Gezegenin Geleceği Programından Sınıflandıran Banu Koç
OCAK
Bu hafta yapılan oylama sonucu Avrupa Parlamentosu Çevre Komitesi mavi yüzgeçli orkinoslar için önemli bir adım attı. Komite, Avrupa Komisyonu'nu ve AB ülkelerini, mavi yüzgeçli orkinosun, Soyu Tükenmekte Olan Türlerin Uluslararası Ticareti Antlaşması CITES’in Ek 1 listesine eklenmesini desteklemeleri için acil eyleme çağırdı. Böyle bir karar, mavi yüzgeçli orkinos avını çok azaltacak bir önlem olacak. Avrupa Birliği'nin 12-25 Mart'taki CITES toplantısı öncesi resmi bir tavır sergilemesi bekleniyor. Avrupa Parlamentosu'nun açıklaması, İtalyan hükümetinin duyurusundan hemen sonra geldi. İtalya Balıkçılık Bakanlığı yalnızca uluslararası ticaret yasağını desteklemekle kalmadı. Aynı zamanda 2010 yılı için orkinos gırgır teknelerine bir yıl moratoryum getirerek avlanmalarını durdurdu.
Türkiye de, orkinosların ve kendi balıkçısının geleceğini korumalı! Çünkü Türkiye, Akdeniz'deki en büyük av filosu ve çiftlik kapasitesine sahip ülkelerden biri. Ayrıca bugüne dek ortaya çıkarılan yasadışı faaliyetleri nedeniyle kötü bir üne sahip. Uluslararası Atlantik Orkinoslarını Koruma Antlaşması ICCAT’in mavi yüzgeçli orkinos avcılığıyla ilgili yıllar süren başarısızlığını değiştirmek için, bu yılki CITES toplantısı son fırsat. Çünkü mavi yüzgeçli orkinosun, daha fazla zamanı kalmadı.
Türkiye’de geçtiğimiz hafta korkunç bir olay yaşandı. Fırtına nedeniyle İstanbul Kilyos açıklarında bir gemi ikiye bölündü. Ve ne yazık ki gemiden sızan yakıt ve yağlar, Karadeniz sahillerine ulaştı. Temizleme çalışmalarında 10 ton yakıt toplandı. Gemide 96 ton fuel oil, 25 ton da dizel yakıt bulunuyor. Kazanın yarattığı kirlilik en çok Demirciköy sahili Uzunya plajı ve Cennet Koyu plajını etkiledi. Kıyıda yaklaşık 5 santimetre kalınlığında kirlilik tabakası oluştu. Temizleme çalışmalarında çalışan 105 kişi, yalnızca kıyıya vuran kirliliği temizliyorlar. Kirliliğin yayılmasını engelleyemiyorlar. Kirliliğin etkilerinin uzun yıllar sürmesi bekleniyor. Ve buna karşılık olarak olaya neden olanlar hakkında yalnızca 55 bin liralık para cezası verildi.
Birleşik Krallık, denizlerde dokuz adet kıyısal rüzgar türbini parkı inşa etmek için hazırlıklara başlıyor. Ülke, projeye 100 milyar euro yatıracak. Böylece 2018'de ülke, enerji ihtiyacının %25'ini rüzgârdan karşılayacak. Bu adım, Birleşik Krallık için çok büyük bir adım. Çünkü, ülkenin düşük karbonlu ekonomiye geçeceğinin göstergesi. Yetkililer, kömür ve doğalgazın yerini hızla sürdürülebilir enerji kaynaklarının alması gerektiğine dikkat çektiler. Rüzgar parklarının, 2020'ye kadar 70 bin kişi için istihdam yaratması bekleniyor.
Bu arada denizlerden kısa bir haber... Avustralya hükümeti, Japonya'ya balina avcılığını durdurması için çağrıda bulundu. Japonya'yla ilişkileri bozmak istemediklerini söyleyen Avustralya Çevre Bakanı Peter Garrett, henüz bir dava açmayacaklarını, ancak balina avcılığına tamamen karşı olduklarını açıkladı. Uluslararası arenada balina avcılığına karşı sesler açıkça duyulmaya başladı...
Türkiye'nin büyük şehirlerinin yapamadığı kampanyayı Ordu Valiliği başlattı. Ordu Valiliği, doğaya zararlı oldukları için naylon poşetlerin kullanılmaması için kampanya başlattı. Ve Ordulular'a bez torba dağıttı. Kampanya, Ordu Üniversitesi'nin de işbirliğiyle başladı. Bez torba dağıtılan vatandaşlar, naylon torbanın zararlarıyla ilgili bilgilendirildi. Peki naylon poşetler dünyaya nasıl zarar veriyorlar? Çoğu kişinin düşündüğü gibi, naylon poşet, yalnızca çöp haline geldiğinde zarar vermiyor. Üretim süreci en kirletici sanayi kollarından da bir tanesi. Çünkü üretimi için çok fazla su gerekiyor. Bu da nehirlerin akış rejimlerini bozarak, doğal yaşama zarar verir. Çöp haline geldiğinde ise depolanması çok zahmetli ve yine doğal yaşam için tehlikeli. Tüm dünyada 1982'de kullanılmaya başlanan çöp torbası, Türkiye'ye 80'lerin sonunda ulaştı. Yalnızca İstanbul'da, günde 10 bin ton çöp üretiliyor. Bunun %10'unu ise naylon poşetler oluşturuyor! Bu tehditi ortadan kaldırmak için, özellikle 2000'lerden itibaren birçok ülke harekete geçti. Avustralya'da 2008'den beri süpermarketlerde naylon poşet kullanılmıyor. Çin'de ise ince plastik torba üretimi yasaklandı! İrlanda, naylon poşete yüksek vergi koyunca, kullanım %95 oranında azaldı. Selde su akışını kestiği için Bangladeş-Dakka'da tamamen yasaklandı. Güney Afrika, Almanya ve Kanada'da naylon poşet, ücret karşılığında alınıyor. İngiltere ise bez çanta uygulamasıyla talebin %70 düşmesini sağladı. Ortalama 12 dakika kullandığımız naylon poşetin denizleri de kirlettiği ve deniz canlılarının poşetleri yutup, zehirlenerek öldükleri de göz önünde tutulursa, gerçekten naylon poşet kullanmaya değer mi? Bez torbalar, birçok süpermarkette ve dükkanlarda satılmaya başlandı. Ucuza elde edip uzun yıllar kullanabileceğimiz bez torbaları tercih etmemiz, gezegenin geleceği için önemli bir tüketim alışkanlığı değişimi.
ŞUBAT
Lavaboya döktüğümüz yağlar, kanalizasyon sistemine, oradan da en sonunda denize ulaşıyor. Ardından, su yüzeyini kaplayarak, sudaki oksijeni tüketiyor. Bu nedenle, Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği'ne göre, atık bitkisel yağlar, biyodizel ve elektrik santrallerinde yakıt olarak kullanılabiliyor. Sarıyer Belediyesi de sınırları içindeki tüm lokantalar ve yemek fabrikalarından toplanacak bitkisel atık yağların ekonomiye tekrar kazandırılması için bir protokol imzaladı. Sarıyer Belediyesi, geçen yıl topladığı 33 tonla en çok bitkisel atık yağ toplayan belediye olmuştu. Bu protokolle, 2010 yılı içinde 180 ton bitkisel atık yağ toplanması hedefleniyor. Şimdilik, lokantalar gibi büyük işyerlerine dağıtılan özel bidonlarla atık yağların geri dönüşümü sağlanacak. Bir ileri aşamada ise evlere de kavanoz dağıtılması planlanıyor. Eşim ve ben de evde ve bütün apartmanda biriktirerek bu yağları bir firmaya teslim ediyoruz. Bu basit çaba bile, gezegenin ve denizlerimizin geleceği için kişisel olarak yapabileceklerimizin başında geliyor.
Denizlerden bir de iyi haber.. Avustralya'daki uzmanlar, Queensland açıklarındaki Büyük Mercan Resifi'ni korumak amacıyla altı yıl önce alınan önlemler sonucu bölgedeki balık nüfusunun şimdiden iki misline çıktığını bildiriyorlar. Dünyanın bu en büyük mercan kayalıkları sistemini korumak üzere alınan önlemlerden biri de balık türlerinin azalmasını engellemek amacıyla, bölgenin üçte birinde av yasağı konmasıydı. Uzmanlar balık artışının bir dizi zincirleme etki yaratacağını söylüyor. Avlanmanın engellenmesiyle yetişkin balıkların ömrü uzamış olacak, bunun sonucu olarak daha hızla çoğalacaklar, ve av yasağı bölgeleri dışındaki balık nüfusunun da artmasına katkıda bulunacaklar. Aynı şekilde ülkemizdeki kıyıların %40’ının deniz rezervi ilan edilerek korunması da balık stoklarımızın ve yerel balıkçıların gelirlerinin artmasını sağlayacak.
Tokyo İkilisi olarak anılan Junichi ve Toru’nun davasında olumlu bir gelişme yaşandı. Junichi ve Toru, 2008 yazında Japonya’daki balinacılık sektöründeki bir skandalı aydınlattıkları için tutuklanmışlardı. Eğer suçlu bulunurlarsa 10 yıl hapis cezası alacaklardı. Geçtiğimiz haftasonu gerçekleştirilen ilk celsede savcının tanıkları Greenpeace iddialarını ve skandalı doğruladı. Bu çok önemli bir gelişme çünkü balinacılık sektörünü derinden etkileyecek. Tokyo İkilisi’nin tutuklanmasının hemen ardından başlatılan kampanyada dünya çapında 250 bin imza toplanmıştı. Greenpeace destek veren herkese Junichi ve Toru adına teşekkür ediyor. Çevre suçlarını aydınlatmanın değil işlemenin suç olduğunu böylece herkes öğreniyor.
Okyanuslardaki çöp girdapları, doğaya ne kadar kalıcı zarar verdiğimizin en büyük kanıtlarından biri. Örneğin, Pasifik Okyanusu'nun ortasında büyük bir çöp girdabı olduğu biliniyor. Bu girdapta plastik çöpler yüzüyor. Bilim insanları bu çöp girdabını okyanuslardaki akıntıların biraraya getirdiğini düşünüyorlar. Dünya okyanusları içinde beş büyük çöp girdabı olduğu biliniyor. Bunlar, hem deniz canlılarının bu plastik çöpleri yutup ölmesine neden oluyorlar. Hem de güneş ışınları plastik çöplerdeki kimyasalları açığa çıkarıyor. Bu da okyanus ve denizlerdeki doğal dengeyi tamamen bozuyor. "5 Girdap" adlı sivil toplum kuruluşu, işte bu çöp girdaplarını araştırıyor. 5 Girdap, dünya okyanuslarındaki çöp girdaplarını tek tek inceleyecek. Bugün üretilen plastiklerin yalnızca % 5'ini geri dönüştürebiliyoruz. Peki geri kalanlarına neler oluyor? % 50'si çöp alanlarına gömülüyor, bir kısmı kullanılmaya devam ediliyor bir kısmı ise doğaya bırakılıyor.Yalnızca Kuzey Pasifik Girdabı'nda çöpler Amerika Birleşik Devletleri'nin iki katı büyüklüğünde bir alanı kaplıyorlar. Bu girdaptaki plastik çöpler onlarca yıl kalacaklar. Bu konuda bireysel adımlar çok büyük onem kazanıyor. Alışveriş yaparken plastik ambalajlardan uzak durmak, çözüm yolunda atılan büyük bir adım anlamına geliyor.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi UNHRC’nin alt çalışma grubuna göre, Japon hükümeti, balina avcılığı programındaki yolsuzluğu ortaya çıkaran iki Greenpeace eylemcisinin tutuklanmasında uluslararası anlaşmalarla garanti altına alınmış olan insan haklarını ihlal etti. “Tokyo İkilisi” olarak da anılan, Junichi Sato ve Toru Suzuki, 15 Şubat’ta mahkemeye çıkacaklar. Ancak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi UNHRC’nin Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu WGAD’nin Aralık ayında Japon hükümetine gönderdiği bilgiye göre, bu iki eylemcinin insan hakları Japon adalet sistemince ihlal edildi. 2008 Haziran'ındaki tutuklanma süreçlerinden beri ikiyüz elli bin kişi Tokyo İkilisi'ne adalet istemiyle imza verdi. Yüksek Mahkeme de dahil olmak üzere hukuk uzmanları yargılama hakkındaki endişelerini dile getirdiler. Bu arada da duruşma öncesi bütün dünyada Japon Büyükelçilikleri önünde protestolar başladı. Greenpeace Akdeniz, Türkiye'deki Japonya Büyükelçiliği'ne gönderdiği mektupta, Tokyo İkilisi için adil bir yargılama isteğini iletti. Tokyo İkilisi için adalet çağrımızı yineliyoruz.
Deniz Canlılarının Korunması ve İncelenmesi Organizasyonu, Galapagos Adaları'na özgü deniz arslanlarının 1500 km. Yol kat ederek kuzey Peru'da yaşamaya başladıklarını açıkladı. Neden olarak ise, artan deniz sıcaklıkları gösterildi. Yetkililer, Galapagos deniz aslanlarının, ilk kez bölge dışına çıktıklarını belirtti. Son 10 yılda, deniz arslanlarının yeni yerleşim yeri olan Piura'da deniz suyu sıcaklığı 17 dereceden 23 dereceye yükseldi. Galapagos Adaları'nda ortalama deniz suyu sıcaklığı 25 derece ve her geçen gün yükselmeye devam ediyor.
Her yıl binlerce ton çöp denizlere dökülüyor. Spiegel dergisinin ulaştığı gizli bir hükümet raporu, BM ve AB'nin okyanusları korumakta başarısız olduklarını gösteriyor. Her yıl, 20 bin ton atık Kuzey Buz Denizi'ne atılıyor. Bu atıkların sorumlusu çoğunlukla gemiler ve balıkçılık endüstrisi. Bu kirlilik hem ekolojik ve ekonomik problemlere yok açıyor, hem de deniz yaşamı için geri çevrilemez zararlara yol açıyor. Denize atılan atıkların en tehlikelileri ise plastikler. Deniz canlıları, plastik parçacıklarını yuttuklarında zehirlenerek ölüyorlar. Geçen yıl Berlin Charite Üniversite Hastanesi'nin yaptığı araştırmaya göre, plastik partiküller, vücudun hormonal dengesini altüst ediyor. Başka bir araştırmaya göreyse, Kuzey Buz Denizi'nin çevresinde yaşayan ve balıkla beslenen kuşların %80'inin ağzında plastik parçaları bulundu. Aldığımız her iki nefesten biri okyanuslardan geliyor.
Nihayet, Fransa da, mavi yüzgeçli orkinos avcılığının yasaklanmasını isteyen ülkeler arasına katıldı. Yasaklanma kararı, Mart ayında gerçekleştirilecek olan CITES toplantısında alınabilir. Fransa dışında Almanya, Birleşik Krallık ve İtalya da mavi yüzgeçli orkinos avcılığının bir an önce durdurulmasını talep ediyor. Bunlar, mavi yüzgeçli orkinos için çok iyi haberler. Ne yazık ki bu yasak tüm ülkeler için bağlayıcı olmayabilir. Her ülke, anlaşmaya çekince koyarak yasağın kendisine uygulanmasını reddedebilir. Zaten Japonya'nın da çekince koyması bekleniyor. Japonya, dünyanın en çok mavi yüzgeçli orkinos yenilen ülkesi. Üretimin %80'i Japonya'da yeniyor. En kötü senaryo ise, Japonya'dan orkinos avcılarının Akdeniz'e gelerek açık denizde avcılığa devam etmesi.
Bir başka işbirliğinde Avustralya, Yeni Zelanda ve Fransa’dan bilim insanları, aynı şansın balinalara da tanınmasını sağlamak üzere harekete geçtiler. Grup, Japonya’nın sözde bilimsel gerekçelerle öldürdüğü balinaları aslında öldürmesine gerek olmadığını kanıtlamak için Antartika’ya doğru yola çıktı. 18 bilim insanı, balinalar, beslenmeleri ve birbirleriyle iletişimiyle ilgili araştırma yapacak. Böylece Japonya’nın bilimsel araştırma bahanesiyle katlettiği balinaların aslında hayatta kalabileceğini kanıtlamak istiyorlar. Japonya’nın Antartika’da altı adet balina avcılığı gemisi var. Üstelik bu gemiler, 1986’dan beri süren ticari balinacılık yasağına rağmen Uluslararası Balinacılık Komisyonu’nun izin vermek zorunda kaldığı gemiler. Avustralya ve Yeni Zelanda başta olmak üzere birçok hükümet, bu ayrıcalığın kaldırılmasını ve balina avcılığının tamamen yasaklanmasını istiyor.
Baltık Denizi çevresindeki ülkelerin liderleri, dünyanın en kirli denizi olarak nitelenen bölgenin nasıl temizleneceğini tartışmak için Helsinki'de bir araya geldi. Dokuz ülke, üç yıl önce Baltık Denizi'ni 2021 yılında yeniden sağlığına kavuşturmak için anlaşmıştı. Bu anlaşmanın detayları ise şimdi belirleniyor. Baltık Denizinin doğal dengesi, balık stoklarının aşırı avlanması, yoğun deniz trafiği, denize karışan lağımlar, tarımdan gelen zehir ve suni gübreler nedeniyle bozuldu. Yetkililer özellikle atık ve gübrelerin içindeki kimyasal maddeler nedeniyle deniz yosunlarının hızla yaygınlaştığını söylüyor. Kirlilik nedeniyle artan yosunlar denizdeki oksijeni tüketerek bir tür 'çölleşme' yaratıyor. Rusya’nın ise 1990'lara dek kimyasal ve nükleer atıklarını denize döktüğü söyleniyor. Dünya taşımacılığının %15’i de buradan geçiyor. Zaten, nispeten sığ olan ve yarı kapalı bir havza biçimindeki Baltık Denizi sınırlı akıntılar nedeniyle kirliliğe son derece açık durumda. Dileriz, Norveç, İsveç, Danimarka, Almanya, Polonya, Rusya, Estonya, Letonya, Litvanya, Belarus ve Finlandiya’nın bir araya geldiği bu toplantıda yalnızca sözler değil, somut kararlar da çıkar.
Denizlerle ilgili bir haber de Çanakkale’den. Çanakkale Atık Kabul ve Ayrıştırma Tesisi faaliyetini durdurdu. Liman yetkilileri, gerekçe olarak, ayrıştırma sonrası ellerinde kalan atıkların bertarafıyla ilgili beklenti içinde oldukları yönetmeliğin çıkmamasını ve zarar ettiklerini gösterdi. Türkiye'nin en büyük denizel kaynaklı atık toplama tesisi olan 11 bin 80 metreküp kapasiteli Atık Kabul ve Ayrıştırma Tesisi, Çanakkale Boğazı'ndan geçen gemilerden yılda 150 bin ton slop, sintine suyu, slaç, yağ ve çöp gibi atıkları alıyordu. Yönetmelik çıkınca, atıkların ayrıştırması sonucu ortaya çıkan atıklardan faydalanılması düşünülüyordu. Ama yönetmelik çıkmadı. Alınan atıkların ayrıştırdıktan sonra geriye kalanın bertaraf etmek için İZAYDAŞ'a gönderilmesi gerekiyordu. Ancak 2007’de bölgede yapılan kazılarda bunun yapılmadığı, geri kalan atıkların bölgeye gömüldüğü belirlenmişti. Bunun üstüne, liman işletmecileri, tüm liman faaliyetlerini durdurduklarını bildirmiş, ama 1.5 ay sonra yeniden faaliyete başlanmıştı. Atıklarla ilgili hukuki düzenlemeler ve sıkı denetimler yürürlüğe girmeden, böyle tesisler çevreye zarar vermeye devam edecek. Gerçek çözüm ise baştan atık oluşturmamak.
Avrupa Komisyonu, uluslararası mavi yüzgeçli orkinos ticaretinin bir yıl içinde durdurulması için öneri verdi. Komisyon, açıklamasında aşırı avlanmanın, orkinos stoklarında neden olduğu zararın kendilerini “ciddi biçimde endişelendirdiğini” belirtti. Ticaretin yasaklanması için, AB üyesi devletler öneri üstünde anlaşmak zorunda. AB Çevre Komisyonu’ndan Janez Potocnik, Greenpeace’in yıllardır söylediğini tekrarladı: “Mavi yüzgeçli orkinoslar için artık hiç zaman kalmadı. Derhal ticareti yasaklamak dışında hiçbir çaremiz yok.”. Monako da, AB’ye verdiği öneride, mavi yüzgeçli orkinosların, CITES yani Tehlike Altındaki Türlerin Ticaretine Dair Anlaşmanın nesilleri tükenmek üzere olan türlerin bulunduğu 1 no.lu ekine koyulmasını talep etti. Soyu ve zamanı hızla tükenen mavi yüzgeçli orkinoslar için, nihayet bir umut ışığı doğdu… CITES’in yıllık toplantısı, Mart ayında gerçekleşecek. Orkinosların kaderi, o toplantıya katılacak ülkelerin ellerinde.
Peki balinalar da mavi yüzgeçli orkinoslar kadar şanslı olacak mı? Uluslararası Balinacılık Komisyonu’na Komisyon Başkanı Cristian Maquieira’nın verdiği öneri, bu soruya kötü bir cevap niteliğinde. Maquieira, sınırlı da olsa ticari balinacılığın yeniden başlamasına ve Japonya’nın Antratika’da balinacılık yapmasına izin verilmesini talep etti. Bu talep, Avustralya Başbakanı Kevin Rudd’un Japonya’ya bilimsel amaçlı balina avcılığını durdurması için yaptığı çağrıyla zıt düşüyor. Rudd, bu çağrısı kabul edilmezse Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvuracağını belirtmişti. Bakalım balinaların ve gezegenin geleceğini gözeten bir karar verilecek mi?
MART
Kraliyet Botanik Bahçesi, Kraliyet Cemiyeti yani Royal Society, ve Greenpeace’inde içinde olduğu bir çok çevreci kuruluş, Hint Okyanusu’nda bulunan Chagos Adaları’nın çevresindeki ikiyüzonbin km2 bölgenin dünyanın en büyük deniz rezervi olması için kampanya yürütüyor. Chagos Ada takımı 55 adadan oluşuyor. Berrak ve ışıldayan denizi ve bozulmamış mercan kayalıkları ile Chagos Adaları, doğa severler tarafından “Kayıp Cennet” olarak adlandırılıyor. Aynı zamanda biyoçeşitliliği ile dünyaca ünlü. Deniz rezervi gerçekleşirse adalar çevresinde balıkçılık ve mercan çıkarılması yasaklanacak. Kaplumbağa üreme alanlarını ve diğer kıyısal ekosistemleri bozacak avlanma dahil insan etkileri önlenecek. Greenpeace ve ortaklarının yürüttüğü kampanyada ikiyüz değişik ulustan ikiyüzyetmişbeşbinden fazla kişi bu suları koruyabilmek için mesaj gönderdi.
Avusturalya Su Ürünleri Müdürlüğü son yıllarda genç ıstakozların sayısının azaldığını belirtti. Hint Okyanusu bölgesindeki deniz suyu ısısı, rüzgar ve yağmur seviyesindeki değişiklikler balıkçılığı etkiliyor. Dr Nick Caputi’nin açıklamasına göre, çevresel etkenlerin uygun olmasına rağmen ıstakozların yerleşimi özellikle son iki yıldır düştüğünü ve bu azalmada açıkça başka faktörlerin sebep olduğunu düşündüklerini ve bunun üstünde çalışmaya devam ettiklerini belirtti.
Evinizdeki akvaryum aynen doğa gibi mi olsun istiyorsunuz? Eskiden olduğu gibi bugün de Florida kayalıklarında akvaryumlar için tüplü dalanlara ve balık yakalayanlara sık rastlanır. Şimdi buna bir üçüncü grup eklendi. Yengeç, karides ve diğer omurgasız hayvanları ne yemek için ne de eğlence için yakalayanlar. Tek amaçları akvaryumlar için ticaret. Amerika’da toplamda 700,000 tuzlu su akvaryumu olduğu tahmin ediliyor. Akvaryum sahiplerini tropikal balıklar, bir kaç taş ve plastik dalgıç figürler tatmin etmez oldu, onlar birer minyatür okyanus istiyor. Artık akvaryumlar, canlı mercan, anemon, karides, deniz kestanesi, yengeç ve salyangozlar ile birer canlı eko-sistem. Bunun sonucu olarak gittikçe büyüyen bir pazar oluştu. Ama bilim adamları bu hobinin sonucunun, tam da taklit edilmeye çalışılan ekosistemin kendisini bozduğunu belirtti. Bu akvaryumların temizliği için de revaçta olan ve özde görevleri denizi temizlemek olan omurgasızların azalması, balıkçılığın sürdürülebilirliğini tehlikeye atmakta. Akvaryumlar için doğal yaşamı tehdit etmemek gerek.
Soyu tükenme tehlikesinde olan balinanın doğum yaparken çekilen resimleri ABD Deniz Kuvvetleri sitesinde yayınlandı. Araştırmacılar salı günü gerçekleşen olayın bugüne kadar sadece iki kez fotoğraflanabildiğini belirtti. Bu fotoğraflar deniz kuvvetlerinin atış talimlerinin yapıldığı bölgenin hemen yakınında çekildi. Öte yandan çevreciler denizcilerin planlarının bu balinaların yavrularını doğurmak için her yıl geldikleri Georgia ve Florida sahillerinden göç etmelerine sebep vereceklerini söylüyorlar. Umuyoruz ki dünyada Kuzey Atlantik Balinaları’ndan sadece 400 adet kaldığı söylenen bu sahillerde derhal bir önlem alınır.
ABD Federal Ajansı, Oyster Creek nükleer santralinin geçtiğimiz 40 yıl içinde 80 milyar pound yani yaklaşık 37 milyar kg okyanus organizmasını öldürdüğünü açıklandı. Mart ayında Çevre Koruma Departmanı’nına gönderilen mektupta Amerikan Balık ve Doğal Hayat Servisi santraldeki soğutma kulelerinin yapımında destek vereceklerini yinelediler. En kısa zamanda Oyster Creek yetkililerini eyleme geçmelerini bekliyoruz.
Sizler de denizdeki yaşam için çok geç olmadan bir şeyler yapılmasını istiyorsanız http://nukleer.greenpeace.org adresine girin, nükleere hayır diyen radyoaktivistlere katılın!
Greenpeace, soyu tehlike altında olan Atlantik mavi yüzgeçli orkinosun korunması için Nesli Tehlike Altında olan Türlerin Uluslararası Ticaretine Dair Antlaşma - CITES toplantısında hiçbir önleme karar veremeyen hükümetleri şiddetle kınadı. Oy durumu 68 red, 20 kabul ve 30 çekimser olarak sonuçlandı. Toplantıda bulunan Greenpeace Uluslararası Denizler kampanyası sorumlusu Oliver Knowles “Şu anda CITES toplantısındaki hükümetlerin Atlantik mavi yüzgeçli orkinosların korunması yolundaki utanç verici bu başarısızlığı, bu türün geleceğinin bir felaket olması ve tam bir yokoluşa sürüklenmesi anlamına geliyor'' dedi. Bu türün korunabilmesi için ülkelerin destek vermemesi orkinosların sonunu hazırlıyor. Böylece mavi yüzgeçli orkinos türünün geleceği tamamen Uluslararası Atlantik Orkinoslarını Koruma Komisyonu - ICCAT’ın, yani bu stokların bugünkü acınası duruma gelmesinden sorumlu olan organizasyonun, ellerine teslim edildi. Bu karar Japonya'nın hedefi ve çıkarları doğrultusunda. Bu lüks ürünü birkaç yıl daha zorlayarak, hem mavi yüzgeçli orkinosların geleceğini hem de kendi gelecek talebini tehlikeye atmış oldular.
İklim değişikliğini engellemek için türlü türlü geçici çözümler üretiliyor. Ancak bu çözümler çoğunlukla etkisiz, hatta zaman zaman daha da zarar verici oluyor. Okyanusa demir dökmek de bu zararlı yöntemlerde biri. İngiltere Ulusal Bilim Akademisi, havadaki karbon diyoksit yoğunluğunu azaltmak için okyanusların demirle “gübrelenmesi”nin çok tehlikeli olduğunu açıkladı. Demir, havadaki karbon diyoksiti emen yosunların artmasına neden olduğu için bir iklim değişikliği çözümü gibi yansıtılıyordu. Ancak bu işlemle sayısı artan yosunlar, suda memelileri öldürebilecek bir kimyasalı arttırıyor. Zaten bu yöntemin pozitif etkileri de kanıtlanmış değil. Geçen yıl Güney Okyanusu’na altı ton demir dökülmüştü. Ancak bu demirin atmosferden alarak emdiği CO2 miktarının son derece düşük olduğu belirlenmişti. Havadaki karbon yoğunluğunu azaltmak için, okyanuslardaki yaşamı bitirmek gerçek bir çözüm değil. Aldığımız her iki nefesten biri okyanuslardan geliyor. Bunun değerini bilmek zorundayız.
ABD Balık ve Yaban Hayat Kurumu'nun, birçok çevre kuruluşuyla beraber yayımladığı rapor, iklim değişikliğinin sonuçlarıyla ilgili çarpıcı bir gerçeği daha ortaya koyuyor. Iklim değişikliği, kuş türlerini yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor. ABD İç İşleri Bakanlığı Sekreteri Ken Salazar, en çok göçmen kuşların risk altında olduğunu söyledi. Rapor da, hayatı okyanusa bağımlı kuşların en kırılgan türler olduğunu gösteriyor. Albatros, kutup martısı ve fırtına kuşu başta olmak üzere 67 okyanus kuşu türü, özellikle risk altında. Çünkü bu türlerin yıllık üreme oranları çok düşük. Üstelik yaşam alanları da iklim değişikliğinin etkilerine karşı son derece hassas. Salazar, İç İşleri Bakanlığı’nın sekiz bölgede iklim değişikliğiyle mücadele stratejileri geliştirmek için İklim Bilimi Merkezleri'yle birlikte çalıştığını ifade etti. Türkiye'de hala resmileşmemiş bir strateji belgesi duruyor ancak bu belgede biyolojik çeşitlilik koruma adına hiçbirşey içermiyor. Birilerinin çıkıp yine ağaçlandırma yapıyoruz demesi ise bu konuda cehalet örneği olacak.
Dünya kıyılarındaki 'ölü bölgeler', iklim değişikliğine katkıda bulunuyor. Deniz ve okyanuslarda, oksijeni azalmış alanlara 'ölü bölge' adı veriliyor. Maryland Üniversitesi Çevre Bilimleri Merkezi'nin araştırmasına göre, bu bölgelerin görülme sıklığının ve yoğunluğunun artması, yalnızca bulundukları yeri değil, tüm gezegeni etkiliyor. Oksijen oranı düşük sular, atmosferdeki azot oksit yani N2O yoğunluğunu artıyor. Bu da iklim değişikliğini arttırıyor.
İşte Karadeniz de, kıyılarında oksijensiz alanların çoğunlukta olduğu denizlerden biri. Yine de Karadeniz için bir iyi haber var. Kirlilik ile erozyon tehdidi altında olan Karadeniz için bugüne kadar yapılan tüm çalışmalar, “Black Sea Scene” adlı proje altında toplanacak. Böylece sağlıklı bir yönetim stratejisi geliştirilecek. Projede, Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya, Gürcistan ve Yunanistan da dahil Karadeniz’i çevreleyen ülkelerdeki 51 araştırma merkezi, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerden bilim insanları çalışıyor. Projeye Türkiye’den KTÜ, ODTÜ, Sinop Üniversitesi, İstanbul, Ankara ve 9 Eylül Üniversitesi katıldı. Projeyle yıllardan beri kirlilik, erozyon ve balıkçılıkla ilgili yapılmış tüm çalışmaları, toplanmış bilgi ve oşinografik verilerin ortak amaç doğrultusunda en iyi kullanımını sağlamak için Uluslararası Karadeniz Bilimsel Ağı kurulacak. Karadeniz 13 başkenti ve 160 milyon insanı ilgilendiren bir coğrafya. Bu denizin yüzde 90’ı oksijensiz, özellikle toksik madde birikimi, ağır metaller ve diğer kirleticilerle ölü deniz olma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.
12.500 plastik şişeden yapılan Plastiki San Francisco'dan demir aldı.
Böylelikle Plastiki'nin 7.500 mil sürecek olan yolculuğu da başlamış oldu. Plastiki'nin yolculuğunun Sidney'de son bulması planlanıyor.
Rohtschild, 2006 yılında UNEP tarafından açıklanan bir raporla harekete geçmiş. Raporda plastik atıkların okyanuslardaki yaşamı nasıl olumsuz etkilediğine yer veriliyordu. Rothschild, bugün kullandığımız plastiklerin aslında neredeyse yüzde yüzü geri dönüştürülebilir ürünlerden yapıldığını, ancak bunların sadece yüzde yirmisinin geri dönüştürüldüğünü belirtiyor. Plastiki'nin yolalmak için ihtiyaç duyduğu enerji "yeşil enerji" sistemlerinden elde edilecek. Rothschild, yolculuğunu planlarken çevre sorunlarının artık hayatımızın en temel sorunları olduğuna dikkat çekebilecek bir rotada gitmeye özen gösterdi. Bu rota pekçok insanın kabusu olan Kalifornia ve Hawai arasındaki Doğu Pasifik Çöp Girdabı'ndan geçecek.
Kuzey Pasifik'te yeralan bu girdap hakkında çok az şey biliniyor. Bilinen tek şey bu girdabın dünyadaki çöpleri içine çektiği. Bilimadamlarının hesaplamalarına göre dünya üzerinde üretilen plastiğin % 10'u okyanuslara gidiyor. Bu da her bir deniz milinde 46.000 parça plastik barınıyor demek. Daha da kötüsü her yıl binlerce deniz memelisi ve deniz kuşu bu plastik parçalarını yutarak ölüyor.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC’nin 2007 tarihli raporunu güncelleyen yeni çalışması yayınlandı. Çalışma, iklim değişikliğinin insan aktiviteleri sonucu ortaya çıkan sera gazından kaynaklandığını bir kez daha ortaya koydu. Çalışmada, her kıtada, okyanus içi ve üstü sıcaklık ölçümleri yapıldı. Ayrıca daha önce yapılan 100 bilimsel çalışmadan da yararlanıldı. Sonuçlar, okyanusların ısındığını gösteriyor. Ayrıca buna bağlı olarak da, buharlaşma ve suyun tuzluluk oranının yıllar içinde arttığına işaret ediyor. Ayrıca, ortalama sıcaklıkların 1980’den bu yana en az 0.5 derece arttığı, her on yıllık sıcaklık artışının en az 0.2 olduğu da, çalışmanın sonuçları arasında.
Bu arada buzullar erimeye devam ediyor. Dünya artık Alaska’daki Çıkış Buzulu adı verilen buzul için fazla sıcak. Çıkış Buzulu, diğer buzullar gibi, geçtiğimiz 200 yılda 4 km’den fazla eridi. Alplerin en geniş buzulu Aletsch Buzulu da, 150 yıldır küçülmeye devam ediyor. İsviçre Buzul Takip Ağı, 2008’de 79 İsviçre buzulunun hızla küçüldüğünü açıkladı. New South Wales Üniversitesi’nin araştırmasına göre ise, eriyen buzullar nedeniyle deniz seviyesi yılda 1.2 mm yükseliyor. Bu da 2100’de denizlerin 55 cm yükselmiş olacağını gösteriyor. 2100’ün sonuna kadar, deniz seviyesinden 5000 metre yüksekte olan buzulların yok olacağının da altı çiziliyor.
Pew Çevre Grubu tarafından finanse edilen ve onlarca bilim insanıyla ekonomistin katkılarıyla hazırlanan rapor, buzulların erimesinin maliyetini ortaya koyan ilk çalışma. Rapora göre, buzulların erimesinin küresel tarım, emlak ve sigorta sektörlerine zararı, 2050’ye dek en az 2.4 trilyon dolar olacak ve 24 trilyon doları bulacak. Raporu hazırlayanlardan ekonomist Eban Goodstein, Kuzey Kutbu’nun dünyanın “kliması” olduğuna değindi. Eriyen buzullar, deniz seviyesini yükseltecek, sellere ve aşırı sıcak dalgalarına neden olacak. Rapora göre, şu anda bu olayların dünyaya yıllık maliyetinin 61-371 milyar dolar. Buzulların erimesinin tüm faaliyetlerin doğrudan etkilerinden daha tehlikeli olması ise, eridikçe atmosfere yayılan metan gazı. Metan gazı, iklim değişikliğinde karbon diyoksitten 21 kat daha etkili.
Tam da bu noktada, korkulanın gerçekleştiğini gösteren başka bir çalışma yapıldı. Alaska Fairbanks Üniversitesi tarafından yapılan araştırma, Sibirya’nın uzun yıllardır donmuş deniz yatağından büyük miktarlarda metan gazı salımı gerçekleştiğini gösteriyor. Zaten bunu dışardan görmek de mümkün, çünkü suyun üstünde kabarcıklar var. Araştırmaya göre Sibirya’nın deniz yatağından yılda 8 milyon ton metan gazı atmosfere yayılıyor. Oysa ki bilim insanları, bir yılda tüm dünyadan atmosfere yayılan metan gazı miktarının tamamının bu kadar olduğunu sanıyorlardı. Çalışma için, Doğu Sibirya’da 5000 alanda 2003-2008 arasında ölçümler yapıldı. Şu anda, Kuzey Kutbu’nda metan gazı yoğunluğu, son 400 bin yılın en yüksek seviyesine ulaşmış durumda.
Amerika Brleşik Devletlerinin Başkenti Washington DC’den seslenirken hemen bir haberle başlayalım, ABD hükümeti mavi yüzgeçli orkinos ticaretinin yasaklanmasından yana olduğunu açıkladı. ABD, 13-25 Mart'ta Qatar'da gerçekleştirilecek CITES toplantısında mavi yüzgeçli orkinos ticaretinin bu tür için bir tehdit olduğunun kabul edilmesini talep etti. ABD'nin balık ve yaban hayatı sözcüsü Tom Strickland, mavi yüzgeçli orkinosların ciddi tehlike altında olduklarına değindi. Doha'da yapılacak CITES toplantısında, mavi yüzgeçli orkinos avcılığının yasaklanabilmesi için, üye 175 devletin üçte ikisinin bu yönde oy kullanması gerekiyor. 1970-2007 arasında stokları yani nüfusu %80 oranında azalan mavi yüzgeçli orkinoslar için daha fazla zaman kalmadı.
Sizlere bugün Washington DC Chinatown’dan sesleniyorum. Dışarıda ambulans sesleri inliyor, ama kaliteli ses cihazım sayesinde bunları umuyorum duymuyorsunuz. Geldiğim Greenpeace Uluslararası Program toplantısında yapacağımız planlar, umuyorum, buraya uçmamın karbon bedelini karşılar, ve gezegen için toplamda hayırlı olur.
Hazır Amerika’dayken buradan bir haberle başlayalım. Bilim insanlarını şaşırtan uzun bir yok oluşun ardından deniz aslanları San Fransisco'ya geri dönüyor. Deniz aslanları, nedeni anlaşılmayan bir biçimde, bir anda göç etmiş, sayıları 1700'e kadar inmişti. Sonra birden San Francisco'da yalnızca bir düzine kadar deniz aslanı kalmıştı. Deniz Memelileri Merkezi'nden Jim Oswald, şu anda sayılarının artmakta olduğunu belirtti. Uzmanlar, göç etmeyen bir tür olan deniz aslanlarının gidişini su sıcaklıklarının ısınmasına bağlamışlardı. Gelecek günlerdeki araştırmalar, göç etmeye başlama nedenlerini daha iyi aydınlatacak şüphesiz.
Okyanus suyu sıcaklıklarının yükselmesi, yalnızca deniz aslanlarını değil, denizdeki tüm hayatı etkiliyor. 2009'da ABD kıyılarında yaşanan köpek balığı saldırılarında ani bir düşüş yaşandı. Bu tabii ki insanlar açısından iyi bir haber gibi görünebilir, ancak bilim insanları aksine işaret ediyorlar. Florida Üniversitesi'nden George Burgess, köpekbalıklarının belirli bir sıcaklığın altında yaşadıklarını, bu nedenle yaşayabilecekleri deniz suyu sıcaklığına sahip alanlara gitmeye başladıklarını açıkladı. Yani kuzeye doğru... 2008'de 41 olan köpekbalığı saldırı sayısı, 2009'da 28'e düştü. Ortalama olarak her yıl 40-50 saldırı yaşanırken, 2009'daki bu ani düşüşün sebebinin de küresel ısınma olduğu düşünülüyor, ancak insan acaba hepsini yüzgeçlerinden çorba yapmak için avladılarda denizleri boşalttılar mı diye düşünmeden edemiyor.
Bu arada Rio de Janeiro kıyılarında da nedeni anlaşılamayan bir olay yaşanıyor. Binlerce ölü balık, Rio lagününde kıyıya vurdu. Geçtiğimiz Pazar gününden bu yana 100 belediye çalışanı, tam zamanlı çalışıyor ve ancak 80 ton balığı temizleyebildiler. Ölüm nedeni henüz bilinmeyen balıkların, birçok farklı türden oldukları bildirildi. Rio çevre müdürlüğü ise, artan zehirli yosun miktarının balıkları öldürmüş olabileceği ihtimali üstünde duruyor. Temizlik çalışmaları sürüyor, ancak sanki temizlenmesi gereken balıklar değil de başka birşey gibi geliyor bana.
Endişe veren bir haberle başlayalım. Balinalar kocaman ve akıllı yaratıklar, ormanın anıt ağaçları gibi onlar da okyanusların birer abidesi, buna rağmen Japonya, 24 yıllık ticari balina avı yasağının sonlandırılması için çaba gösteriyor. Japonya'nın Uluslararası Balinacılık Komisyonu yani IWC'ye karşı gelen bu tavrı, sadece Avustralya'da değil, gezegenin geleceğini düşünen herkeste endişe yaratıyor. Avustralya, daha önce Japonya balinacılığı sonlandırmazsa hukuki yollara başvuracağını duyurmuştu. Ancak bunlar ne yazık ki Japonya'yı durdurmuyor. 1986'da IWC ticari balinacılığı süresiz durdurma, yani moratoryum kararı almıştı. Norveç ve İzlanda bu yasağa açıkça uymadı. Japonya ise, yasaktaki boşluğu kullandı. Balinacılığa 'bilimsellik' başlığı altında devam etti. Öte yandan Japonya, ülkesi için geleneksel olduğu için balina avladığını ve balina etlerinin restoran ve marketlerde satıldığını da reddetmiyor. Üç ülkenin moratoryum başladığından beri 30 bin balinayı katlettiği tahmin ediliyor. IWC'nin konuyla ilgili tavrını Haziran toplantısında göreceğiz.
Antarktika'dan 2500 km karelik buz dağı koptu. Bu buz dağının, okyanuslardaki akıntıları değiştireceği tahmin ediliyor. Güney Kutbu'ndan bu ay başlarında kopan ve şu sıralarda Avustralya'nın güneyinde yüzen buz dağının okyanuslardaki canlıları da olumsuz etkilemesi de mümkün. Ayrıca, bilim insanlarına göre, milyarlarca ton ağırlığındaki buz dağı, su sirkülasyonunu engelleyebilir. Bu durumda, okyanuslardaki dip suyu miktarını azalır. Bunun da Atlas Okyanusu'nun kuzeyine kıyısı olan ABD, Kanada ve Avrupa'da kışların daha soğuk geçmesine neden olabileceği tahmin ediliyor. Tüm dünyadaki dip suyunun dörtte biri bu bölgede oluşuyor. Uzmanlar, çok yoğun ve soğuk olan dip suyunun azalmasının, okyanuslardaki akıntı yapısını değiştireceği, bunun da sıcaklıkları etkileyebileceğini belirtiyorlar. Tazmanya'daki Antarktik İklim ve Ekosistem Araştırmaları Merkezi'nden Neal Young, bu etkilerin hemen görülmeyebileceğinin de altını çizdi. Fransız buzul bilimcisi Benoit Legresy’ye göre ise, buz dağının kopması bir süredir bekleniyordu.
Amerika Maine Körfezi Araştırma Enstitüsü'nün son çalışmasına göre, balinacılık küresel ısınmaya katkıda bulunuyor. Ticari balinacılık, gerçekleştirildiği son yüzyıl boyunca yaklaşık 100 milyon ton karbon diyoksit salımına neden oldu. Bu miktar, 50 bin kilometre karelik bir ormanı yakmakla ya da 128 bin adet büyük spor arabayı 100 yıl boyunca her gün kullanmakla eşit sera gazı salımı anlamına geliyor. Araştırmayı yöneten Andrew Pershing, balinaların 'okyanusların ormanları' olduklarını söyledi. Balinalar, büyük ölçüde karbonu vücutlarında depoluyorlar. Öldürüldüklerinde ise bu gaz açığa çıkıyor. Yani bir balinayı öldürmek, karbon depolama sisteminden bir parçayı çekip, içindeki karbonu atmosfere salmak anlamına geliyor. Büyük balinalar, 9 ton karbon depolayabiliyorlar. Bu kadar karbonu ancak çok büyük ve çok eski ağaçlar depolayabiliyorlar. Vicdani nedenlerin yanında mantıkı olarak da bu bilgilere sahip olan ve gezegenin geleceğini düşünen kimsenin balinaları öldürmeye hakkı yok.
NİSAN
Dün de bahsettiğimiz Meksika Körfezi'nde geçen hafta yanmaya başlayan ve daha sonra batan petrol platformundan çevreye yayılan ham petrolün kontrollü olarak yakılmasına başlandı. Amerikan Sahil Koruma yetkilileri, kontrollü yakılma işleminin Mississippi nehri deltasının yaklaşık 48 kilometre doğusunda, yerel saatle öğleden sonra başladığını söyledi. Yetkililer, denize yayılan ham petrol tabakasının Louisiana sahillerine yaklaştığını ve cuma sabahı bu bölgeyi de etkisi altına alabileceğine işaret etti.
Petrol, yangın, kirlilik. Meksika körfezinde geçen salı meydana gelen patlama ve yangının ardından perşembe batan petrol platformundan çevreye yayılan kirliliğin, eğer ham petrol sızıntısı durdurulamazsa Amerikan tarihinin en kötü çevre felaketlerinden birisi olacağı bildirildi. Amerikan sahil güvenlik yetkilisi Tuğamiral Mary Landry, düzenlediği basın toplantısında, platformu işleten İngiliz petrol şirketi BP’nin sızıntıyı durdurmak için şimdiye kadar yürüttüğü çabaların başarılı olmadığını belirtti. New Orleans sahil güvenlik komutanı Landry, kazayı Alaska kıyılarında karaya oturan ve 1300 km mesafeye 40 milyon litreden fazla hampetrol yayılmasına neden olan Exxon Valdez tankerinin neden olduğu kaza ile kıyaslamayı reddederken, "Ama, eğer kuyuyu güvenliğe alamazsak, evet, bu Amerikan tarihinin en kötü deniz kirliliklerinden biri olacaktır" dedi. Platformu işleten BP’den yapılan açıklamada, yaklaşık 1,5 km derinlikten günde bin varil (159 bin litre) civarında ham petrolün sızdığı belirtilerek, bu sızıntıyı ve bir çevre felaketini önlemek için bölgeye filtre gemilerinin yanı sıra robot denizaltılar gönderildiği kaydedilmişti. Uydu görüntülerine göre, hızla yayılan petrol örtüsü 1550 km2 alana ulaşıyor ve Amerikan kıyılarını tehdit ediyor, ya okyanus ekosistemi? Yetkililer, buna karşın asıl kirliliğin deniz yüzeyinde ince bir tabaka halinde olduğunu belirtiyorlar.
ABD'nin Louisiana eyaleti açıklarında geçen hafta bir petrol platformunun patlaması dev bir çevre felaketi ile sonuçlandı. Meksika Körfezi'ne sızan petrolün temizlenmesine yönelik çalışmalar, kötü hava koşulları yüzünden askıya alındı. BP şirketinin petrol arama çalışmaları için kiraladığı "Deepwater Horizon" adlı platform, patlamanın ardından 36 saat yandıktan sonra sulara gömülmüştü. Şirket çok sayıda deniz ve hava aracının yanı sıra robot bir denizaltıyı da kullanarak sızıntıyı durdurmaya çalışıyor. Ancak BP'nin yaptığı hesaba göre halen günde 1000 varil petrol, Meksika Körfezi'ne akıyor. Körfezdeki dalgaların sızan petrolü bölgeden uzaklaştırması ve böylece petrolün kıyıya ulaşmaması umuluyor. Yetkililerin endişesi ise aksi takdirde bölgedeki plajların ve doğal yaşamın zarar görecek olması. Karadeniz kıyılarımızda arama çalışmalarına başlamak üzere böyle bir dev platform Istanbul Boğazından geçirilmişti. Petrol arama çalışmaları sürerken umuyoruz, bizim kıyılarımızda da benzer bir felaket gerçekleşmez. Güneş ve rüzgar enerjisine yatırım yapmak yerine hala Tabiat Ana’nın bağrındaki petrolü çekmeye devam ediyoruz. Nereye kadar?
Münih Reasürans'ın risk araştırmaları müdürü Peter Höppe, Asya devi Çin'in doğal afetlere fazlasıyla açık bir konumda bulunduğunu belirtti. Deprem, kasırga, sel ya da kuraklık... 1900 yılından bu yana en çok can kaybına yol açan on depremden dördü Çin'de kaydedildi. Peter Höppe deprem dışındaki diğer doğal afetlerin şiddetinin küresel ısınmaya bağlı olarak arttığına dikkat çekiyor. Çin'in kuzeyi, iç bölgeleri ve güney batısı kuraklıktan etkilenirken, sahil şeridini ise, küresel ısınma nedeniyle seviyesi yükselen deniz sularının tehdidi altında. Son araştırmalar deniz seviyesinde 50 santimetre ila bir buçuk metre arasında bir yükselme öngörüyor. Burada deniz seviyesi yükselirken, kara da giderek suya gömülüyor. Bu durum deniz seviyesindeki yükselme oranını da çok daha belirgin bir hale getiriyor. Uzun vadede iklim değişikliğinin hayatımızı nasıl etkileyeceğini ve değişikliği önleyebilmek için neler yapılması gerektiğinin düşünülmesi gerekli.
Yeni bir araştırmaya göre okyanuslardaki zengin bakteri ve tek hücreli mikro-organizmaların karbondiyoksidi karbona çevirerek okyanusları temizlediği ve yaşam döngüsünün sürekliliğini sağladığı açıklandı. Mikroskobik deniz türlerinin uluslararası sayım projesine katılan Washington Üniversitesinde görevli biyolog John Baross, "Okyanuslarda, bakteri ve çekirdeksiz tek hücreli mikroorganizmalar da dahil, moleküler özelliklerine göre deniz mikrobu türlerinin sayısı muhtemelen bir milyara yakın" dedi. Araştırmada, dünyadaki mikrobik deniz hücrelerinin toplam kütlesinin 240 milyar Afrika filine eşdeğer olduğu belirtiliyor. Araştırmaya göre, okyanusların emdiği karbondiyoksidin geri dönüşümünü sağlayan fabrikalar gibi çalışan bu mikroplar, okyanusların dibine çöken karbondiyoksidi karbona çeviriyor. Azotu, kükürdü, demiri, manganı ve daha başka elementleri hazmeden bu deniz mikropları, atmosferin yapısını düzenliyor, iklimi etkiliyor, besinlerin geri dönüşümünü sağlıyor ve çevreyi kirleten maddeleri ayrıştırıyor. Bilim adamları, bu geniş mikrop yapısının gezegenin en büyük yaşam kütlesi olduğunu belirtiyor.
Atlantik Okyanusu'nda yeni bir çöp girdabı daha bulundu. Atlantik çöp girdabının kilometrelerce uzunlukta olduğu görüldü. Atlantik Okyanusu'ndaki bu yeni çöp girdabı bulunana dek, dünya okyanusları içinde beş tane büyük çöp girdabı olduğu düşünülüyordu. Dünya üzerinde plastik, büyüyen bir sorun haline gelmeye başladı. Denizlerdeki yaşamı etkiliyor. Plastik çöplerin bir kısmı denizlere atılıyor. Denizlerdeki çöpler, büyük akıntılarla biraraya geliyor. Bunlar da okyanuslardaki çöp girdaplarına dönüşüyorlar. Bu girdaptaki plastik çöpler onlarca yıl kalacaklar. Şu anda deniz bilimciler dünya okyanuslarındaki plastik kirliliğinin boyutlarının tam olarak ne olduğunu bilemiyorlar... Deniz memelileri, deniz kaplumbağaları, balıklar... Tüm bu canlılarını vücutlarında artık plastik kalıntıları bulunuyor. Denizde yaşayan canlılar plastikleri yutuyorlar. Bu da bir kısım deniz canlısının ölümüne neden oluyor. Unutmamak gerekir ki, plastik çöpler artık denizdeki yaşama girdi. Peki bunlar yediğimiz deniz canlıları yoluyla bizim bedenimize de girmiyor mu? Atabileceğiniz basit bir adım alış veriş yaparken plastik ambalajlardan uzak durmak.
Son balina avcı gemisi de Japonya’ya döndü. Balina avı karşıtı aktivistler bütün sezon boyunca Japon balina avcısı filosuyla çatıştılar. Balina avcılarının bu eylemler sonucunda 70 ila 80 Milyon dolarlık kayıpları olduğu açıklandı. 2008 yılından beri Japon balina avcısı gemileri 680 balina öldürdükleri ve bu sayının 765-935 arası olan hedeflerinin altında olduğu belirtildi. Avcılar hedefleri tutturamamlarının nedeni olarak aktivistlerin eylemlerini gösterdiler. Bildiğiniz gibi balina avı 1986 yılında yasaklanmıştı. Bununla beraber yasağa karşı gelen Japonya, Norveç ve İzlanda gibi ülkelerle yasak yanlısı Avustralya gibi ülkeler arasında tansiyon yükseldi. Avustralya, konuyu Uluslararası Adalet Divanı’na taşımakla Japonya’yı tehdit bile etti. Uluslararası Balina Avcılığı Komisyonu Haziran ayında Fas’ta toplanacak.
Geçtiğimiz gün Lüfer neslinin korunmasıyla ilgili kampanyadan sizleri haberdar etmiştik. Kampanya daha başlarken ilk kayaya tosladı. Bildiğiniz gibi balıkların yumurtlama dönemi nedeniyle Türkiye'nin karasularında balık avı yasağı başladı. Fakat Tarım Bakanlığı Ege Denizi’nin uluslararası sularında gırgırlarla yapılan av mevsimini 15 Haziran'a kadar uzattı. Lüferin yanı sıra torik, palamut, orkinos dahil pek çok balık türünü etkileyen karar, balıkçıları şoke etti. Çanakkale Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği Başkanı ve kendisi de gırgır teknesi sahibi Uysal, kararı felâket olarak nitelendiriyor Çünkü: Tam o dönemde palamut, torik, Ege’den Karadeniz’e geçiyor. Üstelik balıkların havyarlı, yani yumurtalı zamanı. O hassas dönemde avlanmak gebe koyunu kesmek gibi bir şey olduğu için bu iznin zararını balıkçı da biliyor. Balık varlığı açısından son darbe olan bu karar hemen durdurulmalı.
Greenpeace, ‘Her dört saniyede bir, 10 futbol sahası kadar bir alanın derin balık avcılığında kullanılan trol gemileri tarafından yok edildiğini açıkladı. Derin suların, dünyanın en büyük keşfedilmemiş kısımlarından biri olduğuna ve 100 milyon canlı türüne ev sahipliği yaptığı tahmin ediliyor. Esas problem bu çeşitliliğin daha keşfedilip incelenemeden yok edilmesi. Derinde yerleştirilen ağlar balıkları yakalarken, yolunun üstündeki yaşlı mercanları ve süngerleri koparıyor. Oluşması binlerce yılı alan su altı yaşamını yok ediyor. 2009 yılında aktivistler derin deniz eko sistemini korumak amacıyla İsveç Kattegat’ında ağırlığı 0.5 ile 3 ton arasında değişen 140 adet granit taş döşemişti. Hedef trol gemilerinin derinlerde gezen ağlarını engellemekti. Yakın zamanlarda bazı küresel topluluklar bir adım daha ilerlediler. Örneğin Yeni Zelanda’da çok büyük bir alan derin balık avcılığına kapalı. Yeni Zelanda sularının %90’ı şimdiye kadar hiç derin balık avcılığına açılmamış. Hiç balık avına izin verilmemiş, 1.2 milyon kilometre kare alanın korunması biyoçeşitliliğin ve ekosistemin de korunduğundan emin olunması demek. Yok etmeye devam etmezsek, derin su altı yaşamı küresel yönetilebilirse, iklim değişikliği ve gelecekteki önemli ilaç ve biyo kaynaklar konusunda önemli bir rol oynayacaktır.
İspanya'nın, son 30 yılda kuzey yarımküredeki diğer ülkelerden daha hızlı ısındığı ortaya çıktı. İspanya Çevre Bakanlığı tarafından sunulan CLIVAR araştırma programının İspanya bölümünün raporunda, ülkedeki sıcaklıkların 1975’den bu yana sadece 10 yılda ortalama yarım derece arttığı, bu oranın kuzey yarımküredeki diğer ülkelerin ortalamasından yüzde 50 daha fazla olduğu belirtildi. Raporda, kıyı bölgelerinde deniz seviyesinin de arttığına değinilerek, Atlantik kıyısında deniz seviyesinin 20. yüzyıl boyunca yılda 1.4 milimetre arttığı, deniz seviyesinin aynı yüzyılın ikinci yarısında ise yılda 2 milimetre artış gösterdiği ortaya konuldu. Rapor, Akdeniz kıyısında ise, deniz seviyesinin yine 20. yüzyılın ikinci yarısında yılda 1.2 milimetre arttığını gösterdi. Bilimadamlarının, 21. yüzyılın sonunda yaz aylarındaki sıcaklık artışının 6 derece, kış aylarındaki artışın ise 2-3 derece olacağını, yağış miktarındaysa düşüş kaydedileceğini öngördükleri belirtildi. İklim değişikliği hali hazırda, İspanya’daki bazı üzüm yetiştiricilerini üzüm bağlarında gölgelik kurulması, ısıya dayanıklı ekinler geliştirilmesi ve daha serin olan dağ yamaçlarına doğru kayılması gibi farklı alternatifler bulmaya zorluyor. Akdeniz kuşağında yer alan Türkiye de küresel ısınmadan en çok etkilenecek ülkelerin başında geliyor.
Slow Food Türkiye, Fikir Sahibi Damaklar grubu üyeleri tarafından "İstanbul Lüfer'e Hasret Kalmasın!" adlı bir kampanya başlatıldı. Lüfer için geniş kapsamlı bir de toplantı yapıldı. Fikir Sahibi Damaklar grubunun kurucusu Defne Koryürek tarafından açılan toplantının izleyicileri arasında 10 STK, 15 restaurant/lokanta, 11 de balıkçı birliği vardı. Toplantıdan çıkan ve tüm tarafların üzerinde anlaştığı konu, bugün geçerli lüfer avlanma asgari boyu olan 14 cm'in sürdürülebilir olmadığı yönündeydi. Önerilen bu alt limitin bir an önce 20 cm sınırına çekilmesi oldu. Ayrıca bazı işletmeler bugünden itibaren 24 cm'in altında lüfer balığının satın almayacağını beyan etti. Pazartesi İstanbul'da bir araya gelen tüm katılımcılar aslen lüfer ve devamında da denizlerimizin bereketi, tüm balıklarımızın "sürdürülebilir" bir ekonomi içerisinde üretimi ve alınması konularına hassas kadroları ile bu ilk toplantıda bir araya gelmenin heyecanını paylaştılar.
Samsun Deniz Temiz Derneği Koordinatörü Rüştü Araboğlu, Türkiye’de en hızlı ve çok kirlenen denizin Karadeniz olduğunu belirterek, “Tuna Nehri vasıtasıyla 80 milyon Avrupalı'nın bütün atığı Karadeniz’e geliyor ve Karadeniz büyük bir çöp kovası gibi” dedi. Karadeniz’e kıyısı olan 6 ülkede bulunan irili ufaklı yaklaşık 300 akarsu kanalıyla yılda 500 milyon metreküp evsel atık Karadeniz’e atılıyor. Yine bu ülkeler tarafından yılda 100 bin ton evsel ve sanayi atıklardaki yağ Karadeniz’in kirlenmesine neden oluyor. Araboğlu, “Avrupalı'nın iki yüzü var. Biri kendi içinde birbirlerine olan yüzü. Kendi içinde çevresel etkilere, bunların sonuçlarına azami özen gösteren Avrupalı diğer yüzüyle Tuna Nehri'ni kirletirken atıklarını oraya atarken aynı titizliği göstermiyor” dedi. Karadeniz’e kıyısı olan kentlerin hiçbirinde arıtma tesisinin bulunmuyor. Bölgedeki balık türleri gün geçtikçe azalıyor. Karadeniz evsel ve sanayi atıklarıyla vahşice kirletiliyor ve hemen bir şey yapılmazsa durum geriye dönüşü olmayan bir hale varacak.
Avustralya kıyılarında karaya oturan Çin bandıralı bir gemiden sızan yakıt, dünyanın en büyük mercan kayalıkları olarak bilinen Büyük Mercan Resifini (The Great Barrier Reef) tehdit ediyor. Bölgeyi kurtarma çalışmalarının haftalarca sürebileceği bildirildi. Temizlik faaliyetiyle görevli ekipler durumu kontrol altına almaya çalışıyor. Mercan kayalıklarına çarpan Çin bandıralı ''Shen Neng 1'' gemisinin, izlemesi gereken rotayı izlemediği belirtildi ve gemi sahibine 920 bin dolarlık para cezası verilebileceği ifade edildi. Yaklaşık 2 bin kilometre uzunluğundaki Büyük Mercan Resifi, UNESCO Dünya Mirası listesinde de yer alıyor. Kısacası para cezası yapılan ihmalkarlığı ne kadar geriye döndürebilir...
Bir başka deniz haberi de Maldiv’lerden. İçinde bulunduğu küresel ısınma nedeniyle sular altında kalacağı tahmin edilen Maldivler, bir şirket tarafından yüzen bir tesise çevrilecek. Küresel ısınmanın ülke olarak ilk kurbanlarından olması beklenen, denizlerdeki su seviyesinin yükselmesiyle okyanusa gömülmesi kesin olan Maldivler, bir Hollanda şirketiyle yüzen bir yapı inşası konusunda çalışma yapması için anlaştı. Eğer öngörüler gerçekleşir ve su seviyesi 18-59 santim yükselirse, Maldivler 2100 yılında Hint Okyanusu tarafından yutulmuş olacak. Maldivler’in 100 bin nüfuslu başkenti Male, hali hazırda 30 milyon dolara mal olan bir duvarla yükselen su seviyesinden korunuyor. Umarız ki geç olmadan küresel ısınma konusunda bir şeyler yapılır ve korkulan gerçekleşmez.
Geçtiğimiz hafta Greenpeace aktivistleri, Rotterdam limanında kendilerini NYK Orion gemisinin çapasına zincirlediler. Amaçları Japonya’ya gitmek üzere İzlanda’dan yola çıkan yasa dışı balina eti kargosunun limandan ayrılmasını engellemekti. Greenpeace eylemi sayesinde yetkililer, 13 fin balinasının eti bulunan yedi konteynıra el koydu. Dünyadaki en büyük ikinci balinası olan Fin balinaları 27 metreye kadar büyüyebiliyorlar. Kuzey Atlantik’te sadece ellibin adet kaldığı tahmin ediliyor. Balinalarının uluslararası ticareti CITES zirvesinde yasaklanmıştı. Hollanda’nın da bu kararda imzası var. Japonya ve İzlanda uluslararası hukupa aykırı olarak yasağa uymuyor ve ticarete devam ediyorlar. Kargoya el konması “Eylemler sözlerden daha çok ses getirir” gerçeğini ortaya koydu.
Bir başka balina haberi de Yeni Zelanda’dan. Yeni Zelanda hükümeti bu yıl balina avcılığını 400 adet ile sınırlandırmak istiyor. Ne yazık ki bu yıl Güney Okyanus’un koruma altındaki sularında bilimsel araştırma kisvesi altında en azından 800 balinanın öldürüleceği biliniyor. 400 adet sayısını, büyük ihtimalle Japonya, Norveç ve İzlanda kabul etmeyecek. Bu sayının sıfıra düşürüldüğünü umuyorum bir gün göreceğiz ve insanlık kendini bu utanç verici suçtan kurtarabilecek.
Sheffield Üniversitesi, denizlerdeki zararlı plastiklerin temizlenmesi için bir araştırma yaptı. Araştırmaya göre birtakım deniz mikropları zararlı kimyasal ve plastiklerin ayrıştırılması için kullanılabilir. Araştırmayı yöneten Dr. Mark Osborn, dünyada her yıl üçyüz milyon ton plastik üretildiğini ve bunun büyük çoğunluğunun denize atıldığını belirtti. Bununla beraber potansiyel bir deniz mikrobunun plastikleri azaltabileceğini de belirtti. Ancak buna kafa yoracağımıza plastikleri kullanmamaya ve atmamaya kafa yorsak daha iyi olacak. İnsan doğayı sadece kimyasallar değil, aynı zamanda kanalizasyon, endüstriyel atıklar, petrol üretimi ve radyoaktif atıklar ile de kirletiyor ve denizleri içinde barındırdığı canlılarla beraber yok ediyor.
Bir başka deniz haberi ile devam etmek istiyorum. Atlantik mavi yüzgeçli orkinoslar 450 kilograma kadar çıkan büyüklükleriyle dörtyüzmilyon yıldan beri dünyamızdalar. Yani ağaçlardan, himalaya dağlarından ve atlantik okyanusunun kendisinden bile daha yaşlılar. Buna rağmen insan iştahı yüzünden hali hazırda aşırı avlanma ile nesilleri tükenmek üzere. Son on yılda %60 azaldılar. Bir kaç yıl sonra yok olacaklar. Neden? Çünkü Japonlar onları yemeyi seviyorlar... onlar için avlamaya ve satmaya hazır insanlar var ve hükümetler bu konuda hiçbirşey yapmıyor. Bildiğiniz gibi bu ayın başlarında 175 ülke Katar’da nesli tükenen hayvanların ticareti ile ilgili kararlar vermek için toplandılar. Mavi yüzgeçli orkinosların avlanması ve ticareti ile ilgili karar aşamasında Japonya orkinosların türünü kurtaracak ticari yasaklara karşı kampanyalar yürüttü ve sonucunda amacına ulaştı. Üzgünüz yaşlı orkinos. Sana sırtımızı döndük... yok oluşuna seyirci kalacağız.
Kastamonu Sinop Su Ürünleri Kooperatifi başkanı Ali Bardak’ın açıklamasına göre üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de, balık çeşitliliği alarm veriyor. Bilinçsiz avlanma ve kirlilik, balık neslinin azalmasına ve bazı türlerin yok olmasına yol açıyor. Karadenizli balıkçılar, bu olumsuz durumun, balıkçılıkta "kota" uygulamasının başlatılmasıyla önlenebileceğini düşünüyor. Karadeniz’de, bundan 20-30 yıl öncesine kadar onlarca çeşit balık avlanıyordu. Kirlilik ve bilinçsiz avlanmanın yaygınlaşması balık neslini tehlikeye soktu. Balık türleri, günümüzde oldukça azaldı. Bardak, durumun aciliyetine "Kotasız avlanma bizce çok mahsurlu. Gelişmiş ülkelerde bu iş nasıl yapılıyorsa bizde de artık böyle yapılması lazım." diyerek dikkat çekti. Besin deposu denizlerin ve balık neslinin korunması önemli bir şart olarak karşımızda duruyor.
MAYIS
Denizdeki küçük hayvanların, toksik bileşikleri emdikleri biliniyor. Toksik maddelerin deniz besin ağından boyunca geçip, balıkçılık ve deniz ekosistemlerinde kalıcı hasara neden olduğu endişeleri gittikçe artıyor. Bilim insanları Meksika Körfezi'nde bulunan petrol sızıntısının deniz yaşamı üzerinde etkisini inceliyorlar. Ortak korkuları ise toksik bileşiklerin balıklar tarafından da emilmesi. Önümüzdeki birkaç ay araştırmacılar Over Gulf Coast’dan gelecek olan 3 çeşit yumuşakça; istiridye, tellinid istiridye ve periwinkles’ların kabuklarına ve vücut dokularına bakacak ve petrol sızıntısından doğan zararlı bileşiklerin hayvanlar tarafından ne kadar hızlı emildiğine bakacaklar. Yumuşakçalar günlük bazda yeni katmanlar ekleyerek büyüdüklerinden kabukları, çevre koşulları için çok değerli bilgiler saklar. Besin ağının tabanına doğru yerleşmiş olarak, plankton ve alg ile beslenirler. Bu nedenle sistemlerinde hidrokarbon ve ağır metal birikimi başlayacak olması muhtemel olan hayvanlar arasında ilk sırada. Bu zararlı bileşikler, sonra kabuklu deniz ürünleriyle beslenen diğer büyük deniz canlılarına geçebilir. Evet, kaplumbağalar, kuşlar ve benzeri hayvanlar sonuçta hem doğrudan hem de dolaylı olarak petrolün toksisitesi yani zehrinden ve tortusal kirlenmeden etkileniyorlar. Petrolün, ekosistemde çok sinsi ve uzun vadeli bir yıkıcı etkisi var ve bu çalışma gerekli verileri ortaya koyacak gibi görünüyor.
Meksika Körfezi’ndeki petrol platformunda meydana gelen kazadan sonra Louisiane açıklarında petrol temizleme çalışmalarına katılan 125 balıkçı teknesinin, 4 denizcinin sağlık sorunlarıyla karşılaşması üzerine geri çağrıldığı bildirildi. Sahil koruma yetkililerinin açıklamasında, üç teknedeki toplam dört kişinin bulantı, baş dönmesi, göğüs ağrısı gibi şikayetlerde bulundukları aktarıldı. BP’nin yarattığı çevre felaketinin temizlenmesi bile insan sağlığına zarar veriyor. Gezegenimizin artık petrol bağımlılığından arınmasının zamanı geldi de geçiyor.
Greenpeace Akdeniz’in Lübnan ofisi geçtiğimiz hafta düzenlediği İnsan Zinciri eyleminin sonucunu aldı. Fazla beklemeye gerek kalmadı. Dün Lübnan Çevre Bakanı, Greenpeace Akdeniz ile yaptığı toplantıda haziran ayında düzenleyecekleri bir basın toplantısında Byblos’un deniz rezervi ilan edilmesi için bakanlık kararnamesi imzalayacağı üzerinde anlaştı. Hatta bu kararnamenin kanun maddesi olması için konuyu takip etmeye söz verdi. İnsan zinciri eyleminde yeni seçilen Byblos belediye başkanı, balıkçıları ve çevreci kuruluşlardan oluşan 400’den fazla kişi Byblos kıyısında toplanmış ve Byblos’un deniz rezerv sınırları içine alınması için bir insan zinciri oluşturmuştu.
ABD Başkanı Obama BP’nin yarattığı petrol kirliliğini yerinde inceledi ancak, hemen sonra en son çamur pompalama yöntemi de suya düştü ve petrol sızıntısı hala devam ediyor. BP ise utanmadan şeffaflık adına sızıntının görüntülerini yayınlamaya devam ediyor. Obama, BP petrol felaketinin tekrarlanmaması için, önümüzdeki 6 ay geçerli olacak, Kuzey Kutbu’nda petrol aramayı yasaklayan, duyarlı ve enerji politikalarını cesaretlendirici bir adım attı. Greenpeace Amerika Okyanuslar Kampanyacısı John Hocevar, “BP ve Shell gibi şirketlerin politikacıların gözünü korkutması, enerji yasalarını neredeyse kendileri yazmaları, düzenleyici kurumlara rüşvet vermeleri devam ettiği sürece, bizim de bu kirli ve tehlikeli fosil yakıtlara bağımlılığımız devam edecek. Başkan Obama, kirletici lobi hareketlerini tartışmalardan uzaklaştırmalı ki, ülke temiz enerji devrimine doğru ilerleyebilsin” dedi. Amerika, küresel petrol rezervlerinin yüzde 3’üne sahip olmasına rağmen, dünya petrolünün yüzde 25’ini tüketiyor. Greenpeace’in geliştirilmiş ve Haziran 2010’da yayınlanacak Enerji Devrimi Senaryosu’nda, 2050 yılına kadar, ABD’nin petrol talebini yüzde 85’e kadar ve küresel talebini de yüzde 70’e kadar azaltabileceği gösteriliyor. Geçtiğimiz günlerde 7 Greenpeace eylemcisi, Port Fourchon’dan Louisiana’ya doğru hareket edecek olan geminin güvertesinde, Körfez’deki petrol felaketindeki petrolü kullanarak “Sıradaki Kuzey Kutbu mu?” mesajı boyamışlardı. BP yöneticileri en ufak bir suçlamaya maruz kalmazlarken, barışçıl bir eylem gerçekleştiren eylemciler, şu anda mahkemede ağır cezayla karşı karşıyalar. Ahlaki bir düzende ve çağı yakalamış bir hukuk düzeninde hapse girmesi gereken BP’nin yaptıklarını yapanlardır.
BP, Meksika Körfezi'ni kirlettikten ve bir çevre faciasına neden olduktan sonra yayılan ham petrolün çevreye etkilerinin araştırılması için on yıl sürecek bir çalışmaya 500 milyon dolarlık bir fon ayırma teklifinde bulundu. BP yönetimi, petrolün yayılmasını önlemek amacıyla Çarşamba günü yeni bir yöntem deneyeceklerini de açıkladı. Bu yöntem, denizin dibindeki patlak kuyu kapağına çamur ve çimento pompalanmasını içeriyor. Bu facia’dan sonra hiçbir açık deniz petrol platformuna izin vermemek gerek. Çok yakınımızda, Karadeniz’de de kıyıya çok yakın petrol arama sondajlarını sürdüren platformlar olduğunu unutmamak gerek.
Soyu tehlikede olan mavi yüzgeçli orkinozlarının doğadan yakalanmadan çiftlik havuzlarında yetiştirilmesine yönelik araştırmalar sürüyor. İspanya Oşinografi Enstitüsü’nden (Murcia) Fernando de la Gandara ve çalışma arkadaşları, ilk kez palamutları yumurtadan çıkışlarından cinsel anlamda bir yetişkin oluncaya kadar geçen süre içerisinde -bir yıllık bir döngüde - besleyebildiklerini açıkladılar. Şu an kullandıkları yöntemlerin birçoğunu, istavrit yetiştirmede de kullanmayı umut ediyorlar. Projenin amacı, 1970’lerden beri %50 oranında azalma gösteren Akdeniz istavritleri stoğunun üzerindeki baskıyı azaltmak. Evcilleştirme bu balıkların tek umudu olabilir. Soyu tükenmekte olan türlerin ticareti üzerine Doha, Qatar’da düzenlenen toplantının Mart ayağında, istavrit ticaretine yasak getirmeye yönelik teklifler çoğunluğun oyunu alamamış, sonuç orkinos ve istavritleri yok oluşa mahkum etmişti.
NASA ile İngiliz Meteoroloji Dairesi’nde çalışma yapan bağımsız bilim insanları, 2010’un, bilinen en sıcak yıl olabileceğini açıkladı. Bu ihtimalin, yüzde 50’den daha yüksek olduğu belirtildi. NASA’dan James Hansen, “Geçtiğimiz 12 ayın küresel sıcaklık ortalaması, son 130 yılın en sıcağıydı” dedi. Meteoroloji Ofisi’nin başında bulunan Vicky Pope ise “Avrupa’da kış soğuktu, fakat küresel olarak bakarsak ocaktan marta kadar olan zaman dilimi, en sıcak 7 yıl başlangıcından biriydi” diye konuştu. Uzmanlar, bu durumu rüzgâr ve okyanus akıntısı El Nino’ya bağladı. Buna göre El Nino, okyanustan atmosfere yüksek miktarda ısı salınmasına neden oluyor. Dünyayı etkileyen sıcaklık trendinin, yılın kalanında da devam etmesi bekleniyor.
Amerikan Çevreyi Koruma Dairesi; BP şirketinin, deniz suyuna karışan petrolü çözüştürmede kullandığı kimyevi maddeyi yasakladı. Petrol tabakasıyla mücadelede milyonlarca litre çözüştürücü kullanılmıştı. Resmi makamlar bundan böyle sadece zehirsiz maddelerin kullanılmasına izin veriyor. Petrol temizleme çalışmalarına katılan balıkçıların hastalandığı bildiriliyor. Öte yandan küçük bir sandalla denize açılan Billy Nungesser, parmağını Louisiana sahillerine vuran pas kahverengi katı petrol tabakasına batırdıktan sonra ‘denizdeki petrolle temas eden deniz kaplumbağası, kurbağa ve her türlü canlının sonu gelmiş demektir', dedi. Bölge halkı, BP’nin petrol sızıntısını önlemesi için çareler tükenince artık dua etmeye başladı. Ama denizin dibindeki patlak borunun robot kameralarla alınan görüntüleri sızıntının durdurulmasının kolay olmayacağını kanıtı. Yakın zamanda uygulanacak olan en yeni yöntem yüksek miktarda balçık pompalanıp ağzı da betonla örtülerek çatlağın kapatılmasına çalışılması olacak. Bu yöntemin başarı şansı hakkında kimse tahminde bile bulunmak istemiyor.
Tarım Bakanlığı’nın bu yıl verdiği çok riskli bir karar sonrası, sınırsız balık avlama gücüne sahip tekneler, Ege’deki uluslararası sulara doldu. Projektörlerle avlanan tekneler, 5 bin-10 bin kasa balıkla limana dönüyor, en hazin tarafı bu balıkların tümü havyarlı yani yumurtalı! Türkiye’nin karasularında büyük teknelerle av yasağı 15 Nisan’da başlamıştı. Ancak balıkçılık konusunda Türkiye’de tek karar mercii konumundaki Tarım Bakanlığı bu yıl sürpriz bir karar aldı ve uluslararası sularda av iznini 15 Haziran’a uzattı. Ayrıca büyük gırgır teknelerine de Ege’nin uluslararası sularına çıkış izni verdi. Tarım Bakanlığı’nın uygulamasına, Çanakkaleli balıkçılardan sert tepki var.
Babakale Limanı’nda toplanan balıkçılar, bu dönemin balıkların yumurtalı dönemi olduğunu vurguladı. Balıkçılar denize kuvvetli ışık tutarak avlanan gırgırların sardalya, istavrit, lüfer, palamut, hamsi, kolyoz ve uskumru neslini yani tüm besin zincirini tehdit ettiğini söyleyerek uyardı. Ege’de avlanan gırgır tekneleri deniz dibini 150 metre derine kadar tarayan ağlarla donatılmış durumda. Gece yapılan av sırasında dibe sarkıtılan dev projektörlerle karınları havyar yüklü balıklar ışığa çekilerek adeta katledilircesine avlanıyor. Sınırsız av gücüne sahip teknelerle avlanma devam edilirse, gelecek nesiller balığı ancak belgesellerde ve kitaplarda görecek.
ABD'nin Meksika Körfezindeki petrol sızıntısının küçük bir bölümünün güçlü bir döngü akımına kapıldığı bildirildi. Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA), güçlü okyanus akıntısının petrolü, Florida Keys olarak bilinen takımadalara, hatta ABD'nin doğu kıyısına kadar taşıyabileceği uyarısında bulundu. Sızıntının Küba'ya ulaşma ihtimali de mevcut. Bu sebeple Amerikalı yetkililerin Kübalı yetkililerle bağlantıya geçtiği bildirildi. Açıklamada sızıntının, Körfezin ortasında saat yönünde bir döngüye de kapılabileceği ve bu durumda Florida açıklarına ulaşmayacağı belirtildi. BP, hafta sonunda yerleştirilen deniz altı boru sistemi sayesinde Meksika Körfezi'nin tabanından sızmaya devam eden petrolün yüzde 60'ını pompalayarak toplamayı başardığını açıkladı. BP, şimdiye kadar yüzeyden 187 bin varil ham petrolün toplandığını kaydetti. Ancak sele karşı faraşla giderek sorumluluktan kurtulamayacağı kesin. BP’ye yakıştırılan yeni logoları görmek istiyorsanız http://www.greenpeace.org.uk/behindthelogo adresine girebilir ve BP yani “British Polluters”a sizde bir logo tasarlayabilirsiniz!
Deniztemiz Derneği/ TURMEPA Başkanı Tezcan Yaramancı, yaptıkları basın toplantısında Karadeniz'in bugün itibariyle çevre koruma literatüründe 'ölü deniz' olarak anıldığını söyledi. Tezcan Yaramancı, toplantıda "Denizlerimizde yaptığımız araştırmalar bizi büyük endişelere sevk etti. Özellikle Karadeniz’deki kirlenme alarm veriyor ve bu kirlenme gündemimizde öncelik teşkil ediyor" dedi. Toplantıda hazırlanan kirlilik raporu da basına dağıltıldı. Raporda şu çarpıcı veriler yer aldı: "İstanbul Boğazı’ndaki petrol kirliliğinin Karadeniz kaynaklı olduğu biliniyor. Karadeniz’i kirleten petrol ürünlerinin yıllık miktarı ise 410 bin tona ulaşıyor. Yılda ortalama 350 milyon ton petrol Akdeniz’de hareket halinde. Erdek-Avşa çevresi, Gemlik ve İzmit körfezlerinin sanayi atıklarıyla, İstanbul ve öteki yerleşim bölgeleri de ek olarak evsel atıklarla aşırı biçimde kirlendi. İstanbul’da günde 3.9 milyon metreküp atık su toplanıyor. Bunun sadece yüzde 10’u biyolojik olarak arıtılıyor. Yüzde 90’ı yeterince arıtılmadan denize boşaltılıyor. 2008 yılı verilerine göre hala 2 bin 783 belediye atıksu arıtma tesisi hizmetinden yoksun. Denize kıyısı olan 28 ilde toplam bin 257 belediyenin 399’unda kanalizasyon şebekesi dahi yok. Bin 257 belediyenin toplanan yıllık 2 milyar metreküp atık suyunun 537 milyon metreküpü arıtılmadan sulara karışıyor."
UNEP - BM Çevre Programı’nın "Yeşil Ekonomi Girişimi Dairesi"nin özel danışmanı Pavan Sukhdev yaptığı açıklamada, balık avının yeniden yapılanması gerektiğini, çünkü aşırı ve plansız avlanmalar sonucu 2050 yılına gelindiğinde okyanuslarda balık kalmayacağını bildirdi. Biyoçeşitlilik ve çevrebilim uzmanı Hindistanlı Pavan, "Eğer yaptığımız değişik tahminler doğru çıkarsa, 40 yıl içinde artık balığımız kalmayacak" dedi.
İskoç bilim adamlarının Norveç’in başkenti Oslo’da 10 gün önce açıklanan çalışmasına göre, Grönland’da buzulların denize doğru kayarak erimesi, yaz aylarında yüzde 220 oranında artıyor. Edinburgh Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ian Bartholomew’un Nature Geoscience bilim dergisinde yayınlanan bulgusuna göre, Güney Kutbu Antarktika’dan sonra dünyanın en büyük buzul ve buzlasına (kıta sahanlığındaki deniz buz örtüsü) sahip Grönland’da buzullar yazın çok daha hızlı biçimde eriyor. 35 km kıta içinde ve 1095 metre rakımlı yerlere kadar buzullar, Grönland’da yazın denize 300 metre kayabiliyor.
Meksika Körfezi’nde yaklaşık dört haftadır denize akan petrolü durdurma çalışmalarında, nihayet bir gelişme var gibi görünüyor. BP'nin, denizin derinliklerindeki çatlağa yerleştirilen borular aracılığıyla, bir kısım petrolü denize karışmadan tankerlere çekmeyi başardıkları belirtildi. Toplamda ne kadar petrolün denize karışmasının önüne geçildiği henüz bilinmiyor. 1600 metre derinlikte bir çıkış borusu yardımıyla, sızan petrol tankerlere çekilerek petrolün yüzde 85’inin arıtılmasına çalışılıyor. Petrol platformunun patlayarak batmasının ardından, petrolün Amerika kıyılarına doğru yayıldı. Ancak kullanılan kimyasal maddelerle, petrolün kıyılarda bir tabaka halinde yayılmasının önüne geçildi. Ancak kuşkulu bulunan durum sonucunda yapılan araştırmalarda, biyologların deniz yüzeyinin altında petrol öbeklerine rastladığı kaydedildi. Biriken petrol öbeklerinden her birinin, 16 km uzunluğunda, 6 km genişliğinde ve 100 metre yüksekliğinde olduğu açıklandı. Petrolün yayılmasını engellemek amacıyla kullanılan kimyasal maddeler de bu nedenle ABD’de tartışma yarattı. Kimyasal maddeler, deniz yüzeyinde petrolün birikmesine engel oluyor. Ancak görünürde petrol birikimi engellense de, esasında hiçbir yere gittiği yok, zarar vermeye devam ediyor.
Greenpeace, Akdeniz’i de içeren, dünya denizlerinin yüzde 40’ında küresel bir deniz rezervleri ağının (balıkçılık, madencilik, petrol arama ve diğer tahrip edici faaliyetlere kapatılmış alanlar) kurulması için kampanya yürütüyor. Mavi yüzgeçli orkinos avcılığı, denizlerin ve balıkçılık yönetiminin nasıl bir felakete sürüklendiğinin ve türleri yokolma eşiğine getirdiğinin en belirgin örneği. Greenpeace Akdeniz Denizler Kampanyası Sorumlusu Banu Dökmecibaşı: “Türk hükümeti dahil olmak üzere tüm Akdeniz ülkeleri, özellikle de orkinos avcılığı yapanlar, acilen bu balıkçılığı durdurmalı ve Akdeniz'i korumak için artık eyleme geçmeli. Aksi takdirde yalnızca en değerli türlerden birini yoketmekle kalmayacaklar, aynı zamanda milyonlarca insanın geçim kaynağını da bitirecekler'' dedi. Bu canlıların yüzde 80’inin avlandığı üzerine bilimsel bir görüş birliği olması, denizlerimizin karşı karşıya olduğu kriz ve orkinosların kurtarılması için acil eylem gerekliliğinin en açık göstergesi. Eğer avlanma rakamları bu şekilde devam ederse, birkaç yıl içinde mavi yüzgeçli orkinos türü ticari olarak tamamen yokolacak. Küresel olarak orkinos gibi büyük deniz canlılarının yüzde 90’ı denizlerimizden yokoldu ve bazı bilimadamları tüm ticari balıkçılığın yüzde 80’inin birkaç on yıl içinde çökeceğini söylüyor. Greenpeace, acil bir gereklilik olarak, orkinos rezervinin iyileşmesi ve sağlıklı denizler için, stoklar iyileşme belirtisi gösterene kadar Akdeniz’de orkinos avcılığının “0” avlanma kotası ile durdurulması için çağrıda bulunuyor. Ayrıca Akdeniz de dahil deniz yönetimleri reformunu da içeren tam korumalı bir deniz rezervi ağı için talepte bulunuyor. Dökmecibaşı “Zaman ve orkinoslar tükeniyor. Hükümetlerin ve kamuoyunun denizlerimizi korumak için acilen harekete geçmesi tek çözüm. Tüketiciler orkinos almamalı ve yememeli. Hükümetler ise balıkçılık politikalarını değiştirerek kısa dönemli karlar yerine daha sağlıklı bir deniz yaşamını öncelik almalı ve deniz rezervleri oluşturmalı” dedi.
Biyolojik Çeşitlilik Merkezi adlı grup, ABD hükümetine karşı, çevreye etkilerini araştırmadan, Meksika Körfezi’nde yüzlerce petrol sondajına izin verdiği gerekçesiyle mahkemeye başvurmaya hazırlanıyor. Grup tarafından hükümete gönderilen ihtar yazısında, ABD İçişleri Bakanı Ken Salazar’ın 2009’da göreve geldiği tarihten itibaren, Meksika Körfezi’nde 100 sismik araştırma ve 300 sondaj çalışmasına, çevre ile ilgili gerekli izinler alınmadığı halde izin verdiği ileri sürüldü. Açıklamaya göre izinler verilirken, "Deniz Memelilerinin Korunması" ile "Tehlike Altındaki Türler" yasası ihlal edildi. Grup sözcüsü Miyoko Sakashita da yaptığı açıklamada, "İçişleri Bakanlığı’nın böylece Meksika Körfezi’nde hukuksuz bir alan oluşturduğunu" ileri sürdü. Yasa gereği gönderilen bu ihtar yazısına yanıt vermesi için İçişleri Bakanlığı’nın 60 günlük süresi bulunuyor. Öte yandan petrol sızıntısının önlenmesi ile ilgili olarak, BP’nin yaptığı açıklamada hala en az bir hafta ila on güne ihtiyaçları olduğunu söyledi. Felaket gün geçtikçe büyümeye devam ediyor.
Meksika Körfezi'ndeki büyük çevre felaketinin sorumlusu British Petroleum (BP) denize günde 5 bin varil petrol sızdıran kaçağın kapatılmasına yönelik bir çabaya daha girişti. Platformu işleten ve çevre felaketinin tüm sorumlusu petrol devi BP, sızıntıyı durdurmaya yönelik yeni kapağı deniz tabanına indirdi. BP yetkilisi Bryan Ferguson, ilki başarısız olan kapaktan daha küçük olan yeni sızıntıyı önleyici sistemin, deniz dibine indirildiğini ve bu sistemin en geç yarına kadar çalışır hale getirilmesinin planlandığını belirtti. Ham petrol kaçağını durdurmak için geçen hafta da benzer bir operasyon düzenlemiş, ancak kaçağın üzerine yerleştirilen çelik huni-baca sistemi, içinde gaz ve suyun etkisiyle buza benzer kristaller oluşması yüzünden çalışmamış ve yukarı çekilmişti. BP, yeni sisteme sıcak su ve metanol basarak kristal oluşumunu engellemeyi hedefliyor. İngiliz petrol felaketi suçlusu, yeni tıpayı okyanus tabanına indirirken, çevre felaketin görüntülerini de yayınladı. BP'nin videoyu kazadan 23 gün sonra yayınlaması ise tepki çekti.
BP öte yandan tüm dünyaya çağrıda bulunarak çözüm için öneriler beklediğini duyurdu ve bunun için bir de internet sayfası düzenledi. BP’ye yapılan önerilerden en ilginci ise Rus uzmanlardan geldi. Bilin bakalım Rus’ların çözüm önerisi ne oldu; Rus uzmanlar petrol kuyusuna bir atom bombası atılarak akıntının durdurulabileceğini iddia ettiler. Sovyetler idaresinde beş kez bu yöntemin uygulandığını söyleyen uzmanlar, sadece bir seferinde başarılı olunamadığını bildirdiler. Kaş yaparken göz çıkarmak dedikleri bu olsa gerek. Neyseki şimdiye kadar Amerikan yetkililerden ve BP’den Rus teklifine bir cevap gelmedi.
Greenpeace, ünlü gemisi Esperanza ile dünyadaki en bozulmamış ve hassas doğal ortam olan Antartika’ya, doğal hayatı korumak için geri dönüyor. Yakın zamanda Almanya’dan kalkacak gemi, ay sonunda Antartika sularında Svalbard’a ulaşmış olacak. Bildiğiniz gibi Antartika, dünyanın en çok ısınan yeri. Denizdeki buz eriyip kaybolurken, hassas deniz ekosistemi de bozulmakta ve balıkçı filolarının önceden mümkün olmayan stoklara ulaşmak amacıyla kuzeye doğru yol almalarına izin verir hale gelmektedir. Aynı zamanda, fosil yakıtların ve orman tahribatının arttırdığı karbondiyoksit seviyesi okyanusların kimyasını değiştiriyor ve deniz yaşamı için ciddi bir tehdit yaratıyor.
Sizlere Çarşamba günü Birleşmiş Milletler’in yayınladığı rapora göre dünyada hayvan ve bitki çeşitlerinin yok olma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu anlatmıştım. Bugün rapordaki diğer vahim tespitlerden bahsetmek istiyorum. Rapora göre, orman kıyımı, iklim değişikliği ve orman yangınlarının sonucunda, sıcak ve nemli Amazon ormanı tamamiyle yok olup yerini tropikal bölgelere özgü kuru ve çorak savana denilen bitki örtüsüne bırakabilir. Rapor böyle bir durumun, sık sık yangınlara neden olabileceği, iklim değişikliğine yol açan karbondiyoksit salımlarını artırabileceğini ve tarımı tehlikeye sokan aşırı kuraklığa yol açabileceğini belirtiyor. Rapor ayrıca, Afrika kıtasında, Atlantik Okyanusu’ndan Kızıldeniz’e uzanan sahil kuşağının da tehlikede olduğuna dikkat çekerek, zaten kuraklıkla pençeleşen ve savanadan oluşan Sahil’in, iklim değişikliği ve doğal kaynakların aşırı kullanımı sonucu tamamen bir çöle dönüşme riski taşıdığını vurguluyor. Bunların yanısıra, gezegendeki adaların, denizlerin ve tatlı su kaynaklarının da tehlikede olduğu bildiriliyor. Herhangi bir adanın ekosisteminin kırılgan ve eşsiz olduğunu belirten rapor, nüfus hareketlerinin adaların dengesini bozduğu, adaların korumalı bölgelerine hastalık taşıdığını ve avcı hayvanların bu bölgelere akın etmesine yol açtığını ifade ediyor.
Meksika Körfezi'nde çevre felaketine yol açan petrol sızıntısının sorumluları ABD Senatosu'nda sorgulandı. BP yetkilileri bir kez daha tüm sorumluluğu üstlendi, zararı karşılayacaklarını açıkladı. Yok olan doğanın zararı nasıl karşılanabilir. Para’nın yenmediğini ne zaman anlayacak uluslararası şirketler. Sorgulama süre dursun, denize yayılan petrolün önüne geçilemiyor. Körfeze hergün 795 bin litrenin üzerinde petrol sızıyor.
Meksika Körfezi'ndeki Deepwater Horizon petrol platformunda 22 Nisan'da meydana gelen patlamanın ardından sızan ham petrol Amerika kıyılarını tehdit etmeye devam ediyor. Bugün artık durumun ağırlığı karşısında size bir magazin haber verelim. Alabama'da yaşayan kuaför Phil McCrory, radyo programında "Saç ve kılların emici özelliğiyle petrolü temizleyebiliriz" diyerek bir "saç ve kıl bağışı" kampanyası başlattı. McCrory, insan saçının ağırlığının altı katına kadar petrolü emebildiğini söylerken, altı ülkeden tam 370 bin kuaför ve 100 bin evcil hayvan bakıcısı topladıkları saçları, çoraplara sıkıştırıp göndermeye başladı. Bakalım bunları nasıl ve nerede depolayacaklar. Anlaşılan petrolü emme konusunda yapılan denemeler de olumlu sonuç vermiş. Bu arada başka yaratıcı eylemler de devam ediyor. Sarah Palin’in petrol sondajlarını destekleyen ‘Del bebek del!’ sloganı değiştirildi. Slogan protestocular tarafından ‘Temizle bebek temizle!’ olarak tersine çevrildi. British Petroleum - BP şirketinin baş harfleriyle de oynayan göstericiler, yeni isim verdi “Big Polluter” yani ‘Büyük Kirletici’. Bu büyük felaketle baş ederken espiriyi elden bırakmamak gerek, ancak temizliğin asla tamamlanamayacağı verilen zararın büyük kısmından geri dönülemeyeceği de bir gerçek, daha önemlisi bu felaketin bir daha olmaması için gerekli önlemleri almak veya dahası petrol bağımlılığından kurtulmak.
Meksika Körfezi'ndeki petrol sızıntısının oluşturduğu petrol tabakasının ABD'nin Louisiana eyaleti açıklarında Chandeleur takımadalarına ulaştığı açıklandı. Breton Doğal Hayatı Koruma Bölgesi'nin bir parçası olan ve insanların yaşamadığı takımadalardaki pelikanlar ve diğer bazı kuşların petrole bulandıkları belirlendi. ABD Ulusal Denizcilik Kurumu'ndan bir yetkili, adanın petrol kaplanmakta olduğu uyarısında bulundu. Sızıntının olduğu kuyuyu kapatmak üzere inşa edilen dev huni denize indirilmeye başlandı. Chandeleur takımadalarının bir parçası olan Freemason Adası, petrolun kıyılarına vurduğu ilk kara parçası oldu. Chandeleur takımadası, Amerika Birleşik Devletleri'nin en eski doğal rezervlerinden. Adalar ayrıca sayısız çeşitlilikte canlılara evsahipliği yapan bir kuş cenneti. Karides avlamakta kullanılan teknelerin kaptanları geçim kaynaklarını sağladıkları yerlerin büyük hasar gördüğünü belirtti.
Muğla'nın Söğüt Köyü açıklarındaki 8 balık çifliğinden 7'sinin taşınırken bıraktığı atıklar denizin dibini çöplüğe çevirdi. Biyolog Nesem Öztürk, temizlik yapılmaması durumunda deniz tabanının canlılığını kaybedeceğini söyledi. Söğüt Köyü Zeytinadası Koyu'nda da balık ölümleri başladı. Balık çiftliklerinin faaliyet gösterdiği bölgede dalış yapıp görüntü çekenler bölgede çok ciddi anlamda temizlik yapılması gerektiğini gözler önüne serdi. Balık çiftliklerinin yarattığı tahribat oldukça fazla. Kirlilik sadece balıkları etkilemeyip, düşen parçalar deniz tabanındaki bitki ve hayvan yuvalarını örterek onların ölümüne de sebep oluyor. Bir başka tahribat ise ‘hayalet avcılık’ ! Atılan, düşen, bırakılan ve suyun altında kalan ağ ve misina parçaları kendi kendine avlanmaya devam ediyor. Bu nedenle çok sayıda balık yaşamını yitiriyor. Zeytinadası ve Söğüt koyları bir an önce temizlenmeli. Bu koylarda balıkçılık yasaklanmalı.
Öte yandan plastiğin çevreye verdiği zararı görmezden gelemeyen bilim adamları, çevre dostu bir ürün için kolları sıvadı. Merkezi California'da bulunan Amerikan şirketi Cereplast, denizlerde bolca bulunan yosunlardan elde edilen polimerleri kullanarak yeni bir tür plastik geliştirdi. Yüzde 35 ila 50'si yosun bazlı bu biyoplastik türünün prototipini denemekte olan uzmanlar, yeni ürünün bu yıl sonunda piyasaya sunulabileceğini belirtti. Geliştirdikleri ürünün oldukça sağlam ve yüksek ısıya karşı dayanıklı olduğunu kaydeden şirket yetkilileri, 3-5 yıl içinde tamamen yosundan yapılan plastik ürünleri piyasaya sunmayı hedeflediklerini de söyledi. Uzmanlar, başta balık gibi kokan yeni plastikle ilgili koku sorununu da çözüme kavuşturduklarını belirtti. Petrolü yakmak yerine saklasak belki yosunları da rahat bırakırız.
Felaket, facia Meksika Körfezinde sürüyor. İngiliz petrol şirketi BP Meksika Körfezi`nde çevre felaketine yol açan platformdan kaynaklanan 3 sızıntı noktasından birini 98 tonluk dev bir tıpa yardımıyla kapatmayı başardığını açıkladı. Ancak bunun Körfez`e yayılan toplam petrol akışını azaltması beklenmiyor. Hala 2 sızıntı noktası daha var. Bildiğiniz gibi BP güvenlik hataları nedeniyle platformdaki patlamadan iki gün sonra, kuyudan günde en az 800 bin litre ham petrol denize karışmaya başlamıştı.
Meksika Körfezi'nde petrol platformunun batması sonucu meydana gelen ham petrol sızıntısının durdurulması için inşa edilecek mekanizmanın 90 günden önce bitmeyeceği bildirildi. Amerikan Sahil Güvenlik yetkilileri, okyanus tabanında sızıntının olduğu yere yerleştirilecek ve petrolün kuyudan fışkırmasını durdurmayı ve kuyunun tıkanmasını amaçlayan "önleyici mekanizmanın" inşasının, en iyi ihtimalle 90 gün süreceğini söyledi. Metal ve betondan yapılacak önleyici mekanizma, 74 ton ağırlığında, 12 metre yüksekliğinde, 7,3 metre genişliğinde ve 4,3 metre eninde dev bir oda şeklinde olacak. Petrol sızıntısı, İngiliz şirketi BP'nin işlettiği deniz platformunun çökmesi ardından iki haftayı aşkın süredir devam ediyor. Bizim merak ettiğimiz ise çevrenin 90 gün direnip direnemeyeceği, ortaya çıkan çevre faciasının bedelini doğa ödemeye devam ederken, petrol platformları ve kaza risklerine karşı fosil yakıt bağımlılığından kurtulup kurtulmayacağımız.
Mannar Körfezi, Mandapam sahilindeki dev mercanın rengi ağardı. Uzmanlar ancak su sıcaklığı azalırsa tamamen beyazlamış mercanın düzelebileceğini belirttiler. Mercan resifleri denizlerin yağmur ormanları olarak biliniyor. Resifler aynı zamanda gıda güvenliği, yüz milyonlarca insanın geçim kaynağı, ve turist akını demek. Hindistan’da mercan madenciliği 2005 yılında tamamen durduruldu. Ayrıca resiflere yakın yerlerde yapılan yıkıcı balıkçılık faaliyetleri de azaltıldı. Bu sayede, canlı mercanların genişliği 2005 – 2009 yılları arasında yüzde 37’den 43’e yükseldi. Mannar Körfezi Hindistan’ın en önemli dört mercan resifinden biri. Binlerce balıkçının geçim kaynağı buradaki resiflere bağlı. Balık stoklarının doğrudan ilişkili olduğu resifler çok hassas olduklarından iklim değişikliği mercanlar için büyük bir tehdit.
Greenpeace’in yayınladığı yeni rapora göre İspanyol balıkçı tekneleri artık Antartika ve Afrika sularına kadar açılıyor. Su ürünlerinden sorumlu bakanların İspanya’nın ana balıkçılık merkezlerinden birinde yapılacak toplantısından bir gün önce Greenpeace aktivistleri Herkül Kuleleri’ne “AB Okyanuslarımızı koru” yazan bir pankart astı. Greenpeace okyanus kampanyacısı Farah Obaidullah “Eğer Avrupa yarın okyanuslarda balık kalmasını istiyorsa bugün İspanya’nın aşırı avlanmasına dur demeli” dedi. İspanya’nın balıkçı filosu tüm Avrupa Birliği’nin avlanma kapasitesinin neredeyse dörtte birini tek başına oluşturuyor. İspanya, Avrupa’nın düşük balık stokları nedeniyle kapasitesini küçültmeye söz vermesine rağmen son yıllarda AB’ ninde desteğiyle filo kapasitesini büyüttü.
Ünlü Science dergisinde yayınlanan bir araştırma aslında çevrecilerin bir süredir bildiği bir gerçeği doğruladı. Kapsamlı çevre araştırmasına göre, 2010 sonuna dek doğadaki türlerin tükenmesinin önüne geçilmesi hedefine ulaşamayacak. Çalışmaya göre tüm türler ve ekosistemlerdeki azalmayla doğal yaşam üzerindeki baskı da devam ediyor. 2010 hedefi üzerinde, 2002 yılında uluslararası bir uzlaşma sağlanmıştı. Ancak çalışmayı gerçekleştiren bilimadamları, bu hedefi yaşama geçirme sürecinin 'sıkıntılı' olduğunu belirtiyor. Çalışmada, türler ve ekosistemlerle ilgili 30 farklı gösterge incelendi. Bu göstergeler, bitkilerle deniz ve kara hayvanlarından oluşuyor. Araştırmada bu göstergelerden çok azında biyolojik çeşitlilikteki azalmanın yavaşladığına işaret ettiği sonucuna varıldı. Buna karşın, yaşam alanı kaybı, iklim değişikliği ve dışarıdan gelen zararlı türlerin artışı gibi sorunların tümünde artış olduğu belirtildi. Çalışmada ayrıca, biyolojik çeşitliliğin azalmasını önlemeye yönelik politikaların işe yaramadığı kaydedildi. 1970'den bu yana hayvan nüfusunu yüzde 30 azalttık, mangrovlar ve deniz yosunlarını yüzde 20, mercan adalarındaki yaşamı da yüzde 40 oranında yok ettik ve bu kayıpların sürdürülemeyeceği de açık. Artık insanın dünyayı gitgide daha fazla işgalinin önüne geçilmesi gerekiyor. Bu da ancak baskin sosyo-ekonomik paradigmadan vazgeçilerek yeni bir var oluş biçimine geçişle ancak mümkün.
Tam da bu sırada Greenpeace Amerika’da çevre katliamı hakkındaki raporunu açıkladı. Greenpeace.org.tr sitesinden detaylı olarak okuyabileceğiniz raporda sızıntının sonuçları her açıdan değerlendiriliyor. Bugün öncelikle sizlere körfezin etrafındaki yaban hayatın nasıl etkileneceği ile ilgili biraz bilgi vereceğim:
Petrol sızıntısından etkileneceklerin başında kuşlar geliyor. Risk altındaki türlere ABD’nin Louisina eyaletinin simgesi henüz geçen sene Amerika’nın Nesli Tükenmekte Olan Hayvanlar listesinden çıkardığı kahverengi pelikan da dahil. Pelikanlar sahile çok yakın olan adacıklara yuvalarını yapar ve kıyıya yakın yerlerden beslenir, ve üreme mevsimleriyse henüz başladı. Bildiğiniz gibi kuşlar petrole bulandığında tüyleri havayı yakalama ve suyu tutma yeteneğini kaybediyor. Sonuçta kuşlar sıcaklıklarını koruyamıyor ve hipotermi oluyor. Sıcaklığını korumak içinse kuşlar metabolizmasını hızlandırıyor bu da daha çok enerjiye ihtiyaç duydukları anlamına geliyor. Ne yazık ki kuşların petrole bulanmış tüyleri onların suyun üstünde durmalarını imkansız hale getiriyor ve kuşlar ne beslenebiliyor ne de yüzebiliyor. Özellikle petrol kıyıya gelirse bu durumun üstesinden gelemeyecek türler arasında Amerikan istridye kuşu ve yağmurkuşu da bulunuyor.
Sızıntıdan etkilenecek bir diğer tür de balıklar. Meksika Körfezi’nin kuzeyi nesli tükenmekte olan orkinoslar için bu mevsimde bir yumurtlama bölgesi. Orkinosların yumurtaları suyun yüzeyine yakın yerlerde yüzer ve larvalarıysa yumurtalarından ilk çıktıklarında da suyun yüzeyinde kalır. Bu sebeple petrol sızıntısı orkinosların hayat döngüsü için son derece kritik bir zamanda meydana geldi. Greenpeace Amerika’nın Okyanus Mücadele yöneticisi John Hocevar böyle bir sızıntının hayatta kalabilecek orkinos larvalarının sayısını önemli oranda azalttığını söyledi. Meksika Körfezi’nin daha çok eti ve yağı için yetiştirilen ringa balığı yetiştirme bölgesi Greenpeace Örgütü’ne göre Amerika’nın üçüncü bazı mevsimlerdeyse ikinci en büyük balık yetiştirme çiftliği. Ringa balıkları sudaki bazı organik materyalleri süzerek beslendikleri için süzme sistemlerinden kirli suyu geçirirken petrolden etkilenebilir. Kayıplar Louisiana’nın karides ve istiridye endüstrisini de vurabilir. İstiridyeler sudaki bazı organik materyalleri süzerek beslenirler ve kaygan petrol birikintilerinden yüzerek kaçamaz. Louisiana’nın en önemli istiridye toplama sezonuysa 1 Mayısta başlar.
Sadece kıyıda yaşayan türler yani kuşlar ve balıklar etkilenmiyor petrol sızıntısından. Petrol okyanusta yayılmaya devam ettikçe birçok hayvan daha bu petrolle karşılaşacak. Kanatlı balinalar, kaşalotlar ve yunusların da risk altında olabileceğini belirtti. Körfez’de ilerleyen pek çok tür deniz kaplumbağalarının baharda yuva yapma mevsimleri yaklaştığı ve nefes almaları için suyun yüzeyine çıkmaları gerektiği için sayılarında bir azalma olabilir. Greenpeace deniz kaplumbağalarının karaya yumurtlamaya geleceklerine ve yavru kaplumbağaların denize ulaşabilmek için bu petrol tabakasını aşmak zorunda kalacaklarına ayrıca işaret etti.
Öte yandan ABD Başkanı Meksika Körfezi'nde batan petrol platformunun neden olduğu çevre kirliliğinin temizlenmesinin masraflarını platformun sahibi BP'nin karşılayacağını söyledi. Biz de sormak istiyoruz “Ya doğal hayatı öldürmenin bedeli ne?”
Uluslararası Balina Komisyonu (IWC), 24 yıl aradan sonra tekrar ticari balina avcılığını serbest bırakma teklifini tartışıyor. Bazı devletler verecekleri cevabı düşünürken halktan alacakları tepkiyi de yakında gözlemliyorlar. Yeni Zelanda bu teklifin karşısında dururken bir çok ülke destekliyor gibi görünüyor. Uzunca bir süre balina avcılığın yasaklanması konusunda bir çok hükümet karar birliği içindeydi. Ama bildiğiniz gibi Japonya, Norveç ve İzlanda av yasağını hep görmezden geldi. Komisyon, teklifi haziran ayında oylamaya sunacak. 1986 yılındaki balina avcılığının yasaklanması kararının verilmesi doğa için büyük bir başarı olmuştu. Bugün balinaları kurtarmanın zamanı tekrar geldi. İzleyin: avi, 8.35 Mb.
Bildiğiniz üzere Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu (TSSF) geçtiğimiz hafta Çeşmede “Zıpkınla Balık Avlama Yarışması” düzenledi. Üstelik bu amaçla ilgili federasyon Scuba merkezlerinde önce koordinatlar alıp, sonra bu bilgileri ''avcılara'' ileterek, katliamın etkinliğinin artırmak çabasında bulundu. Zıpkınla balık avlama yarışması düzenlenerek bu nadide bölgedeki son kalan deniz canlıları yok ediliyor. Kıyı koruma ve deniz rezervleri konusu acilen ele alınmazsa denizdeki canlılar spor adı altında yapılan katliama yenik düşecekler.
Meksika Körfezi'ndeki petrol felaketi başlayalı tam 18 gün oldu. Günde 5 bin varil petrol okyanusa sızmaya, 5 bin kilometrekarelik bir alanı kaplayıp karaya doğru ilerlemeye devam ediyor. Sızıntıyı durdurmak için bugüne dek pekçok yöntem denendi. Petrolü yakma girişimleri oldu; ancak fazla çevre kirliliği yarattığı için bu yöntemden vazgeçildi. Petrol dağıtıcı kimyasallar kullanıldı, ama bilim adamları onların da okyanuslardaki canlılara zararlı olduğu uyarısında bulundu. Petrolü başka bir kanala nakletmek umuduyla hızla yeni kuyular açılıyor. Ancak bu, tamamlanması haftalar alabilecek bir proje. Geçen hafta büyük ümitlerle okyanusa indirilen dev huniye gelince: İçinde buz benzeri kristaller oluşup huninin ağzını tıkayınca, bu yöntem de işe yaramadı. Önerilen yöntemlerden biri de bölgeye petrolle beslenen bakterileri bırakmak. Ancak bu yöntem bölgedeki doğal yapıyı değiştirecek bir yöntem olduğu için soru işaretleri ile dolu. Bir diğer öneri de petrol sızıntısını doğal yoldan emebilecek yosunları kullanmak. Öneri, yosunlardan yapılan torflarla petrolü emip sonra da bölgeden uzaklaştırmayı düşünüyor. Bir başka çözüm önerisi de "mantar ve saçlar"... Saç ve mantardan yapılan özel halıların petrolü emebileceği düşünülüyor. Sızan petrolden sorumlu olan BP yetkililerinin dün verdiği bilgiye göre şirket, kuyuyu eski lastikler ve golf topları ile doldurmayı düşünüyor. Petrol sızmaya devam ederken... bir çözüm hala bulunabilmiş değil.
HAZİRAN
Meksika Körfezi’nde BP şirketine ait petrol kuyusu platformunun patlaması tarihin en büyük çevre felaketlerinden birine dönüşürken, nisandan beri felaketle başa çıkamayan ABD’ye beklenmedik bir yerden yardım önerisi geldi. Obama yönetiminin baskısıyla BM Güvenlik Konseyi’nden İran’a karşı çıkan dördüncü yaptırım paketinin en büyük hedefi konumundaki Devrim Muhafızları, felaketin Amerika açısından bir ‘utanç’ olduğunu belirtip uzmanları yollayarak petrolü derhal temizleme teklifi yaptı.?Yardım teklifi, bizzat yaptırım listesinin tepesindeki Devrim Muhafızları’nın sanayi kolu Hatim el Enbıya’nın Başkanı Tuğgeneral Rüstem Kasım’dan geldi. Kasım, “Karayipler’deki sıradan vatandaşların hayatı da tehlikede. Bahama ve Jamaika’ya varması an meselesi. İnsanlık tarihinin en büyük felaketi olma yolunda ilerliyor. Kendini beğenmiş batılı uzmanlar çaresiz. Bu Amerika, Britanya ve kendilerini teknolojinin beşiği gören süpergüçler için bir leke, utanç verici bir olay. Petrol kuyusu platformu patlayalı iki ay oluyor. Sızıntıyı toplamaktan acizler. Son yaptırıma rağmen, uzmanlarımız insani bir misyon için kolları sıvayıp, kendine has özel yetenekleriyle Meksika Körfezi’ni temizleyebilir” dedi. Bu sözlerde samimiyet varsa o zaman Iran’ın nükleer enerji planlarından vazgeçmesini, petrol üretimini enerji kullanımından ayırmasını ve yenilenebilir enerji devrimi yapmasını ve muhafaza etmesini bekleyebiliriz diye düşünüyorum.
Meksika Körfezi'nde büyük bir çevre felaketine yol açan petrol sızıntısı, benzer bir projenin uygulandığı Karadeniz için de endişeleri gündeme getiriyor. Uluslararası enerji uzmanı Necdet Pamir, dünyanın Meksika Körfezi'ndeki petrol sızıntısını tartıştığı bir dönemde, Karadeniz'deki petrol arama faaliyetlerinin, bölge halkını endişelendirmesinin anlaşılır olduğunu söyledi. Pamir, Karadeniz'deki platformlar Meksika Körfezi'ndeki platformdan daha derinde petrol aradığını, daha önce Karadeniz'de bir petrol platformunun tasarım hatası nedeniyle çöktüğünü ancak bunun sonucunda bir sızıntının yaşanmadığını da söyledi. Türkiyede, geçtiğimiz aylarda boğazlardan çekilerek Karadeniz açıklarına götürülen petrol platformuyla su yüzeyinin 2000 metre derinliğinde petrol bulunması hedefleniyor. Brezilyalı enerji şirketi Petrobras, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile de Karadeniz'de arama için iki ayrı anlaşma imzalamıştı.
Yapılan bir araştırma sonucunda, Güney Okyanusu'nda yaşayan ispermeçet balinalarının küresel ısınmayla mücadelede önemli bir ortak oldukları ortaya çıktı. Balinalar, dışkıları sayesinde her yıl 40 bin otomobilden çıkan miktara eşit karbondioksit (CO2) emisyonunu yok ediyor. Avustralyalı biyologlar, 12 bin bu tür balinanın her birinin denize her yıl dışkılama yoluyla 50 ton demir bıraktıklarını ortaya koydu. Demir, yüzeye yakın yerlerde yaşayan planktonlar tarafından yeniyor ve fotosentez yoluyla atmosferdeki CO2'yi emiyor. Dışkılamanın sonucu olarak, balinalar her yıl 400 bin ton karbonu yok ediyor. Bu, solunumla saldıkları CO2 miktarın iki katı. 200 bin ton karbondioksit, neredeyse 40 bin otomobilden çıkan emisyona eşit. Balinaların dışkıları çok etkili, çünkü sıvı formda ve deniz yüzeyine yakın yerde yayılıyorlar. Güney Okyanusu balinalarını da tehdit eden balina avcılığı bu anlamda, küresel ısınma ile mücadelede doğanın kendisinde var olan önemli bir parçayı da yok etmiş oluyor. Tabii sadece 40.000 arabayı nötralize eden balinalara güvenmek yerine araba almamak ve toplu taşıma kullanmak gerçek çözüm.
İngiliz petrol şirketi BP, Meksika Körfezi'ndeki petrol sızıntısının sebep olduğu çevre kirliliğinden etkilenen kişi ve kurumların zararlarını tazmin etmek amacıyla oluşturulacak bağımsız fona 20 milyar dolarlık ödeme yapmayı kabul etti. Fonun, 11 Eylül’de hayatını kaybedenlere yapılan ödemeleri yöneten hukukçu Kenneth Feinberg tarafından idare edileceğini belirtildi. ABD Başkanı Obama bütün Amerikalılara petrole güvenmekten uzak durmaları ve alternatif enerji kaynakları geliştirmeleri çağrısı da yaptı. Obama, “Bugün körfeze bakınca oradaki hayatın siyah petrol bulutuyla tamamen tehdit altında olduğunu görüyoruz. BP neden olduğu zararı ödeyecek. Biz de Meksika Körfezi’ndeki insanların bu trajediyi atlatmaları için ne gerekiyorsa yapacağız” diye konuştu. Bakalım bu felaketten ders alarak biran önce Greenpeace’in sunmuş olduğu Enerji Devrimi harekete geçirilerek fosil yakitlara bağımlılıktan kurtulmak için Dünya’daki bütün politikacılar adım atacak mı yoksa kısa zamanda unutulan boş sözler olarak mı kalacak!
Meksika Körfezi'nde sondaj gemisinde yangın çıkması nedeniyle petrol toplama çalışmalarına ara verildi. BP, Meksika Körfezi'ndeki kuyudan çevreye yayılan petrolü toplama çalışmalarına, sondaj gemisindeki yangın yüzünden ara verildiğini açıkladı. Şirketten yapılan açıklamada, Discoverer Enterprise sondaj gemisindeki sondaj kulesine isabet eden yıldırımın yangına sebep olduğunun tahmin edildiği ve yangının söndürüldüğü bildirildi, ancak BP, denize akan petrolü toplama çalışmalarına ne zaman tekrar başlanabileceği konusunda bilgi vermedi. Öte yandan Başkan Obama’nın yönetimi, Meksika Körfezi’nin temizlenmesi için hazırlanan fona İngiliz petrol devi BP’nin 20 milyar dolar aktarmasını istedi. Obama, “Bu felaket, gelecek yıllarda, bizim çevre ve doğa hakkında düşündüklerimizi tamamen farklı bir şekilde değiştirecek.” dedi. Keşke düşünceleri doğayı yok eden felaketten önce değiştirebilseydik...
Greenpeace ABD Okyanus Kampanyacısı John Hocevar, Louisiana Büyük Ada’dan bildiriyor: Büyük Ada, körfezdeki çevre felaketinde malesef “ağır yağlı” olarak sınıflandırılan bölgelerden biri. BP’nin örtbas etme çabalarına rağmen burada delil topluyoruz. Dün bir gel-git düzlüğünde onbinlerce ölü pavurya gördük. Biliyorum tarihimizin en büyük çevre felaketini yaşarken sadece pavuryaların ölmesini bahsetmek garip gelebilir. Bu felaket deniz kuşları, kaplumbağlar hatta balinalar gibi bir çok türün ölmesine yol açıyor. Bir kaç ölü pavuryayı kim niye düşünsün? Problem herşeyin birbiri ile bağlantılı olmasında. Pavuryalar kumun içinde yaşar. Dipde petrol biriktikçe pavuryaların kabuğuna da dolmaya başlar. Yani pavuryalar ölüyorsa, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: kumun üstü tamamen petrol ile kaplanmış durumda ve burada bakteriler dışında hiçbir canlı yaşayamaz. Tabi bununla bitmiyor. Nurse köpekbalıkları, dilbalığı ve diğer dip balıkları gibi kaşık gaga ve akbalıkçıl gibi deniz kuşları da pavurya ile beslenir. Bu canlılar ya petrollü pavuryaları yiyip petrol kimyasallarıyla zehirlenirler veya felaketten dolayı başka hiç yiyecekleri kalmadığı için aç kalırlar. Yani anlayacağınız pavuryaların ölümü sadece pavurya ile bitmiyor.
Gemlik Körfezin'de, denizde geniş kahverengi şeritlerin oluşması, balıkçıları ve halkı endişelendiriyor. Gemlik Balıkçılar Derneği Başkanı Hüseyin Dalarel, yaptığı açıklamada, denizin renginde endişe verici değişiklikler meydana geldiğini söyledi. Dalarel “İlçe Tarım Müdürlüğü yetkilileri ile yaptığımız görüşmelerde renk değişimlerinin üreme döneminde olan midyelerden ve diğer canlı türlerinin çoğalmasından kaynaklanabileceğini öğrendik. Mayıs ve Haziran ayları, midyelerin üreme dönemidir. Ayrıca 'alg' denilen tek hücreli canlıların ani çoğalmasının da etkili olduğu belirtiliyor.”dedi. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk ise denizdeki bu durumun, sudaki “fitoplankton”denilen organizmaların renk değiştirmesiyle ilgili olabileceğini belirterek, “Bu renk geçen hafta domates rengindeydi. İzmit Körfezi'nde ve Adalar açıklarında görüldü. Buna 'red tide' deniyor. Sebebi kara kökenli kirlenmedir ve bunun sonucunda denizde çözünmüş oksijen azalmasıdır” dedi.
Yeni resmi rakamlara göre, Meksika Körfezi'ne herhangi bir temizleme girişiminden önce, günde 40 bin varil petrol sızıyordu. Amerikan Jeolojik Araştırmalar Dairesi'nin açıkladığı bu rakam, daha önceki tahminlerin iki katına denk düşüyor. Bazı Amerikalı siyasetçiler, BP'nin bu ülkede verdiği zararlara karşılık tazminatları ödeyene kadar, temettü ödemelerini durdurmasını istemişti. Öte yandan iflas ilan edebileceği söylentileri nedeniyle iyice zor duruma düşen BP’nin hisse senetleri eriyor. Hisseler, dünya borsalarında temizleme operasyonunun olası bir iflası gündeme getiribileceğine ilişkin söylentiler yüzünden dip yaptı. Başkan Obama, ayrıca Deepwater Horizon'ın çöküşü ardından derin sularda sondaj çalışmasına getirilen moratoryumun çok sayıda sektör çalışanını işsiz bıraktığını ve işsizlik maaşlarının BP tarafından ödenmesi gerektiğini söyledi.
Amerika Birleşik Devletleri Senatosunun enerji görüşmelerinde, BP’nin yol açtığı felakete karşılık tazminat ödemesi yapması fikrine karşı çıkılması üzerine körfezde perişan olan karides avcılarından Diane Wilson kendi üstüne petrol dökerek yaptığı protesto nedeniyle tutuklandı. Diane Wilson, kendisi gibi pekçok karides avcısının hayatlarının mahvolduğu Teksas’dan gelmiş. Wilson şunları söyledi: ‘Benim adım Diane Wilson. Körfezde dördüncü nesil bir karides avcısıyım. BP felaketi ile benim toplumumun yokolduğunu görüyorum ve bu beni çileden çıkarıyor. Bir yandan da Senatör Lisa Murkowski gibi seçilmiş temsilcilerin, bu felaketin yasal olarak sorumlusu olan BP’nin ödeme yapmasını engellediğini görüyorum. Murkowski BP’nin mali sorumluluğunu 75 milyon dolar gibi zavallı bir düzeyde tutmak istiyor. Bu kadarı fazla. Ne cüretle insan eliyle yaratılmış felaketin harap ettiği Amerika halkı yerine bu kadar petrol şirketlerinden yana olabilir.’ Wilson yıllardır körfez kirliliğine karşı mücadele veriyor. “Makul Olmayan Kadın: Karides avcıları, Politikacılar, ve Çevreyi kirletenler” adlı kitabında petrol ve kimyasal şirketlerle yıllardır yaptığı mücadeleyi anlatıyor. Wilson ısrarla tek şey söylüyor: Petrol şirketleri havayı, suyu ve doğal hayatı yok ediyor ve hükümetler buna izin veriyor. Murkowski gibi politikacılar büyük petrol şirketlerinden kampanya parası alıp onlarla işbirliği yapıyor. Bu artık durmalı! Amaaan petrol, canııım petrol....
Meksika Körfezi'ndeki BP sızıntısına Obama yorumu: Kime tekme atılması gerektiğini iyi bilen işçiler ve uzmanlarla görüşüyorum. Benim yorumum ise şu:
Sınırlı ve ulaşılması zor fosil yakıtlara olan talebi karşılamak için arayışa devam etmemizin çevresel ve ekonomik maliyeti ortadayken niye vazgeçip yenilenebilir enerjiye yönelmiyoruz?
Meksika Körfez’indeki olay dünyada görülecek bir ekonomik kaosun ilk göstergesi ise daha fazla petrol aramak bizi daha riskli bir yere itecek, temiz ve yenilenebilir enerji teknolojisine yatırım arz güvenliğimizi sağlayacak.
Bu düşük karbonlu enerji ürünleri piyasası 2050 yılına kadar yılda en az 500 milyar dolar değerinde olabilir, yeter ki bu yönde gelişim istensin.
Fosil yakıtlardan uzaklaşıp yenilenebilir enerjilere yatırım ekonomilerinin durgunlukdan kurtulması için değerli bir fırsat. Çünkü en etkili düşük karbonlu enerji sistemlerini sunmakta başarılı olan ülkeler, beceri ve teknolojilerini gelecekte ihraç edecekler.
Devletler ve özel sektör artık yeşil enerjinin sadece çevreye duyarlı olmanın ötesinde bir şey olduğunun farkına vardılar; enerji güvenliği ve ekonomik fırsatları korumak için önemi giderek daha da artan bir yere sahip.
Meksika Körfezi'ndeki BP’nin neden olduğu felaketten çıkarılacak bir ders daha var: O da biz eyleme geçmekte ne kadar gecikirsek pisliği temizlemek o kadar zorlaşır.
Dün “Tokyo İkilisi” olarak da anılan Greenpeace eylemcileri Junichi Sato ve Toru Suzuki için savcı 1,5 yıl hapis cezası isteminde bulundu. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi UNHRC’nin alt çalışma grubuna göre, Japon hükümeti, balina avcılığı programındaki yolsuzluğu ortaya çıkaran iki Greenpeace eylemcisinin tutuklanmasında uluslararası anlaşmalarla garanti altına alınmış olan insan haklarını ihlal etti. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi UNHRC’nin Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu WGAD’nin Aralık ayında Japon hükümetine gönderdiği bilgiye göre, bu iki eylemcinin insan hakları Japon adalet sistemince ihlal edildi. 2008 Haziran'ındaki tutuklanma süreçlerinden beri ikiyüz elli bin kişi Tokyo İkilisi'ne adalet talebiyle imza verdi. Son karar 6 Eylül’de yapılacak olan mahkemede verilecek. Tokyo İkilisi için adalet çağrımızı yineliyoruz. Okyanuslar ve balinalar için mücadele veren onurlu insanlar için adalet istiyoruz.
Dünkü haberimizde Greenpeace eylemcilerinin Aldeniz’de orkinos avını durdurmaya çalıştıkları haberini vermiştik. Dün Greenpeace Malta'nın güneyinde, uluslararası sularda başka bir eylem daha gerçekleştirdi. Greenpeace gemisi Arctic Sunrise, Tunus bayraklı bir römorkor ile kafeste, yağlandırılmak üzere çiftliğe taşınan yeni yakalanmış orkinosları serbest bırakabilmek için kafesteki ağı kesmeye çalıştı. Bu arada eylemciler kafesin çekildiği halatı kesti. Kızgın balıkçılar şişme bot ve balıkçı tekneleri ile eylemcileri uzaklaştırmaya çalıştılar.
Akdeniz’i korumak ve orkinoslar için politikacıları harekete geçirmek istiyorsanız siz de greenpeace.org/akdeniz adresine girin ve imza kampanyasına katılın.
BP, Meksika Körfezi'nde 45 gündür petrol yayan kuyusundaki sızıntıyı kontrol altına alma yönünde mesafe katettiğini açıkladı. BP'nin yönetim kurulu başkanı Tony Hayward, kuyunun ağzına yerleştirdikleri mekanizmanın günde ancak 10 bin varil petrolün denize sızmasını önlediğini kaydetti. Denize sızması önlenen petrol miktarının cumartesi günü artmış olması da operasyonun nispeten etkili olduğu savlarını güçlendiriyor. Hayward, şirketin sızıntıyı durdurduktan sonra temizleme çalışmalarına başlayacağını belirterek, ''Petrolü temizleyecek, çevrenin gördüğü zararı iyileştirecek Körfez bölgesini bu olaydan önceki haline dönüştüreceğiz'' dedi. Keşke o kadar kolay olsa... hala neden temizleme çalışmalarına başlanmadı o zaman.
Greenpeace’in gemileri Arctic Sunrise ve Rainbow Warrior Akdeniz’de, Malta açıklarında orkinosları kurtarmak isterken Fransız balıkçıların saldırısına uğradı. Greenpeace eylemcileri, Akdeniz’de soyu tükenmekte olan mavi yüzgeçli orkinos avcılığını durdurmak için barışçıl bir eylem yaptı. Greenpeace gemileri Rainbow Warrior ve Arctic Sunrise’dan eylemciler, şişme botlarla yeni yakalanmış olan orkinosların bulunduğu ağın bir tarafını, orkinosları serbest bırakmak için indirme girişiminde bulundular. Fransız gemisi Jean Marie Christian 6’da eylem başlar başlamaz, etraftaki orkinos av gemileri barışçıl eylemcileri durdurmak için saldırdı. Bir Greenpeace eylemcisi, balıkçıların botları yakalamak için attıkları kancalardan birinin bacağına geçmesiyle yaralandı. Yedi Greenpeace şişme botundan ikisi bıçakla kesildi ve gırgır teknelerince ezilerek batırıldı. Rainbow Warrior gemisinde halen 3 Türk eylemci bulunuyor. Gemiden seslenen Greenpeace Akdeniz, Denizler Kampanyası Sorumlusu Banu Dökmecibaşı “Greenpeace okyanuslarımızı ve orkinosların geleceğini korumak için bu balıkçılık operasyonlarını durdurmaya çalışıyor. Biz, politikacıların ve balıkçılıktan sorumlu teşkilatların yerine harekete geçiyoruz ve onların yapmadıklarını yapıyoruz. Orkinosların, eğer harekete geçilmezse yok olacağı konusunda Greenpeace ile beraber pekçok kurum ve bilim insanı yıllardır sürekli uyarıda bulundu” dedi ve sordu “Biz bilimin ışığında hareket ediyoruz. Politikacılar neyin?”
Greenpeace orkinos avcılığını durdurulması için bir internet kampanyası başlattı. Siz de Akdeniz korunsun ve politikacılar harekete geçsin diyorsanız greenpeace.org/akdeniz adresine girin ve bize katılın.
Meksika Körfezi’nden gelen petrol kirliliği haberleri devam ediyor. BP'nin yöneticileri, petrol sızıntısı ile başa çıkmak için yeterince hazırlıklı olmadıklarını kabul etti. BP Genel Müdürü Tony Hayward, Financial Times gazetesine verdiği mülakatta, derin sularda meydana gelen bir sızıntı için yeterli teçhizata sahip olmadıkları yönündeki eleştirilerin de tümüyle haklı olduğunu söyledi. Öte yandan BP petrol sızıntısını önlemek için bir yeni yöntem daha deniyor. Sızıntıya neden olan boruyu dev makaslarla kesen mühendisler, bu noktaya bir kapak yerleştirmeyi deneyecek. Bu kapak ile sızan petrolün denize yayılmadan vakumlanması ve bir gemide toplanması hedefleniyor. Hayward yöntemin başarılı olup olamayacağını görmek için 12 ila 24 saate ihtiyaçları olduğunu dile getirdi.
Balinaları Kurtarın! Dün 200 kişi “Balinaları Kurtarın” mesajı ile bu ay sonunda toplanacak olan (IWC) Uluslararası Balina Komisyonu’nda balina avcılarının değil balinaların korunmasında hükümete destek vermek amacıyla eyleme katıldı. Greenpeace Yeni Zelanda Okyanus Kampanya Sorumlusu Karli Thomas, 53,000 kişinin imzaladığı dilekçenin Yeni Zelanda hükümetine balina avı hakkında açık bir mesaj gönderdiğini belirtti. Komisyon türü tehlikede olan Güney Okyanus Balinası’nın avlanmasını da içeren ticari balina avcılığını meşrulaştırma teklifini hayata geçirmeyi düşünüyor. Dünya Hayvanları Koruma Derneği’nden Bridget Vercoe şunları ekledi: Bu teklif komisyonun günümüz değerleriyle ne kadar ters düştüğünün göstergesidir. Patlayıcılı zıpkınlar ile yüksek bilinç düzeyine sahip hayvanların iç organlarının patlatılaral öldürülmesi tamamen insanlık dışı bir eylemdir. Ticari balina avı zalim, tarihin utanç sayfalarına yazılmış ve gereksizdir ve 21. Yüzyılda yeri yoktur. Dünyadaki ölmüş balina avcılığı endüstrisi diriltmek için yapılan bu öneri, genel olarak hayvanların refahı ve korunması konusunda geriye doğru dev bir adım olur.
13 Haziran 2010 tarihinde İstanbul Boğazı’nda saat öğleden sonra çeşitli boylardaki, bez afişlerle donatılmış binlerce teknenin katılımı ile büyük bir deniz eylemi gerçekleştirilecek. Eylem her yıl düzenlenen “İstanbul’u Seviyorum, El Ele Verelim Koruyalım” etkinliği kapsamında gerçekleşecek.
Son zamanlarda kaçınılmaz bir biçimde hep başladığımız gibi Meksika Körfezindeki petrol faciası ilk haberimiz. ABD Başkanı Obama'nın enerji konularındaki danışmanı Carol Browner, ABD'nin kendisini "en kötü senaryo için" hazırladığını ve petrol sızıntısının Ağustos ayından önce durdurulamayabileceğini belirtti. Meksika Körfezi'ndeki patlamadan sonra ABD’nin Louisiana eyaleti kıyılarına vuran petrol, olumsuz etkilerini iyice göstermeye başladı. Üst düzey bir Amerikalı yetkili, Meksika Körfezi'ndeki petrol sızıntısının ABD'nin karşı karşıya kaldığı en kötü çevre krizi olduğunu söyledi. İngiliz petrol şirketi BP, sızıntıyı durdurmak üzere denediği son yöntemin de başarısız olması üzerine yeni bir taktik deneme kararı aldı. Ancak, kullanılacak yeni yöntemlerin de başarı sağlayıp sağlayamayacağı net değil.
Bildiğiniz gibi Greenpeace’in bayrak gemisi Rainbow Warrior Akdeniz'in ortasında açık denizde. Ama şu ana dek mavi yüzgeçli orkinoslar henüz oralara uğramamış. Av tekneleri, römorkörler ve destek gemileri de orada. Bir Fransız donanma gemisi de balıkçılığı denetlemek/korumak için denizde. Ama orkinoslar değil. Belki de su henüz yeterince ısınmamıştır. Belki de balıkçılar yanlış yere bakıyorlar. Ya da orkinoslar gelmekte geciktiler. Ama herkes için hepsinden kötüsü orkinosların bitmiş olabileceği gerçeği. Yıllardır bilim insanlarının ve çevrecilerin uyarılarını dinleyen olmadı. Ama gerçek şu ki, bir canlıyı geri dönüşü olmayan bir sınıra gelene dek avlamaya devam edersek, bir noktada tamamen kaybederiz. Endüstriyel balıkçılık filoları ile, besin zincirini altüst ederek ve canlıların dengesini bozarak ekosistemi tümüyle değiştiriyoruz. Bu genellikle aşırı avlanılmış bir canlıyı tekrar kendine getirebilme çabalarının daha da zorlaşması ile sonuçlanır. Örneğin, denizden çok fazla sayıda balığın avlanması denizanalarının veya kabukluların artmasına neden olur. Bunlar ise balık yumurtalarını ve yavrularını yiyerek balık stoklarının yenilenmesini durdurur. Akdeniz'de mavi yüzgeçli orkinos için gırgır avcılığı sadece 15 Haziran'a dek sürecek, ondan sonra sezon kapanıyor. Sezonun böylesine kısaltılmasının nedeni ise bugüne dek aşırı avlanma kapasitesi ile son derece azalmış olan stokların avlanması. Son yıllarda işte bu yüzden orkinos gırgır avcılığı yılın 11 ayında yapılırken, bu yıl 1 aya indirilmek zorunda kalındı. Aynı şekilde av filolarındaki tekne sayısı da dramatik bir şekilde azaltıldı. Yalnızca bizler değil, hükümetlerin eyleme geçmesi ve bir an önce bu acımasız avı durdurup, yumurtlama alanlarını koruma altına alarak denizlerin çobanı orkinoslara bir nefes alma olanağı tanımaları. Artık bekleme zamanı değil, kurtarma zamanı...
Petrol kirliliği suçlusu BP, Meksika Körfezi'nde büyük bir çevre felaketine dönüşen petrol sızıntısını önlemek için yürüttüğü kuyuyu çamur ve çimentoyla tıkama girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı. Şirket yetkililerinden Doug Suttles, şimdi yeni bir seçenek üzerinde çalıştıklarını ve bir kaç gün içinde de yeni stratejiyi uygulayacaklarını söyledi. Başarısızlığa uğrayan ve ''tepeden öldürme'' olarak adlandırılan yöntemde yoğunlaştırılmış çamur ve çimentoyla sızıntının olduğu kuyuyu tıkamak devredışı bırakmak hedefleniyordu. BP, operasyon kapsamında kuyuya 30 bin varil çamur ve çimento pompaladıklarını, bunun dakikada 80 varil anlamına geldiğini, ancak başarılı olamadıklarını söylüyor. Şimdi uygulayacakları seçenek ise denizaltı robotları kullanılarak sızıntıya neden olan boruların kesilerek üzerlerinin kapatılması esasına dayanıyor. BP, yeni seçeneğin yaşama geçirilmesinin en az dört gün süreceğini, başarılı olacağına inandıklarını, ama garantisinin de bulunmadığını söylüyor. Teknisyenlerin üzerinde durdukları bir başka nokta da, kuyuya ulaşacak iki alternatif delik kazılarak halihazırdaki basıncın hafifletilmesi. Böylece sızıntının kontrol altına alınmasının kolaylaştırılması. Ancak bu da zaman alacak bir çaba. Bu arada çevre felaketi devam ediyor, halk isyana doğru gidiyor.
TEMMUZ
BP'nin neden olduğu derin denizdeki petrol sızıntısı durur gibi olduğu sırada ABD’de Pere Ana C. adlı römork gemisinin Mud Gölü yakınlarındaki bir kuyunun başına çarpması sonucu yine petrol sızmaya başladı. Çarpışma havada patlamalara neden oldu. Yetkililer bir mil uzunluğunda petrol tabakası oluştuğunu söyledi. Kuyu, Körfez açıklarında olmayıp New Orleans'ın 65 mil güneyindeki Plaquemines ve Jefferson bölgesi yakınlarındaki karasuları dahilinde yer alan kanallarda bulunuyor. Römork gemisinin kaptanı sahil güvenliğe yaptığı açıklamada kuyunun iyi aydınlatılmadığını söyledi, ancak kaza gündüz 11:00'de gerçekleşti. Sahil Güvenlik’ten Teğmen Brian Sattler, sadece gemiyle ulaşılabilen alana inceleme yapmak üzere bir helikopter gönderildiğini söyledi. Mud Gölü, ekolojik hassasiyete sahip bir haliç ve Barataria Koyunun bataklık ve göller ağının parçası. Yetkililer petrolün dalgalarla Körfeze yayılmasını önlemeye çalışıyor.
Okyanuslardaki kirliliğe dikkati çekmek üzere geri dönüşümlü 12 bin 500 plastik şişeden yapılan tekne, yolculuğunu tamamladı. Teknenin fikir babası David de Rothschild, bu amaçla 20 Mart günü San Francisco'dan yelken açmıştı. San Francisco’dan demir alan ,18 metre uzunluğundaki, sadece güneş, rüzgar ve denizin yenilenebilir enerjisini kullanan, tekne, Seretx adı verilen geri dönüşümlü plastikten, organik yapıştırıcı kullanılarak inşa edildi. Tek damla benzine ihtiyaç duymadan, Büyük Okyanus’ta 4 ay boyunca 15 bin kilometre yol alan tekneyi Sidney’de yüzlerce kişi karşıladı. Rothschild, 2006’da plastik atıkların okyanuslardaki yaşamı nasıl olumsuz etkilediğine ilişkin BM raporunun açıklanmasından sonra, okyanuslardaki kirliliğe dikkati çekmek için böyle bir projeye imza attığını belirtti. Bilim insanlarına göre üretilen plastiğin yüzde 10’u okyanuslara gidiyor.
Meksika Körfezi’ndeki korkunç petrol sızıntısının, büyük bir ihmâlden kaynaklandığı iddiaları güçleniyor. Petrol platformunda çalışan bir elektronik mühendisinden alınan bilgiye göre, platformdaki alarm sistemi, patlamadan birkaç hafta önce ‘işçiler yanlış alarm yüzünden uyanmasın’ diye devre dışı bırakılmış. Bu alarm sistemi çalışır durumda olsaydı, patlamadan önce platform çalışanları, en kötü ihtimâlle olay yerinden uzaklaşacak ve böylece 11 kişinin ölmesi engellenmiş olacaktı. Alarm sisteminin, aciliyeti haber vermek dışında bir başka özelliğiyse, motor odalarındaki hava menfezlerini otomatik olarak kapatması. Eğer alarm sistemi çalışsaydı, bu işlevi de görecek, kapanan hava menfezlerinden içeriye doğalgaz girmeyecekti. Zira yaşananların, doğalgazın içeri girmesi sonucu, motorların giderek daha hızlı çalışmaları ve daha sonra da patlamalarından kaynaklandığı uzmanların ortak görüşü.
Çin’in kuzeydoğusundaki Dalian Limanı, bugünlerde Meksika Körfezi’ni aratmıyor. Çin tarihinin bilinen en büyük petrol sızıntısının yaşanmasının ardından, liman kentinin yerlileri, herhangi bir koruma olmaksızın yaraları sarmaya çalışıyorlar. Destek amaçlı, bölgede bulunan Greenpeace, yerli halkın bölgede, tehlikelere karşı hiç uyarılmadığını, sızıntının uluslararası sulara karışması halinde yeni ve daha büyük bir çevre felaketinin yaşanacağını belirtti.
Baltık Denizinde 377 bin kilometrekare alana (Almanya büyüklüğünde) yayılmış olan mavi su yosunları tehlike yaratıyor. Denizde oksijen oranının azalmasına neden olan bu durumun, aşırı sıcaklar, az rüzgar ve Baltık denizinin besin fazlalığından kaynaklandığı belirtiliyor. Warnemünde'de bulunan Baltık Denizi Arastırma Enstitüsü tarafından verilen bilgiye göre şu anda ağırlıklı olarak kuzey ve doğu Baltık Denizi’nin, özellikle Finlandiya, İsveç ve Rusya açıklarının, mavi su yosunları ile kaplı olduğu biliniyor. Toksik olmaları sebebiyle en basta deniz canlılarının hayatını tehdit eden yosunlar, insanlar üzerinde de cilt kaşınması, ileri safhada da mide – bagirsak enfeksiyonuna neden olabiliyor.
Dünyanın yaşadığı en büyük çevresel felaketlerden biri olan, Meksika Körfezi'ndeki petrol sızıntısı ve onun yarattığı dev sorunlarla boğuşma devam ederken bir petrol faciası haberi de Çin'den geldi. Çin’in meşhur Sarı Deniz’i şu sıralar petrol rengi! Yetkililer bundan beş gün önce işlek bir kuzeydoğu limanındaki boru hattının patlaması sonucu oluşan petrol sızıntısının 430 kilometrelik bir alana yayıldığını ve Sarı Deniz’e olan petrol akışı nedeniyle Dalian yakınlarındaki kumsalların kapatıldığını açıkladı. Sarı Deniz’e ilk günden bu yana yaklaşık 1500 ton petrol sızdığı belirtiliyor. Yaklaşık 400km alana yayılan petrolü temizleme çalışmaları sırasında bir itfaiye eri hayatını kaybederken, petrol batağına gömülen bir temizlik görevlisi de Greenpeace tarafından kurtarıldı. Greenpeace, ABD ve Çin'de yaşanan trajedilere petrole olan aşırı bağımlılığın yol açtığını belirtiyor. Yaşanan petrol felaketlerini değerlendiren Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanya Sorumlusu Hilal Atıcı , “Önce Meksika Körfezi, şimdi de Sarı Deniz; petrol bize karanlık yüzünü daha açık gösteremezdi. Petrole bulanmış bu uygarlığı, güneş uygarlığına dönüştürmenin zamanı geldi” dedi. Benzer kazaların Türkiye'de de yaşanabileceğine işaret eden Atıcı, “Eğer petrole bağımlılığımızı azaltmak için bir yol haritası çizmezsek, yarın aynı kazalar Türkiye’nin Karadeniz’de açtığı kuyularda ya da boru hatlarında da meydana gelebilir. Zaten şunu iyi gördük, dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen kaza yalnızca oranın halkını değil, gezegendeki tüm ekosistemi derinden etkiliyor” dedi.
Greenpeace, Meksika Körfez’indeki petrol felaketinin etkilerini üç aylık gemi turuyla bağımsız olarak değerlendirmeye başlıyor. Greenpeace, Arctic Sunrise adlı gemisiyle, önümüzdeki aylarda tehlike altındaki bölgeleri ve deniz yaşamını araştırmanın yanı sıra, felaketin Körfez deniz yaşamına olan gerçek etkilerini belgeleyecek. Arctic Sunrise Gemisi 9 Ağustos haftası Florida’nın Tampa limanından ayrılacak ve ilk bir ay süresinde patlayan kuyu bölgesine gitmeden önce yüzeydeki planktonlardan, yüzey altına yayılan kirli su kümesine, Körfez tabanındaki derin deniz mercanlarına kadar her şeyi inceleyerek Florida Mercan Adalarını ve Dry Tortugas’ı ziyaret edecek. Greenpeace ABD Direktörü Philip Radford konuyla ilgili şu bilgileri verdi; “BP yetersiz kaynakları bahane ederek sayısız hata yaptı ve medyadan, Amerikan halkından bilgi sakladı, gerçeklere erişmelerini engelledi. Greenpeace şimdi kendi bağımsız etki araştırmasını yapmak için bilginin kaynağına gidiyor ve Amerika’ya ve tüm dünyaya gerçekleri söylemeye başlıyor. Bu petrol yıkımının gerçek derecesini ve yapısını hepimizin görmesi gerek” dedi. Arctic Sunrise gemisi bu zor yolculukta deniz yaşamını inceleyecek ve petrollenmiş memelileri, kaplumbağaları, balıkları ve deniz kuşlarını tespit edecek bağımsız bilim adamlarına ve araştırmacılara ev sahipliği yapacak.
BP şirketinin, petrol sızıntısını geçici olarak önlediğini açıklaması, dünya basınında da geniş yer buluyor. Gazeteler aylardır denize petrol sızdığını hatırlatarak, petrol arama çalışmalarında güvenliğin artırılmasını talep ediyor. Alman basınında yer alan haberlere göre “Petrol arama çalışmaları için uluslararası anlaşmalar imzalanmasının zamanı geldi. Denizlerin temiz kalması, bütün insanların çıkarına. Denizin derinliklerindeki petrol arama çalışmaları, tıpkı nükleer santraller gibi sıkı kontrol edilmeli ve güvenlik önlemlerini ihmal etmeleri halinde de sert biçimde cezalandırılmalı. Geriye ne kaldı? Kirlenmiş bir körfez; mahvolmuş bir doğa, kriz bölgesine mümkün olduğunca sık giden, ancak eli kolu bağlı bir ABD Başkanı ve BP şirketini bu büyük ihmalkârlığın ardından boykotla tehdit etmeyip, çevre felaketine ilgisiz kalan ve depolarını petrol ile doldurmayı sürdüren halk… Sanayi toplumları, Deepwater Horizon adlı petrol platformundaki fiyaskodan gerekli dersleri çıkarmadı. Petrol aramaya devam edecekler, çünkü onlara göre, petrolsüz hiçbir iş yürümüyor. Halbuki petrol küresel ısınma yaratarak dünyanın sonunu getiriyor.
Sızıntının tamamen kesildiği haberleri verilse de ismi gizli kalmak koşuluyla açıklamada bulunan bir Amerikan federal yetkilisi, bilim insanlarının, petrol kuyusunun yakınında kaçak olmasından ve ayrıca bir başka sera gazı olan metan olması muhtemel bir sızıntıdan kaygı duyduklarını söyledi. Petrol kuyusunun yakınındaki sızan maddenin ne olduğunu bilmediğini belirten yetkili, BP’nin Amerikan hükümetinin daha fazla gözlem yapılması talebine uymadığını da ifade etti. BP sözcüsü Mark Salt ise sözkonusu iddia hakkında yorumda bulunmayacağını bildirdi.
Hint Okyanusu'nda deniz seviyesi yükseldi. Bilim insanlarına göre milyonlarca insanın hayatı tehlikeye girebilir. Bilim insanları, Hint Okyanusu’nda deniz seviyesinin yükselmesinin, Bangladeş, Endonezya ve Sri Lanka’da deniz seviyesine yakın yerlerde yaşayan milyonlarca insanın hayatını tehlikeye soktuğunu belirtti. Colorado Üniversitesi ve Ulusal Atmosferik Araştırma Merkezi’nden araştırmacılar, deniz seviyesinin yükselmesinin, iklim değişikliğinin bir parçası olduğunu ve denizlerin ısınması ile atmosferik dolaşım düzenindeki değişikliklerin bunu tetiklediğini kaydetti. Araştırmacılar, denizlerin yükselmesinin selleri artıracağını, ekinleri yani tarımsal üretimi, evleri, yolları yani kısaca insanların hayatta kalmasını büyük riske atacağını vurguluyor. Değişiklikleri daha iyi anlamanın, geleceği planlama ve risk değerlendirmesinde önemli olduğu belirtiliyor. Dünyada deniz seviyeleri genel olarak yılda 3 milimetre yükseliyor. Bilim insanları, ortalama hava sıcaklığının artmasından sera gazlarının sorumlu olduğunu belirtiyor. Aptallık Çağı filmini izlememiş olanları bu haberden sonra tekrar filmi izlemeye ve sonra harekete geçmeye çağıralım ve diğer haberimize geçelim...
Petrokimya devi ve yol kenarlarında petrol satarken karşılaştığımız BP şirketi, ABD'nin Meksika Körfezi'nde 20 Nisan'dan beri günde 100 bin varile kadar hampetrol akıtan kuyunun ilk defa sızdırmayı durdurduğunu açıkladı. Böylece dünya tarihinin en büyük çevre felaketlerinden biri durma yoluna girdi. BP'nin araştırma-üretimden sorumlu Başkan Yardımcısı Kent Wells, 73 tonluk yeni kapağın 1600 metre derinde deniz tabanındaki kuyu ağzına indirildiğini ve hampetrol püskürmesinin ilk kez kesildiğini bildirdi. Yetkililer, 48 saat içinde hiçbir doğalgaz veya petrol sızıntısı yaşanmayacak olsa bile bunun ileride bir daha sızıntı yaşanmayacağı anlamına gelmediğini belirtti. Yerleştiren kapaktaki basıncın düşük olması halinde kuyunun derinliklerinde sızıntı yaşanabileceğini, ancak basınç yüksek ise kapağın kapalı tutulmaya devam edilebileceğini ifade etti. Başta Louisiana sahilleri olmak üzere körfezde milyonlarca kuş, balık ve deniz canlısı öldü ve temizleme çalışmaları ne kadar sürse de petrolün dünyayı nasıl yok ettiği çok açık.
AB Komisyonu Enerji Komiseri Günther Oettinger, üye ülkelere çağrıda bulunarak Avrupa kara sularında zor şartlarda yapılan yeni petrol sondaj çalışmalarının yasaklanmasını talep etti. Oettinger, Meksika Körfezi’ndeki çevre felaketi devam ettiği sürece ve buradaki petrol sızıntısının durdurularak zararın nedenleri değerlendirilip açıklığa kavuşturulmadan, Avrupa denizlerinde de petrol sondajlarına izin verilmemesini tavsiye etti. Tartışmalar AB Komisyonu'nun mevcut düzenlemesinin yeterli olmadığı ve yeni güvenlik düzenlemeleri üzerine odaklandı. Kuzey Denizi'nde yaklaşık 400 petrol kuyusu var. Daha önce Avrupa Parlamentosunda Yeşiller parti temsilcileri, Kuzey Denizi’nde yeni sondajların yasaklanmasını talep etmişlerdi.
The Washington Post gazetesi de, denize yayılan petrol karşısında nasıl olup da toplumun derin su sondajlarına itiraz etmediğine dair bir makale yayınladı. Yale Üniversitesi kamuoyu araştırmacısı Anthony Leiserowitz "İnsanların öfkesi BP'ye yoğunlaştı. Denize yayılan petrolün dünya doğasıyla ilgili temel bir yanlış olduğu anlayışıyla ilişkisi otomatik olarak kurulamadı." dedi. Sorunun petrol ve fosil yakıt bağımlılığı olduğunu kavramayan kaldı demek.
Amerika'daki Doğa Tarihi Müzesi'nden ve Fish Biology dergisinden bilim insanları, yarasa balıklarına ait iki yeni canlı türünün keşfini yaptı. Yeni keşfedilen bu türler kısmen ya da tamamen, yakın zamanda sızıntının yaşandığı Meksika Körfezi'nde bulunuyorlar. Yarasa balıklarının 70 türü var ve bu türler genellikle okyanus tabanında, karanlık bölgelerde yaşıyorlar. Ancak bu yeni bulunan türler daha sığ ortamlarda bulunuyor ve şaşırtıcı şekilde karaya çıktıklarında, kollara benzeyen kanatlarıyla yürüyebiliyorlar. Bilim insanları, zaman zaman yeni türlerin ortaya çıkışını ile ilgili olarak "Körfezde bile hala yeni türleri bulabiliyorsak, daha bilmediğimiz ne kadar çeşitlilik bulunuyor bir düşünün." yorumunu yapıyorlar. Ancak hepsi bizim petrol bağımlılığımız yüzünden tehlikede.
Dün sizlere BP’nin Meksika Körfezindeki petrol sızıntısını önlemek için yeni bir kapak kullanacağını duyurmuştuk. Sızıntıyı durdurmak için yapılan bu yeni denemenin ilk adımı tamamlandı. Yeni kapak takıldı; ancak işe yarayıp yaramayacağını anlamak için bir iki gün daha beklemek gerekiyor. Bu arada Obama hükümeti, derin sularda sondaj konusunda yeni bir moratoryum ilan etti. Bu yeni kararda, 150 metreden daha derinde yapılan tüm sondajların yasaklandığı ifadeleri artık yer almıyor. Bunun yerine, derin sularda kullanılan bazı platform tipleri ve sondaj teknikleri yasaklanıyor. Hükümet, yasağın yeni formüle edilmiş biçiminin mahkeme önünde de onay bulmasını umud ediyor. Louisiana’da petrol hisselerine sahip bir yargıç, geçen ay derin sularda sondaj konusunda ilan edilen altı aylık moratoryumu iptal etmiş ve toplumsal tepki çekmişti.
Meksika Körfezi'ndeki çevre kirliliğinin sorumlusu BP, deniz tabanındaki sızıntı noktasındaki kapağı hafta sonunda değiştirmeye çalışacak. Hava koşullarının izin verdiği ölçüde yapılacak operasyonda değiştirilecek yeni kapağın deniz yatağından toplanan ham petrol miktarını çoğaltması bekleniyor. Meksika Körfezindeki sızıntıyı durdurma ve temizlik faaliyetlerini izleyen ABD sahil muhafaza komutanı Amiral Thad Allen, BP’nin robot denizaltılarının kapağı değiştirmek üzere bugün dalışa geçebileceğini belirterek, petrol sızıntısının pazartesiye dek daha da azaltılması ve durdurulması olasılığının bulunduğunu söyledi.?Sızıntıyı durdurmak için son çare olarak iki yeni kuyu açma çalışmalarını sürdüren BP, yeni kapağın fışkıran tüm ham petrolü toplayabileceğini umuyor. ABD hükümeti denize sızan petrol miktarının günlük 35 bin ila 60 bin varil olduğunu tahmin ediyor. BP daha fazla petrol toplamak için operasyon yerine, üçüncü bir gemi göndermeye hazırlanıyor.
Meksika Körfezinde BP petrol Platformunun batması sonucunda yaşanan çevre felaketinin etkisi Atlantik ötesinde görülmeye başladı. Avrupa Komisyonu Enerjiden Sorumlu Komiseri Günther Oethinger, Avrupa Birliği sınırları dahilindeki denizaltı petrol aramalarında erteleme istedi. Daha önce Avrupa denizlerinde de Amerika’dakine benzer olayların yaşanması riski resmi makamlarca dile getirilmiyordu. Komiser Oettinger 18 petrol şirketi temsilcisiyle 14 Temmuz’da Brüksel’de bir toplantı yapacak. Toplantıda teknoloji yeterliliği ve güvenlik konuları masaya yatırılacak. Lizbon’da bulunan Avrupa Birliği Deniz Güvenliği Ajansı‘nın yaptırım yetkilerinin arttırılması da toplantı çerçevesinde gündemde olacak. Esas güvenlik sorunu ise gözden kaçıyor. Petrol’ün kendisi... çıkartılıp yakılması geleceğimizi karartıyor, kıyıları kaplayan ziftten daha beter.
Ancak ne yazık ki Meksika Körfezi’ndeki petrol felaketinin etkileri her geçen gün artıyor. Bir grup bilimadamı ve Louisiana’dan bazı şirketler, en hassas bölgeleri petrol yiyen mikroplar yardımıyla temizlemeyi düşünüyor. Louisiana Doğal Yaşam ve Balıkçılık Derneği’nden profesör Ralph Portier, yüzlerce galonluk petrol yiyen bakterinin fermentasyonundan sorumlu. Portier, "Louisiana’nın güneyindeki bataklıklarda rastladığımız mikro organizmalar var. Bunları “süper böcekler” diye nitelendiriyoruz. Bu organizmalar petrol yemeyi seviyor" diyor. Yeterli miktarda mikrop bırakırsanız petrol yerler. Petrol bittiğinde de diğer mikroplar onları yer ve böylece ortadan kalkmış olurlar" diyor. Yetkililer, körfeze ellerindeki gereçlerle her hafta 45 bin galon bakteri yayabileceklerini belirtiyor. Bilimadamlarına göre, petrol temizlendikten ve plajlar tamamen arındırıldıktan sonra, doğa, bu felaketi de atlatma yollarını bulacak. Petrol yetmedi, bu teknolojik çözümlerle ekosistemi daha da bozacağız gibime geliyor…
Petrol şirketi BP'nin Meksika Körfezi'ndeki Deepwater Horizon adlı petrol platformundan 77 gündür denize sızan yüz milyonlarca varil ham petrol, tüm dünyayı çevre konusunda yeniden düşünmeye ve harekete geçirmeye sevk etti. 77 günlük bir zarar tablosu çıkarmaya kalkarsak; Körfeze sızan petrol miktarı 7.1 milyon varil olarak tahmin ediliyor. Körfez'in 24 bin kilometrekarelik alanı petrole bulandı. Patlamada ve 2 kişi çevre felaketiyle bağlantılı olmak üzere toplam 13 kişi hayatını kaybetti. ABD'de 8 Milli Park tehdit altında. Felaketten 95 bin kişi ve işletme mağdur oldu ve bölgede 400 canlı türü yaşam mücadelesi veriyor.
Meksika Körfezi'ndeki petrol felaketinin, BP şirketine şimdiye kadarki maliyeti 3,12 milyar doları buldu. BP şirketi yürüttüğü temizlik operasyonuna 44 bin 500 kişinin katıldığını bildirirken, petrol akışının durdurulması için yeni yöntem arayışını sürdürüyor. "Balina" adlı Tayvan bandıralı dev bir tankerle Meksika Körfezi'ndeki suyu temizleme çalışmalarına başlandı. İngiliz basınında yer alan haberlere göre, dev tanker, petrollü suyu çekip temizleyecek ve tekrar körfeze bırakacak. Deneme aşamasındaki aracın günde 80 milyon litre deniz suyunu arıtabileceği bildiriliyor. Benzeri araçlar halen kullanılmakla birlikte bu kadar büyüğü ilk kez denenecek. Kıyı şeridinde de temizlik görevlileri özellikle plaj ve bataklıklara yayılan zift topaklarını ayıklamaya çalışıyor.
Körfezde, petrolü temizleme çalışmalarının yanısıra orada yaşayan canlıları da kurtarmak için büyük bir mücadele var. Çünkü Meksika Körfezi'nde yaşayan birçok hayvan nesli tükenme riski altında. Kurtarma ekipleri, binlerce kuş, kaplumbağa ve yunus balığını Körfezdeki petrol sızıntısından kurtarmayı başardı. Oceana adlı hayvanları koruma örgütüne göre 20 Nisan’dan beri 300 kaplumbağa ölü ya da yaralı olarak bulundu. Yetkililer, Meksika Körfezi’nde beş kaplumbağa türünün yaşadığını, bunlardan üçünün neslinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Ölen canlılar arasında şişe burunlu yunuslar da var. Çok sayıda kuş da ne yazık ki hızla ölüyor. Körfezdeki birkaç ada, 3 bin 400 kuşun doğal yaşam alanı; ilkbahar ve sonbaharda da 1 milyon 800 bin kuşun göç yolları bu adalar üzerinde.
Meksika Körfezi'nde yaklaşık 2.5 aydır devam eden petrol sızıntısını durdurmak için Rusya’dan dehşet verici bir öneri geldi. Eski Sovyet Nükleer Enerji Bakanı ve fizikçi Viktor Mikhailov, Moskova'daki Stratejik İstikrar Enstitüsü'nde yaptığı konuşmada, "BP daha ne bekliyor bilmiyorum. Boşa zaman harcıyorlar. Yalnızca 10 tonluk bir nükleer bomba sorunu çözer" dedi. ABD'nin 1960 ve 1970'li yıllarda nükleer enerji programını yöneten isimlerden Milo Nordyke da, nükleer bomba önerisini destekledi ancak bombanın daha güçlü olması gerektiğini söyledi. Nordyke, Hiroşima'ya atılan atom bombasının iki katı kuvvetteki 30 tonluk bir bombanın kullanılması gerektiğini belirtti. Nordyke, bombanın sızıntının olduğu kuyuya yakın başka bir kuyuda patlatılması gerektiğini, böylece ortaya çıkacak ısının etraftaki kayaları eriterek deliği kapatacağını söyledi. BP sözcüsü de, "Birçok insandan birçok öneri geliyor. Bazılarını ciddiye alacak kadar iyi buluyoruz ancak bu onlardan biri değil" diye konuştu. Nükleer bomba patlatmak konusunda BP ile hem fikir olmak zor da olsa yaptıklarından sonra... iki yanlış, bir doğru etmez.
Dünyamızın daha fazla zarar görmesine engel olmak için siz de http://nukleer.greenpeace.org adresinden Greenpeace’e destek verebilirsiniz.
Greenpeace, Japonya'daki balina avcılığına karşı çıkan iki eylemcisine destek olmak amacıyla İsviçre Alplerinde bir eylem gerçekleştirdi. Onsekiz ay hapsi istenen iki eylemcisinin adil yargılanmasına çağrıda bulunma amacıyla, Japon turistlerin yoğun bulunduğu bir bölgede şişme bir balina havalandırdı ve afişler astı. Davalı iki Greenpeace eylemcisi 2008 yılında Japonya’daki bir balina eti yolsuzluk skandalını ortaya çıkarmış ve balinaların bilimsel amaçlı avlandığı savını çürütmüştü. Mahkeme kararını Eylül ayında açıklayacak.
Meksika Körfezi'ni etkisi altına alan Alex Kasırgası petrol sızıntısını temizleme çalışmalarını olumsuz etkiledi. Körfez'deki şiddetli rüzgar ve dalgalar nedeniyle temizleme çalışmalarının bazıları iptal edildi. Ancak sızan petrolü, denize yayılmadan tahliye etmeye yönelik temel faaliyetler devam ediyor. Yetkililer Alex kasırgasının sızıntıya neden olan petrol platformunun yaklaşık yüz kilometre yakınından geçeceğini, dolayısıyla oluşacak dalgaların buradaki çalışmaları da olumsuz etkileyeceğini belirtiyor. Bu nedenle sızıntının yayılmasını önleme faaliyetlerinin bir hafta kadar ertelenebileceği tahmin ediliyor.?
ABD, Meksika Körfezi’nde BP’nin petrol platformundaki sızıntıyı önleme ve petrolü temizleme çalışmalarında, 12 ülkenin ve uluslararası kuruluşların 22 yardımı teklifini kabul edeceğini açıkladı. Şimdiye kadar ABD’ye 27 ülkenin yardım teklifinde bulunduğu bildiriliyor. BP’nin işlettiği “Deepwater Horizon” adlı platformda, 20 Nisanda 11 kişinin ölümüyle sonuçlanan patlama meydana gelmiş, iki gün sonra da bu platforma bağlı, denizin 1500 metre altındaki kuyudan, suya günde en az 60 bin varil ham petrol karışmaya başlamıştı. Şirket, denediği çeşitli yöntemlere rağmen felaketi önlemede başarısız oldu.
Kulağa çılgınca geliyor, ama bilim insanları, Pacific okyanusundaki 44 milyon kilo plastik atığı alıp bunu tamamı ile plastikten ve Hawaii adası büyüklüğünde bir 'Geri Dönüşüm Adası' inşa etmeyi planlıyor. Pacifik Okyanusu halihazırda dünyadaki en fazla plastik atığı barındırıyor. Okyanus akıntıları plastik atıkları dev bir deniz çöplüğü haline getiriyor ve bu atıklar deniz yaşamı için ölümcül bir tehlike teşkil ediyor. Kurulacak adanın ve 500 bin sakinin enerjisi güneş ve dalgalardan sağlanacak. Projenin bir sözcüsü, "Burada üç amaç var: Okyanuslarımızı bu devasa plastik atıktan kurtarmak, yeni bir ada yaratmak ve sürdürülebilir bir yaşam alanı inşa etmek" diyor. Yüzer adanın üzerinde bir şehrin yanı sıra büyük bir tarım alanı planlanıyor. Hadi diyelim yapılabildi ama baştan bu atıkları oluşturmasak daha iyi değil mi! Karalar bitti şimdi denizleri de yüzen adalarla işgal etmeyi planlıyoruz.
AĞUSTOS
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Halil İbrahim Sur, 2009 yılında Marmara ve boğazlardaki ölçümlere göre Marmara Denizi’nin dibinde yaşayan vatoz ve berlan türlerinde kurşun kirlenmesi görüldüğüne dikkat çekerek Gemlik, İzmit, Bandırma körfezleri ve Haliç'te de kirlilik uyarısı yaptı. İÜ Fiziksel Oşinografi ve Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Sur, 2009 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı ile yaptıkları “Marmara Denizi Kirlilik İzleme Projesi”nin sonuçları hakkında bilgi verdi. Sur, Ege’den başlayıp Karadeniz çıkışına kadar tüm körfezleri kapsayan 47 deniz istasyonunda yüzeyden tabana birçok parametreyi incelediklerini, Marmara Denizi’nin kapalı bir havza olduğunu, derin deşarj ile denize verilen sanayi ve evsel atıkların alt tabakayı kirlettiğini ifade etti. Marmara için derin deşarjın çözüm olmadığını vurgulayan Sur, “Tüm deşarjların ileri arıtmadan geçirilmesi gerek. Marmara’nın alt suyunun yenilenme süresi 7 yıl.
Yedi yılda yenilenen Marmara’ya kirli deşarj vermeye devam ederseniz oksijensiz ve ölü bir tabaka yaratırsınız” dedi.
Binlerce ton heksaklorobenzen stok atığı Avustralya Sidney'in doğusundaki Botany Körfezi'nden Danimarka'ya sevk edilecek. Çevre kirliliğine yol açan madde, imalatta kullanılan kimyasal çözücülerin bir yan ürünü. Yüksek düzeyde toksik ve bir çevre tehditi. Uluslararası sözleşmelere göre ülkelerin uzak mesafelere nakil sırasında oluşacak risklerden kaçınmak için atıklarıyla yerel olarak bertaraf etmeleri öngörülüyor. Bununla birlikte Avusturalya'nın atıkları güvenli şekilde imha olanağı olmadığından toksik atıkların Danimarka'ya çıkışına izin verildi. Greenpeace'den Birgitte Lesanner “Bu onay Danimarka için büyük bir haber ve yerelde mutlaka protesto edilecektir. " dedi.
Meksika Körfezi'nde BP'ye ait Deepwater Horizon petrol kuyusunda yaşanan, ABD'nin en büyük petrol sızıntısının benzeri felaketlerin tekrar yaşanması an meselesi. Bunun önüne geçmenin tek bir yolu var: kirli petrol gibi fosil yakıtlardan uzaklaşıp, yenilenebilir teknolojilere yönelmek. Greenpeace’in iki gemisi, dünyanın petrol problemiyle mücadele etmek üzere yola çıktı. Greenpeace'in Esperanza gemisi yolculuğunun hedefine 'petrolün ötesine geçme'yi koydu. Esperanza, petrolden uzak bir dünya umuduyla Londra'dan Kuzey Denizi'ne doğru, riskli bölgelerde petrol kaynaklarına ulaşmaya çalışan petrol endüstrisi ile yüzleşmek üzere yolda. Şimdiden etraf karıştı olası bir eyleme karşı Danimarka Özel Harekat Timi kendi petrol kuyuları etrafına özel birlikler yolladı. Esperanza’yı heyecanlı günler bekliyor gibi. Bakalım neler olacak?
Bu arada Arctic Sunrise ise Meksika Körfezi’nde yaşanan felaketin uzun dönemli etkilerini incelemye başladı. Petrol devi BP sonunda sızıntı yapan kuyusunu kapatmayı başarmış olabilir. Ancak bu, Meksika Körfezi'nde yaşanan krizin de kapandığı anlamına gelmiyor. Tam tersi, sızıntının tehlike altındaki yaban hayatı, bölge ekosistemleri ve balıklar üzerindeki etkisi ancak zamanla ortaya çıkacak. Arctic Sunrise gemisinde yer alan bağımsız bilim insanları yüzeydeki planktonlardan Körfez'in tabanındaki mercanlara kadar tüm deniz yaşamını inceliyor.
Dünyanın dümenini petrolün aksi yönüne çevrilmesine yardımcı olmak için Greenpeace Enerji [D]evrimi imza kampanyasına www.greenpeace.org.tr adresinden katılabilirsiniz.
Güzel bir haberle bitirelim bugünün programını. Yaklaşık 8 bin 500 kilometrelik kıyı şeridinde barındırdığı 3 binden fazla bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapan Türkiye sahillerindeki hayati öneme sahip denizel alanlar, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşların işbirliğiyle başlatılan “Türkiye’nin Deniz ve Kıyı Koruma Alanları (DKKA) Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi” ile koruma altına alınıyor. Proje, Türkiye’deki beş Özel Çevre Koruma Bölgesi’ni ve bir Tabiat Parkı’nı kapsıyor. Foça, Köyceğiz-Dalyan, Gökova, Fethiye-Göcek, Datça-Bozburun ve Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nı içeren bu bölgelerde, deniz ve kıyı koruma alanları sisteminin güçlendirilmesi ve bu bölgelerin etkin yönetimini kolaylaştırmak amaçlanıyor.
Greenpeace, BP’nin Meksika Körfezi’nde neden olduğu petrol felaketinin devam eden yıkıcı etkisine dikkat çekmek amacıyla bir internet eylemi başlattı. Denize karışan milyonlarca litre ham petrolün bölgedeki deniz yaşamını büyük ölçüde yok ettiğini ve okyanusun ekosistemine geri döndürülemez zararlar verdiğini hatırlatan Greenpeace, dünya üzerindeki milyonlarca gönüllüsünü, BP’ye ve petrol lobisine karşı hazırlanan internet eylemine katılmaya davet ediyor. Yıllardır BP'nin de aralarında olduğu petrol lobisinin dev oyuncularına yürütülen bu kampanyada, çözüm önerisi de Greenpeace’den; Enerji [D]evrimi Raporu.?Felaketin ilk gününden başlayarak, körfezde yaşanan yıkımı belgeleyen Greenpeace, bölgeye davet ettiği bilim insanlarısyla felaketin çevresel etkilerinin bağımsız değerlendirmesinin yapıldığı bir rapor yayınladı. Şimdi, yapılanları unutturmamak ve BP gibi şirketlerin dünyanın sonunu hazırlamasına engel olabilmek için başlatılan internet eylemine milyonlarca insanın katılması bekleniyor. Eyleme http://bit.ly/enerjidevrimi adresinden katılabilirsiniz.
Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısı henüz sona ermişti ki bu kez de dünyanın gündemine Hindistan’daki petrol sızıntısı oturdu. Hindistan'ın en yoğun limanı olan Mumbai (Bombay) açıklarında Cumartesi günü meydana gelen gemi kazasından sonra Arap Denizi'ne sızan yakıtın daha yeni yeni kendiliğinden durduğu bildirildi. Hindistan sahil güvenlik ekipleri tarafından yapılan açıklamada Cumartesi gününden beri Mumbai açıklarına 500 ton yakıtın sızdığı bildirildi. Hindistan otoriteleri batma riski olup yan yatan MSC Chitra gemisinde bulunan 2 bin 200 ton yakıtı güvenli şekilde tahliye etmek için Hollanda'dan özel bir ekibin çağrıldığını açıkladı. Kazaya karışan MV Khalija-III gemisinde büyük çapta hasar olmazken Hindistan'ın ve Arap Denizi'nin ek yoğun limanı olan Mumbai limanında trafik durmuş vaziyette. Hindistan otoriteleri MSC Chitra gemisinden denize düşen 400'e yakın konteynırda bulunan kimyasalların da tamamen sulara karıştığını belirterek, tam güvenli temizlik sağlanmadıkça deniz ürünü yenmemesini tavsiye etti. Mumbai'de bulunan Bhabha Atom Araştırma Merkezi'ndeki reaktörlerin soğutmasında kullanılan deniz suyu olduğu için yakıt ve kimyasal sıçramasına karşı durduruldu.
BP’nin Meksika Körfezinde 20 Nisanda yarattığı faciadan bu yana hala kuyu kapatılmaya çalışılıyor. Deniz tabanından petrol akıtan kuyunun tamamen tıkanması için basınç alıcı yardımcı kuyunun açılması sürecinde, son 30 metreye gelindi. Yardımcı kuyu ile kesişecek esas kuyu, ağır çamur ve çimento basılarak kapatılmaya çalışılıyor. Yardımcı kapatma kuyusunun genişliği 1,25 metre. Kuyu bugüne dek, bir ara günde 100 bin varil olmak üzere tahmini toplam 784 bin ton petrol akıttı. Bu miktar da, 21 yıl önce Alaska yakınında Exxon Valdez tankerinin akıttığının en az iki misli. İkisinde de sayısız deniz canlısı ve kuş öldü. Greenpeace gemisi Arctic Sunrise bölgede bilimsel çalışmalara başladı ve yakında gerçek hasarı bağımsız ağızdan duyuracak.
Greenpeace'in, BP'nin çevreyi kirleten yüzünü daha iyi yansıtacak bir logo oluşturulması için açtığı yarışma sonuçlandı. Üç ay önce başlayan yarışmada kazanan, 16.463 oyla, Fransa'dan Laurent Hunziker'in tasarladığı, petrole bulanmış bir kuşu gösteren logo oldu. Kazananın İnternet üzerinden verilen oylarla belirlendiği yarışmaya 2000'in üzerinde başvuru oldu, 25.000'in üzerinde oy verildi. Logonun tasarımcısı Laurent Hunziker, "Logodaki silueti, petrole bulanmış, panik halindeki bir kuşun etkileyici bir resminden esinlenerek yaptım. Onun yaşadığı acı, yaşanan trajik olaylardan sonra dünyamıza neler olduğunun güçlü bir göstergesi" dedi. BP, temiz enerjiye yatırım yaptığını iddia ederek yeni logosu ve sloganıyla "yeşil badana" yapıyordu. Bu logo yarışması, felaket unutulmadan BP'nin hatırlatılması ve daha çok insan tarafından bilinmesi için düzenlendi. Meksika Körfezi'nde yaşanan felaketin sorumlusu olan BP, çok riskli petrol yatırımlarına dünyanın farklı yerlerinde de devam ediyor. Kanada'da bulunan katranlı kumul alanlarında klasik petrol çıkarma yöntemlerinden kat kat daha masraflı ve enerji harcayan bir yöntem ve Angola, Libya ve Kuzey Kutbu'nda denizlerden petrol çıkarma çalışmaları bu riskli yatırımlar arasında. Deepwater Horizon felaketi şirketin petrolün ötesine geçmesi için bir uyarı olması gerekirdi. Ama BP uyarılara kulak vermiyor. Petrole bağımlı dünya iklim değişikliği ile sonumuzu hazırlıyor.
BP, Meksika Körfezi'ndeki büyük petrol kirliliğinin kaynağı olan petrol kuyusunu tamamen kapatma operasyonunda 'arzu edilen amaca' ulaşıldığını bildirdi. BP, mühendislerin kuyuya sekiz saat boyunca çamur bastığını kaydederek, basıncın sabit olup olmadığını anlamak için kuyunun gözetim altında tutulduğunu, bu denetim süresinde gözlenecek sonuçlara göre yeniden çamur basma işleminin gerekli olup olmayacağına karar verileceğini bilgisini verdi. Mühendisler, şu anda kuyunun basıncının, basılan çamurun hidrostatik basıncının, kontrol altında tutulduğu, bunun da amaçlanan hedef olduğunu belirttiler. Peki kuyu sızdırmayı durdurduysa balıkçılar ne zaman tekrar balık tutmaya başlayacak veya pelikanlar petrole bulanmadan suya dalabilecekler?
Nature dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, okyanuslardaki bitkisel planktonların sayısı ısınmanın etkisiyle azalıyor. Bu canlıların 1899 ile 2008 yılları arasında yüzde 40 oranında yok olduğu kaydedildi. Araştırmayı kaleme alan bilim adamı Daniel Boyce, bitkisel planktonların yok olmasının, deniz ekosistemi için felaket anlamına geldiğini ifade etti.
Araştırmaya okyanuslardaki büyük yırtıcı balıkların azalması üzerine başladıklarını anlatan Boyce, şunları söyledi: "Karada ağaçlar ne anlama geliyorsa, okyanus ve denizlerde de bitkisel planktonlar o demektir. Okyanuslardaki gıda zincirinin ilk halkasıdırlar. Güneş ışınlarıyla enerji üretir ve okyanusu beslerler. Onların çok olması, okyanusların, iklimlerin, mevsimlerin, balıkların, canlıların kısaca dünyamızın sağlıklı olması anlamına gelir." Isısı yükselen okyanuslarda durağan katmanlar oluştuğunu, bu yüzden bitkisel planktonların beslenemediğini ifade eden bilim adamı, ısınma bu şekilde devam ederse bu canlıların 300 yıl sonra tamamın yok olabileceğini kaydetti.
Akdeniz'deki biyoçeşitlilik de tehdit altında…İspanya'daki Bilimsel Araştırmalar Yüksek Konseyi (CSIC), Akdeniz'deki biyoçeşitliliğin büyük tehdit altında olduğunu açıkladı. Dünyanın farklı bölgelerindeki denizlerde 10 yıldır yürütülen araştırmanın sonucu prestijli bilim dergisi PLOS’un özel sayısında yayımlandı. Bilim adamları, iklim değişikliğinin yarattığı sıcaklık artışı, kirlenme ve canlıların gelişmesini sağlayan çevre koşullarındaki bozulma nedeniyle dünyada biyoçeşitliliğin en çok tehdit altında olduğu deniz olarak Akdeniz'i gösterdi. Akdeniz'in ardından tehlike sinyalleri veren bölgeler Meksika Körfezi ve Çin Denizi olarak ifade edildi. İspanya'daki Bilimsel Araştırmalar Yüksek Konseyi’ne bağlı çalışan uzmanlardan Marta Coll, "Büyük olasılıkla Akdeniz'deki bu tehdit, iklim değişikliği ve çevre şartlarının kötüleşmesinden dolayı gelecekte çok daha büyüyecek" dedi.
BP’nin Meksika Körfezi’ndeki platformlarından birinin patlamasıyla ortaya çıkan çevre felaketinin boyutuna ilişkin son rakamlar açıklandı. Patlamanın meydana geldiği tarihten bu yana yaklaşık 5 milyon varil (yaklaşık 780 milyon litre) ham petrol denize aktı.
ABD Jeolojik Araştırma Kurumu ve Enerji Bakanlığı idaresinde görev yapan bir grup bilim insanı, BP’ye ait kuyudan şu ana kadar yaklaşık 5 milyon varil petrolün Meksika Körfezi’ne aktığını, BP’nin sızan petrolü kontrol altına alma çabası ve kullandığı çeşitli stratejiler yoluyla bunun sadece 800 bin varilinin toplanabildiğini belirtti. Amerikalı bilim insanlarının açıkladığı bu son veriler, felaketin, 1979 yılında Meksika’nın Campeche Körfezi’ndeki Ixtoc 1 kuyusunun patlaması sonucu 3,3 milyon varil petrolün denize yayıldığı çevre faciasının boyutunu geride bıraktı. BP Deepwater Horizon dünyada denizi en fazla miktar petrol ile kirleten kaza olarak tarihe geçti.
Greenpeace, Dalian’da gerçekleştirdiği 10 günlük saha çalışması ve incelemeyi tamamladı. İnceleme sonuçlarına göre, Çin’in petrol sızıntılarına karşı hâlihazırda aldığı önleyici tedbirler yeterli değil ve ciddi sorunlara neden olabilir. Çin Hükümeti’nin acilen Çin’in petrol alt yapısına ilişkin kapsamlı bir risk değerlendirmesi yapması ve petrol sızıntılarına karşı ulusal ve bölgesel bir acil durum planı oluşturması gerekiyor. Greenpeace tarafından bölgeye çağırılan Alaskalı doğa korumacı ve petrol uzmanı Richard Steiner, yaptığı değerlendirmede, Dalian Körfezi'nde yaklaşık 60 bin ton petrol toplandığını söyledi. Bu şaşırtıcı rakam, 20.000 balıkçının çıplak ellerle ve hasırlarıyla gerçekleştirdiği bir mucize. Hükümet ise kazada sadece1500 ton petrolün sızdığı tahmininde bulunmuştu. Petrol altı gün boyunca sızmaya devam etmiş ve vanalar ancak 22 Temmuz'da kapatılmıştı. Petrole olan madde bağımlılığımız felaketlerle peşimizi bırakmayacak. Çin ve bütün dünyanın fosil yakıtlardan uzaklaşması gerekiyor.
Meksika Körfezi’nde tarihin en büyük çevre felaketlerinden birine neden olan petrol sızıntısının yaşandığı derin deniz kuyusu, facianın patlak verdiği günden üç ay sonra kapatılmaya çalışılacak. ABD’li yetkililer, BP’nin yapacağı yeni çalışmada, mühendislerin kuyuya çamur ve beton dökerek sızıntıyı kapamaya çalışacaklarını belirtti. Bu işlemin beş ile yedi gün sonrasında ise, yakınlardaki bir kuyudan çamur ve beton pompalanarak sızıntı tamamen durdurulmaya çalışılacak. Derin deniz kuyusu, 20 Nisan’da Deepwater Horizon platformunda yaşanan patlamanın ardından petrol sızdırmaya başlamış, geçtiğimiz iki hafta ise sızıntı geçici olarak durdurulmuştu. Geride bıraktığımız haftada ise BP, Körfez’deki temizlik çalışmalarının 32 milyar dolara mal olacağını belirtmiş ve 17 milyar dolarlık zarar açıklamıştı. Bu rakama doğaya ve bizim geleceğimize olan zararlar dahil değil tabii...
EYLÜL
Meksika Körfezi'nde, Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en büyük deniz kirliliğine yol açan BP petrol kuyusunun tamamen kapatıldığı bildirildi. Denizin yaklaşık 4 km altındaki kuyuyu kapatmak için çimento pompalanmıştı. Çimentonun kuruduğu ve yapılan basınç testiyle çimentolamanın işe yaradığının anlaşıldığı belirtildi. Deepwater Horizon petrol platformu, 20 Nisandaki bir patlamayla batmış, 11 çalışan yaşamını yitirmişti. O günden sonra Meksika Körfezi'ne 4 milyon varilden fazla ham petrol akmıştı. Petrol şirketi British Petroleum (BP), açıklamasında, olaydan zarar görenlere ödenecek tazminat için oluşturulan 20 milyar dolarlık Tazminat Fonu'nun 19 bin kişiye 240 milyon dolar ödeme yaptığını bildirdi. Peki buradaki deniz canlılarına ve ekosisteme verilen zarara ne olacak? Bu nasıl telafi edilecek? Bölgede araştırmalarını sürdürüren Greenpeace’in Arctic Sunrise Gemisi sürekli besin zincirinde petrolün önemli etkilerini buluyor. Bağımsız araştırma sonuçları yakında açıklanacak.
Sığacık Akkum Sahili’nde düzenlenecek Starboard Windsurf Funboard Türkiye Şampiyonası için İzmir’in Seferihisar ilçesine gelen milli sörfçü Çağla Kubat, Sığacık Körfezi’nde orkinos çiftliği yerine su sporları merkezi kurulması gerektiğine işaret etti. Greenpeace'in Sığacık Körfezi’nin ‘deniz rezervi alanı’ olarak acilen koruma altına alınarak, orkinos çiftliği ya da herhangi başka bir çiftlik kurulmaması taleplerini destekler şekilde, dünyada denizlerin su sporlarına uygun hale getirilmeye çalışıldığını anlatan Kubat "Bizse elimizde olanların değerini bilemiyoruz. Burası orkinos çiftliği için değil, su sporları için uygun. Hiçbir sporcu gelip, pislenmiş bir denizde spor yapmak istemez. Burada orkinos çiftliği kurulacağına, su sporları merkezlerinin yapılması uygun olur." dedi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi körfezin dibini Haliç'teki gibi vakumlu gemilerle temizlemek üzere harekete geçti. Körfezde dere ağızlarında biriken ve kıyı şeridinde sığlaşmaya neden olan alüvyon çamurları kepçe yerine İstanbul’da Haliç’in temizliğinde de kullanılan vakumlu gemilerle toplanacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi, dünyada bu uygulamanın en iyi yapıldığı Hollanda’da ekim ayında incelemelerde bulunduktan sonra vakumlu gemi alacak. Dış körfez ile iç körfez armasında su sirkülasyonunun sağlanması için kanal açılması gündeme geldi. Bu aşamada, özellikle tüm dere ağızları ve buradan yayılarak deniz kıyısı boyunca biriken ve sığlaşmaya neden olan alüvyon çamurları toplanacak. Böylece Karşıyaka sahilinden Ragıp Paşa Dalyanı’na kadar olan sığlaşma ortadan kaldırılacak. Derelerden gelen yeni çamurlarsa birikme yapmadan toplanacak. Yetkililere göre denizde su sirkülasyonu sağlanacağı için doğal temizlik de hızlanacak.
Aslan yelesi denizanası olarak da bilinen Cyanea cappillata, okyanusları ekosisteme büyük zarar veren istilacı bir türden koruyor. "New Scientist" dergisinde yer alan habere göre, okyanusları koruyan zehirli dev denizanası Cyanea cappillata, boyu 30 metreye kadar ulaşan dokunaçlarıyla dünyanın en uzun hayvanları arasında yer alıyor. Bergen Deniz Araştırmaları Enstitüsünden Aino Hosia ve Gothenburg Üniversitesinden Josefin Titelman, Cappillata’nın insana zararı olmayan ancak ekosistemi tahrip eden denizanası görünümündeki Mnemiopsis leidyi adlı taraklının istilasına karşı doğal bir set oluşturarak okyanusları koruyucu şekilde görev yaptığını belirtiyor. Atlantik kökenli Mnemiopsis leidyi, 1980’li yıllarda atık ve molozlarla önce Karadeniz’e yayılmış ve daha sonra da Akdeniz’de görülmeye başlanmıştı.
Bu arada Greenpeace’ın araştırma gemisi “'Arctic Sunrise”, BP petrol platformundaki patlama sonrasında Meksika Körfezi’nde. Tespitlere göre yayılan petrol nedeniyle Körfez’deki planktonlarda ve mavi yengeç larvalarında dikkate değer genetik değişimler var. Arctic Sunrise’dan Steve Sawyer, “Eğer politikacılar, petrolün yol açtığı zararlar karşısında ya Meksika Körfezi gibi felaketlere suç ortağı olacaklar ya da gerçek alternatifleri desteklemek konusunda ciddiyetlerini göstererek çözüme ortak olacaklar dedi.
Genetiği değiştirilmiş Somonlar yüzünden Atlantik Somonu tehlike altında. ABD’de, Federal Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), ilk defa gıda zincirine genetik olarak değiştirilmiş bir hayvanın girmesine izin vermeyi düşünüyor. Genetik olarak değiştirilmiş ve “frankeştayn balık” olarak bilinen bu somon, doğal benzerlerine göre iki kat hızlı büyüyor. Eğer yaban hayata bir şekilde kaçarsa, ekosistemi tahrip eder ve doğal olarak varolan Atlantik somonun soyunun tükenmesine sebep olabilir. Frankeştayn balık aynı zamanda insan sağlığı konusunda potansiyel riskler barındırıyor ve bu riskler sadece onu yiyenlere yönelik değil. Önemli kaygılardan biri, bu balığın üretimi sırasında çok fazla oranda antibiyotik kullanılması. Bu kadar fazla miktarda antibiyotik kullanılmasının ilaca dayanıklı bakteri ve virüslerin hızla artmasına yol açabilecek olması biliminsanlarını korkutuyor. Bu ayın sonunda bir FDA Komitesi frankenştayn balığı ve halkın görüşlerini tartışmak için toplanacak.
Köpekbalığı türlerinden yüzde 30’unun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu, yüzde 47’sinin ise geleceğinin meçhul olduğunu belirten biliminsanları, köpekbalığının yok olmasının, hassas olan okyanusların ekosisteminin dengesini bozacağı yönünde uyarıda bulundu. Biliminsanları ayrıca, köpekbalıklarının yok olmasının, mercan kayaklıklarındaki hayatın da yok olmasına yol açacağı konusunda uyarıda bulunuyorlar. Köpekbalığı avı için sınır bulunmadığını anlatan Pew Vakfı’ndan Matt Rand, köpekbalıklarının mutlaka korunma altına alınması ve uluslararası düzeyde köpekbalığı avcılığına kota konulmasının gerektiğinin altını çizdi.
Biliminsanları Alaska’da binlerce denizayısının yüzer buz kütlelerinden kıyılara göç etme nedenini araştırıyor. Denizayılarının hareketini uydu radyo dalgalarıyla izleyen US Geological Survey, 10.000 ila 20,000 kadar çoğu anne ve yavrulardan oluşan hayvanın Alaska kıyısının Chukchi Denizi tarafında çok yoğun bir kalabalık oluşturduğunu ve bunun bu türün şu ana kadar gözlenen en büyük göçü olduğunu belirtti. Denizayıları iklim değişikliğinden etkilenen tek tür değil; Kuzey Kutbu dünyanın geri kalanının ortalamasına göre iki kat daha fazla ısınmış durumda ve Kutuptaki denizler, karbondioksit yoğunluğu nedeniyle hızla asidik hale geliyor. Karbondioksitin havada artınca, suda çözünüyor ortaya çıkan karbonik asit denizayılarının ana gıdalarından olan denizkabuklularının kalsiyumlu kabuklarını eritiyor ve sayılarını azaltıyor. Nasıl yumurta kabuğunun içine limon sıkarsak erir, onun gibi. Bir çok balina ve fok türünün yanında, karada yaşayan ren geyiği ve tilki gibi hayvanlar da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Sera gazı salımlarını büyük oranda düşürmediğimiz takdirde deniz ve karada yaşayan tüm canlıların soylarının hızla tükenme yolunda olduğunu hatırlamamız ve bu yolda harekete geçmemiz zorunlu.
Dünya yüzölçümünün üçte biri et üretimi nedeniyle çölleşirken, dünya okyanuslarının yarısından fazlası aşırı avlanma nedeniyle ekolojik çöküş noktasına yaklaşıyor. Et tüketimi, küresel ısınma, çölleşme, yağmur ormanlarının kaybı ve asit yağmurları gibi dünyanın şu an karşı karşıya olduğu büyük çevresel felaketlerin hepsiyle yakından ilgili. Yağmur ormanları büyükbaş hayvanların otlatmasına ayrılmak üzere hızla yok edilmekte. Her bir büyükbaş hayvan günde en az 60 litre metan gazı üretiyor. Öte yandan azot, karbondioksitten 270 kat daha fazla küresel ısınmaya neden olan etkili bir gaz ve büyükbaş hayvan gübresiyle topraklara yayılıyor. Birçok ülkede artık su sıkıntısı çekiliyor. 1 kilogram tahıl üretmek için 200 litre su gerekliyken, 1 kilogram et üretmek için ise, 20.000 litre suya ihtiyaç var. Ete olan talep arttıkça, yeraltı suları büyük ölçüde daha da fazla et üretmek amacıyla tüketiliyor. Bir etobur, 20 vejetaryen insanın beslenmek için kullandığı alan kadar tarla ve mera kullanıyor.
BP, Meksika körfezindeki sızıntıyla ile ilgili incelemesini kendi sayfasında yayınladı. Raporda şirket kazada platformu işleten TransOcean ile deniz tabanındaki işlemleri yürüten Halliburton gibi ilgili şirketleri ve farklı çalışma ekiplerini de eleştiriyor. Transocean ekibinin 40 dakika süreyle kuyuda oluşan bir hidrokarbon sızıntısını tespit edemediği, bunun da patlamaya yol açtığı belirtiliyor. BP, 193 sayfalık raporda yer alan tüm tespitleri kabul ettiğini ve tavsiyeleri dünyanın her yerindeki işletmelerinde hayata geçireceğini açıkladı. Greenpeace, BP’nin raporla hedef saptırdığını belirtti. Tüm bunların yaşanmaması içim aslında bir yol var o da derin deniz sondajlarını yasaklamak. Felaketin etkileri sürüyor. Petrol sızıntısı Louisiana, Alabama ve Mississippi kıyıları ulaştı. Körfez sularında oluşan yağ lekeleri bilim adamları tarafından 1200m derinlikte bulundu.
Petrol yine can almaya devam ediyor. Dün Meksika’dan üzücü bir haber vermiştik sizlere. Bugünse Çin’den bir haberimiz var. Malou Kasırgası Çin’in doğusundaki açık deniz petrol platformunu yan yatırdı. İki kişinin kaybolduğu açıklandı. Sinopec’in yan kuruluşu olan platform operatörü Shengli Oilfield Şirketi’nden yapılan açıklamada Bohai Körfezi’ndeki sondaj platformunu deviren Malou kasırgasının ardından 34 işçinin kurtarıldığı, ancak iki işçinin hala kayıp olduğunu ifade edildi. Şirket tarafından petrol kulelerindeki vananın kapatıldığını ve sızıntı riskinin olmadığı açıklandı. Kayıp iki kişi ise kurtarma ekiplerince aranıyor.
EKİM
Kocaeli'nin Başiskele İlçesi sahilindeki yeni Balık Hali'nde, Tarım İl Müdürlüğü ekiplerinin yaptığı denetimlerde, standartlardan çok küçük ve avlanması yasak boyutlarda olduğu belirlenen 50 kasa istavrit ve tekir balığına el konuldu. Ekipler, bu balıkların avlanmasının ve satılmasının yasak olduğunu, insan sağlığına da zararlı olabileceği belirtilerek, Su Ürünleri Yasası'ndaki ölçülere uymayan balıklara el koydu. Toptancılara ve bunları yakalayan tekne sahiplerine de para cezası uygulandı. Tarım İl Müdürlüğü ekipleri, istavritte en az 12 santim, tekirde ise en az 10 santim olması gereken ve bu ölçülerin çok altında yakalandığı anlaşılan 50 kasa balığı, Hal Müdürlüğü yetkililerine teslim etti. Greenpeace, en değerli besin kaynaklarından biri olan balığın yakın bir gelecekte sofralardan eksileceğine dikkat çekiyor ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın yasadışı avcılıkla ilgili yönetim ve kontrol mekanizmalarını ciddi biçimde artırmasını ve bir an önce önemli türlerin yumurtlama ve gelişme alanlarının koruma altına alınmasını talep ediyor. Unutmayalım ki “küçük balık yoksa, büyük balık da yok”
Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA), balık ve kabukluların tüketim riski oluşturmadığını gösteren testlerin ardından yeniden avcılığa açılan bölümün, Alabama ve Florida eyaletleri kıyıları açığında 17 bin 800 kilometrekarelik bir alanı kapsadığını, bu kararla federal suların toplam yüzde 30'luk bölümünün yeniden avcılığa açıldığını belirtti. Deepwater Horizon petrol platformu, 20 Nisandaki bir patlamayla batmış, 11 çalışan yaşamını yitirmişti. O günden sonra Meksika Körfezi'ne 4 milyon varilden fazla ham petrol akmasının ardından BP, deniz dibi seviyesindeki kuyunun ağzına bir kapak koyarak ve ardından kuyuyu çimentoyla doldurarak, 15 Temmuzda sızıntıyı durdurmayı başarmıştı. Ancak Çevre felaketin yıllarca sürecek, son olarak Manta’ların yaşamlarının tehlike altında olduğu ortaya çıktı.
Çevre Bakanlığı, Macaristan’ın Ajka kentindeki alüminyum fabrikasından Tuna’ya yayılan zehirli kızıl çamurun ‘20-30 gün içinde’ Karadeniz’e ulaşacağını açıkladı. Bakanlık yetkilileri Karadeniz’i zaten sürekli izlediklerini, zehirli çamur denize ulaştıktan sonra da laboratuvar incelemelerini yapacaklarını açıkladı. Tarım Bakanlığı’nın da konuyla ilgili üniversitelerden bir çalışma talep ettiği öğrenildi. Greenpeace Akdeniz Denizler Kampanyası Sorumlusu Banu Dökmecibaşı: “Atığın Karadeniz’e etkisi, Tuna Nehri’ndeki kadar olmayacaktır. Nehirdeki akışla birlikte atığın yoğunluğu biraz dağılacaktır. Karadeniz’deki etkisi daha uzun bir zamana yayılacak. Ağır metaller sonuçta suda çözülmüyor ya da doğada yok olmuyor” dedi. Bakanlık yetkilileri ise atığın Karadeniz’e ulaştıktan sonra yapılan test sonuçlarını açıklayacaklarını ve bu sonuçlara göre yol haritası belirleyeceklerini söyledi.
Dişi bir kambur balina, dünya çevresinin yaklaşık dörtte birini yüzerek rekor kırdı. Habere konu olan balina, biyolog Peter Stevick ve ekibi tarafından ilk olarak Brezilya sahillerinde tespit edilmiş, derisinden doku örneği alınmış ve fotoğraflanmış. Aynı birey, iki yıl sonra bir turist tarafından Madagaskar’da görüntülenmiş. Balinaların insandaki parmak izi gibi bireye özgü bir desene sahip olan kuyruk altı beneklerini inceleyen Steve ve ekibi, iki fotoğrafın aynı bireye ait olduğunu anlamışlar. Kambur balinaların göç davranışı yalnızca katedilen mesafe açısından değil, bir çok üreme bölgesini içermesi ve okyanusun neredeyse bütününün geçilmesi nedeniyle de oldukça ilgi çekici. Bu balinalar tipik olarak, yüksek enlemli beslenme bölgeleri ve düşük enlemli üreme bölgeleri arasında göç ederler. Fakat bu tip geniş çaplı göç davranışının genellikle erkek bireylerce yapılması ve dişilerin aynı üreme bölgesi çevresinde kalmayı tercih etmesi, dişi bir birey tarafından kırılan bu uzun mesafe rekorunu daha da ilginç hale getiriyor.
Dünya denizlerindeki canlı türlerinin sayımı için 10 yıldır 80 ülkeden 2 bin 700 bilim insanının katıldığı çalışmada 250 bin tür canlı tespit edildi. Dünya denizlerinde ilk kez yapılan ve 540 ayrı bilimsel seferde toplam 9 bin gün süren Deniz Yaşamı Tür Sayımı tamamlandı. Dalhousie Üniversitesi'nden Biyoloji Profesörü Boris Worm, çalışmanın tanıtımı dolayısıyla yaptığı açıklamada, dünyanın ilk denizaltı biyolojik çeşitlilik haritasında tek hücreli canlılardan, dev balinalara kadar sayımı yapılan türler arasında yaklaşık 6 bin yeni potansiyel türün tespit edildiğini, bunların içinde 1200'den fazlasının tanımlandığını belirtti. Araştırmacılar, Avustralya sularında 50 milyon yıl önce yok olduğu düşünülen Jura dönemine ait bir karidesin keşfedilmesine karşılık, denizdeki besin zincirinin ilk halkası planktonların ise yaklaşık yüzde 40'ının son 50 yılda ortadan kalktığını, bunun da okyanusların giderek ısınmasıyla açıklanabileceğinin altını çizdiler. Bilim adamları, bazı bölgelerde köpekbalıklarının yüzde 99'unun yok olduğu uyarısında da bulundular.
Kuzey Denizi'nde uçak yakıtı taşıyan Yunan bandıralı bir tankerle, Kıbrıs Rum kesimi bandıralı bir konteyner gemisi çarpıştı. Yaklaşık 6 metre uzunluğunda bir delik açılan tankerden denize uçak yakıtı sızıyor. Çarpışma Hollanda'nın Scheveningen sahiline 30 kilometre uzaklıkta gerçekleşti. Bir süre önce de bir kimyasal madde tankeri Manş Denizinde bir başka gemiyle çarpışmıştı. Gemi 6 bin ton benzen adlı bir sıvı kimyasal çözücü ile yüklenmişti. Denizleri insanlığa ait tehlikeli kargo ile yükledik ve her an bir başka felaket duymak için bekliyoruz.
KASIM
Müthiş bir ekosistemin ve milyonlarca insanın geçim kaynağının devamlılığı, bu konuda göstereceğimiz duyarlılığa bağlı. Bir balığın boyunun kaç santim olduğunun ne kadar önemli bir ayrıntı olabileceğini pek düşünenimiz olmamıştır. Ama bazen boyut önemli olabilir; hele konu müthiş bir ekosistemin ve milyonlarca insanın geçim kaynağının devamlılığını korumak ise... Yarın hala denizlerimizde ve sofralarımızda lüfer, hamsi, palamut, sardalya, tekir ve diğer balık türlerini görmek istiyorsak kaç santim bilmek zorundayız. Aşırı avlanma, yasadışı avlanma, tahrip edici avlanma yöntemleri (dip trolü, akıntı ağları, devasa gırgır tekneleri gibi), kirlilik, iklim değişikliği, kıyısal tahribat gibi diğer tehditler ile birleşince bu tablo neredeyse önüne geçilemez boyutlara geldi. Gitgide azalan stoklar ve özellikle de üreme çağındaki balıkların azalması, pazardaki yavru balık miktarının hızla artmasına neden oluyor. Greenpeace de 2007 yılında Atlas dergisinin de katkısı ile 'Küçük Balık Yoksa Büyük Balık da Yok' kampanyası başlatmıştı. Bir kez bile yumurtlama şansı olmadan avlanan yavru balıkların satışının denetlemeler ile durdurulması için tüketici bilgilendirilmeye çalışılan bu kampanyaya devam ediyor. Greenpeace, Türkiye'de acilen bazı kurumların yapısal olarak yenilenmesi, geliştirilmesi ve belki de yeni bir bakanlığa ihtiyaç duyulduğuna işaret ediyor. Vatandaşlar olarak hepimizin yapması gereken en önemli şey, bu konuyla ilgili yapıcı adımların atılmasını sağlamak için baskı yapmak ve bilinçli satın alma yoluyla doğru bilinç yaratmak. Buna 'yavru balık' almayarak ve tüketmeyerek başlayabiliriz.
Her yıl kıyılarımızda bilindiği kadarıyla 90 deniz kaplumbağası balıkçı ağlarına takılarak hayatlarını kaybediyorlar. Halbuki ölen çok daha fazlası kayıtlara dahi geçmiyor. Türkiye’de ilk İztuzu kumsalında kurulan hastaneye 2 yıl içinde 15 deniz kaplumbağası yaralı olarak geldi onikisinin tedavisi tamamlanınca denize salıverildi. 3 deniz kaplumbağasının ise tedavileri sürüyor... IUCN tarafından hazırlanan Kırmızı Liste'ye göre, yaşam mücadelesi veren yedi kaplumbağa türünden deri sırtlı deniz kaplumbağası ve yeşil deniz kaplumbağasının nesilleri tükeniyor. Deniz ve karadaki kirlenme, üreme, beslenme ve kışlama alanlarının tahrip edilmesi, balık ağlarına takılarak ölmeleri, yumurtalarının bazı ülkelerde toplanıp satılması, bazı türlerin kabuğunun süs eşyası, yağından parfüm yapımında kullanılması, derisinden ayakkabı ve çanta yapılması deniz kaplumbağalarını dünyada ve Türkiye'de tehdit eden başlıca etkenler. Pasifik Okyanusu'nda deri sırtlı deniz kaplumbağası (Dermochelis coriacea), Akdeniz'de ise yeşil deniz kaplumbağasının (Chelonia mydas) nesli hızla tükeniyor. Akdeniz Sahilleri'nde yaşamlarını sürdüren yeşil deniz kaplumbağası nüfusunun yüzde elliden fazlası da Türkiye'de yaşıyor ve Akdeniz kıyılarında belirlenmiş ve resmi olarak kabul edilmiş 20 yuvalama kumsalımız var. Tabiatı Koru(tma)ma Kanunu meclise gitmişken onların yaşamları da tehlike altına giriyor.
Uluslararası Atlantik Orkinoslarını Koruma Örgütü toplantısı, yani orkinos avına uygulanan kotaların da belirlendiği ve ilgili 48 ülkenin katılımıyla düzenlenen uluslararası toplantı, Greenpeace örgütünün protestosuna hedef oldu. Paris'teki toplantının düzenlendiği otele dev bir pankart asan Greenpeace üyeleri, bazı ülkelerin, mavi yüzgeçli orkinos türüne uygulanan kotaların arttırılması önerisine karşı çıktı. Greenpeace Fransa sorumlusu Francois Cartier, basına yaptığı açıklamada, AB Komisyonu'nun kotanın 6 bin tonda kalmasını 10 gün önce önerdiğini hatırlatarak, bazı ülkelerinin bunun arttırılmasında ısrarcı olmasını eleştirdi. Denizlerdeki mavi yüzgeçli orkinosun 1957 yılından bu yana yüzde 75 azaldığını belirten yetkililer, bu balık türünün tamamen yok olmasından endişe ediyor. Greenpeace, Akdeniz ülkelerinin balıkçı filoları tarafından yürütülen korsan orkinos avının, yasal kotaların çok üzerine çıktığını belirterek, kotaların arttırılması önerilerine sert tepki gösteriyor.
Avrupa Birliği’nin (AB) balıkçılık politikası doğaseverlerin tepkisiyle karşılaştı. Hedefte bu kez balıkçıların kotalarını aşmamak için çöpe attığı balıklar var. Kuzey Denizi balıkçılarının her yıl yakaladıkları balıkların yarısından fazlasını çöpe attıklarını belirten kampanyacılar bunu kronik bir yiyecek israfı olduğu söylüyor ve topladıkları 25 bine yakın imza ile AB’nin Ortak Su Ürünleri Politikası’nın reformunda atık konusunu ön plana çıkarmayı hedefliyor. Her yıl bir milyona yakın ölü balığın çöpe atıldığını savunan kampanya temsilcileri, bu balıkların büyük çoğunluğunun küçük veya farklı türlere ait oldukları için yakaladıkları teknelerde yok edildiğini, böylece teknelerin kotalarının dışına çıkmamış sayıldığını söylüyor. Ünlü şef ve kampanya katılımcısı Hugh Fearnley-Whittingstall bu korkunç israfı öğrendikten sonra bunun yasaklanması için imza kampanyası başlattı. İki gün içerisinde 24 bin kişinin attığı imzalar, kampanya dahilinde Avrupa Birliği Su Ürünleri Komiseri Maria Damanaki’ye gönderilecek mektupta yer alacak.
Yavru balıkların korunması için benzer bir kampanyada şu anda Türkiye’de yürütülüyor. http://www.kacsantim.org adresinden sizde yavru balıkların korunması için imza atabilir, balık için alış veriş yaparken yasal balıkların olması gereken asgari boyutunu öğrenebilirsiniz.
‘Atlantik Orkinoslarını Koruma Komisyonu’, 17-27 Kasım tarihleri arasında Paris’te toplanıyor. Mavi yüzgeçli orkinosların aşırı avlandığını ve hem Akdeniz’de hem de Doğu Atlantik’te azalmakta olduğunu belirten Greenpeace Fransa, türün korunmasından önce ticari balıkçılık çıkarlarını ön plana alan Fransa Hükümetine tepkili. Greenpeace eylemcileri, Atlantik’teki mavi yüzgeçli orkinosların tükenmesine dikkat çekmek için Fransa Tarım ve Balıkçılık Bakanlığının ana girişini, üzerinde “Kurtar Beni” notu taşıyan bir otomobilin üzerine yerleştirdikleri dev bir orkinos balığı maketi ile engelledi. Bakanlığa giren insanlar, başka kapıları kullanmak zorunda kaldı. Japonya ve diğer Asya Ülkeleri, Mart Ayında, mavi yüzgeçli orkinosların uluslar arası ticaretine etkili bir şekilde yasaklar koyacak olan BM’nin ‘tehlike altındaki tür’ duyurusunu engellemişlerdi.
Greenpeace, vatandaşları doğru balık alımına yönlendiriyor. Greenpeace Akdeniz, 2007’de de hazırladığı balık boyları cetveli ile vatandaşı yasal boylar konusunda uyararak, avlanırken bunlara bile uyulmadığını anlatmıştı. Greenpeace şimdi, denizlerde balık stokları hızla tükenirken, bir kez bile yumurtlayamamış balıkların, yani yavru balıkların avlanması ve satılmasının acilen durdurulması için yaptığı çağrıyı yineliyor. Greenpeace gönüllüleri, Beşiktaş Balık Pazarı’nda, balıkçılara ve vatandaşlara dağıttıkları balık boyları cetvelleri ile, herkesi bu kampanyaya katılmaya davet etti. Greenpeace Akdeniz Denizler Kampanyası Sorumlusu Banu Dökmecibaşı, “Yetişkin bir balık, her yumurtlamada binlerce yavru verir, oysa ona en az bir kez bu şansı vermeden avlarsak soyu tehlikeye girer. Bu da tüm stokların yakın zamanda tükenmesine neden olacaktır, yani yavru balık avlanmaya ve satılmaya devam edilirse yakın zamanda denizlerimizde balık kalmayacak.” dedi. Greenpeace, vatandaşları, www.kacsantim.org sitesinde önerilen balık boyları ile doğru balık satın alma konusunda yönlendiriyor. Unutmayalım ki “küçük balık yoksa, büyük balık da yok”
Japonya’nın Nagoya kentinde 193 ülkenin katılımıyla yapılan toplantıda, kara ve okyanuslarda ekosistem ve biyoçeşitliliğin korunması için yol haritası üzerinde anlaşma sağlandı. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) verilerine göre, dünyada her sekiz kuş türünden biri, her beş bitkiden biri ve her dört memeli hayvan türünden biri yok olma tehdidiyle karşı karşıya. İşte böylesi ciddi tehditler karşısında, Nagoya’daki konferansın önceliği 2020 yılına kadar geçerli olacak bağlayıcı önlemler kararlaştırmaktı ve bu kez başarı sağlandı. Kopenhag'daki başarısız iklim konferansının ardından da iklim konusunda aylardır yeni bir sözleşme belirleyemeyen devletlerin, canlı türlerinin yok olmasıyla nasıl mücadele edebileceği tartışma konusu olmuştu. Ancak beklenenin aksi gerçekleşti ve 193 devletin temsilcileri, 20 hedef üzerinde uzlaşı sağladı. 2020 yılına kadar belirlenen hedeflere göre, dünya genelindeki toprakların yüzde 17'si ve okyanusların yüzde 10'u koruma altına alınacak. Balıkçılığa kota getirilecek ve türü tükenen balıkların avlanması yasaklanacak. Verimli tarım arazilerinin kaybedilmesi önlenecek. Bunlar doğru adımlar ancak okyanuslarda korunması gereken alanın %40 olması gerekiyor... yine karar almak yetmiyor, şimdi bunu uyguamaya koymak gerekiyor.
ARALIK
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi ile Denizcilik Müsteşarlığı tarafından yapılan, “Balast Suyu ile Taşınan Zararlı Sucul Organizmaların Kontrolü ve Yönetimi Projesi” çalışmalarında, Türk deniz alanlarına diğer deniz alanlarından gelen 263 yabancı tür kayıt altına alındı.
Proje, 2011’de yürürlüğe girecek olan ve Türkiye’nin de taraf olması beklenen, “Gemi Balast Suları-Sedimanların Kontrolü ve Yönetimi Uluslararası Sözleşmesi” için bir hazırlık. Çalışmaya göre, Türkiye kıyılarına yerleşen istilacılardan zebra midyesi, çengel su piresi ile 1 tür deniz yıldızı ve 2 tür deniz anası ''çok tehlikeli istilacı'' tür olarak sınıflandırılıyor. Taşındıkları yerde kontrolsüzce çoğalan ‘istilacı’ türler, küresel ısınma, kara kirleticileri ve aşırı avlanma gibi ekosistemi tehdit eden tehlikeleri de fırsat biliyor.
Karadeniz'deki büyük balıklar yok oluyor. Ukrayna Güney Denizler Biyoloji Enstitüsü Genel Müdür Yardımcısı Yuri Tokarev, Karadeniz'de sadece 3 çeşit ticari balık türü kaldığını ve önlem alınmaması halinde, Karadeniz'deki büyük balıkların tamamıyla yok olma tehlikesi yaşadığını söyledi. Karadeniz'de eskiden Mersin balığı, lüfer ve kefal bulunduğunu da kaydeden Tokarev, "Şimdi ise Karadeniz uskumrusu bile yok. Karadeniz'deki balık stokunun yüzde 90'ını hamsi ve çaça türü küçük balıklar oluşturmakta" dedi. Siz de balık stoklarının kurtarılmasını desteklemek için kacsantim.org adresinden imza kampanyasına katılabilirsiniz.
Hükümetler Honolulu'da, Batı ve Merkez Pasifik Balıkçılar Komisyonunda (WCPFC), Pasifik ton balığı stoklarının geleceğine karar vermek için toplandı. Bu arada Greenpeace, Alman, Avusturyalı ve Avustralyalı perakende satıcıların, Pasifik kümeleme araçları (FAD) kullanılmadan yakalanan ton balıklarının konservelerini satma kararını alkışladı. FAD destekli gırgırlarda sadece hedeflenen ton balığı yakalanmıyor. Küçük ton balıkları, köpekbalıkları, kaplumbağalar ve diğer hayvanlar da ağa takılıyorlar ki bu da, deniz yaşamını yok ediyor. Greenpeace birçok perakende satıcıyla görüşme halinde ve bunların yakın gelecekte FAD kullanılmış ürünleri satmamaları bekleniyor. Greenpeace’den Sari Tolvanen, “Perakende satıcıların düzgün yakalanmış sürdürülebilir ton balığı satmaları gerekiyor ve burada Honolulu’da Pasifik ton balığı stoklarını kurtarmak için harekete geçilmezse yapılan tahrip edici balıkçılık ton balığını yer yüzünden silecek” diyor.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü (BJK) Koleji öğrencileri, denizlerin geleceğini tehlikeye atan yavru balık avı ve satışının durdurulmasını istedi. Greenpeace gönüllüleri ile birlikte Beşiktaş'taki balık pazarına gelen öğrenciler, tezgahtaki balıkların boyunu ''balık cetvelleri'' ile ölçtü. Ölçüm sırasında bazı balıkların boylarının standartların altında olduğu belirlendi. Etkinlik sırasında konuşan öğrencilerden Doğa Soysal, küçük balıkların avlandığı takdirde büyümeden ve yumurta bırakmadan yok olacağını ifade etti. Soysal, balıkçıların bu konuda daha özenli olması gerektiğini söyledi. Öğrencilerden Teoman Taner de amaçlarının balıkçıların dikkatini çekerek, yavru balıkların avlanmasının önlenmesi olduğunu ifade etti. Öğrenciler yavru balık avı ve satışının durdurulmasını talep etti.
Greenpeace’in başlattığı ve her geçen gün daha da güçlenen bu kampanya hakkında www.kacsantim.org sitesinden bilgi edinebilir, sitede yer alan sanal eyleme katılıp, Tarım Bakanlığı’ndan yavru balık satışını engellemesini ve yasal balık boylarını düzenlemesini isteyebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder