5 Eylül 2010 Pazar

Sessizce sulakalanlarin kuyusu kaziliyor

Nilufer Belediyesi Kent Konseyi Uyesi Sayin Mehmet Kartal'in bu yazisini sizlerle paylasmayi borc biliyorum... ve Doga Dernegi, Kus Arastirmalari Dernegi, IcDoga, KarDoga, WWF-Turkiye'yi Ve TURCEK, TEMA'yi bu konuda tepki vermeye cagiriyorum... Uygar Ozesmi

Cevre Bakanlığı tarafından 26 Ağustos 2010 tarihinde yapılan Sulakalanların Korunması Yönetmeliği ile ilgili değerlendirme : 


Ba’de Harab-ül Basra*

Sulakalanlar Yönetmeliğinin iptalini istiyoruz.

 

T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı 26 Ağustos 2010 tarihinde sessiz sedasız biçimde Sulakalanların Korunması Yönetmeliği’ni değiştirerek T.C. Resmi Gazete’de yayınlatarak yürürlüğe soktu. Eski yönetmelikle yayınlanan yönetmelik incelendiğinde doğa ve çevre açısından önemli kayıpların olduğunu söylemek olanaklıdır. 

Yönetmelikteki ilk önemli değişiklik Tanımlar başlıklı 4. Maddede gerçekleştirilmiştir. Tampon alan ile ilgili tanımlamada eski yönetmelikte en az 2500 metre olan koruma bandı bu yönetmelik ile en çok 2500 metre haline getirilmektedir. Bu yönetmelik çerçevesindeki en önemli kayıplardan bir tanesidir. Hatırlanacağı gibi önceki değişiklik ile bu mesafe 5000 metreden 2500 metreye indirilmişti. Şimdi ise 2500 metrenin de altına indirilebilmesinin yolu açılmaktadır.

Yönetmeliğin aynı maddesinde önceki yönetmelikte yer almayan  Akarsu Koruma Bandı, Daimi Akarsu, Mevsimsel Akarsu ve Kuru Dere ile ilgili olarak yeni tanımlar getirilmektedir. Ülkemizde ve özellikle Karadeniz bölgesindeki HES çalışmaları dikkate alındığında akarsularla ilgili ayrıntılı tanımlamalar dikkat çekmektedir. Akarsular önceki yönetmelikte sulakalan tanımı içinde 2500 metrelik tampon alan üzerinden değerlendirilirken yeni yönetmelik ile bu mesafe tanımı kaldırılmış olmaktadır. Özellikle HES’ler ile ilgili yasal sorun oluşturacağı düşünülen eski yönetmelik bu biçimiyle düzenlenerek yasal bir boşluk oluşturulmak istenmiştir. Tanımların bilimsel nitelikleri ise ayrıca tartışmaya değerdir. Örneğin Kuru Dere diye bir tanım getirilmiştir ve bu tanım başlı başına manidardır. 

Doldurma ve Kurutma başlıklı madde de  ise doğa, çevre ve biyoçeşitlilik açısından bir kazanım sağlandığı görülmektedir. Daha önce 8 hektardan küçük alanların doldurulması ve kurutulması bakanlık iznine tabi iken şimdi tamamen yasaklanmaktadır. Ancak Yönetmeliğe aykırı davranışın ve suçun cezası olarak tanımlanan “Bu hükme aykırı olarak arazi kazanılması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince eski haline getirilir.” Bölümünde liberal hukuk anlayışının bir türevi olarak yasak bir faaliyet tazmin ile cezalandırılmaktadır. Yönetmeliğin bütününe hakim olan liberal bu anlayıştan tümüyle uzaklaşmak gereklidir.

Saz Kesimi işlerini tarif eden 10. Maddede yazım faklılığı dışında hükmi bir değişikliğe gidilmemiş ancak daha önce açık olan ve buna karşın Bakanlık tarafından sağlanan iznin Bakanlık kontrolünde olduğu hükmü getirilmiştir.

Yapay Sulakalanların Kullanımını düzenleyen 16. Maddede ciddi bir kayıp söz konusu olmaktadır. Yönetmeliği hazırlayanlar Anayasaya göre yasa hükmünü taşıyan uluslararası sözleşmelerden gelen zorunluluklarla karşı karşıya kalmamak için Uluslar arası öneme sahip yapay sulakalanlar için koruma tarifinde bulunurken, ülkemizdeki diğer yapay sulakalanları koruma uygulaması dışında tutmuşlardır.  Sulakalan o bölgede yaşayan tüm canlı türleri, bitkileri, böcekleri, çiçekleri, kuşları, balıkları ve sucul canlıları ile bir ekosistem oluşturmakta ve biyoçeşitlilik açısından bölgeye yaşam verdiği gibi ayrıca gerek iklim üzerinde ve gerekse bölgedeki yaşam üzerinde çok önemli etkiler yapmaktadır. Uluslar arası açıdan önemli sayılması için çeşitli teknik ve bilimsel olmayan çoğu idari kriterleri yerine getiremediği için önemsizmiş gibi görünen bu alanlar ülkemizin geleceği açısından son derece önemlidir.

Yönetmeliğin tanımlar maddesinde akarsuların neden tanım içine dahil edildiğini Yönetmeliğin 17. Maddesinin değişiminde görmek ve anlamak olanaklıdır. Yönetmelik, mevsimsel ve daimi akarsular hariç diyerek daha önce tümüyle koruma altında bulunan tüm sulakalanları tasnif etmek suretiyle koruma statüsü dışında bırakmış olmaktadır. Yeni yönetmelikteki en önemli kayıplardan birisi budur. Yönetmelik müellifleri tanımlar maddesindeki tasnif amaçlarını 17. Maddedeki değişim ile tamamına erdirmekte ve ülkemiz akarsularını tümüyle koruma statüsü dışına çıkararak kendi kaderlerine terk etmiş olmaktadırlar. Son dönemde ülke düzeyinde sayısı binlerle ifade edilen ve Başbakan’ın bile yargı sürecini beklemeden açılışını yaptığı HES’ler ile ilgili olarak söz konusu akarsuların koruma alanları ortadan kalkmakta, yasal olarak korumasız alanlar haline dönüşmektedirler. HES’lerle ilgili olarak sık sık çevrecilerle karşı karşıya geleceğini öngören idare yönetmelikteki bu değişiklik ile geleceğe dair önlem almaya ve akarsuların rahatlıkla yok edilmesinin önünü açmaya vesile olmaktadır.

Yönetmeliğin 23. Maddesindeki değişiklikler için aslında eski DSİ Genel Müdürü olan şimdiki Çevre Bakanı’nın öngörüleri üzerinden şekillendirilmiş demek yanlış olmayacaktır. Bir yandan mevcut sulakalanlarımız ile akarsularımızın “su kullanım hakkını” devreden devlet ve hükümet diğer yandan kentlerin son dönemde de sık sık sorun haline gelen su sorununa çözümler aramakta ve bu çözümü de mevcut sulakalanlar ile akarsuların koruma alanı dışında tutulması ile gerçekleşeceğini öngörmüştür. EK-1 ve EK-2 listedeki değişiklikler ile birlikte akarsuların koruma statüsü dışına çıkışı ve yetkinin yerel idarelere devri ile tamamen korumasız hale getirilmektedir. Öte yandan bu alanlarda faaliyet göstermek isteyenler için EK-1 ve EK-2 listeler ÇED Yönetmeliği ek listeleri ile uyumlu hale getirildiği için büyük ölçüde ÇED kapsamı dışına da çıkarılmış olacağından isteyen istediği herhangi bir akarsu üzerinde ilgili yerlerden izinleri almak suretiyle, bölgede yaşayanların hiç haberi olmaksızın, yerel ve bölgesel koşullar hiç değerlendirilmeksizin faaliyetlerini yürütmek kolaylaştırılmış olmaktadır. Ve bu madde ile ilgili son olarak  “kuru derelerde bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.” İbaresi ile tanımlar maddesinde sulak alanların neden tasnif edilmiş olduklarını da net olarak anlamış oluyoruz. Ancak aynı yönetmelik ve düzenlemeler herhangi bir sulakalanın veya akarsuyun kuru dere olduğuna kimin karar vereceğini belirtmeyerek bu noktayı da açıkta ve korumasız bırakmıştır.

Yönetmeliğin 27. Maddesi Ulusal Sulakalan Komisyonu’nun(USAK) oluşumunu tarif etmektedir.  Yeni düzenleme ile USAK’a  T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdür dahil edilmiştir. Komisyon gerek eski yönetmelikte ve gerekse bu yönetmelikte yer aldığı haliyle zaten kamu kurumlarının ağır ve yoğun denetim altında çalışmakta iken Komisyona Çevre Yönetimi Genel Müdürü’nün dahil edilmesi idarenin ağırlığını arttırmış olacağı gibi aynı zamanda görev süresinin 3 yıldan 2 yıla düşürülmüş olması ile ihtiyaca göre komisyonun yenilenmesinin hesaplandığı görülmektedir. 28. Madde ile USAK çalışma usul ve esaslarında komisyona gözlemci olarak davet edilenlerin kendileri ile ilgili konularda kararlara katılmasının önü kesilmiş ve oylamaya katılamayacakları hükmü tesis edilmiştir.

Yönetmeliğin 31. Maddesi ile Yerel Sulakalan Komisyonlarının(YSAK) tüm illerde kurulması ileri bir adımdır. Yerel Komisyonlar bu yönetmeliğe kadar sadece Yönetim Planı hazırlanan veya hazırlanmakta olan sulakalanları kapsamakta iken şimdi tüm ülkeye teşmil edilmiş olması ileri bir adım olmakla, Yönetmeliğin 33. Maddesinde komisyonun çalışma usul ve esaslarını belirleyen bölümde tıpkı USAK’ta olduğu gibi  komisyona gözlemci olarak davet edilenlerin kendileri ile ilgili konularda kararlara katılmasının önü kesilmiş ve oylamaya katılamayacakları hükmü tesis edilmiştir. Hem USAK hem de YSAK için konulan bu hükümlerin iptali istenmelidir.

Yönetmeliğin 36. Maddesinde önemli bir düzenleme yoktur. Yönetmeliğe eklenen GEÇİCİ 2 madde söz konusu olup her iki geçici madde de iptali istenmesi gereken maddelerdir. GECİÇİ 1. Madde ile önceki yönetmelikte 31.12.2006 tarihine dek verilen istisna izni bu yönetmelik ile bu süre 31.12.2012 tarihine dek istisna tesis edilmiştir. Bu üstü örtülü af anlamına gelmektedir.

Geçici 2. Madde ise tam bir af niteliği taşımakta mevcut sulakalanlar içinde yer alan eski tarihte yapılmış sanayi kuruluşları bu hüküm ile affedilmiş olmaktadır. Bu işletmelerin mevcut işletmeleri yanında kapasite artışı vb. adlarla yapılacak düzenlemelerde af  niteliği altında legalize edilmekte ve yasal hale getirilmektedir.

Yönetmeliğin 17. Maddesi eki olarak yapılan düzenlemelerde ise tam bir facia niteliğindedir. Yürürlükten kalkan yönetmelikte yapılması yasak olan ve yapılması Bakanlık iznine bağlı faaliyetlerin kendi çilerinde tasnifi ve düzenlenmesi gerekir ve yönetmeliğin çıktığı günden itibaren gelen başvurular ve taleplerin incelenerek bölgenin korunması esası üzerinden değerlendirme yapılması gerekirken bunun yerine ÇED Yönetmeliğinin ekinde yer alan tasnif hemen hemen aynen yönetmeliğe ek olarak geçirilmiş olmaktadır. Bu aynı zamanda neden USAK bünyesine Çevre Yönetimi Genel Müdürü’nün alındığının da açıklaması anlamına gelmektedir. Yapılması gereken mevcut Ek-1 ve Ek-2 listelerinin güncellenmesi ve düzenlenerek sektörel olarak düzenlenmesinin yapılması iken Yönetmelik ÇED Yönetmeliği ekinde yer alan ek listelere adapte edildiğinden önemli olabilecek bazı iş ve sektörler kapsamı dışında kalmış gibi görünmektedir. Bunların başında Seramik ve porselen fabrikaları, blok mermer işleme tesisleri, galeri veya kuyu açarak veya patlayıcı kullanarak işletilen her türlü taş ve maden ocakları ile gemi söküm tamir ve inşa tesisleri vb. bir takım tesisler kapsam dışına çıkarılmış görünmektedir.   

Sonuç olarak T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 17/05/2005 tarihinde 25818 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Sulakalanların Korunması Yönetmeliği’ni değiştiren 26 Ağustos 2010 tarih ve 27684 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik bir bütün olarak doğa ve doğal yaşamın korunması, çevrenin tahribatı, biyoçeşitlilik, Uluslar arası koruma sözleşmeleri çerçevesinde önemli bir restorasyon sağlamakta ve kalıcı kayıplar yaratmaktadır.  Yönetmelik bir bütün olarak af ilan eden mevcut tesislerin legalize edilmesine dayalı hükümleri içermekte, ülkemizin AB süreci ile demokratik gelişmesine tezat teşkil etmektedir. Ülkemizde doğanın ve doğal çevrenin korunması ve biyoçeşitliliğin korunması için yapılan çalışmalarda elde edilen kazanımlar bu yönetmelik hükümleri ile ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bakanlık çoğu zaman olduğu gibi kapıları dışarıya kapalı olarak yönetmeliği revize etmiş ve ülkenin ve halkın gereksinimlerine sırtını dönerek, sermayenin önündeki engelleri temizlemek üzere Yönetmeliği revize etmiştir. Benzeri durumu ÇED yönetmeliği örneğinde de gördüğümüz bu durumla ülkemizdeki sanayi yatırımları için hiçbir kural kalmaması, var olan kuralların ortadan kaldırılması, kaldırılamıyorsa yasaya karşı hile yapılması, bir çok konunun koruma statüsü dışına çıkarılması gibi değişikliklerle ülkemizin yerüstü ve yer altı zenginliklerinin bir planlama ve düzenlemeye bağlı olmadan sermaye lehine kaynak olarak sunulması sürecini sağlamlaştırmaya çalışmışlardır. Bu biçimde ortaya çıkan yönetmeliğin tümünün iptalini istemekten başkaca bir çıkar yol yoktur.  Doğaseverler, doğa korumacılar, çevreciler, bilim insanları olarak bu gelişmeye dur demek hem dünya insanı olmanın hem de ülkesini ve yurdunu seven bir insan olmanın sorumluluğudur.


Mehmet KARTAL

Nilüfer Kent Konseyi Genel Sekreteri

Bursa Yerel Sulak Alan Komisyonu Üyesi

Uluabat Gölü Yönetim Planı Yürütme Kurulu Üyesi

(*  ) Basra Harap olduktan sonra