12 Kasım 2010 Cuma
11 Kasım 2010 Perşembe
EKOIQ: Greenpeace Arctic Sunrise Gemisi BP Felaketinin Sonuçlarını Gün Yüzüne Çıkardı
Peki Bu Kimin Eseri?
EKOIQ’nun 6. sayısı çıktı!
• İMKB Sürdürülebilirlik Endeksi Kapıda. İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Genel Sekreteri Engin Güvenç, müjdeyi veriyor: İMKB Sürdürülebilirlik Endeksinin 2012’de işlemde olacak.
• Petrol Kumardır… BP felaketi sonrasında Meksika Körfezi’nde çekilen fotoğraflar felaketin vahametini ortaya koyuyor. Felaketin gerçek bilançosu ise hâlâ bir sır.
• Biyoyakıt Karın Doyurur mu? Altına hücum Bush döneminde başladı. Tartışmalar hâlâ devam ediyor. Yoksa biyoyakıtlar küresel bir gıda krizini mi tetikliyor?
• Yeşil Üniversite Nasıl Olur? Üniversite kampusları da yeşilleniyor. Peki, Türkiye bu konuda neler yapıyor?
• Sürdürülebilir Ulaşım Mümkün! Sürdürülebilir Ulaşım Merkezi-Türkiye Direktörü Sibel Bülay, İstanbul, Antalya, Adapazarı ve Kocaeli’de yürüttükleri projeleri EKOIQ dergisiyle paylaştı. .
• Ekstremofilik Mikroorganizmalar ve Global Enerji Dengeleri. Mikroskobik organizmalar küresel enerji sorununu nasıl çözer? Marmara Üniversitesi Endüstriyel Biyoteknoloji ve Sistem Biyolojisi Bölümünden Ebru Toksoy ve ekibi anlatıyor.
Türkiye’deki en güncel sürdürülebilirlik ve çevre yatırımları da gene EKOIQ sayfalarında yer alıyor. İstanbul, Ankara, Adapazarı ve Kocaeli’de yürütülen sürdürülebilir ulaşım projeleri, Marmara Üniversitesi Biyoteknoloji ve Sistem Biyolojisi Bölümü tarafından yürütülen Ekstermofilik mikroorganizmalardan enerji üretme çalışmaları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadın Koordinasyon Merkezi tarafından yürütülen Geri Dönüşüm Atölyesi ve kampuslarını yeşilleştiren Türk üniversiteleri EKOIQ sayfalarında yer alıyor.
Büyük kitap zincirlerinde, gazete ve dergi bayilerinde satışa sunulan EKOIQ, ayrıca internette, www.idefix.com , www.kitapyurdu.com ve www.hepsiburada.com adreslerinden de temin edilebiliyor.
Abonelik için:
Neslihan Öztürk
Tel: (0216) 412 72 13 /111-112
İÇİNDEKİLER
İMKB Sürdürülebilirlik Endeksi Kapıda
İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Genel Sekreteri Engin Güvenç, İMKB Sürdürülebilirlik Endeksinin 2012’de işlemde olacağının müjdesini verdi.
Dosya: Biyoyakıt Karın Doyurur mu?
Biyoyakıtlar ilk olarak Bush döneminde gündeme geldi. Altına hücum başlamıştı ama tartışmalar bitmedi. Ya biyoyakıtlar küresel bir gıda krizinin fitilini ateşliyorsa?
Yeşil Üniversite Nasıl Olur?
Her şeyin yeşili olur da üniversitelerin olmaz mı? Peki, ülkemizin üniversiteleri bu konuda neler yapıyor? İstanbul Bilgi, Bahçeşehir, Ege ve Özyeğin Üniversitesi EKOIQ’nun sorularını yanıtladı.
“Global Compact, Uzun Bir Seyahat”
BM Kalkınma Programı Yöneticisi Hansın Doğan, Global Compact Sözleşmesini imzalayan şirketlerin ciddi bir taahhüt altına girdiğini söylüyor.
Biyoçeşitlilik Ormanları Nasıl Etkiler?
Ormanlar dünyanın en büyük karbon tutakları. Durumun gayet farkında olan UPM, Global Biyoçeşitlilik Programıyla ormanlardaki biyoçeşitliliği korumayı ve arttırmayı hedefliyor.
“Sürdürülebilir Ulaşım Mümkün”
Sürdürülebilir Ulaşım Merkezi-Türkiye Direktörü Sibel Bülay, İstanbul, Antalya, Adapazarı ve Kocaeli’de yürüttükleri projeleri EKOIQ’ya anlattı.
Timberland’ın 65 bin Kızgın Çevreciyle Dansı
1 Haziran 2010 günü Timberland CEO’su Jeff Swartz’ın mailleri durmak bilmedi. Peki Swartz, 65 bin kızgın Greenpeace eylemcisine karşı ne yaptı? Harvard Business Review’den aktarıyoruz…
Eşitlikçi Toplumlar Daha mı Çevreci?
Optimist Yayınlarından çıkan “Su Terazisi” kitabı, eşitlikçi toplumların çevre koruma konusunda da başarılı olduğunu iddia ediyor.
Ekstremofilik Mikroorganizmalar ve Küresel Enerji Dengeleri
Mikroskobik organizmalar dünyanın enerji sorununa çözüm olabilir mi? Marmara Üniversitesi Endüstriyel Biyoteknoloji ve Sistem Biyolojisi Bölümünde çalışan yetkin bir ekip “Mümkün” diyor.
Petrol Kumardır
Bu fotoğraşar Meksika Körfezindeki felaketten sonra çekildi. BP’nin sondaj kuyusunda meydana gelen patlamanın yarattığı gerçek yıkımsa hâlâ tam olarak gün yüzüne çıkmadı.
Elektrikli Araçların Geleceği
Bilimkurgu değil, gerçek: Elektrikli araçlar sokaklara ısınıyor. Peki, elektrikli araçların yaygınlaşmasını engelleyen önyargılı zihniyet nasıl aşılacak?
İBB Geridönüşüm Atölyesinde Hayal Gücüne Sınır Yok
Gaz bidonundan oturma grubu, kadın çorabından masa lambası, klasörden abiye kadın çantası olur mu? Olur, eğer inanmıyorsanız İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadın Koordinasyon Merkezinin Geri Dönüşüm Atölyesini acilen ziyaret edin.
Taş Devri Neden Sona Erdi?
Türkçede karbon sorunu üzerine kaleme alınmış ilk kitabın yazarı Dr. Rıza Kadılar 150 milyar dolarlık karbon piyasasını mercek altına alıyor.
Çevre Deyince: Prof. Dr. Kriton Curi
Bundan 14 yıl önce kaybettiğimiz Prof. Dr. Kriton Curi çevre ve atık konularına dikkat çeken ilk bilim adamıydı. Kendisini saygıyla anıyor; sözü mesai arkadaşları, dostları ve öğrencilerine bırakıyoruz.
İZAYDAŞ Yüzde Yüz Kapasiteye Ulaştı
İZAYDAŞ Genel Müdürü Muhammet Saraç, 14 yıllık geçmişi olan kurumun, katı atıkların bertarafında önemli bir yol kaydettiğini söylüyor.
Sürdürülebilir Başarı Öyküleri
Birleşmiş Milletler Çevre Programı Yeşil Ekonomi Raporu, sürdürülebilir başarı öykülerini aktarıyor.
İnternet “Çevremizi” de Değiştirecek
Atmosfer ve okyanus bilimci Gulio Boccaletti, internetin çevre sorunlarını ele alış biçimlerimizi nasıl değiştirdiğini tartışıyor.
Ganj Nehrini Kim Arındıracak?
EKOIQ dostlarından amatör gezgin Doktor Cüneyt Başbuğu gittiği memleketlere bir de ekolojik açıdan bakıyor. İlk ziyaretgâh, Hinduların kutsal Ganj Nehri…
II. Yeşil Tesisler Konferansı
Odak Kurumsal tarafından Türkiye’de sürdürülebilirlik ve çevre bilincinin artması için düzenlenen II. Yeşil Tesisler Konferansına katılım yoğundu.
Haberler
Almanya yenilenebilir enerjide istihdam rekoru kırıyor. YEK taslağı nihayet gün ışığına çıkıyor.
Emil Edip Öymen
Oscar’ın Yeşili, Ağacımız Bildiriyor…
Yeşil Fuarlar Listesi
Kitaplar
“Ekotopya,” “Cassandra’ya İnanmak,” “Penguenlerin Buzları Erimesin,”
“Ağaçlar Yok Olmasın” ve “Yunuslar Yaşasın”
17 Ekim 2010 Pazar
Deniz Postaci'dan Yasak Meyve:Cehennemden Cikis Kitabina Dair
Uygar'a "Yasak Meyve"yi yazdigi ve bizlerle paylastigi icin cok tesekkurler!
Istanbul Universitesi'nde Amerikan Kültürü/Edebiyati ve İngiliz Dili/Edebiyati okudugum 1989-1994 yillari arasinda mitolojiye ek olarak Eski Ahit ve Yeni Ahiti defalarca okumus ve derslerde edebiyat ve toplumsal ve kulturel gelismeler acisindan ele alip, yine defalarca tartismistik. Tabii, hocalarimiz konulari cogunlukla "feminist elestiri" acisindan ele almislar; okudugumuz yazarlarin etkisi ile bu beni ve bircok arkadasimi "ecofeminist elestiri" noktasina tasimisti. Kitabindaki uslup ve icerigin, halen hasretle andigim bu yillari bana hatirlatti.
Bir de o yillarda yani 1996'da yazdigim ve Londra'da Minerva Press tarafindan basilmak istenen fakat ekonomik sebeblerle basilamayan, "Yasak Meyve" baglaminda bu siirimi paylasmak istiyorum.
Ode to Gaia
“April is the cruelest month”*
in which aridness prevails
“Thunder without rain”*
flashes in the cave*
Invisible womb begets a star
A star begets some light
And
some light gave birth to the eyes
Then, the “tree of knowledge”* would be
full of eyes, the most venerable fruit so utile
where the cobweb of chakras* die
stealing an “eye” from the branch of lie.
A voice whispers, then:
“Eye am the son of light!”
I the sun burns the light into night.
However, the night bore the child, a mother* killer “consumingly”* murders the night
Over be night, Over be dreaming
A voice continues and says:
“Paradise Lost”* at the dawn of vicious sun!
1996
Footnotes:
*- “April is…” refers to Waste Land by T. S. Eliot.
*- “Thunder…” refers to Waste Land by T. S. Eliot.
*- “cave” refers to Platon’s cave allegory.
*- “tree of knowledge” refers to Genesis of The Old Testament.
*- “chakras” refers to the energy spots on body believed by Hindu people.
*-”mother” refers to Gaia the Mother Earth.
*- “consumingly” refers to The Old Testament and the Cabbalistic connotation of Zoharian truth. It also refers to Prometheus's fire...
*- “Paradise Lost” refers to “Paradise Lost” by John Milton.
Deniz Postaci
Istanbul Universitesi'nde Amerikan Kültürü/Edebiyati ve İngiliz Dili/Edebiyati okudugum 1989-1994 yillari arasinda mitolojiye ek olarak Eski Ahit ve Yeni Ahiti defalarca okumus ve derslerde edebiyat ve toplumsal ve kulturel gelismeler acisindan ele alip, yine defalarca tartismistik. Tabii, hocalarimiz konulari cogunlukla "feminist elestiri" acisindan ele almislar; okudugumuz yazarlarin etkisi ile bu beni ve bircok arkadasimi "ecofeminist elestiri" noktasina tasimisti. Kitabindaki uslup ve icerigin, halen hasretle andigim bu yillari bana hatirlatti.
Bir de o yillarda yani 1996'da yazdigim ve Londra'da Minerva Press tarafindan basilmak istenen fakat ekonomik sebeblerle basilamayan, "Yasak Meyve" baglaminda bu siirimi paylasmak istiyorum.
Ode to Gaia
“April is the cruelest month”*
in which aridness prevails
“Thunder without rain”*
flashes in the cave*
Invisible womb begets a star
A star begets some light
And
some light gave birth to the eyes
Then, the “tree of knowledge”* would be
full of eyes, the most venerable fruit so utile
where the cobweb of chakras* die
stealing an “eye” from the branch of lie.
A voice whispers, then:
“Eye am the son of light!”
I the sun burns the light into night.
However, the night bore the child, a mother* killer “consumingly”* murders the night
Over be night, Over be dreaming
A voice continues and says:
“Paradise Lost”* at the dawn of vicious sun!
1996
Footnotes:
*- “April is…” refers to Waste Land by T. S. Eliot.
*- “Thunder…” refers to Waste Land by T. S. Eliot.
*- “cave” refers to Platon’s cave allegory.
*- “tree of knowledge” refers to Genesis of The Old Testament.
*- “chakras” refers to the energy spots on body believed by Hindu people.
*-”mother” refers to Gaia the Mother Earth.
*- “consumingly” refers to The Old Testament and the Cabbalistic connotation of Zoharian truth. It also refers to Prometheus's fire...
*- “Paradise Lost” refers to “Paradise Lost” by John Milton.
Deniz Postaci
7 Ekim 2010 Perşembe
Lütfen dostlarınızı barınaklardan sahiplenin
“ Sıradan ” bir gün bir ömür kadar uzun, bir düş kadar çabuk geçer bazen...
Türkiye’de ilk kez geçtiğimiz sene sokak hayvanları için hazırlanan ödüllü kısa film Ezber’in yönetmeni Tolga Öztorun, Yedikule Hayvan Barınağı’nın bir gününü içeren “ Sıradan ” bir gün isimli yeni bir belgesel çekti.
İzleyenlere siz hiç barınak gördünüz mü? diye soran belgeselin görüntü yönetmenliğini Efe Balkan yaptı.
4 Ekim Dünya Hayvan Hakları haftası sebebi ile çekilen belgeselin çekimleri Yedikule Hayvan Barınağında 3 gün sürdü izleyenlerin düşlerini biraz zorlayan belgeselde sokak köpeklerinin yaşamları konu edildi.
Barınakta yaşamak zordur. Barınaklar köpekler için bir son durak değil, yeni yaşamlarına gidecekleri bir ara istasyondur. Lütfen dostlarınızı barınaklardan sahiplenin.
" Sıradan " bir gün
http://vimeo.com/15590357
TOLGA OZTORUN
YEDIKULE HAYVAN BARINAGI
GONULLU MUHABIRI
www.yedikulehayvanbarinagi.com
Türkiye’de ilk kez geçtiğimiz sene sokak hayvanları için hazırlanan ödüllü kısa film Ezber’in yönetmeni Tolga Öztorun, Yedikule Hayvan Barınağı’nın bir gününü içeren “ Sıradan ” bir gün isimli yeni bir belgesel çekti.
İzleyenlere siz hiç barınak gördünüz mü? diye soran belgeselin görüntü yönetmenliğini Efe Balkan yaptı.
4 Ekim Dünya Hayvan Hakları haftası sebebi ile çekilen belgeselin çekimleri Yedikule Hayvan Barınağında 3 gün sürdü izleyenlerin düşlerini biraz zorlayan belgeselde sokak köpeklerinin yaşamları konu edildi.
Barınakta yaşamak zordur. Barınaklar köpekler için bir son durak değil, yeni yaşamlarına gidecekleri bir ara istasyondur. Lütfen dostlarınızı barınaklardan sahiplenin.
" Sıradan " bir gün
http://vimeo.com/15590357
TOLGA OZTORUN
YEDIKULE HAYVAN BARINAGI
GONULLU MUHABIRI
www.yedikulehayvanbarinagi.com
1 Ekim 2010 Cuma
Yerel Doğa Koruma Projelerine 1.001 kişi aranıyor!
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), ülkemizdeki biyolojik çeşitlilik konusunda farkındalık yaratmak ve doğa koruma çalışmalarını ülke geneline yaymak amacıyla, “Türkiye’nin Canı Kampanyası”nı başlatıyor. Kampanya kapsamında 1.001 kişiden toplanacak bağışlar ile bir fon oluşturulacak ve WWF-Türkiye’nin doğa koruma projelerinin yanı sıra yerel sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını destekleyecek bir hibe programı başlatılacak.
WWF-Türkiye, 35 yıllık doğa koruma deneyiminin ve uzmanlığının ışığında, Anadolu’da tehlike altında olan ya da kaybolmaya yüz tutmuş canlı türlerinin korunmasına yönelik yeni bir kampanya başlatıyor. “Türkiye’nin Canı” kampanyasıyla ülkemizdeki biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik projelerin geliştirilmesi, uygulanması, somut sonuçlara ulaşması ve kalıcı çözümler oluşturması hedefleniyor. Ayrıca, Anadolu’da geleneksel yaşam biçimleriyle iç içe geçen, ancak kaybolmaya yüz tutan doğal değerlerin korunması ve özellikle kırsal bölgelerde yaşayanların doğadan sürdürülebilir yararlanma biçimlerini benimseyerek yaşam standartlarını iyileştirmesi amaçlanıyor.
Kampanya hakkında açıklama yapan WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak “Türkiye’nin Canı Kampanyası ile ülkemizin biyolojik çeşitliliğin korunmasını amaçlayan projelerin desteklenmesine yönelik bir fon oluşturucağız. İlk aşamada ülkemizdeki doğal mirasa sahip çıkmak için kampanyaya destekleyen kişilerden 1.001 TL bağış alırken, ülkemizde nesli tehlike altında olan türler hakkında bilgilendirme çalışmaları yapacağız. İkinci aşamada ise biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik projeleri olan ve projelerine finansal destek arayan yerel sivil toplum kuruluşlarına yönelik bir hibe çağrısında bulunacağız.” dedi.
WWF-Türkiye hibe çağrısından sonra kendisine ulaşan tüm projeleri değerlendirilmek üzere Seçici Kurul’a gönderecek. Başvurular öncelikli olarak ihtiyaç, katılımcılık, uygulanabilirlik, sürdürülebilirlik ve kalıcılık gibi kriterler doğrultusunda değerlendirilecek. Seçici Kurul’dan geçen proje sahipleri, finansal destek görüşmeleri için İstanbul’a davet edilecek. Seçim sürecinin ardından finale kalan projelere yönelik bir günlük çalıştay düzenlenecek. Çalıştayın adından seçim süreci tamamlanacak ve proje sahipleri çalışmaya başlamak üzere alanlara dönecekler. Projelerin yürütme aşaması, WWF-Türkiye tarafından düzenli olarak izlenip değerlendirilecek ve kampanya katılımcılarına destek oldukları projeler hakkında raporlar gönderilecek. 2010 Biyolojik Çeşitlilik yılı vesilesiyle yürütülecek olan Türkiye’nin Canı Kampanyası kapsamında oluşturulacak fon ile gerçekleştirilecek hibe programı 2011 Mayıs ayında başlayacak.
WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak; “Uygarlıkların beşiği olan Anadolu’nun bereket fışkıran topraklarında yaşıyoruz. Gurur duyulacak bir doğal zenginliğe sahibiz ancak ülkemizin doğası tehdit altında. Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) 2008 Kırmızı Listesi’nde; Türkiye’de küresel ölçekte tehlike altındaki tür ve alttür sayısı 134. Son 30-40 yılda, Türkiye’deki pek çok habitat çeşidi, geri dönülemez biçimde tahrip edildi. Kalan doğal mirasımı korumak bizim elimizde. Bunun için 35 yıllık doğa koruma geçmişimizi ve deneyimimizi, alanın ihtiyaçlarını en doğru biçimde belirleyen ve en etkin şekilde çözümler üreten yerel sivil toplum kuruluşlarının gelişmesi için kullanacağız” dedi.
Kampanya hakkında detaylı bilgi almak ve kampanyaya katılmak için www.turkiyenincani.org adresini ziyaret edebilirsiniz.
5 Eylül 2010 Pazar
Sessizce sulakalanlarin kuyusu kaziliyor
Nilufer Belediyesi Kent Konseyi Uyesi Sayin Mehmet Kartal'in bu yazisini sizlerle paylasmayi borc biliyorum... ve Doga Dernegi, Kus Arastirmalari Dernegi, IcDoga, KarDoga, WWF-Turkiye'yi Ve TURCEK, TEMA'yi bu konuda tepki vermeye cagiriyorum... Uygar Ozesmi
Cevre Bakanlığı tarafından 26 Ağustos 2010 tarihinde yapılan Sulakalanların Korunması Yönetmeliği ile ilgili değerlendirme :
Ba’de Harab-ül Basra*
Sulakalanlar Yönetmeliğinin iptalini istiyoruz.
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı 26 Ağustos 2010 tarihinde sessiz sedasız biçimde Sulakalanların Korunması Yönetmeliği’ni değiştirerek T.C. Resmi Gazete’de yayınlatarak yürürlüğe soktu. Eski yönetmelikle yayınlanan yönetmelik incelendiğinde doğa ve çevre açısından önemli kayıpların olduğunu söylemek olanaklıdır.
Yönetmelikteki ilk önemli değişiklik Tanımlar başlıklı 4. Maddede gerçekleştirilmiştir. Tampon alan ile ilgili tanımlamada eski yönetmelikte en az 2500 metre olan koruma bandı bu yönetmelik ile en çok 2500 metre haline getirilmektedir. Bu yönetmelik çerçevesindeki en önemli kayıplardan bir tanesidir. Hatırlanacağı gibi önceki değişiklik ile bu mesafe 5000 metreden 2500 metreye indirilmişti. Şimdi ise 2500 metrenin de altına indirilebilmesinin yolu açılmaktadır.
Yönetmeliğin aynı maddesinde önceki yönetmelikte yer almayan Akarsu Koruma Bandı, Daimi Akarsu, Mevsimsel Akarsu ve Kuru Dere ile ilgili olarak yeni tanımlar getirilmektedir. Ülkemizde ve özellikle Karadeniz bölgesindeki HES çalışmaları dikkate alındığında akarsularla ilgili ayrıntılı tanımlamalar dikkat çekmektedir. Akarsular önceki yönetmelikte sulakalan tanımı içinde 2500 metrelik tampon alan üzerinden değerlendirilirken yeni yönetmelik ile bu mesafe tanımı kaldırılmış olmaktadır. Özellikle HES’ler ile ilgili yasal sorun oluşturacağı düşünülen eski yönetmelik bu biçimiyle düzenlenerek yasal bir boşluk oluşturulmak istenmiştir. Tanımların bilimsel nitelikleri ise ayrıca tartışmaya değerdir. Örneğin Kuru Dere diye bir tanım getirilmiştir ve bu tanım başlı başına manidardır.
Doldurma ve Kurutma başlıklı madde de ise doğa, çevre ve biyoçeşitlilik açısından bir kazanım sağlandığı görülmektedir. Daha önce 8 hektardan küçük alanların doldurulması ve kurutulması bakanlık iznine tabi iken şimdi tamamen yasaklanmaktadır. Ancak Yönetmeliğe aykırı davranışın ve suçun cezası olarak tanımlanan “Bu hükme aykırı olarak arazi kazanılması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince eski haline getirilir.” Bölümünde liberal hukuk anlayışının bir türevi olarak yasak bir faaliyet tazmin ile cezalandırılmaktadır. Yönetmeliğin bütününe hakim olan liberal bu anlayıştan tümüyle uzaklaşmak gereklidir.
Saz Kesimi işlerini tarif eden 10. Maddede yazım faklılığı dışında hükmi bir değişikliğe gidilmemiş ancak daha önce açık olan ve buna karşın Bakanlık tarafından sağlanan iznin Bakanlık kontrolünde olduğu hükmü getirilmiştir.
Yapay Sulakalanların Kullanımını düzenleyen 16. Maddede ciddi bir kayıp söz konusu olmaktadır. Yönetmeliği hazırlayanlar Anayasaya göre yasa hükmünü taşıyan uluslararası sözleşmelerden gelen zorunluluklarla karşı karşıya kalmamak için Uluslar arası öneme sahip yapay sulakalanlar için koruma tarifinde bulunurken, ülkemizdeki diğer yapay sulakalanları koruma uygulaması dışında tutmuşlardır. Sulakalan o bölgede yaşayan tüm canlı türleri, bitkileri, böcekleri, çiçekleri, kuşları, balıkları ve sucul canlıları ile bir ekosistem oluşturmakta ve biyoçeşitlilik açısından bölgeye yaşam verdiği gibi ayrıca gerek iklim üzerinde ve gerekse bölgedeki yaşam üzerinde çok önemli etkiler yapmaktadır. Uluslar arası açıdan önemli sayılması için çeşitli teknik ve bilimsel olmayan çoğu idari kriterleri yerine getiremediği için önemsizmiş gibi görünen bu alanlar ülkemizin geleceği açısından son derece önemlidir.
Yönetmeliğin tanımlar maddesinde akarsuların neden tanım içine dahil edildiğini Yönetmeliğin 17. Maddesinin değişiminde görmek ve anlamak olanaklıdır. Yönetmelik, mevsimsel ve daimi akarsular hariç diyerek daha önce tümüyle koruma altında bulunan tüm sulakalanları tasnif etmek suretiyle koruma statüsü dışında bırakmış olmaktadır. Yeni yönetmelikteki en önemli kayıplardan birisi budur. Yönetmelik müellifleri tanımlar maddesindeki tasnif amaçlarını 17. Maddedeki değişim ile tamamına erdirmekte ve ülkemiz akarsularını tümüyle koruma statüsü dışına çıkararak kendi kaderlerine terk etmiş olmaktadırlar. Son dönemde ülke düzeyinde sayısı binlerle ifade edilen ve Başbakan’ın bile yargı sürecini beklemeden açılışını yaptığı HES’ler ile ilgili olarak söz konusu akarsuların koruma alanları ortadan kalkmakta, yasal olarak korumasız alanlar haline dönüşmektedirler. HES’lerle ilgili olarak sık sık çevrecilerle karşı karşıya geleceğini öngören idare yönetmelikteki bu değişiklik ile geleceğe dair önlem almaya ve akarsuların rahatlıkla yok edilmesinin önünü açmaya vesile olmaktadır.
Yönetmeliğin 23. Maddesindeki değişiklikler için aslında eski DSİ Genel Müdürü olan şimdiki Çevre Bakanı’nın öngörüleri üzerinden şekillendirilmiş demek yanlış olmayacaktır. Bir yandan mevcut sulakalanlarımız ile akarsularımızın “su kullanım hakkını” devreden devlet ve hükümet diğer yandan kentlerin son dönemde de sık sık sorun haline gelen su sorununa çözümler aramakta ve bu çözümü de mevcut sulakalanlar ile akarsuların koruma alanı dışında tutulması ile gerçekleşeceğini öngörmüştür. EK-1 ve EK-2 listedeki değişiklikler ile birlikte akarsuların koruma statüsü dışına çıkışı ve yetkinin yerel idarelere devri ile tamamen korumasız hale getirilmektedir. Öte yandan bu alanlarda faaliyet göstermek isteyenler için EK-1 ve EK-2 listeler ÇED Yönetmeliği ek listeleri ile uyumlu hale getirildiği için büyük ölçüde ÇED kapsamı dışına da çıkarılmış olacağından isteyen istediği herhangi bir akarsu üzerinde ilgili yerlerden izinleri almak suretiyle, bölgede yaşayanların hiç haberi olmaksızın, yerel ve bölgesel koşullar hiç değerlendirilmeksizin faaliyetlerini yürütmek kolaylaştırılmış olmaktadır. Ve bu madde ile ilgili son olarak “kuru derelerde bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.” İbaresi ile tanımlar maddesinde sulak alanların neden tasnif edilmiş olduklarını da net olarak anlamış oluyoruz. Ancak aynı yönetmelik ve düzenlemeler herhangi bir sulakalanın veya akarsuyun kuru dere olduğuna kimin karar vereceğini belirtmeyerek bu noktayı da açıkta ve korumasız bırakmıştır.
Yönetmeliğin 27. Maddesi Ulusal Sulakalan Komisyonu’nun(USAK) oluşumunu tarif etmektedir. Yeni düzenleme ile USAK’a T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdür dahil edilmiştir. Komisyon gerek eski yönetmelikte ve gerekse bu yönetmelikte yer aldığı haliyle zaten kamu kurumlarının ağır ve yoğun denetim altında çalışmakta iken Komisyona Çevre Yönetimi Genel Müdürü’nün dahil edilmesi idarenin ağırlığını arttırmış olacağı gibi aynı zamanda görev süresinin 3 yıldan 2 yıla düşürülmüş olması ile ihtiyaca göre komisyonun yenilenmesinin hesaplandığı görülmektedir. 28. Madde ile USAK çalışma usul ve esaslarında komisyona gözlemci olarak davet edilenlerin kendileri ile ilgili konularda kararlara katılmasının önü kesilmiş ve oylamaya katılamayacakları hükmü tesis edilmiştir.
Yönetmeliğin 31. Maddesi ile Yerel Sulakalan Komisyonlarının(YSAK) tüm illerde kurulması ileri bir adımdır. Yerel Komisyonlar bu yönetmeliğe kadar sadece Yönetim Planı hazırlanan veya hazırlanmakta olan sulakalanları kapsamakta iken şimdi tüm ülkeye teşmil edilmiş olması ileri bir adım olmakla, Yönetmeliğin 33. Maddesinde komisyonun çalışma usul ve esaslarını belirleyen bölümde tıpkı USAK’ta olduğu gibi komisyona gözlemci olarak davet edilenlerin kendileri ile ilgili konularda kararlara katılmasının önü kesilmiş ve oylamaya katılamayacakları hükmü tesis edilmiştir. Hem USAK hem de YSAK için konulan bu hükümlerin iptali istenmelidir.
Yönetmeliğin 36. Maddesinde önemli bir düzenleme yoktur. Yönetmeliğe eklenen GEÇİCİ 2 madde söz konusu olup her iki geçici madde de iptali istenmesi gereken maddelerdir. GECİÇİ 1. Madde ile önceki yönetmelikte 31.12.2006 tarihine dek verilen istisna izni bu yönetmelik ile bu süre 31.12.2012 tarihine dek istisna tesis edilmiştir. Bu üstü örtülü af anlamına gelmektedir.
Geçici 2. Madde ise tam bir af niteliği taşımakta mevcut sulakalanlar içinde yer alan eski tarihte yapılmış sanayi kuruluşları bu hüküm ile affedilmiş olmaktadır. Bu işletmelerin mevcut işletmeleri yanında kapasite artışı vb. adlarla yapılacak düzenlemelerde af niteliği altında legalize edilmekte ve yasal hale getirilmektedir.
Yönetmeliğin 17. Maddesi eki olarak yapılan düzenlemelerde ise tam bir facia niteliğindedir. Yürürlükten kalkan yönetmelikte yapılması yasak olan ve yapılması Bakanlık iznine bağlı faaliyetlerin kendi çilerinde tasnifi ve düzenlenmesi gerekir ve yönetmeliğin çıktığı günden itibaren gelen başvurular ve taleplerin incelenerek bölgenin korunması esası üzerinden değerlendirme yapılması gerekirken bunun yerine ÇED Yönetmeliğinin ekinde yer alan tasnif hemen hemen aynen yönetmeliğe ek olarak geçirilmiş olmaktadır. Bu aynı zamanda neden USAK bünyesine Çevre Yönetimi Genel Müdürü’nün alındığının da açıklaması anlamına gelmektedir. Yapılması gereken mevcut Ek-1 ve Ek-2 listelerinin güncellenmesi ve düzenlenerek sektörel olarak düzenlenmesinin yapılması iken Yönetmelik ÇED Yönetmeliği ekinde yer alan ek listelere adapte edildiğinden önemli olabilecek bazı iş ve sektörler kapsamı dışında kalmış gibi görünmektedir. Bunların başında Seramik ve porselen fabrikaları, blok mermer işleme tesisleri, galeri veya kuyu açarak veya patlayıcı kullanarak işletilen her türlü taş ve maden ocakları ile gemi söküm tamir ve inşa tesisleri vb. bir takım tesisler kapsam dışına çıkarılmış görünmektedir.
Sonuç olarak T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 17/05/2005 tarihinde 25818 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Sulakalanların Korunması Yönetmeliği’ni değiştiren 26 Ağustos 2010 tarih ve 27684 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik bir bütün olarak doğa ve doğal yaşamın korunması, çevrenin tahribatı, biyoçeşitlilik, Uluslar arası koruma sözleşmeleri çerçevesinde önemli bir restorasyon sağlamakta ve kalıcı kayıplar yaratmaktadır. Yönetmelik bir bütün olarak af ilan eden mevcut tesislerin legalize edilmesine dayalı hükümleri içermekte, ülkemizin AB süreci ile demokratik gelişmesine tezat teşkil etmektedir. Ülkemizde doğanın ve doğal çevrenin korunması ve biyoçeşitliliğin korunması için yapılan çalışmalarda elde edilen kazanımlar bu yönetmelik hükümleri ile ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bakanlık çoğu zaman olduğu gibi kapıları dışarıya kapalı olarak yönetmeliği revize etmiş ve ülkenin ve halkın gereksinimlerine sırtını dönerek, sermayenin önündeki engelleri temizlemek üzere Yönetmeliği revize etmiştir. Benzeri durumu ÇED yönetmeliği örneğinde de gördüğümüz bu durumla ülkemizdeki sanayi yatırımları için hiçbir kural kalmaması, var olan kuralların ortadan kaldırılması, kaldırılamıyorsa yasaya karşı hile yapılması, bir çok konunun koruma statüsü dışına çıkarılması gibi değişikliklerle ülkemizin yerüstü ve yer altı zenginliklerinin bir planlama ve düzenlemeye bağlı olmadan sermaye lehine kaynak olarak sunulması sürecini sağlamlaştırmaya çalışmışlardır. Bu biçimde ortaya çıkan yönetmeliğin tümünün iptalini istemekten başkaca bir çıkar yol yoktur. Doğaseverler, doğa korumacılar, çevreciler, bilim insanları olarak bu gelişmeye dur demek hem dünya insanı olmanın hem de ülkesini ve yurdunu seven bir insan olmanın sorumluluğudur.
Mehmet KARTAL
Nilüfer Kent Konseyi Genel Sekreteri
Bursa Yerel Sulak Alan Komisyonu Üyesi
Uluabat Gölü Yönetim Planı Yürütme Kurulu Üyesi
(* ) Basra Harap olduktan sonra
Cevre Bakanlığı tarafından 26 Ağustos 2010 tarihinde yapılan Sulakalanların Korunması Yönetmeliği ile ilgili değerlendirme :
Ba’de Harab-ül Basra*
Sulakalanlar Yönetmeliğinin iptalini istiyoruz.
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı 26 Ağustos 2010 tarihinde sessiz sedasız biçimde Sulakalanların Korunması Yönetmeliği’ni değiştirerek T.C. Resmi Gazete’de yayınlatarak yürürlüğe soktu. Eski yönetmelikle yayınlanan yönetmelik incelendiğinde doğa ve çevre açısından önemli kayıpların olduğunu söylemek olanaklıdır.
Yönetmelikteki ilk önemli değişiklik Tanımlar başlıklı 4. Maddede gerçekleştirilmiştir. Tampon alan ile ilgili tanımlamada eski yönetmelikte en az 2500 metre olan koruma bandı bu yönetmelik ile en çok 2500 metre haline getirilmektedir. Bu yönetmelik çerçevesindeki en önemli kayıplardan bir tanesidir. Hatırlanacağı gibi önceki değişiklik ile bu mesafe 5000 metreden 2500 metreye indirilmişti. Şimdi ise 2500 metrenin de altına indirilebilmesinin yolu açılmaktadır.
Yönetmeliğin aynı maddesinde önceki yönetmelikte yer almayan Akarsu Koruma Bandı, Daimi Akarsu, Mevsimsel Akarsu ve Kuru Dere ile ilgili olarak yeni tanımlar getirilmektedir. Ülkemizde ve özellikle Karadeniz bölgesindeki HES çalışmaları dikkate alındığında akarsularla ilgili ayrıntılı tanımlamalar dikkat çekmektedir. Akarsular önceki yönetmelikte sulakalan tanımı içinde 2500 metrelik tampon alan üzerinden değerlendirilirken yeni yönetmelik ile bu mesafe tanımı kaldırılmış olmaktadır. Özellikle HES’ler ile ilgili yasal sorun oluşturacağı düşünülen eski yönetmelik bu biçimiyle düzenlenerek yasal bir boşluk oluşturulmak istenmiştir. Tanımların bilimsel nitelikleri ise ayrıca tartışmaya değerdir. Örneğin Kuru Dere diye bir tanım getirilmiştir ve bu tanım başlı başına manidardır.
Doldurma ve Kurutma başlıklı madde de ise doğa, çevre ve biyoçeşitlilik açısından bir kazanım sağlandığı görülmektedir. Daha önce 8 hektardan küçük alanların doldurulması ve kurutulması bakanlık iznine tabi iken şimdi tamamen yasaklanmaktadır. Ancak Yönetmeliğe aykırı davranışın ve suçun cezası olarak tanımlanan “Bu hükme aykırı olarak arazi kazanılması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince eski haline getirilir.” Bölümünde liberal hukuk anlayışının bir türevi olarak yasak bir faaliyet tazmin ile cezalandırılmaktadır. Yönetmeliğin bütününe hakim olan liberal bu anlayıştan tümüyle uzaklaşmak gereklidir.
Saz Kesimi işlerini tarif eden 10. Maddede yazım faklılığı dışında hükmi bir değişikliğe gidilmemiş ancak daha önce açık olan ve buna karşın Bakanlık tarafından sağlanan iznin Bakanlık kontrolünde olduğu hükmü getirilmiştir.
Yapay Sulakalanların Kullanımını düzenleyen 16. Maddede ciddi bir kayıp söz konusu olmaktadır. Yönetmeliği hazırlayanlar Anayasaya göre yasa hükmünü taşıyan uluslararası sözleşmelerden gelen zorunluluklarla karşı karşıya kalmamak için Uluslar arası öneme sahip yapay sulakalanlar için koruma tarifinde bulunurken, ülkemizdeki diğer yapay sulakalanları koruma uygulaması dışında tutmuşlardır. Sulakalan o bölgede yaşayan tüm canlı türleri, bitkileri, böcekleri, çiçekleri, kuşları, balıkları ve sucul canlıları ile bir ekosistem oluşturmakta ve biyoçeşitlilik açısından bölgeye yaşam verdiği gibi ayrıca gerek iklim üzerinde ve gerekse bölgedeki yaşam üzerinde çok önemli etkiler yapmaktadır. Uluslar arası açıdan önemli sayılması için çeşitli teknik ve bilimsel olmayan çoğu idari kriterleri yerine getiremediği için önemsizmiş gibi görünen bu alanlar ülkemizin geleceği açısından son derece önemlidir.
Yönetmeliğin tanımlar maddesinde akarsuların neden tanım içine dahil edildiğini Yönetmeliğin 17. Maddesinin değişiminde görmek ve anlamak olanaklıdır. Yönetmelik, mevsimsel ve daimi akarsular hariç diyerek daha önce tümüyle koruma altında bulunan tüm sulakalanları tasnif etmek suretiyle koruma statüsü dışında bırakmış olmaktadır. Yeni yönetmelikteki en önemli kayıplardan birisi budur. Yönetmelik müellifleri tanımlar maddesindeki tasnif amaçlarını 17. Maddedeki değişim ile tamamına erdirmekte ve ülkemiz akarsularını tümüyle koruma statüsü dışına çıkararak kendi kaderlerine terk etmiş olmaktadırlar. Son dönemde ülke düzeyinde sayısı binlerle ifade edilen ve Başbakan’ın bile yargı sürecini beklemeden açılışını yaptığı HES’ler ile ilgili olarak söz konusu akarsuların koruma alanları ortadan kalkmakta, yasal olarak korumasız alanlar haline dönüşmektedirler. HES’lerle ilgili olarak sık sık çevrecilerle karşı karşıya geleceğini öngören idare yönetmelikteki bu değişiklik ile geleceğe dair önlem almaya ve akarsuların rahatlıkla yok edilmesinin önünü açmaya vesile olmaktadır.
Yönetmeliğin 23. Maddesindeki değişiklikler için aslında eski DSİ Genel Müdürü olan şimdiki Çevre Bakanı’nın öngörüleri üzerinden şekillendirilmiş demek yanlış olmayacaktır. Bir yandan mevcut sulakalanlarımız ile akarsularımızın “su kullanım hakkını” devreden devlet ve hükümet diğer yandan kentlerin son dönemde de sık sık sorun haline gelen su sorununa çözümler aramakta ve bu çözümü de mevcut sulakalanlar ile akarsuların koruma alanı dışında tutulması ile gerçekleşeceğini öngörmüştür. EK-1 ve EK-2 listedeki değişiklikler ile birlikte akarsuların koruma statüsü dışına çıkışı ve yetkinin yerel idarelere devri ile tamamen korumasız hale getirilmektedir. Öte yandan bu alanlarda faaliyet göstermek isteyenler için EK-1 ve EK-2 listeler ÇED Yönetmeliği ek listeleri ile uyumlu hale getirildiği için büyük ölçüde ÇED kapsamı dışına da çıkarılmış olacağından isteyen istediği herhangi bir akarsu üzerinde ilgili yerlerden izinleri almak suretiyle, bölgede yaşayanların hiç haberi olmaksızın, yerel ve bölgesel koşullar hiç değerlendirilmeksizin faaliyetlerini yürütmek kolaylaştırılmış olmaktadır. Ve bu madde ile ilgili son olarak “kuru derelerde bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.” İbaresi ile tanımlar maddesinde sulak alanların neden tasnif edilmiş olduklarını da net olarak anlamış oluyoruz. Ancak aynı yönetmelik ve düzenlemeler herhangi bir sulakalanın veya akarsuyun kuru dere olduğuna kimin karar vereceğini belirtmeyerek bu noktayı da açıkta ve korumasız bırakmıştır.
Yönetmeliğin 27. Maddesi Ulusal Sulakalan Komisyonu’nun(USAK) oluşumunu tarif etmektedir. Yeni düzenleme ile USAK’a T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdür dahil edilmiştir. Komisyon gerek eski yönetmelikte ve gerekse bu yönetmelikte yer aldığı haliyle zaten kamu kurumlarının ağır ve yoğun denetim altında çalışmakta iken Komisyona Çevre Yönetimi Genel Müdürü’nün dahil edilmesi idarenin ağırlığını arttırmış olacağı gibi aynı zamanda görev süresinin 3 yıldan 2 yıla düşürülmüş olması ile ihtiyaca göre komisyonun yenilenmesinin hesaplandığı görülmektedir. 28. Madde ile USAK çalışma usul ve esaslarında komisyona gözlemci olarak davet edilenlerin kendileri ile ilgili konularda kararlara katılmasının önü kesilmiş ve oylamaya katılamayacakları hükmü tesis edilmiştir.
Yönetmeliğin 31. Maddesi ile Yerel Sulakalan Komisyonlarının(YSAK) tüm illerde kurulması ileri bir adımdır. Yerel Komisyonlar bu yönetmeliğe kadar sadece Yönetim Planı hazırlanan veya hazırlanmakta olan sulakalanları kapsamakta iken şimdi tüm ülkeye teşmil edilmiş olması ileri bir adım olmakla, Yönetmeliğin 33. Maddesinde komisyonun çalışma usul ve esaslarını belirleyen bölümde tıpkı USAK’ta olduğu gibi komisyona gözlemci olarak davet edilenlerin kendileri ile ilgili konularda kararlara katılmasının önü kesilmiş ve oylamaya katılamayacakları hükmü tesis edilmiştir. Hem USAK hem de YSAK için konulan bu hükümlerin iptali istenmelidir.
Yönetmeliğin 36. Maddesinde önemli bir düzenleme yoktur. Yönetmeliğe eklenen GEÇİCİ 2 madde söz konusu olup her iki geçici madde de iptali istenmesi gereken maddelerdir. GECİÇİ 1. Madde ile önceki yönetmelikte 31.12.2006 tarihine dek verilen istisna izni bu yönetmelik ile bu süre 31.12.2012 tarihine dek istisna tesis edilmiştir. Bu üstü örtülü af anlamına gelmektedir.
Geçici 2. Madde ise tam bir af niteliği taşımakta mevcut sulakalanlar içinde yer alan eski tarihte yapılmış sanayi kuruluşları bu hüküm ile affedilmiş olmaktadır. Bu işletmelerin mevcut işletmeleri yanında kapasite artışı vb. adlarla yapılacak düzenlemelerde af niteliği altında legalize edilmekte ve yasal hale getirilmektedir.
Yönetmeliğin 17. Maddesi eki olarak yapılan düzenlemelerde ise tam bir facia niteliğindedir. Yürürlükten kalkan yönetmelikte yapılması yasak olan ve yapılması Bakanlık iznine bağlı faaliyetlerin kendi çilerinde tasnifi ve düzenlenmesi gerekir ve yönetmeliğin çıktığı günden itibaren gelen başvurular ve taleplerin incelenerek bölgenin korunması esası üzerinden değerlendirme yapılması gerekirken bunun yerine ÇED Yönetmeliğinin ekinde yer alan tasnif hemen hemen aynen yönetmeliğe ek olarak geçirilmiş olmaktadır. Bu aynı zamanda neden USAK bünyesine Çevre Yönetimi Genel Müdürü’nün alındığının da açıklaması anlamına gelmektedir. Yapılması gereken mevcut Ek-1 ve Ek-2 listelerinin güncellenmesi ve düzenlenerek sektörel olarak düzenlenmesinin yapılması iken Yönetmelik ÇED Yönetmeliği ekinde yer alan ek listelere adapte edildiğinden önemli olabilecek bazı iş ve sektörler kapsamı dışında kalmış gibi görünmektedir. Bunların başında Seramik ve porselen fabrikaları, blok mermer işleme tesisleri, galeri veya kuyu açarak veya patlayıcı kullanarak işletilen her türlü taş ve maden ocakları ile gemi söküm tamir ve inşa tesisleri vb. bir takım tesisler kapsam dışına çıkarılmış görünmektedir.
Sonuç olarak T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 17/05/2005 tarihinde 25818 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Sulakalanların Korunması Yönetmeliği’ni değiştiren 26 Ağustos 2010 tarih ve 27684 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik bir bütün olarak doğa ve doğal yaşamın korunması, çevrenin tahribatı, biyoçeşitlilik, Uluslar arası koruma sözleşmeleri çerçevesinde önemli bir restorasyon sağlamakta ve kalıcı kayıplar yaratmaktadır. Yönetmelik bir bütün olarak af ilan eden mevcut tesislerin legalize edilmesine dayalı hükümleri içermekte, ülkemizin AB süreci ile demokratik gelişmesine tezat teşkil etmektedir. Ülkemizde doğanın ve doğal çevrenin korunması ve biyoçeşitliliğin korunması için yapılan çalışmalarda elde edilen kazanımlar bu yönetmelik hükümleri ile ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bakanlık çoğu zaman olduğu gibi kapıları dışarıya kapalı olarak yönetmeliği revize etmiş ve ülkenin ve halkın gereksinimlerine sırtını dönerek, sermayenin önündeki engelleri temizlemek üzere Yönetmeliği revize etmiştir. Benzeri durumu ÇED yönetmeliği örneğinde de gördüğümüz bu durumla ülkemizdeki sanayi yatırımları için hiçbir kural kalmaması, var olan kuralların ortadan kaldırılması, kaldırılamıyorsa yasaya karşı hile yapılması, bir çok konunun koruma statüsü dışına çıkarılması gibi değişikliklerle ülkemizin yerüstü ve yer altı zenginliklerinin bir planlama ve düzenlemeye bağlı olmadan sermaye lehine kaynak olarak sunulması sürecini sağlamlaştırmaya çalışmışlardır. Bu biçimde ortaya çıkan yönetmeliğin tümünün iptalini istemekten başkaca bir çıkar yol yoktur. Doğaseverler, doğa korumacılar, çevreciler, bilim insanları olarak bu gelişmeye dur demek hem dünya insanı olmanın hem de ülkesini ve yurdunu seven bir insan olmanın sorumluluğudur.
Mehmet KARTAL
Nilüfer Kent Konseyi Genel Sekreteri
Bursa Yerel Sulak Alan Komisyonu Üyesi
Uluabat Gölü Yönetim Planı Yürütme Kurulu Üyesi
(* ) Basra Harap olduktan sonra
12 Temmuz 2010 Pazartesi
İSTANBUL S.O.S - İstanbul UNESCO Miras Listesinden çıkarılabilir
http://istanbulsos.wordpress.com/
Yukarıdaki bağlantı İSTANBUL S.O.S kampanyasının sayfasıdır. İçinde imza bölümü bulunur.
İstanbul UNESCO Miras Listesinden çıkarılsın isteniyor. Çünkü UNESCO'ya taahhüt edilen hiçbir şey yapılmıyor.
25 Temmuz'da Brezilya'da UNESCO Kültürel Miras Komitesi, İstanbul'u da görüşecek. İstanbul'u "Tehlike altındakiler miras listesine" indirecek büyük ihtimalle. Tamamen de çıkarabilir. Tehlike altında listesine girerse, bir yıl daha süremiz var. Bu kampanyanın amacı, İstanbul Belediyesini, Kültür Bakanlığını ve hükümeti baskı altında tutmak ve İstanbul'un tarihi mirasını korumaya zorlamak.
En önemli engellerden biri, Süleymaniye Camii'nin önünde geçmesi planan, Haliç üzerindeki metro köprüsü. Daha doğrusu bu köprünün her biri 70 metreye yakın olan iki boynuzu. Bu boynuzlar, Mimar Sinan'ın eserini örtüyor.
Metro köprüsünün mimarı da, tasarımcısı da, yapıcısı da, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mimar Kadir Topbaş.
İmza at. İmzaya yolla. İmzasız bırakma. İmza iste. İmzala. İmzalat.
Az zaman kaldı.
Yukarıdaki bağlantı İSTANBUL S.O.S kampanyasının sayfasıdır. İçinde imza bölümü bulunur.
İstanbul UNESCO Miras Listesinden çıkarılsın isteniyor. Çünkü UNESCO'ya taahhüt edilen hiçbir şey yapılmıyor.
25 Temmuz'da Brezilya'da UNESCO Kültürel Miras Komitesi, İstanbul'u da görüşecek. İstanbul'u "Tehlike altındakiler miras listesine" indirecek büyük ihtimalle. Tamamen de çıkarabilir. Tehlike altında listesine girerse, bir yıl daha süremiz var. Bu kampanyanın amacı, İstanbul Belediyesini, Kültür Bakanlığını ve hükümeti baskı altında tutmak ve İstanbul'un tarihi mirasını korumaya zorlamak.
En önemli engellerden biri, Süleymaniye Camii'nin önünde geçmesi planan, Haliç üzerindeki metro köprüsü. Daha doğrusu bu köprünün her biri 70 metreye yakın olan iki boynuzu. Bu boynuzlar, Mimar Sinan'ın eserini örtüyor.
Metro köprüsünün mimarı da, tasarımcısı da, yapıcısı da, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mimar Kadir Topbaş.
İmza at. İmzaya yolla. İmzasız bırakma. İmza iste. İmzala. İmzalat.
Az zaman kaldı.
3 Haziran 2010 Perşembe
Alem FM'de Yasak meyve
05 Haziran 2010 Cumartesi günü Tolga Öztorun ile DOST Muhabbeti'nin konuğu:
Dr. Uygar Özesmi.
Dr. Uygar Özesmi.
Yeni kitabı Yasak Meyve: Cehennemden çıkış ve yeşil yaşam üzerine yapacağımız bu sohbeti kaçırmayın. Tolga Öztorun ile DOST Muhabbeti her cumartesi saat 13:00 de Alem FM 89.3 de...
28 Mayıs 2010 Cuma
Yeni Kitap: Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış
“Yasak meyve yendiğinde, cennetten kovuluş vardır. Cennet gecmişte kalmıştır. İnsan, cenneti tarım ve teknolojiyle, gücün esareti altında kaybetmiştir. İnsanın vahşi doğanın parçası olduğu toplumlar artık müzeliktir. Bugün insan, cenneti cehennemleştirmektedir” diye başlıyor Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış.
Greenpeace Akdeniz’in Genel Direktörü Dr. Uygar Özesmi, kitabında başlangıçtan günümüze, insanın yeryüzü ve gökyüzüyle bitmek bilmeyen ihtiras dolu kavgasına yer veriyor. Özesmi, doğayla bağlarını koparmış, gezegeni cehenneme dönüştürmüş insanlara nasıl bir gelecek çizmesi gerektiği konusunda yol gösteriyor. Bu anlamda Yasak Meyve: Cehennemden Çıkış, doğayla insanın kurduğu ilişki hakkında yeni bir ideoloji sunuyor. Kitap, doğa ve yeryüzüyle barışçıl bir ilişki kurmayan hiçbir ideolojinin işe yaramadığı gerçeğinden yola çıkarak, geleceğin ideolojilerinin doğayla kurulan uyumlu ilişkiden doğacağını söylüyor.
Dr. Uygar Özesmi Yasak Meyve’yi yazma amacını, “Sınırı aştığımız, insanlık onurunun tehlikede olduğu bu günlerde tek kurtuluş umudumuz, insanların içten gelen bir saygıyla onurlu bir gelecek için kaygı duyması, sorumluluk alması, harekete geçmesi ve liderlik etmesi. Bu kitap toplumun doğayla barışması için harekete geçmesini sağlarsa ne mutlu bana” şeklinde özetliyor.
Kitabı interaktif bir iletişim aracı olarak gören Özesmi, yeni bir çevre tartışması başlatıyor. Kitapla ilgili yorum yapmak ve tartışmak için, http://www.facebook.com/uygar.ozesmi.fans ve
http://uygarozesmi.blogspot.com adreslerini ziyaret edebilirsiniz.
Kitap bedelinin yüzde 10’u, Greenpeace’e doğayı koruma çalışmaları için aktarılacak.
TB Yayıncılık tarafından yayınlanan Yasak Meyve:Cehennemden Çıkış, NTV Doğuş Yayıncılık Grubu tarafından kitapevlerine dağıtılıyor.
İletişim için: tbyayincilik@kilowatturkey.com
Yazarın Biyografisi
Dr. Uygar Özesmi
Doğa koruma çalışmalarına çocuk yaşta Sultansazlığı’nda bilimsel araştırmalarla başlayan Dr. Özesmi, çeşitli TÜBİTAK ödülleri aldıktan sonra 19 yaşında Çevreden Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Kahveci'nin danışmanlığını yaptı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden mezun oldu ve Fulbright Burslusu olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde Ohio State Üniversitesi’nde Çevre Bilimleri alanında master, daha sonra ünlü MacArthur Burslusu olarak Minnesota Universitesi'nde Koruma Biyolojisi, Kalkınma ve Sosyal Değişim konularında doktora yaptı ve aynı üniversitede dersler verdi. Erciyes Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nü kurmak üzere 2000 yılında yurda döndü. Öğretim üyesi olarak çalışırken Küresel Çevre Fonları Küçük Destek Programı’nın Yönlendirme Komitesi’nde görev aldı, Biyolojik Çeşitlilik Sivil Toplum Kapasite Geliştirme Planı’nı, Doğa Derneği’nin kurucu başkanlığını yaptı. Türkiye’de ilk olarak Karadeniz STK'ları ve yönetim kurulu üyeliği yaptığı TÜRÇEK ile KarDoğa-Karadeniz Doğa Koruma Federasyonu'nun kuruluşunu sağladı. Sivil Toplum Geliştirme Merkezi'nin de kurucu üyeleri arasında olup, daha sonra yönetim kurulu üyeliği yaptı. 2004 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nda görev almak üzere New York'a gitti. 2006’da TEMA Vakfı Genel Müdürü olarak Istanbul’a geldi. Mart 2008’den beri GREENPEACE Akdeniz Genel Direktörü görevini yürüten Dr. Özesmi’nin 90’dan fazla bilimsel yayını vardır.
Yasak Meyve, 194 sf., Dr. Uygar Özesmi, TB Yayıncılık
cehennemdencikis@gmail.com25 Nisan 2010 Pazar
Çernobil Öncesi ve Sonrası - KarDoğa Basın Açıklamasi
Çernobil felaketinden sonra öğrendik ki; enerjinin yok olması, enerjisiz kalmak enerji ile yok olmaktan daha korkunç değil.
Çernobil felaketinden sonra yaşadığımız süreçte öğrendik ki, enerji başlı başına bir felaket. Yaşam alışkanlıklarımız nedeniyle tüketimin üretimi, üretimin tüketimi, tüketimin ve üretimin enerjiyi giderek arttırdığı bir kısır döngü içindeyiz.
Dünyanın en temiz enerjisini bile üretsek bize faydası olmayacak bir sınırdayız. Ürettiğimiz enerji ile madenleri çıkarmaya, ormanları yok etmeye, kimyasal kullanımını yaygınlaştırmaya, genetik dizilimlerle oynamaya devam ettiğimiz sürece enerjinin nerden üretildiğinin bile bir anlamı kalmayacak yakında.
İnsanlığın, yeraltından ve yeryüzünden, sudan, havadan ve topraktan tüm enerjiyi çaldığı bir çağdayız.
İşte bu yaşam biçimini eleştiriyoruz. Bu yaşam biçimi bizi Çernobillere muhtaç kılmış, gerekli göstermiş.
Oysa böyle bir yaşama mahkum değiliz…
Bugün bir ampulü değiştirerek, bir toplu taşıma aracına binerek yada daha az alışveriş yapmaya başlayarak, veya daha az ve daha ekolojik yemek yemeye başlayarak, bir şeyleri değiştirmeye başlayabiliriz.
25 Nisan Bu nedenle bizim için önemli.
Biz birey olarak bugün ne yaparsak yarın Çernobil patlamaz? Bunu düşünmenin zamanı.
25 Nisan’ı… Çernobil felaketinin olmadığı bir günü anmak, onu kutlamak istiyoruz. 25 Nisan’da bir nükleer santralin sökülmesinin kaç kişinin hayatını kurtaracağını gördük.
Bu nedenle 25 Nisan’a sarılıyoruz.
Her gün, yarın bir nükleer santral felaketi yaşamaya hazırmış gibi yaşamamız gerekiyor.
Eğer öyle yapmazsak ne mi olur? Cevap : 26 Nisan 1986
Basın Açıklaması
Yer : Karadeniz’de her hangi bir yer
Tarih : 25 Nisan 1986
Bugün; Basın açıklamalarımızda, toplantılarımızda sular plastik şişelerde dağıtılmıyor.
Bugün musluklarımızdan su içebiliyoruz. Hatta susuzluğumuzu derelerimizden avuç avuç su içerek gideriyoruz.
Yaylalarımız bakir. Akarsularımızda DSİ Bentleri yok, havzalarımız henüz HES inşaatları ile talan edilmedi.
Bugün; Fabrika ayranları plastik kutuda da değil, köy ayranları cam şişede satılıyor.
Yoğurtlar çömleklerde…
Her büfede limonata bulabilirsiniz.
Sokaklarımızda “hayrat” içecekler bedava dağıtılıyor.
Bugün; Komşu evlerimizin tepesinde, camilerimizin minarelerinde, bayrağımızın gönderlerinde baz istasyonları yok,
Cep telefonları yok.
Bugün, Sofralarımızda ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizma’lar yok.
Domates kesilince kokusu mutfağı sarıyor.
Çiçekler kokuyor.
Bugün; Bulaşıcı hastalıklar dünyayı tehdit etmiyor. Danalar delirmedi, kuşlar, domuzlar üşütmedi.
Kanser henüz doğal ölümden sayılmıyor. Çok az hastanenin onkoloji bölümü var.
Bugün; Nükleer Santral ihaleleri yok. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde nükleer enerjiye geçişin pişmanlıkları dillendiriliyor.
Bugün; Doğayı hiçe sayan; Yabancı sermaye teşvik kanunu, Madencilik kanunu, 2 B ve sair düzenlemeler yok.
AMA…
Her türlü koruma alanı ve doğal güzellikler ile tarım alanları imara açılmaya başlanıyor.
Talan ve yalan ülkenin gündeminde. İnsanlara aşırı tüketim alışkanlığı dayatılıyor.
“Kullan-At” malzemeler hayatımıza giriyor. Üreten toplumdan tüketen topluma geçiyoruz. Köylü, üretim yapmayı bırakmaya başladı.
Bugün, yaşam alışkanlıklarımızdan vaz geçmezsek ve toplumun kötüye evrilmesini durduramazsak
Yarın;
Köylü üretimi bırakacak ve şehirlerde büyük marketlerde GDO’lu ürünler yiyeceğiz.
Tüketim toplumu olma yolundan geri dönmezsek, ülkenin her doğal arazisi satılacak,
talan edilecek.
“Kullan-At” malzemeler ve plastiğin aşırı tüketimi ile çöplerimizle baş edemeyeceğiz.
Her yeni icat ihtiyaç mı diye düşünmeden, her şeye açlık seviyesinden saldırırsak, eşyalar
içinde boğulacağız.
Bir malzemenin üretiminin doğaya verdiği zarar, geri dönüştürülmediğinde verdiği zararın tam yedi katı. Yani çöpün tamamını geri kazansak bile zararın yedide birini telafi edeceğiz. Tüketime dayalı ekonomik modeller biz; insanları büyük bir doğa kaybı ve enerji üretimi felaketine götürecek.
Üretim yapmak için altını, petrolü, demiri, bakırı yerin altından çıkaracağız. Ağaçları da kesip tüketip çöp olarak toprağın altına gömeceğiz. Dünyanın altını üstüne getireceğiz. Bu süreçte enerji bağımlısı olacağız. Bu kadar çok üretim ve tüketim için giderek daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulacak.
Bu enerji ihtiyacını durduramazsak yarın Çernobil, daha sonra başka nükleer santraller patlayacak. Yenilenebilir alternatifleri hariç, her türlü enerji üretimi için çok büyük doğal felaketler yaşanacak.
Bugün; Enerji ihtiyacımızı azaltmak ve daha az tüketmezsek yarın Çernobil’i, sonra da diğer hepsini yaşayacağız.
Gelecek de geçmiş de bugünlerden oluşuyor. Bugün enerji bağımlılığına karşı mücadeleye başlamalıyız. Enerjiyi tasarruflu kullanıp, enerji gereksinimimizi, yarın çocuklarımıza bedel ödetmeyecek yöntemlerle sağlamalıyız.
Hakan ADANIR
Karadeniz Doğa Koruma Federasyonu
Y. K. Başkanı
19 Mart 2010 Cuma
Cinnet geciren Dunya
Her sabah büyük bir sıkıntıyla okula, işe, içtimaya mı kalkıyorsunuz?
Her sabah kravatlarınızı, üniformalarınızı, iş elbiselerinizi giyip, traş olup, süslenip
otobüs duraklarına, metrolara koşmaktan, servis beklemekten bunaldınız mı?
"Yasak!" levhalarını görmekten sıkıldınız mı?
Kredi kartı borçlarınızı nasıl ödeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Ay sonunu nasıl getireceğinizi mi kafanızı meşgul ediyor?
Betona, asfata ayak basmaktan bıktınız mı?
Pencereyi açtığınızda siren sesleri kulağınızı ve ciğerlerinizi mi taciz ediyor?
Gerzek patronların, müdürlerin, yöneticilerin emirlerinden gına mı geldi?
"Bu dünya bir sınav yeri" sözünü sırtınıza yük edip LGS, ÖSS, KPSS, KPDS, ÜDS, ALES'lerle
harf kodlamak canınızdan mı bezdirdi?
Televizyonlarda, gazetelerde, radyolarda yalancı, sahtekar politikacıların yüzlerini, seslerini, resimlerini görmek midenizi mi bulandırıyor?
Modernlik, çağdaşlık, ilericilik tanımlarının dünyayı yaşanmaz hale getirdiğini mi düşünüyorsunuz?
Reklamcıların sizi aptal yerine koyup en insani, hayati değerlerinizi paraya dönüştürmeleri sizi çileden mi çıkarıyor?
Sizce artık cinnettin zamanı gelmedi mi?
CinnetModern:
http://www.cinnetmodern.blogspot.com
CinnetSineması:
http://www.cinnetsineması.blogspot.com
CM Reklambozum:
http://www.reklambozum.blogspot.com
CM Facebook:
http://www.facebook.com/CinnetModern
Her sabah kravatlarınızı, üniformalarınızı, iş elbiselerinizi giyip, traş olup, süslenip
otobüs duraklarına, metrolara koşmaktan, servis beklemekten bunaldınız mı?
"Yasak!" levhalarını görmekten sıkıldınız mı?
Kredi kartı borçlarınızı nasıl ödeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Ay sonunu nasıl getireceğinizi mi kafanızı meşgul ediyor?
Betona, asfata ayak basmaktan bıktınız mı?
Pencereyi açtığınızda siren sesleri kulağınızı ve ciğerlerinizi mi taciz ediyor?
Gerzek patronların, müdürlerin, yöneticilerin emirlerinden gına mı geldi?
"Bu dünya bir sınav yeri" sözünü sırtınıza yük edip LGS, ÖSS, KPSS, KPDS, ÜDS, ALES'lerle
harf kodlamak canınızdan mı bezdirdi?
Televizyonlarda, gazetelerde, radyolarda yalancı, sahtekar politikacıların yüzlerini, seslerini, resimlerini görmek midenizi mi bulandırıyor?
Modernlik, çağdaşlık, ilericilik tanımlarının dünyayı yaşanmaz hale getirdiğini mi düşünüyorsunuz?
Reklamcıların sizi aptal yerine koyup en insani, hayati değerlerinizi paraya dönüştürmeleri sizi çileden mi çıkarıyor?
Sizce artık cinnettin zamanı gelmedi mi?
CinnetModern:
http://www.cinnetmodern.blogspot.com
CinnetSineması:
http://www.cinnetsineması.blogspot.com
CM Reklambozum:
http://www.reklambozum.blogspot.com
CM Facebook:
http://www.facebook.com/CinnetModern
Why did we not achieve our aim to stop the loss of biodiversity?
Dr. Stig Johansson, Vice-Chair WCPA (Pan-Europe) says:
"Here are some reasons discussed at the EU conference on protected areas beyond 2010 in Madrid in late January this year.
1. Natural Capital
Biodiversity and climate change is closely linked to our way of life, the way we use resources, and to our ecological footprint. The EU has initiated a process to look at development beyond GDP and has set a target to provide indicators, which measure progress in delivering social, economic and environmental goals. The value and changes in biodiversity and ecosystem services must be incorporated in revised standard national accounting systems, and be integrated into national development indicators that will have to complement GDP as our “only” measure of progress and development. We also need to be able to communicate this to ordinary people.
2. From Sites to Systems
Our focus generally tends to be on individual protected areas. The rapid changes in land use, and especially the challenge of climate change, force us to look beyond the sites to the network of protected areas, and in fact even to the green infrastructure, beyond our protected areas. The establishment of the Natura 2000 network, covering 17% of the European Union under a common legal regime, is a unique global achievement, and a powerful, potential foundation for looking at issues in a system wide manner. Now we need management from this broader angle. PAs are core life zones for biodiversity but without a broader matrix, a green infrastructure, it will be difficult to meet especially the climate change challenges. Green infrastructure must become equally important as traditional development infrastructure in society and for human well-being.
3. From Representation to Ecological Functionality
Our traditional focus has been on representation – species and habitats. Climate change will force us to focus on natures’ resilience to change, and the adaptation to the pressures on species and habitats. While these of course still are the crucial elements of biodiversity, we need to view protected areas more from the point of view of the ecological, social and economic functions and services that they deliver to our societies. Conservation of biodiversity must move beyond the species and habitats to consider the ecosystem services they provide, with the aim to maintain and restore their functions, resilience, and the connectivity in nature."
What we don't ever mention is that human existence on the planet has reached such levels that whatever we do we cannot save unless we change our social and economic structure dramatically, we do need a green revolution it seems more and more to me...
Did you ever have some pants that you wore for years... after a while they get so thin, however you patch it rips around or somewhere else... you are only left with one option, although they are the most comfy pants you ever had, you go and buy yourself new trousers...
uygar
"Here are some reasons discussed at the EU conference on protected areas beyond 2010 in Madrid in late January this year.
1. Natural Capital
Biodiversity and climate change is closely linked to our way of life, the way we use resources, and to our ecological footprint. The EU has initiated a process to look at development beyond GDP and has set a target to provide indicators, which measure progress in delivering social, economic and environmental goals. The value and changes in biodiversity and ecosystem services must be incorporated in revised standard national accounting systems, and be integrated into national development indicators that will have to complement GDP as our “only” measure of progress and development. We also need to be able to communicate this to ordinary people.
2. From Sites to Systems
Our focus generally tends to be on individual protected areas. The rapid changes in land use, and especially the challenge of climate change, force us to look beyond the sites to the network of protected areas, and in fact even to the green infrastructure, beyond our protected areas. The establishment of the Natura 2000 network, covering 17% of the European Union under a common legal regime, is a unique global achievement, and a powerful, potential foundation for looking at issues in a system wide manner. Now we need management from this broader angle. PAs are core life zones for biodiversity but without a broader matrix, a green infrastructure, it will be difficult to meet especially the climate change challenges. Green infrastructure must become equally important as traditional development infrastructure in society and for human well-being.
3. From Representation to Ecological Functionality
Our traditional focus has been on representation – species and habitats. Climate change will force us to focus on natures’ resilience to change, and the adaptation to the pressures on species and habitats. While these of course still are the crucial elements of biodiversity, we need to view protected areas more from the point of view of the ecological, social and economic functions and services that they deliver to our societies. Conservation of biodiversity must move beyond the species and habitats to consider the ecosystem services they provide, with the aim to maintain and restore their functions, resilience, and the connectivity in nature."
What we don't ever mention is that human existence on the planet has reached such levels that whatever we do we cannot save unless we change our social and economic structure dramatically, we do need a green revolution it seems more and more to me...
Did you ever have some pants that you wore for years... after a while they get so thin, however you patch it rips around or somewhere else... you are only left with one option, although they are the most comfy pants you ever had, you go and buy yourself new trousers...
uygar
22 Ocak 2010 Cuma
Türkiye’nin ilk “Yeşil İş ve Yaşam” dergisi EKOIQ yayınlandı
BZD tarafından iki ayda bir yayınlanacak olan dergi, ekoloji ve ekonomi arasında köprü kurmayı ve “Yeşil Dönüşümün” Türkiye’de kök salmasını hedefliyor.
Dergi iş dünyasından sivil toplum kuruluşlarına, bilim insanlarından çocuklara kadar herkesin bir parçası olması gerektiği bu değişimin Türkiye’deki iletişim araçlarından biri olmayı amaçlıyor.
Kapsamlı bir Kopenhag Dosyası’nın yer aldığı dergide önde gelen şirket ve banka yöneticileriyle ve ünlü oyuncu Mehmet Ali Alabora’yla yapılan röportajlar ile Coşkun Aral’ın objektifinden fotoğraflar da yer alıyor.
Büyük kitap zincirlerinde satışa sunulan dergi, ayrıca internet üzerinden www.idefix.com ve www.kitapyurdu.com adreslerinden de satın alınabiliyor.
Abonelik için: +90 0216 412 72 1
www.ekoiq.com
EKOIQ’nun Ocak-Şubat sayısı içeriği:
Çölden gelen temiz enerji: DESERTEC
Sahra Çölünden gelen temiz enerjinin, Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılaması mümkün mü?
Çevreyi kurtar; kendini de: Yeşil İşyerleri
Yöneticiler hem çevreyi kurtarıp hem de tasarruf edebilir mi? Araştırmacı Leigh Stringer bunun mümkün olduğunu gösteriyor.
En iyi 10 yeşil Start-up
Uzun ömürlü piller, endüstriyel origami, karbon filtreleri, külden tuğlalar...
Mehmet Ali Alabora: "Umut Lanettir"
"Bize asıl gereken sorumluluk" diyen Mehmet Ali Alabora ekliyor: "Dürüst olalım: Dolayı değil kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz."
Londra ve Amsterdam'ın yeşil mucizeleri: BedZED ve GWL-Terrein
İki küçük banliyö kenti, çevre dostu bir yaşamın nasıl olacağını cümle âleme göstermeyi biliyorlar.
Dosya: Kopenhag ve Sonrası?
Kopenhag Meksika Zirvesine mi taşındı? Fiyasko mu, mütevazı bir başlangıç mı? AB politikaları çöktü mü? Amerika "gerçekçi” mi? Tuvalu, dünyanın yeni çevre lideri mi? Obama hayal kırıklığı mı yarattı?
Semra Cerit Mazlum; James Hansen; Jayati Ghosh, Uygar Özesmi; Haluk Özdalga; REC, Greenpeace, WWF, TÜSİAD’ın görüşleri…
Şirketler yeşil bilgileri nasıl toplayabilir?
"Yeşilden Altına" kitabının yazarı Andrew Winston, ucuz ve kolay yoldan yeşil bilgi edinmenin püf noktalarını anlatıyor.
Günışığı, küresel ısınmaya karşı!
Danimarka orijinli Velux, doğal aydınlatma ve günışığının, küresel ısınmayı önlemede çok işe yarayacağını öne sürüyor.
Hibrid arabalar onun fikri: Amory Lovins
"Doğal kapitalizm" tezini ortaya atan isim olarak da bilinen Amory Lovins, negawatt devrimimin de mucitlerinden biri.
Evinizde ekolojik bir merkez var: Mutfak
Buzdolabının alt bölmesindeki buzlar nasıl enerji tasarrufu sağlar? Etiketler nasıl okunur?
Henkel ve Sürdürebilirlik
Eylül 2009 Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksinde yer alan Henkel'in Türkiye Başkanı Erdem Koçak, "Bu bir halkla ilişkiler projesi değil" diyor.
Son eko müteahhit: Brad Pitt
EKOIQ yazarlarından Edip Emil Öymen, Brad Pitt'in nasıl eko müteahhit olduğunu ve güneşi hapsetmenin yollarını yazdı.
Yavaş Şehirler Hareketi: Cittaslow
Dünyada 120'nin üstünde kentin katıldığı Yavaş Şehirler Hareketinin ilkeleri ne? Peki, Seferihisar Cittaslow olmayı nasıl başardı?
WWF-Türkiye'nin yeni başkanı Tolga Baştak: Destekçilerimizi artıracağız.
Dünyanın en büyük çevre STK'larından biri olan WWF'nin Türkiye ayağını oluşturan Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 2010'da hangi projelere hız verecek?
Yeşil Yakalılar dünyayı kurtaracak mı?
Beyaz, mavi ve altın derken, son olarak Yeşil Yakalılar sahneye çıktı.
2050 Yılı: Şehirler çökecek mi?
Yoksa çocuklarımız yeşil kentlerde mi yaşayacak? BM Danışmanlarından Don Hinrichsen iki farklı vizyonu ortaya koyuyor.
Faturalar yüzde 30 düşebilir!
Hollanda orijinli enerji verimliliği firmalarından Ecofys'nin Türkiye Müdürü Haluk Sayar, "Sanıldığının aksine, enerji verimliliği ısı yalıtımından ibaret değildir" diyor.
Doğa kente nasıl geri döner? Yeşil Çatılarla!
Evinizin çatısının kiremitle değil, yemyeşil çimenlerle kaplı olabileceğini biliyor musunuz?
2009 Model Yeşil Konseptler
Elektrik üreten sallanan sandalyeler, filtreli su mataraları, el kol hareketleriyle şarj olan piller ve daha neler neler...
Kanatlar dönünce!
Türkiye'nin ilk rüzgâr santrallerine imza atan Demirer Holding'in Başkanı Önder Demirer, "Termik santralleri bedava verseler almam" diyor.
Tek hamleyle, kaç faydalı iş yapılır?
Lokman Hekim Vakfı
Atık kâğıt ve eski otomobil lastiklerinden sağlanan gelirlerle, imkânı olmayanlara sağlık hizmeti veren Lokman Hekim Vakfı, sosyal sorumluluğun dönüştürücü etkisini gösteriyor.
Sürdürülebilirliğin finansmanı:
Eko-Kredi
Hibrid araba mı alacaksınız? Evinizi mi yalıtacaksınız? Yoksa yenilenebilir enerjiye mi yatırım yapacaksınız? O halde Şekerbank'ın Eko- Kredi uygulamasıyla tanışmanın tam zamanı...
Yakın Plan Coşkun Aral'ın objektifinden
Haberler Soğuk deve kervanları ve diğerleri
Kültür Farmville ve "nowhereisland"
Kitap "Yeşilden Altına" ve "Our Choice"
Dergi iş dünyasından sivil toplum kuruluşlarına, bilim insanlarından çocuklara kadar herkesin bir parçası olması gerektiği bu değişimin Türkiye’deki iletişim araçlarından biri olmayı amaçlıyor.
Kapsamlı bir Kopenhag Dosyası’nın yer aldığı dergide önde gelen şirket ve banka yöneticileriyle ve ünlü oyuncu Mehmet Ali Alabora’yla yapılan röportajlar ile Coşkun Aral’ın objektifinden fotoğraflar da yer alıyor.
Büyük kitap zincirlerinde satışa sunulan dergi, ayrıca internet üzerinden www.idefix.com ve www.kitapyurdu.com adreslerinden de satın alınabiliyor.
Abonelik için: +90 0216 412 72 1
www.ekoiq.com
EKOIQ’nun Ocak-Şubat sayısı içeriği:
Çölden gelen temiz enerji: DESERTEC
Sahra Çölünden gelen temiz enerjinin, Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılaması mümkün mü?
Çevreyi kurtar; kendini de: Yeşil İşyerleri
Yöneticiler hem çevreyi kurtarıp hem de tasarruf edebilir mi? Araştırmacı Leigh Stringer bunun mümkün olduğunu gösteriyor.
En iyi 10 yeşil Start-up
Uzun ömürlü piller, endüstriyel origami, karbon filtreleri, külden tuğlalar...
Mehmet Ali Alabora: "Umut Lanettir"
"Bize asıl gereken sorumluluk" diyen Mehmet Ali Alabora ekliyor: "Dürüst olalım: Dolayı değil kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz."
Londra ve Amsterdam'ın yeşil mucizeleri: BedZED ve GWL-Terrein
İki küçük banliyö kenti, çevre dostu bir yaşamın nasıl olacağını cümle âleme göstermeyi biliyorlar.
Dosya: Kopenhag ve Sonrası?
Kopenhag Meksika Zirvesine mi taşındı? Fiyasko mu, mütevazı bir başlangıç mı? AB politikaları çöktü mü? Amerika "gerçekçi” mi? Tuvalu, dünyanın yeni çevre lideri mi? Obama hayal kırıklığı mı yarattı?
Semra Cerit Mazlum; James Hansen; Jayati Ghosh, Uygar Özesmi; Haluk Özdalga; REC, Greenpeace, WWF, TÜSİAD’ın görüşleri…
Şirketler yeşil bilgileri nasıl toplayabilir?
"Yeşilden Altına" kitabının yazarı Andrew Winston, ucuz ve kolay yoldan yeşil bilgi edinmenin püf noktalarını anlatıyor.
Günışığı, küresel ısınmaya karşı!
Danimarka orijinli Velux, doğal aydınlatma ve günışığının, küresel ısınmayı önlemede çok işe yarayacağını öne sürüyor.
Hibrid arabalar onun fikri: Amory Lovins
"Doğal kapitalizm" tezini ortaya atan isim olarak da bilinen Amory Lovins, negawatt devrimimin de mucitlerinden biri.
Evinizde ekolojik bir merkez var: Mutfak
Buzdolabının alt bölmesindeki buzlar nasıl enerji tasarrufu sağlar? Etiketler nasıl okunur?
Henkel ve Sürdürebilirlik
Eylül 2009 Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksinde yer alan Henkel'in Türkiye Başkanı Erdem Koçak, "Bu bir halkla ilişkiler projesi değil" diyor.
Son eko müteahhit: Brad Pitt
EKOIQ yazarlarından Edip Emil Öymen, Brad Pitt'in nasıl eko müteahhit olduğunu ve güneşi hapsetmenin yollarını yazdı.
Yavaş Şehirler Hareketi: Cittaslow
Dünyada 120'nin üstünde kentin katıldığı Yavaş Şehirler Hareketinin ilkeleri ne? Peki, Seferihisar Cittaslow olmayı nasıl başardı?
WWF-Türkiye'nin yeni başkanı Tolga Baştak: Destekçilerimizi artıracağız.
Dünyanın en büyük çevre STK'larından biri olan WWF'nin Türkiye ayağını oluşturan Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 2010'da hangi projelere hız verecek?
Yeşil Yakalılar dünyayı kurtaracak mı?
Beyaz, mavi ve altın derken, son olarak Yeşil Yakalılar sahneye çıktı.
2050 Yılı: Şehirler çökecek mi?
Yoksa çocuklarımız yeşil kentlerde mi yaşayacak? BM Danışmanlarından Don Hinrichsen iki farklı vizyonu ortaya koyuyor.
Faturalar yüzde 30 düşebilir!
Hollanda orijinli enerji verimliliği firmalarından Ecofys'nin Türkiye Müdürü Haluk Sayar, "Sanıldığının aksine, enerji verimliliği ısı yalıtımından ibaret değildir" diyor.
Doğa kente nasıl geri döner? Yeşil Çatılarla!
Evinizin çatısının kiremitle değil, yemyeşil çimenlerle kaplı olabileceğini biliyor musunuz?
2009 Model Yeşil Konseptler
Elektrik üreten sallanan sandalyeler, filtreli su mataraları, el kol hareketleriyle şarj olan piller ve daha neler neler...
Kanatlar dönünce!
Türkiye'nin ilk rüzgâr santrallerine imza atan Demirer Holding'in Başkanı Önder Demirer, "Termik santralleri bedava verseler almam" diyor.
Tek hamleyle, kaç faydalı iş yapılır?
Lokman Hekim Vakfı
Atık kâğıt ve eski otomobil lastiklerinden sağlanan gelirlerle, imkânı olmayanlara sağlık hizmeti veren Lokman Hekim Vakfı, sosyal sorumluluğun dönüştürücü etkisini gösteriyor.
Sürdürülebilirliğin finansmanı:
Eko-Kredi
Hibrid araba mı alacaksınız? Evinizi mi yalıtacaksınız? Yoksa yenilenebilir enerjiye mi yatırım yapacaksınız? O halde Şekerbank'ın Eko- Kredi uygulamasıyla tanışmanın tam zamanı...
Yakın Plan Coşkun Aral'ın objektifinden
Haberler Soğuk deve kervanları ve diğerleri
Kültür Farmville ve "nowhereisland"
Kitap "Yeşilden Altına" ve "Our Choice"
17 Ocak 2010 Pazar
Atil hicbirsey kalmasin!
Koc Bilgi Grubunun yuruttugu bir proje kapsaminda www.yesilbilgi.org adli bir site ve sitenin bir haber bulteni var! Son derece yesil gorunumlu ancak mainstream bir cevrecilik anlayisinda giden bir site ustelik STK ortaklari arasinda TURCEK - ki ben yonetim kurulundayim, Bugday Dernegi, TURMEPA, TEMA ve WWF (DHKV) var. Guzel gibi ancak esasinda uzmanliktan uzak veya bu uzmanligi elde etmek icin yeterince ugras verilmemis. Derinlikten uzak... mesela su haberi utanmadan gecebiliyorlar... Sular atil kalmadi! Bu sitenin okurlari icin neden sacma ve tuyleri diken diken eden bir haber oldugunu yazmayacagim. Belki yorumlarda siz yazarsiniz yanliz olmadigimi anlarim... platforma yazdim ironik bir yorum ancak yayinlanir mi bilmyorum - sasirmayin tabii ki moderatorlu bizim siteler gibi degil... bizde trollere karsi bile musamaha var.
Gercekten samimi olsalar... kucucuk bir marka ile Bugday'la anlasir onlarin bultenini dagitirlar, cok daha iyi derlenmis, cok daha zengin ve icerigi saglam bir bulten mesela.
TSKB'nin bu acidan biraz daha samimi oldugu soylenebilir. Bir sitelerine bakabilirsiniz isterseniz. Cevreciyiz.... biraz daha kaliteli ve daha cok BİLGİ iceriyor.
Su siralar elestirel bir bakis acisiyla saniyorum gunluk hayatimizdaki yanlislari paylasma hissi icindeyim, bakalim nereye gidecek.
Esenlikler, uygar ozesmi
Gercekten samimi olsalar... kucucuk bir marka ile Bugday'la anlasir onlarin bultenini dagitirlar, cok daha iyi derlenmis, cok daha zengin ve icerigi saglam bir bulten mesela.
TSKB'nin bu acidan biraz daha samimi oldugu soylenebilir. Bir sitelerine bakabilirsiniz isterseniz. Cevreciyiz.... biraz daha kaliteli ve daha cok BİLGİ iceriyor.
Su siralar elestirel bir bakis acisiyla saniyorum gunluk hayatimizdaki yanlislari paylasma hissi icindeyim, bakalim nereye gidecek.
Esenlikler, uygar ozesmi
13 Ocak 2010 Çarşamba
Basim agriyor, kaslarim tutuldu, kel oldum ha bir de kanser olmusum.
Hurriyet'te cikan bir haberde
Bu donemin basbakani Erdogan demis ki:
"Dış politikamız dost kazanma üzerine"
ne guzel ama dost olmamiz gerkenin DOGA oldugunu unutmus!
nitekim:
“...su anda bir küresel finans krizi yaşanıyor. 2'nci dünya savaşından sonra en büyük ekonomik kriz olarak tanımlanan bir krizin içinden geçiyoruz. Kriz, ABD'de ortaya çıktı ama dalga dalga yayılarak tüm dünyayı etkiledi. Bundan az ya da çok Türkiye olarak bizler de etkilendik. Rusya da etkilendi. Aynı şekilde terörizm, iklim değişikliği, çevre kirliliği, yoksulluk, göç gibi küresel sorunlar da bu krizin etrafında adeta bir tetikleyici durumundadır. Tabii bütün bunlar ülkelerimizi çok yakından ilgilendiriyor.”
Basim agriyor, kaslarim tutuldu, kel oldum ha bir de kanser olmusum. Bunlar tetikleyici dedikleri icinde iklim degisikligi sadece bir sonuc ve nedeni de ekonomik kriz ama buna asiri buyume ve kendini devri-daim makinesi sanma hali diyebiliriz. Krizden cikmak icin yapilanlarin tumu gercek kriz olan ekonomik krizi daha da teikliyor... siz 3 cocuk yapin hepsi iklim felaketi sonucunda aclik ve sefaletten olsun... siz araba alin OTV'yi dusurun daha cok araba daha cok benzin yaksin... siz petrolden aldiginiz vergilere baglayin ekonominizi ki ona olan bagimliliginizdan kurtulamayip iyice ekolojik kriz patlasin...
Basbakan ve butun partilerdeki guya akilli adamlar ve onlarin etrafini sarmis gozu kor kulagi sagir ve akli kıt danismanlar ve metin yazarlari bizim ve ve daha kotusu cocuklarımızın ve bu gezegeni paylastigimiz binlerce canlinin sonunu hazirliyorlar.
Uygar
Bu donemin basbakani Erdogan demis ki:
"Dış politikamız dost kazanma üzerine"
ne guzel ama dost olmamiz gerkenin DOGA oldugunu unutmus!
nitekim:
“...su anda bir küresel finans krizi yaşanıyor. 2'nci dünya savaşından sonra en büyük ekonomik kriz olarak tanımlanan bir krizin içinden geçiyoruz. Kriz, ABD'de ortaya çıktı ama dalga dalga yayılarak tüm dünyayı etkiledi. Bundan az ya da çok Türkiye olarak bizler de etkilendik. Rusya da etkilendi. Aynı şekilde terörizm, iklim değişikliği, çevre kirliliği, yoksulluk, göç gibi küresel sorunlar da bu krizin etrafında adeta bir tetikleyici durumundadır. Tabii bütün bunlar ülkelerimizi çok yakından ilgilendiriyor.”
Basim agriyor, kaslarim tutuldu, kel oldum ha bir de kanser olmusum. Bunlar tetikleyici dedikleri icinde iklim degisikligi sadece bir sonuc ve nedeni de ekonomik kriz ama buna asiri buyume ve kendini devri-daim makinesi sanma hali diyebiliriz. Krizden cikmak icin yapilanlarin tumu gercek kriz olan ekonomik krizi daha da teikliyor... siz 3 cocuk yapin hepsi iklim felaketi sonucunda aclik ve sefaletten olsun... siz araba alin OTV'yi dusurun daha cok araba daha cok benzin yaksin... siz petrolden aldiginiz vergilere baglayin ekonominizi ki ona olan bagimliliginizdan kurtulamayip iyice ekolojik kriz patlasin...
Basbakan ve butun partilerdeki guya akilli adamlar ve onlarin etrafini sarmis gozu kor kulagi sagir ve akli kıt danismanlar ve metin yazarlari bizim ve ve daha kotusu cocuklarımızın ve bu gezegeni paylastigimiz binlerce canlinin sonunu hazirliyorlar.
Uygar
6 Ocak 2010 Çarşamba
Hurriyet'te cikan bir haberde iklim sacmaliklari ve dar goruslugu - ustelik hic beklemediginiz bir yerden - IZMIR
Denmis ki:
"Su kaynağı yaratmak için çalışmalar sürüyor
UO: Su KAYNAK degil VARLIKtir... SU yaratilamaz miktari dunyada az cok sabittir ve surekli bir dongu icerisindedir.
İzmir’in ve çevre yerleşimlerin susuz kalmaması için yeni kaynak arayışlarına giren İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2004-2009 yılları arasında 177 kuyu açtı. Bu kuyuların 143 adedi çevre yerleşimlerde, 34’ü ise metropole hizmet etmek için açıldı. Yeni kuyuların devreye girmesi ile birlikte günde 111 bin, yılda ise 40 milyon metreküplük su kaynağı devreye alınarak çevre yerleşimlerde özellikle yaz aylarında yaşanan su sıkıntısı giderildi.
UO: IKLIM DEGİSİKLİGİ İLE AKDENİZ'DE KUYULARIN KURUMASI GUNDEMDEYKEN NASIL DAHA FAZLA KUYU VE DAHA FAZLA SU CEKEREK GELECEGİ GARANTI ALTINA ALACAGIZ?
Sıkıntılı bir dönemdi
Küresel ısınma nedeniyle geçen yıl sıkıntılı bir dönem geçiren İzmir’de, toplam 34 yeni kuyu açılarak günde 112 bin, yılda 41 milyon metreküplük ek su rezervi elde edildi. Böylece 2009 yılı verilerine göre yılda 185 milyon metreküp suyun tüketildiği İzmir’e, yüzde 22 oranında ilave su kaynağı yaratılmış oldu. Menemen havzasında açılan kuyular işletmeye alınırken; Halkapınar, Bornova ve Sarıkız havzalarındaki kuyular ek rezerv olarak tutuldu. Menderes’te açılan 8 kuyunun işletmeye alınması için çalışmalar ise sürüyor.İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu 2009 yılının başından bu yana yağışlarla Tahtalı Barajı’nın seviyesinin arttığını ve yılı sıkıntısız bir şekilde tamamladıklarını belirtti.
SUYU TUKETIRSEN KALMAZ! AKILLI KULLANIRSAN VE TASARRUF EDERSEN O ZAMAN ANCAK GELECEGİ GARANTI ALTINA ALIR VE SIKINTI CEKMEZSIN... ARZI DEGIL TALEBI KONTROL ETMEK GEREK!
Önlemler sürüyor
Kocaoğlu, “Ancak küresel ısınmanın getirdiği kuraklık nedeniyle önlemlerimizi almaya devam ediyoruz. Yeni açtığımız kuyuları ek rezerv olarak tutarken, Tahtalı Barajı’nın su seviyesini artırmak için Ayrancılar bölgesi ile Menderes bölgesindeki kuyulardan baraja saniyede 500-600 litre, yani günde ortalama 47 bin metreküp ilave su taşıyacak 2.1 milyon TL’lik yatırıma başlıyoruz” dedi. Geçen yıl su tutmaya başlayan Gördes Barajı’ndan en kısa sürede kente su kazandırmak için Manisa Nuriye’de kuracakları Sarıkız İçme Suyu Arıtma Tesisi için bu ay ihaleye çıkacaklarını kaydeden Başkan Kocaoğlu, “Arıtma tesisinde günde 130 bin metreküp su arıtılacak” diye konuştu.
DAHA COK DAHA COK DAHA COK... NEREYE KADAR?
BASKA HAVZALARIN SUYUNU CALARKEN ... 19.YUZYIL SOMURGECILIGINI ELESTİRENLER NE DİYOR ACABA?
Cozumler ve alinacak yol cok acik ama once bu kafalarin degismesi ve gercegi gormeleri gerekiyor...
uygar
Denmis ki:
"Su kaynağı yaratmak için çalışmalar sürüyor
UO: Su KAYNAK degil VARLIKtir... SU yaratilamaz miktari dunyada az cok sabittir ve surekli bir dongu icerisindedir.
İzmir’in ve çevre yerleşimlerin susuz kalmaması için yeni kaynak arayışlarına giren İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2004-2009 yılları arasında 177 kuyu açtı. Bu kuyuların 143 adedi çevre yerleşimlerde, 34’ü ise metropole hizmet etmek için açıldı. Yeni kuyuların devreye girmesi ile birlikte günde 111 bin, yılda ise 40 milyon metreküplük su kaynağı devreye alınarak çevre yerleşimlerde özellikle yaz aylarında yaşanan su sıkıntısı giderildi.
UO: IKLIM DEGİSİKLİGİ İLE AKDENİZ'DE KUYULARIN KURUMASI GUNDEMDEYKEN NASIL DAHA FAZLA KUYU VE DAHA FAZLA SU CEKEREK GELECEGİ GARANTI ALTINA ALACAGIZ?
Sıkıntılı bir dönemdi
Küresel ısınma nedeniyle geçen yıl sıkıntılı bir dönem geçiren İzmir’de, toplam 34 yeni kuyu açılarak günde 112 bin, yılda 41 milyon metreküplük ek su rezervi elde edildi. Böylece 2009 yılı verilerine göre yılda 185 milyon metreküp suyun tüketildiği İzmir’e, yüzde 22 oranında ilave su kaynağı yaratılmış oldu. Menemen havzasında açılan kuyular işletmeye alınırken; Halkapınar, Bornova ve Sarıkız havzalarındaki kuyular ek rezerv olarak tutuldu. Menderes’te açılan 8 kuyunun işletmeye alınması için çalışmalar ise sürüyor.İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu 2009 yılının başından bu yana yağışlarla Tahtalı Barajı’nın seviyesinin arttığını ve yılı sıkıntısız bir şekilde tamamladıklarını belirtti.
SUYU TUKETIRSEN KALMAZ! AKILLI KULLANIRSAN VE TASARRUF EDERSEN O ZAMAN ANCAK GELECEGİ GARANTI ALTINA ALIR VE SIKINTI CEKMEZSIN... ARZI DEGIL TALEBI KONTROL ETMEK GEREK!
Önlemler sürüyor
Kocaoğlu, “Ancak küresel ısınmanın getirdiği kuraklık nedeniyle önlemlerimizi almaya devam ediyoruz. Yeni açtığımız kuyuları ek rezerv olarak tutarken, Tahtalı Barajı’nın su seviyesini artırmak için Ayrancılar bölgesi ile Menderes bölgesindeki kuyulardan baraja saniyede 500-600 litre, yani günde ortalama 47 bin metreküp ilave su taşıyacak 2.1 milyon TL’lik yatırıma başlıyoruz” dedi. Geçen yıl su tutmaya başlayan Gördes Barajı’ndan en kısa sürede kente su kazandırmak için Manisa Nuriye’de kuracakları Sarıkız İçme Suyu Arıtma Tesisi için bu ay ihaleye çıkacaklarını kaydeden Başkan Kocaoğlu, “Arıtma tesisinde günde 130 bin metreküp su arıtılacak” diye konuştu.
DAHA COK DAHA COK DAHA COK... NEREYE KADAR?
BASKA HAVZALARIN SUYUNU CALARKEN ... 19.YUZYIL SOMURGECILIGINI ELESTİRENLER NE DİYOR ACABA?
Cozumler ve alinacak yol cok acik ama once bu kafalarin degismesi ve gercegi gormeleri gerekiyor...
uygar
Adalet mi, Atalet mi?
iklim orucu sonrasinda yazdigim Atlas yazisi
KOPENHAG İKLİM ZİRVESİ
Adalet mi, Atalet mi?
Dr. Uygar Ozesmi
Kopenhag ayazında dondum kaldım, soğuktan değil, soğukkanlılıkla işlenen suçtan. Suç mahalli Bella Center, suçu işleyen 193 ülkeden 130 devlet başkanı ve 63 temsilci. İki hafta süren toplantıyı küçük pazarlıklarla geçiren küçük adamlar sonunda dünyada her yıl hayatını iklim değişikliği nedeniyle kaybeden 350 bin insanın çığlığını duymadı, bu sayının giderek artmasını umursamadı...
http://www.kesfetmekicinbak.com/doga/09282/
KOPENHAG İKLİM ZİRVESİ
Adalet mi, Atalet mi?
Dr. Uygar Ozesmi
Kopenhag ayazında dondum kaldım, soğuktan değil, soğukkanlılıkla işlenen suçtan. Suç mahalli Bella Center, suçu işleyen 193 ülkeden 130 devlet başkanı ve 63 temsilci. İki hafta süren toplantıyı küçük pazarlıklarla geçiren küçük adamlar sonunda dünyada her yıl hayatını iklim değişikliği nedeniyle kaybeden 350 bin insanın çığlığını duymadı, bu sayının giderek artmasını umursamadı...
http://www.kesfetmekicinbak.com/doga/09282/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)