24 Ağustos 2008 Pazar

Erciyes Dağı

MİRAS DAĞ ERCİYES

Dr. Uygar Özesmi - Çevre Bilimci

Anadolu’da on milyon yıl önce bir dağ yükseldi. Yerkürenin derinliklerinden getirdiği bazalt ve andezitlerle besledi gövdesini. Eteklerine ve etrafındaki ovalara, göllere tüfler saçtı. Akan kızgın lavların önünü sular kesti. Ama zamanın tekeri dönüp sular çekilince sadece Sultan Sazlığı, Karasaz ve Tuzla-Palas gölleri kaldı dağın etrafında.

Antik çağın önemli coğrafyacılarından Strabon, Geographika’sında dağların en yükseği olarak bahsediyor ondan. “Argaios (Erciyes), tepesinden hiçbir zaman kar eksik olmayan dağların en yükseğidir. Ona tırmananlar berrak havada hem Pontus (Karadeniz), hem de İssikos (Akdeniz) denizini görebilirler”.

Günümüzde bin metre rakımlı İç Anadolu Platosu’ndaki Erciyes Dağı’nın denizden yüksekliği 3917 metre. Anadolu’da bir ada gibi yükseliyor. Bu adaya düşen tohumlar, canlılar kayalara hayat getiriyor; yeşillendirip, binbir renge boyuyor onu.

Kendine has bitki ve hayvan toplulukları ile Erciyes, Anadolu’nun miras coğrafyalarından. WWF-Türkiye’nin yayınladığı Türkiye’nin Önemli Bitki Alanları adlı çalışmaya göre bir önemli bitki alanı (ÖBA) kabul edilen dağ, Erciyes Üniversitesi Kuş Gözlem Kulübü çalışmalarına göre de bir ÖKA. Bunun başlıca nedeni, başta sürmeli dağ bülbülü Prunella ocularis olmak üzere dağda üreyen alpin kuş toplulukları. Erciyes, bu özellikleri nedeniyle YeşilAtlas’ın altıncı sayısında Türkiye’nin önemli doğa alanları arasında yer aldı.

Erciyes’te ÖBA çalışmasını yapan botanikçiler Galip Akaydın ve Mehtap Öztekin’ne göre İç Anadolu Platosu’ndaki bu adada Dünya’da başka hiçbir yerde varolmayıp, sadece Erciyes’te görülen dokuz bitki var. Erciyes’te bulunan 840 bitki taksonundan 130’u Türkiye’ye endemik ve bunlardan 42’si tehlike altında.

Erciyes Üniversitesi Kuş Gözlem Topluluğu’yla iki yıl süreyle kare kare dağın her tarafını gezdim, kayalık yamaçlara tırmandım. Dağ steplerini ve alpin çayırları geçtim. Kalıntı ormanlarda kayboldum. Erciyes’in vadi ve göllerinde serinledim.

Her yerde kuş vardı, tarım alanlarında bile. Üreme mevsimlerinde 173 kuş türünü gözlemledik. Gördüğümüz kuşların 14’ünün nesli Avrupa’da, ayrıca 56 türün de popülasyonları Avrupa’da yoğunlaşmayıp tehlike altındaydı.. Kuş türlerinden 28’i özellikle dağ biyomunu tercih ediyordu.

Erciyes’le bu kadar haşır neşir olunca, ister istemez başka canlılar da gösterdi kendini bana. Dağda 86 değişik tür gündüz kelebeğinin de kaydı var ve hemen hepsi baharda etrafta uçuyordu. Kaya kartallarının ve kızıl şahinlerin ana besin kaynağı olan tiz sesli gelengiler her yerdeydi. Arazi çalışmalarında tavşan ve tilkilerin tarlalarda ve yamaçlarda koşup kaybolmalarını izliyorduk. Niğde Üniversitesi’nden Ahmet Karataş, Erciyes ve civarında küçük fare kulaklı yarasa, serbest kuyruklu yarasa, şeritli yarasa ve cüce yarasa bulunduğunu belirtmişti. Yırtıcı kuşların avı gelincik ve sincaplar daha çok vadilerde ve tabii ormanlarda yaşıyordu. Rastlantıların eseri doğa, görkemli bir bütünlük içinde Erciyes’te kendini göstermeye devam ediyordu.

Peki niye bu kadar zengin bir biyoçeşitliliğe sahip Erciyes? Çünkü o bir ada; bizim ve bütün canlılar için. Sadece üç bin metreye yakın yükselti farklarına uyum sağlayabilenlerin çıkabildiği bir ada. Dağın değişik mikroklimatik şartlar sağladığı yamaçları var. Farklı toprak ve yeryüzü şekilleri hangi tür için uygunsa, o yerleşmiş bölgeye.

Dağdaki habitat çeşitliliği, canlıların da çeşitliliğine yol açıyor. Araştırmamızda Erciyes’i anlamak için dağın yedi değişik biyolojik topluluğunu görmemiz gerekiyordu. Önce kuzey yamaçlardaki Deliçay Vadisi’nden yukarılara doğru tırmandık. Güçlü akan çayın içine derekuşları dalarken, bir taştan diğerine dağ kuyruksallayanları atlıyordu. Vadileri dolduran ağaç türlerinin ve çalıların arasında çıtkuşu, alaca ağaçkakan, tepeli guguk, ve karatavuklar geziyordu. Bülbüller ağaçların altında, sarıasmalar ise tepedeydiler. Meşe ve ardıç ağaçlarının süslediği yamaçlarda kerkenez, çalı bülbülü, ökse ardıçlarının kaydını aldık.

Vadiden çıktığımızda önümüzde dağ bozkırları uzanıyordu. Genelde 1300 metreden başlayan gevenlerin (Astragalus spp.) arasında tek tük cılız meşe ve ardıçlar göze çarpıyordu. Aşırı otlatmadan nasibini almış, çoğunlukla dikenli yastık bitkilerinin oluşturduğu fakir bir dağ bozkırına dönüşmüştü Erciyes’in yaylaları.

Fakat kuşlar bizi bırakmıyordu. Tepemizde bir çift kızıl şahin ve ok kadar hızlı ebabiller dönerken, yerde bozkır toygarı, tarla kuşu ve kır incirkuşu dolaşıyordu. Dağ steplerinde toplam dört kuyrukkakan türü gördük; boz, karakulaklı, aksırtlı ve nerdeyse her taşın üstünde oturan bildiğimiz kuyrukkakan.

Dağ bozkırlarında iki bin metrenin üstünde, dereciklerin ve su sızıntılarının etrafında gördüğümüz yoğun yeşil alanların alpin çayırlar olduğunu gördük. Derenin kenarından bir çift angıt uçtu ve tepenin ardından kayboldu. Burada bitkiler koyu yeşil yapraklı, kimi zaman tüylü, kalın kabuklu, küçük ve ince dallıydı. Erciyes Üniversitesi’nden botanikçi Cem Vural, biyolojik çeşitlilik açısından bu zengin alpin çayırlarda 11 endemik bitki türü tespit etmiş.

Bozkırların ve çayırların bittiği yerde Erciyes Dağı’nın kayalık yamaçları yükseliyor. Buralarda toprak yapısı nerdeyse hiç yok ve buna bağlı olarak bitki örtüsü de zayıf. Ama kuş türleri bakımından zengin bu alanlarda gözlemlerimiz boyunca kızılşahin, kayakartalı, bıyıklıdoğan ve uludoğan gördük. Yüksek kayalık yamaçlarda birçok kuşun yanında sürüler halinde kar serçeleri uçuyordu.

Bütün bu doğal zenginliğine rağmen yöre halkı Erciyes’e sırtını dönmüş durumda. Dağın eteklerinde Hacılar, Hisarcık, Kızılören, Şeyhşaban, Kızık, Kulpak, Develi gibi yerleşimler bulunuyor. Bazıları hayvan otlatmak için özellikle yaz aylarında tercih edilen kırsal nitelikli yerleşimler. Başta Şeyhşaban olmak üzere bazı yayla yerleşmelerinin özgün dokuları ve barındırdıkları tarihi değerler dolayısıyla korunmaları çok önemli.

Erciyes Dağı’nın batısındaki Sürtme ve Şeyhşaban köyleri, kemerli hayvan barınaklarının yanı sıra önemli ölçüde kalıcı konutun bulunduğu yerler. Şeyhşaban köyünün kökeninin 16’ncı yüzyılda Erciyes’in batı kesimlerine dergahını kurup, hayvancılıkla uğraşan Şeyhşaban’a kadar dayandığına inanılıyor.

Hayvancılık bu bölgede en önemli geçim kaynaklarından biri. Diğer geçim kaynağı ise bağcılık. Dağın çağlar boyunca adeta sembollerinden biri bağcılık, bugün Hacılar-Talas ekseni üzerinde kalıp, yapılaşma ile beraber eski verimli günlerinden uzaklaşmış. Halbuki volkanik yapıya bağlı olarak oluşan toprak ve arazi yapısı bağcılığa son derece elverişli imkanlar sunuyor.

Erciyes Dağı’nda bulunan biyolojik topluluklar arasında kalıntı ormanlar kendilerine özgü canlıları barındırıyor. Strabon’un İS 45 yıllarında bahsettiği Erciyes’in sık ormanlarından geriye sadece güneydoğu yamaçlarda titrek kavak ormanları, diğer yamaçlarda ise alıç, boylu ardıç, katran ardıcı, tüylü ve sarı meşe toplulukları kalmış. Dağın güneybatı eteklerinde, ağaçların arasında karatavuk, küçük akgerdanlı ötleğen, akgerdanlı ötleğen, ökse ardıcı ve ispinozlar ötüyor her zaman. Kayak merkezine doğru kuzey yamacındaki asfalt yoldan çıkarken 1400 metreden başlayarak yamaçlarda kara çam, meşe, kavak ve akasya ağaçlandırma bölgeleri bulunuyor, ancak bu bölgeler henüz biyolojik çeşitlilik açısından fakir kalmış.

Erciyes’te 2340 metre yükseklikte alpin bir küçük göl var: Sarı Göl. Dağlık alan deyince insanın aklına pek tarım arazileri gelmiyor. Fakat göle çıkarken 1500 metreye kadar yol boyunca bağlık alanlar ve hatta iki bin metreye kadar da kuru tarım alanları vardı. Doğal yöntemlerle yetiştirilen buğday, çavdar, yulaf, kuru fasulye ve yeşil mercimek tarlalarında onlarca kuş vardı. Tepeliguguk, boğmaklıtoygar, tarlakuşu, sarı kuyruksallayan, karabaşlı kirazkuşu, tarla kirazkuşu gibi tarıma uyum sağlamış kuş türlerini kaydettik. Yer yer sellerle bozulmuş yoldan zorlukla çıkarken, kırmızı gagalı dağ kargalarının çığlıkları eşlik ediyordu bize. En sonunda üç tepenin arasına sıkışmış Sarı Göl’e ulaştığımızda, gölün etrafında bir yılkı atı sürüsü gördük.

Erciyes heybetli bir dağ. Her şey ondan etkilenmiş. Erciyes Matbaa, Erciyes Kaporta, Erciyes Cafe, Erciyes Emlak, Erciyes Kitabevi, Erciyes Antikacısı, Erciyes Büfesi. Erciyes’i tanımak için uzun bir maceranın sonunda diyecek çok şey var. Ama hepsinden öte, o Anadolu’nun bize bıraktığı yaşam için en önemli ve en güzel miras coğrafyalardan biri.

Hiç yorum yok: