi. Yalova'nın rüzgarından elektrik üretmek için 3 şirket yarışacak. Gerçekleşecek santral yatırımlarıyla Yalova'da yaklaşık 250 milyon Euro'luk yatırımın gerçekleşeceğini dile getiren yetkililer, yatırımların büyük bir kısmını oluşturan rüzgar türbinlerinin Yalova sırtlarında güzel görüntülerin oluşmasını sağlayacağını, yenilenebilir enerjiler arasında bulunan bu yatırımların Yalova'ya da yenilik getireceğini belirtti.
EKİM
Portekiz son yıllarda, bulunduğu coğrafya’nın iklim özelliklerini sadece turizm açısından değerlendirmiyor. Geçtiğimiz sene, Ekonomi Bakanı Manuel Pinho; “Nasıl Finlandiya mobil telefon, Fransa hızlı trenler, Almanya endüstri ile biliniyorsa, yakın bir gelecekte Portekiz yenilenebilir enerji ile bilinecek” dedi. Sadece beş sene önce, ihtiyaç duyduğu elektrik enerjisinin sadece %17 kadarını yenilenebilir kaynaklardan karşılayan Portekiz, bu rakamı bugün %45 seviyelerine çıkarmış durumda. Geçmiş olan bu kısa sürede, sadece karasal rüzgar enerjisi gücü 7 katına çıkmış. Portekiz’in kararlı uygulamaları, Uluslararası Enerji Kurumu tarafından da takdir edilmekte ve 2010 yılı bütçe açığı konusunda işe yaramaya başlamış bile. Cari açığı her geçen gün büyüyen Türkiye ise dışa bağımlı nükleer santraller, ithal kömür, petrol ve gaz üstüne kurmuş enerji planlarını. Protekiz ve Yunanistan G20 içindeki Türkiye’yi enerji atılımları ile geçti bile.

Bugün size Yunanistan’in başkenti Atina’dan sesleniyorum. Akdeniz İklim Değişikliği Girişimi Konferansında Greenpeace adına bir konuşma yapmak üzere geldim. Konferans olumlu bir gelişme, iklim değişikliğine karşı yürütülen küresel mücadeleye katkısı olacağını umud ediiyoruz. Akdeniz bölgesinde yeşil kalkınma işbirliğinin geliştirilmesi bölgede barışın inşa edilmesinde de önemli bir role sahip. İklimle mücadele barış ve bölge güvenliği için kaçınılmaz bir gereklilik. Barış ve güvenlik ise ancak ortak çabalarla tesis edilebilir. Bugüne dek farklı medeniyetlerin beşiği olan Akdeniz, aynı zamanda zengin bir biyoçeşitliliğe de ev sahipliği yapıyor. İnsanlığın geleceği ve çocuklarımız için Akdeniz’in korunması büyük önem taşıyor. Bu nedenle Greenpeace, Akdeniz havzasında yer alan hükümetlerden “iyi niyetli görünmenin” ötesine geçerek bir an önce somut adımlar atmalarını talep ediyor. Ancak ne yazık ki, özellikle Türkiye ve Yunanistan’da, liderlerin politik söylemi ve hükümetlerin planları arasında büyük çelişkiler bulunuyor. Şu anda Türkiye’de, çoğu ithal kömürle çalışan 50’nin üzerinde kömürlü termik santral projesi var. Dahası, Türkiye’nin bugünkü enerji stratejisinde öncelik linyit ve Karadeniz’deki petrol aramalarına veriliyor. Bu sorumsuz politikalar nedeniyle Türkiye, tüm dünyada karbon salımları en hızlı artan ülkelerden biri arasında yer alıyor. Bu yıl Rusya ile yapılan, dört nükleer reaktör inşa edilmesine yönelik anlaşma da yenilenebilir enerji sektörünün gelişmesi konusundaki tüm umutları boşa çıkardı. Türkiye’nin oldukça zayıf durumda olan yenilenebilir enerji düzenlemesi, teknoloji ve kaynak farkı gözetilmeden yalnızca 5,5 Avro sent’lik bir alım garantisi sunuyor. Henüz yenilenebilir enerjilerin toplam enerji talebi içindeki payına dair herhangi bir hedef yok. Aksine rüzgâr enerjisi kapasitesi 8 GW olarak sınırlandırılmış durumda ve hâlihazırda kurulu olan rüzgâr türbinlerinin kapasitesi 1 GW’ın çok az üzerinde. Fotovoltaik (PV) ve ısıl güneş enerjisi teknolojilerinin durumu ise teşvik eksikliği nedeniyle çok daha kötü bir noktada. Yunanistan’da ise yeni çıkan yenilenebilir enerji yasası Yunanistan’ın sonunda ülkenin zengin yenilenebilir enerji potansiyelinden yararlanabileceğine ve böylece çevresel ve ekonomik krizle mücadelede önemli bir adım atılacağına ilişkin umutların yeşermesine neden oldu. Greenpeace Yunanistan Genel Direktörü Nikos Charalambides, “Bizler yeşil politikaların uygulamaya geçmesini beklerken, hükümet şiddetle, bazı tehlikeli yatırımları savunmakta. Yeni linyit madeni sahalarının açılarak daha fazla termik santrale kapı aralanması bu tür tehlikeli yatırımlar arasında. Dahası enerji verimliliğini geliştirmek ve enerji tüketimini azaltmak adına da çok az adım atıldı. Eğer bu kirli planlar gerçekleştirilirse Yunanistan, yeşil kalkınma yolundaki tüm fırsatları kaçırmış olacak” dedi. Hem Türkiye hem Yunanistan yeşil iş olanakları yaratmak ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için en etkili yol olan yenilenebilir enerji kapasitesini yükseltmeli. Her iki ülke 2020’de toplam enerjinin en az %20’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılmalı. %20 enerji verimliliği hedefi koymalı. AB’nin de hedefi olan bu rakam. Dolayısıyla Türkiye tarafından bu hedefler yasal olarak benimsenmeli. Bu çerçevede tüm kömür ve nükleer enerji santrali planlarının durdurulması ve son kullanma tarihi dolmuş bu türden endüstrilere verilen teşviklerin kesilmesi gerekli.

Ekokaravan’la Türkiye turu. Bütün enerji ihtiyaçları hidrojenle sağlanan ’’ekokaravan’’, çıktığı Türkiye turunda Eskişehir’e uğradı. Eskişehir Sanayi Odası’nın (ESO) önünde gerçekleşen tanıtım etkinliğinde konuşan Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Hidrojen Enerjileri Teknolojileri Merkezi (ICHET) Başkanı Mustafa Hatipoğlu, misyonlarının ’’geleceğin yakıtı olarak’’ tanımlanan hidrojenin kullanımını gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yaymak olduğunu söyledi. Hidrojen teknolojisiyle üretilen araçların seri üretimine 2015’de geçilecek. Aracın proje mühendisi Gönenç Usta ekokaravanı şöyle açıkladı: “kendi elektriğini rüzgar ve güneş enerjisinden karşılamaktadır. Bunların yokluğunda ise enerji, suyun elektroliziyle depolanan hidrojen enerjisinden ve akülerden sağlanmaktadır.’’ Güneşin olmadığı yerde rüzgar kullanan, ikisinin de olmadığı durumlarda 4 gün yetecek elektrik depolayabilen karavan, 25 kw/s elektrik üretebiliyor.

Çin’de kızıl devrimden sonra yeşil devrim yaşanıyor. Dünya atmosferini en fazla kirleten ülke olan Çin, Almanya'yı geride bırakarak yenilenebilir enerjide dünyanın en büyük pazarı haline geldi. Çin'in yenilenebilir enerji üretme kapasitesi henüz ABD'nin gerisinde dünyada ikinci sırada. Ancak Çin rüzgâr, güneş ve su gibi doğal varlıklardan elde edilen yenilenebilir enerji sektöründe en hızlı büyüyen ülke. Geçtiğimiz yıl Çin’de toplam 14 bin megavat güce sahip rüzgâr türbinleri kuruldu. Çin 2009 yılında rüzgâr gücü kapasitesini 25,8 gigavata yükselterek Almanya’yı geride bıraktı. 2008’de Çin’in rüzgâr gücü kapasitesi henüz 12,02 gigavattı, yani bir yılda ikiye katladı. Aynı zamanda Çin güneş enerjisi sistemlerinde de Almanya’yı geçmış durumda. Türkiye ise yenilenebilir enerji kanununda bir değişikliği bile gerçekleştirememişken, Ruslara verilmiş nükleer kapitülasyon taahütlerini yerine getirmeye çalışıyor.

Balıkesir'in Erdek ilçesine bağlı Narlı köyü yakınlarındaki 2,5 km lik alana Kapıdağ Rüzgar Enerji Santrali yapılıyor. Santralin inşasına 2011 yılının ilk çeyreğinde başlanacağı bildirildi. Her biri 0,85 MW üretim gücünde olmak üzere toplam 41 adet rüzgar türbininden oluşan proje, toplam 34,85 MW kurulu güce sahip olacak. Toplam elektrik üretimi ise yılda yaklaşık 120.700 MWh civarını bulacak.

KASIM
Amasya ve Tokat'a 84 milyon Euro'luk rüzgâr enerjisi santrali kurulacak. Eksim Yatırım Holding'in Amasya ve Tokat'ta kuracağı, 80 MW'lık rüzgâr santrali için 68 milyon Euro tutarında kaynak sağladı. Projenin toplam büyüklüğü 84 milyon Euro'yu buluyor. Finansman sağlayan Yapı Kredi Leasing Genel Müdürü Nurgün Eyüboğlu, "Önümüzdeki dönemde enerji kaynaklarında dışa bağımlılığı azaltan ve yeni istihdam imkanları sunan projelerin hayata geçirilebilmesi için destek vermeye devam edeceğiz." diye konuştu. Eksim Yatırım Holding Genel Müdürü Ünsal Sözbir de, "Grubumuz enerjisi sektöründe 2000'den beri devam eden çalışmaları ile 1.200 MW üzerindeki yenilenebilir enerji yatırımlarını hayata geçirdi. Projelerimiz tamamlandığında yılda 4 milyar kWh üretime ulaşacağız." dedi. Rüzgar yatırımcıları varken, dünya akıllı şebekelere doğru hızla ilerlerken biz neden hala nükleer diye israr ediyoruz?

Sinemanın "Terminatör"ü Arnold Schwarzenegger, siyasi kariyerine başladığı valilik görevinden bir "İklim Kahramanı" olarak ayrılıyor.
Ünlü aktör Schwarzenegger, valilik görevini iki dönem üst üste sürdürdüğü için bu seçimlerde aday olamadı. Yerini 72 yaşındaki Emekli Başsavcı Jerry Brown'a devretti. Eyaletini çevre konusunda öncü hale getiren Scwarzenegger, zararlı gazların azaltılması için en sert yasaları çıkardı ve yenilenebilir enerjilere büyük yatırımlar yaptı. Bu sayede, güneş ve rüzgar enerjisi alanında Kaliforniya’yı yabancı şirketler için cazip bir yere dönüştürdü. 2006 yılında atmosfere zarar veren gazların azaltılması için "AB 32" adlı yasayı çıkartan Schwarzenegger, yaklaşık 1 milyon çatıya güneş enerjisi sistemi kurabilmek için de 3 milyon dolarlık bütçe ayırdı. Ayrıca Kaliforniya Güneş Enerjisi İnisiyatifi CSI, her alanda yenilenebilir enerji kullanılması için teşvikler sundu. San Diego'da binaların çatılarına güneş enerjisi sistemini kuran Adroit şirketinden Jim Backman, bu sistem sayesinde karbondioksit salımının yüzde 60 azaltıldığını ifade etti. Kaliforniya’da bugün, ABD’nin en büyük güneş ve rüzgar enerjisi santralleri yer alıyor. Eyalette sadece güneş enerjisinden ek 3 bin megawatt elektrik elde ediliyor. Kaliforniya Eyaleti’nde mülk sahipleri, güneş enerjisi sistemi sayesinde ısınma masraflarından yılda yaklaşık 10 bin dolar tasarruf ediyor. Acaba Kadir Topbaş veya Melih Gökçek belediye başkanlığından ayrıldıklarında geriye nasıl bir güneş ve iklim bilançosu bırakacaklar.

Çin, son dönemde özellikle kendisinin de mücadele ettiği sera gazı salımı ve iklim değişikliği konusunda dünyaya çağrılarda bulunurken, başlattığı "yeşil enerji hamlesiyle" bu sektördeki yatırımları artırıyor.
Çin'de 2006 yılında yürürlüğe giren "Yenilenebilir Enerji Yasasının" ardından, yenilenebilir enerji sektöründe yatırım her yıl yüzde 20 artıyor.
Ülke genelinde başlatılan alternatif enerji üretimi için, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nden Şanghay'a kadar birçok bölgede rüzgar enerjisinden faydalanarak elektrik üreten yel değirmenleri ve güneş alan bölgelerinde ise fotovoltaik enerji santralleri kuruluyor. Çin'in 2050 yılına kadar toplam enerji üretiminde yenilenebilir enerji payı konusundaki hedefi ise bu payı yüzde 40'a çıkarmak. Çin'in şu anda enerji üretimindeki yenilenebilir enerji payı yüzde 9 olarak belirtiliyor. Türkiye ise yenilenebilir enerji kanununu çıkartmamakta ve bu sektörü desteklememekte israrcı.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), rüzgâr, güneş ve ırmak gibi yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimine izin veren yönetmeliği sonunda tamamladı. Artık isteyen herkes şirket kurmadan veya lisans almadan kendi ihtiyacı olan elektriği üretebilecek. Ayrıca, üretilen ihtiyaç fazlası elektrik de piyasaya satılabilecek. TBMM'de 2007'de çıkan kanunla, kurulu gücü 500 kilovatın altında olan elektrik üretim tesisleri için lisans alma ve şirket kurma mecburiyeti kaldırılmıştı.
ARALIK
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM), Araştırma Görevlisi Barış Gençer Baykan tarafından hazırlanan “İklim Müzakereleri Ve Türkiye” başlıklı araştırma notunu yayınladı. Notlara göre, 10 Aralık’ta sona erecek olan Meksika’daki Birleşmiş Milletler 16.İklim Zirvesi’ne katılan ülkelerden birisi olan Türkiye, iklim müzakerelerinde özel koşullarını öne sürüyor ve iklim değişikliği ile mücadelede hem ulusal hem uluslararası planda etkin bir rol oynamaktan kaçınıyor. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin arasında iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması konusundaki tartışmalardan, Meksika’da bağlayıcı karara varılması beklenmiyor. Türkiye ise zaten bu konuda istekli bir tavır sergilemiyordu. Kyoto Protokolü’ne ancak 2009’da taraf olan Türkiye, bağlayıcı bir anlaşma çıkmayacağının belli olmasıyla Kopenhag Mutabakatı’na katılan 140 ülke içinde de yer almamıştı. İklim değişikliğine karşı mücadelede özel şartlarını öne süren Türkiye, temiz ve yenilenebilir enerji konusunda sahip olduğu büyük potansiyele rağmen gerekli adımları atmaktan geri duruyor. Rüzgar enerjisi potansiyelinin ancak yüzde 2’si kullanılıyor ve güneş enerjisinin payı yüzde 1,5 seviyesinde. Yenilenebilir Enerji Kaynakları (YEK) Teşvik Kanunu’nun taslakları hazır olmasına karşın hala meclis gündemine getirilmiş değil. Yapım ya da planlama aşamasında 47 yeni kömürlü termik santral bulunuyor. Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye İlerleme Kasım ayı raporunda, Çevre Faslı başlığı altında iklim değişikliğiyle ilgili olarak, “çok sınırlı ilerleme kaydedildiği” ve son zamanlarda Türkiye’nin uluslararası iklim müzakerelerinde AB pozisyonlarıyla uyumlu hareket etmeme eğiliminde” olduğu belirtiliyor. Uluslararası müzakerelerde bağlayıcı kararlar çıkmadığı sürece Türkiye özel koşullarını bahane ederek iklim değişikliğine karşı ulusal ve uluslararası planda etkin bir mücadele vermekten kaçınacaktır.

Dünya genelinde yenilenebilir kaynaklar arasında en fazla benimsenen rüzgar endüstrisi, sektörün gözbebeği oldu, dünya genelinde 2009 yılında 38 GW’dan fazla kapasiteye sahip 23 bin türbin devreye sokuldu. Sektör -finansal krize rağmen- güçlenmeye devam etti. Avrupa 2009 yılında “en büyük rüzgar enerjisine sahip kıta” ünvanını yitirirken, ABD, yatırımlarını geçtiğimiz yıla göre yüzde 11.3 oranında artırarak 2009 yılında küresel kapasitenin yüzde 30’una sahip oldu. Avrupa’da ise bu oran yüzde 28.2’de kaldı. Asya ise yüzde 59 oranında bir büyüme sergileyerek yıl boyunca küresel yatırımların yüzde 41’lik bölümüne sahip oldu. Arz tarafına bakıldığında da 2009 yılının Asya için güçlü bir yıl olduğu görüldü. Özellikle üç Çin şirketi, dünyanın önde gelen 10 tedarikçisi içerisine girerek pazardaki büyüklerin pazar kayıpları yaşamasına neden oldular. Peki Türkiye niye rüzgârı bıraktı nükleer peşinde koşuyor?

Amerika Birleşik Devletler’inde dev rüzgâr enerjisi projesi hayata geçiyor. Atlantic Wind Connection adı verilen proje Orta Atlantic kıyısı boyunca Atlas Okyanusu’nda, kıyı ötesi rüzgar potansiyelini kullanmak için yapılacak devasa rüzgar santrallerini içeriyor. New Jersey’den Virginia’ya uzanacak ve kıyıdan görünemeyecek uzaklıkta inşa edilecek 6 bin megawatt’lık türbinlerle, 1.9 milyon haneye karbon ayak izi taşımayan enerji verilebilecek. Projenin 5 milyar dolara mal olması bekleniyor, yani Türkiye’ye kurulacak nükleer santralin 20 milyar dolar, dörtte bir maliyetle yarısı kadar enerji üretilecek! Biz pahalıya nükleer tehlikeye yatırım yaparken, gelişmiş ülkeler ucuza rüzgâra yöneliyor. Projeye ilk yatırım maliyetine katılan Good Energies ve Google, yüzde 37.5’er ve Japon Marubeni Firması yüzde 15’lik pay için ortaya milyon dolarlar koydu. Kurulumun ilk aşamasının 2016’da ve tüm projenin 2020’de bitirilmesi bekleniyor. Orta-Atlantic bölgesinin dış kıta sahanlığının 60,000 MW’dan daha fazla kıyı ötesi rüzgar potansiyeli olduğunu açıkladı. Ekonomi danışmanı Brattle Grup’un çalışmasına göre proje, binlerce kişiye istihdam, hızlı bir ekonomik büyüme yaratabilir, devletlerin yenilenebilir enerji kullanmasını ve sera gazı azaltımı hedeflerini karşılayabilir ve yüksek maliyetli bölgelere düşük maliyetli enerji vererek enerji maliyetlerini azaltabilir. Biz ise çok daha az istihdam olanağın bulunan nükleer ve kömüre yönelelim. Herkes gider Mersin’e biz gidelim tersine.

Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili yeni bir yönetmelik çıktı. Bu sayede rüzgâr ya da güneş gibi kaynaklarla 500 kilovatın altında elektrik üreteceklerin lisans almasına gerek yok, böylece toplu konut, okul, hastane gibi yerler kendi elektriklerini üretebilecek. Ege Üniversitesi Güneş Enerjisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Numan Sabit Çetin, konuyla ilgili şunları söyledi: "Tüzel kişilerin şöyle bir özelliği var; üretim fazlalarını satabiliyorlar. Eğer bu santraller elektrik donanımları ve mekanik donanımlarının yüzde 75’inin yerli olduğunu belgelerlerse, üretmiş oldukları elektrik enerjisinin fazlasını perakende satış fiyatı üzerinden satıyorlar." Rüzgar enerjisi için 500 kilovatlık bir sistem kurulduğunda, ortalama yüzde 25 kapasite faktörüyle 250 evin elektrik enerjisi ihtiyacı rahatlıkla karşılanabiliyor.

Güney Kore, kurmayı hedeflediği dev deniz üstü rüzgar çiftliği için 8.3 milyar dolarlık bir yatırım yapmayı planlıyor. Proje kapsamında toplam 2 bin 500 MW enerji üretilmesi planlanıyor ve on yıl içinde tamamlanması öngörülüyor. Güney Kore Bilgi Ekonomisi Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, bu proje kapsamında 500 rüzgar türbinine ihtiyaç duyulacak. Bu enerji bir ay boyunca 3.5 milyon kişinin enerji ihtiyacını karşılayabilecek. Yetkililere göre bu dev projenin ardından tüm dünya Kore teknolojisi ile yakından ilgilenmeye başlayacak ve Güney Kore’nin artan alternatif enerji talebini karşılamaya başlayacağını söylüyor. Bilim adamları rüzgarın çok daha büyük bir potansiyele sahip olduğunda birleşirken Türkiye Enerji Bakanı Korelilerle Nükleer pazarlık yapıyordu. Ne zaman yenilenebilir kaynaklara gereken ilgiyi göstereceğiz, yoksa yine mi geride kalacağız diye, düşünüyor insan.

Mersin’in Akkuyu’da yapılmak istenen nükleer santrale karşı artan tepkilere Türk hükümeti kulaklarını tıkayınca, Mersinliler seslerini Rus Büyükelçiliği’nde duyurmaya karar verdi. 25 Aralık’ta Ankaradaki Rusya Büyükelçiliği önünde basın açıklaması yapmaya hazırlanan yöre halkı, ülke turizminin can damarı Akdeniz’e yapılması düşünülen nükleer santrali protesto edecek. Nükleer santral projesi, hem denenmemiş bir Rus teknolojisinin kullanılacak olması hem de Türkiye’de rüzgar, güneş, jeotermal, biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının önünü tıkayacak olması nedeniyle ciddi eleştirilere maruz kalıyor. Güneş enerjisine Güney Afrika, Bulgaristan, Çin’in Tayvan’ı ve hatta karlar ülkesi Ukrayna bile alım garantileriyle destek verirken, hükümet hala gereksiz tartışmalarla yasa değişikliğinin çıkmasını engelliyor ve iklim değişikliğine yol açmayan, çevreyi kirletmeyen, yenilenebilir ve yerli bir kaynak olan güneş enerjisine gereken desteği vermeye yanaşmıyor.

Bu arada Tanzanya 120 Milyon $’lık 50MW Rüzgar Enerjisi Projesi Planlıyor. Üst düzey bir hükümet yetkilisinin Salı günkü açıklamasına göre, Tanzanya, Doğu Afrika’nın ikinci en büyük ekonomisindeki açığı kontrol altına alabilmek için gelecek yılın başında 120 Milyon $’lık rüzgar enerjisi projesi başlatacak böylece petrol ve kömüre bağımlılık azalacak. Tanzanya'da hidroelektrik santrallerindeki uzun süredir devam eden kuraklık ve artan petrol fiyatları akut enerji açığına sebep olup devlet işletmelerini enerji kesintileri yapmaya zorluyor. Devletçe işletilen Ulusal Kalkınma Kurumu (NDC) projenin %51’lik paydaşıyken özel bir kuruluş, geri kalan payın sahibi. Rüzgâr santralinde 15 ay içinde 50MW’lık elektrik 2012 itibariyle üretilmeye başlanacak ve ondan sonra 300 MW’a çıkartılabilecek kapasitesi olacak. Ayrıca, çalışmaları ulusal enerji akımı boyunca Singida bölgesindeki rüzgar kaynaklarının 500MW’a kadar artırılabilir kapasitesi olduğunu gösteriyor. Rüzgâr bakımından Avrupa'nın ikinci zengin ülkesi Türkiye'de ise bu konuda bir seferberlik görmek mümkün değil, galiba biz cari açığımızla mutluyuz, yeni yılda sürmemesi gereken bir mutluluk bu.

Hiç yorum yok: