Çernobil felaketinden sonra öğrendik ki; enerjinin yok olması, enerjisiz kalmak enerji ile yok olmaktan daha korkunç değil.
Çernobil felaketinden sonra yaşadığımız süreçte öğrendik ki, enerji başlı başına bir felaket. Yaşam alışkanlıklarımız nedeniyle tüketimin üretimi, üretimin tüketimi, tüketimin ve üretimin enerjiyi giderek arttırdığı bir kısır döngü içindeyiz.
Dünyanın en temiz enerjisini bile üretsek bize faydası olmayacak bir sınırdayız. Ürettiğimiz enerji ile madenleri çıkarmaya, ormanları yok etmeye, kimyasal kullanımını yaygınlaştırmaya, genetik dizilimlerle oynamaya devam ettiğimiz sürece enerjinin nerden üretildiğinin bile bir anlamı kalmayacak yakında.
İnsanlığın, yeraltından ve yeryüzünden, sudan, havadan ve topraktan tüm enerjiyi çaldığı bir çağdayız.
İşte bu yaşam biçimini eleştiriyoruz. Bu yaşam biçimi bizi Çernobillere muhtaç kılmış, gerekli göstermiş.
Oysa böyle bir yaşama mahkum değiliz…
Bugün bir ampulü değiştirerek, bir toplu taşıma aracına binerek yada daha az alışveriş yapmaya başlayarak, veya daha az ve daha ekolojik yemek yemeye başlayarak, bir şeyleri değiştirmeye başlayabiliriz.
25 Nisan Bu nedenle bizim için önemli.
Biz birey olarak bugün ne yaparsak yarın Çernobil patlamaz? Bunu düşünmenin zamanı.
25 Nisan’ı… Çernobil felaketinin olmadığı bir günü anmak, onu kutlamak istiyoruz. 25 Nisan’da bir nükleer santralin sökülmesinin kaç kişinin hayatını kurtaracağını gördük.
Bu nedenle 25 Nisan’a sarılıyoruz.
Her gün, yarın bir nükleer santral felaketi yaşamaya hazırmış gibi yaşamamız gerekiyor.
Eğer öyle yapmazsak ne mi olur? Cevap : 26 Nisan 1986
Basın Açıklaması
Yer : Karadeniz’de her hangi bir yer
Tarih : 25 Nisan 1986
Bugün; Basın açıklamalarımızda, toplantılarımızda sular plastik şişelerde dağıtılmıyor.
Bugün musluklarımızdan su içebiliyoruz. Hatta susuzluğumuzu derelerimizden avuç avuç su içerek gideriyoruz.
Yaylalarımız bakir. Akarsularımızda DSİ Bentleri yok, havzalarımız henüz HES inşaatları ile talan edilmedi.
Bugün; Fabrika ayranları plastik kutuda da değil, köy ayranları cam şişede satılıyor.
Yoğurtlar çömleklerde…
Her büfede limonata bulabilirsiniz.
Sokaklarımızda “hayrat” içecekler bedava dağıtılıyor.
Bugün; Komşu evlerimizin tepesinde, camilerimizin minarelerinde, bayrağımızın gönderlerinde baz istasyonları yok,
Cep telefonları yok.
Bugün, Sofralarımızda ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizma’lar yok.
Domates kesilince kokusu mutfağı sarıyor.
Çiçekler kokuyor.
Bugün; Bulaşıcı hastalıklar dünyayı tehdit etmiyor. Danalar delirmedi, kuşlar, domuzlar üşütmedi.
Kanser henüz doğal ölümden sayılmıyor. Çok az hastanenin onkoloji bölümü var.
Bugün; Nükleer Santral ihaleleri yok. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde nükleer enerjiye geçişin pişmanlıkları dillendiriliyor.
Bugün; Doğayı hiçe sayan; Yabancı sermaye teşvik kanunu, Madencilik kanunu, 2 B ve sair düzenlemeler yok.
AMA…
Her türlü koruma alanı ve doğal güzellikler ile tarım alanları imara açılmaya başlanıyor.
Talan ve yalan ülkenin gündeminde. İnsanlara aşırı tüketim alışkanlığı dayatılıyor.
“Kullan-At” malzemeler hayatımıza giriyor. Üreten toplumdan tüketen topluma geçiyoruz. Köylü, üretim yapmayı bırakmaya başladı.
Bugün, yaşam alışkanlıklarımızdan vaz geçmezsek ve toplumun kötüye evrilmesini durduramazsak
Yarın;
Köylü üretimi bırakacak ve şehirlerde büyük marketlerde GDO’lu ürünler yiyeceğiz.
Tüketim toplumu olma yolundan geri dönmezsek, ülkenin her doğal arazisi satılacak,
talan edilecek.
“Kullan-At” malzemeler ve plastiğin aşırı tüketimi ile çöplerimizle baş edemeyeceğiz.
Her yeni icat ihtiyaç mı diye düşünmeden, her şeye açlık seviyesinden saldırırsak, eşyalar
içinde boğulacağız.
Bir malzemenin üretiminin doğaya verdiği zarar, geri dönüştürülmediğinde verdiği zararın tam yedi katı. Yani çöpün tamamını geri kazansak bile zararın yedide birini telafi edeceğiz. Tüketime dayalı ekonomik modeller biz; insanları büyük bir doğa kaybı ve enerji üretimi felaketine götürecek.
Üretim yapmak için altını, petrolü, demiri, bakırı yerin altından çıkaracağız. Ağaçları da kesip tüketip çöp olarak toprağın altına gömeceğiz. Dünyanın altını üstüne getireceğiz. Bu süreçte enerji bağımlısı olacağız. Bu kadar çok üretim ve tüketim için giderek daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulacak.
Bu enerji ihtiyacını durduramazsak yarın Çernobil, daha sonra başka nükleer santraller patlayacak. Yenilenebilir alternatifleri hariç, her türlü enerji üretimi için çok büyük doğal felaketler yaşanacak.
Bugün; Enerji ihtiyacımızı azaltmak ve daha az tüketmezsek yarın Çernobil’i, sonra da diğer hepsini yaşayacağız.
Gelecek de geçmiş de bugünlerden oluşuyor. Bugün enerji bağımlılığına karşı mücadeleye başlamalıyız. Enerjiyi tasarruflu kullanıp, enerji gereksinimimizi, yarın çocuklarımıza bedel ödetmeyecek yöntemlerle sağlamalıyız.
Hakan ADANIR
Karadeniz Doğa Koruma Federasyonu
Y. K. Başkanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder