Yazan: Oya Ayman
Anadolu’nun içini boşaltmak istiyorlar!
Yüzyıllardır onlarca uygarlığı doğuran, büyüte; başka uygarlıkları konuk edip bağrına basan ve topraklarındaki zenginlik, bolluk ve bereketle yeni uygarlıklara gebe kalan Anadolu’ya hiç bu kadar eziyet edilmemişti.
Kültürler gelip geçmişti, yıkıntılar olmuştu topraklarında, defalarca taş taş üstünde kalmamış ve defalarca taş taş üstüne konmuştu… Ama bu coğrafya hiç bu kadar hor görülmemişti.
Bayramiç-Sarıot köyünden Bergama’ya, Kaz Dağları’ndaki Adatepebaşı köyünden Artvin-Cerrattepe’ye, Menderes’teki Efemçukuru’ndan Ayvalık-Madran Dağı sakinlerine kadar Anadolu’nun pek çok yerinde insanlar seslerini aynı amaç için yükseltiyorlar:
“Bizim toprağımız, yetiştirdiğimiz ürünler, atalarımızdan miras kalan kültürümüz, unutulduğunda kimsenin yerine koyamayacağı yerel bilgimiz altından çok daha değerli… Geçmişimize vurulan kazma geleceğimize de vurulacak…”
Buna karşılık Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler “Sökülen ağaçların yerine yenisini dikilebilir” diyor. Bakan Güler’in, Kaz Dağları’ndaki altın arama çalışmalarında sökülen, kesilen ağaçlar için söylediği bu sözlere karşılık şunu sormak gerek:
“Peki ya kazılan toprakların yerine yenisini, kirletilen suların yerine temizini koyabiliyor muyuz? Asırlık ardıçlar ve zeytin ağaçlarının yerini hangi yeni yetme fidan tutabilir?”
Ama bu kadarı yetmiyor… Kaz Dağları’nın altın aramak uğruna delik deşik edilmesine karşılık daha fazlasını sormak, söylemek, hatta haykırmak gerekiyor.
Ah, elbette! Hilmi Bey, Enerji Bakanı değil sadece aynı zamanda Tabii Kaynaklar Bakanı... Tabii kaynakların korunmasından o da sorumlu. Ama Türkiye’de tabii kaynak, yani doğal kaynak dendiğinde akla altın, petrol, bakır, kömür geliyor. Ve tabii kaynaklar demek altın demek, para demek!
Zeytin, ardıç, çam ağaçlarının, yer üstünden ve yeraltından akan sular, alt üst edilen toprak tabii kaynaktan sayılmıyor. Altın, tüm canlıların ihtiyacı olan su, toprak ve bitki örtüsü gibi doğal kaynaklardan daha öncelikli sayılıyor. Peki ya, altın, onun kullanılacağı teknoloji ve ondan kazanılacak olan para, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkından daha değerli olabilir mi?
Altının çıkarılması için tonlarca su çekilmesi gerekiyor. Çekilecek olan suyun altından daha değerli olduğunu anlamak için Türkiye’nin daha fazla kuraklık felaketi mi yaşaması gerekiyor. Bu toprakların suyu kuruyunca insanlara altın suyu mu içirecekler? Kuruyan göller, susuz barajlar, sulanamayan buğday tarlaları yeterince anlatmıyor mu her şeyi? Sadece toprak, su, ağaç mı yok olacak olan? Onunla birlikte binlerce yıldır İda Dağı efsaneleriyle büyüyen, zeytin ağaçlarının gölgesinde yaşam süren kültürlere, yaşamlara ne olacak?
Oysa “Anadolu topağını kazmadan kazanılacak o kadar çok şey var ki…”
Her biri altından daha değerli asırlık zeytin ağaçları… zeytinyağı, sabunu, salçası, tarhanası, eriştesi, pekmezi… hiç beklemeden misafire varını çıkardığı sofrası… bayramı, düğünü, hasadı, şenliği… imecesi… gece vakti önünüzden geçiveren sansarları, tilkileri… ormanın kıyısında otlarken görebileceğiniz geyikleri… karaleylekleri, şahinleri… yüzlerce bitki çeşidi… İçlerinden birkaç tanesi belki de umarsız denilen hastalıkların ilacıdır kim bilir?
Bayramiç’in, Ayvalık’ın, Küçükkuyu’nun, Menemen’in topraklarında tonlarca zeytin, elma, şeftali, üzüm, hububat üretiliyor. Sadece Bayramiç’in yıllık kayıtlı tarım üretimi 500 trilyon ve üreticiler vergi ödüyor, istihdam yaratıyorlar. Üstelik hem kendilerini hem başka kentlerde yaşayanları besliyorlar.
Hepsi tek tek buradan çıkacak tonlarca altından daha değerli. Çünkü onlar yoksa yaşam da yok…
Hepimiz, her tuttuğu altın olan ve yiyecekleri bile altına dönüşüveren ve sonunda altının insanı mutlu etmeyeceğini gören Kral Midas’ın efsaneleriyle büyümedik mi? Hilmi Güler büyürken hiç mi bu öyküleri dinlemedi. Yoksa o “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” hikâyelerini mi hatırlıyor sadece.
Öyle ise Hilmi Bey’in hatırlamasını istediğimiz bir hikâyemiz daha var. O da altın yumurtlayan tavuğun hikâyesi...
Umarız Hilmi Bey, altın yumurtlayan tavuktan daha fazla altın almak için tavuğu kesen sahibinin yaşadığı hayal kırıklığını hatırlarsınız… Ve Kaz’ı kazarak altın yumurtlayan tavuğu öldürmeye çalıştığınızın farkına varırsınız.